Çift forvetli oyun Galatasaray’daki eksikleri daha net ortaya koydu. Çünkü ana sorun gol atma ve gol pozisyonu üretme idi ve bunun ana sebebinin Elmander-Baros olmadığı belli oldu.
1-G.Saray kalabalık orta saha ile oynadığı maçlara göre, çift forvetle oynadığı Sivas karşısında daha iyi baskı yaptı ve rakibinin çıkışlarına izin vermedi.
2-Forvet oynayan oyuncuların aynı zamanda pozisyon da hazırlamak zorunda kalmasının sebebi kenar oyuncularının etkisizliği ve kötü oyunu.
Kenardan ne Kazım ne de Riera ile düzgün bir orta ya da atak yapamayan Galatasaray’da iş tamamen orta sahanın göbeğine düştü. Bu durum maça çok iyi ve istekli başlayan Engin’i ön plana çıkardı ve yıldız yaptı. Maçın ilk yarısında hırsı, kullanma şekli, baskısı ve golü ile müthiş oynadı. Ama aynı Engin DNA’sındaki agresifliğin sonucu gereksiz ve yersiz bir kırmızı kart görerek yaptığı bütün iyi işleri çöpe attı ve her şeyi berbat etti.
PROBLEMİN KAYNAĞI
GALATASARAY’da üretkenliği neredeyse hiç olmayan ve sahada takımın en iyi oyuncusu edasıyla dolaşan Kazım ile, hangi maç ne oynayacağı belli olmayan Riera’nın iki kenardaki etkisiz ve üretemeyen hali gol-pozisyon kısırlığının ana sebebi. İki kenardan biri bile işlemeyince o zaman Galatasaray mücadele tarafı öne çıkan, daha fazla koşan ve yavan bir takım oluyor. Buna rağmen Engin-Selçuk ikilisi hem oyun kurarak hemde pozisyon hazırlayarak galibiyette büyük pay sahibi oldular.
RAHAT MAÇ YOK
GALATASARAY Avrupa’nın en iyi ve en etkili statlarından birinde oynuyor ama şu ana kadar rahat kazandığı ve rahat seyrettirdiği maçı yok. Çok iyi mücadele edip skor avantajını yakaladığı maçlarda bile sonunu rahat getiremedi. Çünkü maçın kopma anlarında ya işi bitirecek golleri atamadı ya da bariz bireysel hatalar yaparak rakibi maça ortak etti.
BİR tarafta eski hocası Guardiola’dan intikam arzusuyla maça çıkan İbrahimovic’in sürüklediği Milan, diğer tarafta hocası ’Vilanovaya (Mourinho’nun kavga ettiği Guardiola’nın yardımcısı) hediye vermek isteyen duygusal Barcelona. Aynı zamanda hırs ile kalitenin çarpışmasıydı bu.
Kalite daha ortaya bir şey koymadan, Barcelona’yı rahatça öne geçirdi ama hırs ve istek Milan’ı geri döndürdü. Avrupa’da Barcelona’ya baskı kurup da bu kadar kolay sonucunu alan Milan’dan başka takım az bulunur. Maçta biraz baskı kurdukları bölümlerde gol bulmayı başardılar. Ama sonrası... Beraberlikten sonra Barcelona’nın orta sahada paslarla rakibin konsantresini ve dengesini bozup sonra Messi’ye teslim ettiği toplarla işi bitirdiği bir maç oldu.
Barcelona mahalle arasında top oynayan bir takım gibi. Mahallenin yıldızının 4-5 oyuncuyu geçerek gol attığı ya da attırdığı ve efsane olan bir takım. İstedikleri zaman gol atıyorlar.
Yalın,sade ve tarifi kolay
Barcça’nın hangi sistemle oynadığı herkesin farklı tarif ettiği bir anlayış. Barcelona’nın oynadığı oyun çok sade ve tarifi kolay. Birkaç pas yap, Messi’ye ver, gerisini düşünme sistemi. Yani pas, Messi ve gol. Hangi defans olursa olsun karşısında çocuk varmış kadar rahat. Dünyada futbolcu tarifinin çervesini belirleyen müthiş bir oyuncu.
Barcelona nasıl kazandı ?
Barcelona’ya Messi varken nasıl kazandı, diye anlatmanın çok anlamı var mı bilmiyorum ama gene de yazalım...
İlk yarıdaki derbi havası ikinci yarının ortasından sonra kaybetmeme düşüncesine dönünce, orta sahaya sıkışmış ve zorlama ataklara dönmüş bir maç oldu. Haliyle de iki taraf da birbirinin hata yapmasını bekledi. G.Saray, derbi maça etkili ve iyi başlarken bu oyunun golle sonuçlanacağını bekleyenler çoktu. İlk yarının 20 dakikalık bölümünde etkili olan G.Saray’da bunun sebebi Melo-Selçuk-Engin üçlüsünün rakip orta sahaya kalitesel ve oyuna hakimiyet açısından üstünlük kurmasıydı. Ama bu iyi başlangıç, ilk yarının ortalarından itibaren Beşiktaş’ın daha etkili ve ciddi pozisyonlara girmesini engellemedi.
Beşiktaş’ın etkili ve iyi gözüktüğü bölümde bu sefer Quaresma-Simao-Almeida üçlüsünün kazanılan topları çok çabuk ve öne doğru etkili kullanmasının rolü büyüktü. Yani ilk yarının özeti için “G.Saray başladı, Beşiktaş bitirdi” demek yanlış olmaz.
Galatasaray iyi oynadığı bölümlerde;
Orta sahada birbirine yakın oynadı ve tek paslarla rakibin baskı yapmasına izin vermedi.
Özellikle Kazım ile zaman zaman Engin ile kenarları daha fazla kullandı ve etkili oldu.
Galatasaray kötü oynadığı bölümlerde;
Defanstan çıkışlarda riskli paslar yaparak rakibi baskıya davet etti.
Tabii bunda hem bizden, hem de Hırvatlar’dan kaynaklanan sebepler de var. Biz “Nasılsa kaybettik daha ne olsun’’un yanına bir parça yeni oyuncuların hırsını ekleyerek sert bir oyunla sahaya çıkınca, bu sefer Hırvatlar biraz şaşkınlık, biraz da “geri dönerler” kor-kusu ile panik yaptılar. Ama bu havanın dağılması ilk yarının ortalarında oldu ve sonrası Hırvat takımı kontrolü ele aldı.
HİDDİNK ŞOV...
Hiddink ilk yarının ortalarında Caner’i kenara alarak oyuna müdahele etti. “Müdahele etti” diyorum, çünkü Caner’in durumundan anlaşılan bir sakatlığı yoktu. Giderayak herkese hocalık meziyetlerini göstermek ister gibiydi. Burada 2 konu var.
1- Acaba aynı durumda Arda’yı o dakikada oyundan alabilir miydi?
2-Hiddink’in bu müthiş müdahelesi !! sonrası Hırvat takımı daha etkili oynadı.
Alman liginde oynayan ve onları tanıdığı için asıl Almanya karşısında oynaması gereken Ömer’i ancak sakat, cezalılar sonrası görüyoruz ve sonuç: Zaten elimizde iyi bir stoper varmış.
TAŞIYABİLSEYDİK...
İlk maçtan önce gol yemeden galip olarak Hırvatistan’a gitmenin, hatta 0-0 bile gitmenin avantaj olacağını düşünüyordum. Bu kadar eksik ve cezalı oyuncumuza rağmen bizim mücadelemizin sonucu oyuna ortak olmamızı bir kenarda tutarak, Hırvatlar’ın iç sahada iyi olmayan oyunu ve gol yememe baskısını bizden daha fazla hissedip, stresli olacakları gerçeği birleşince biz şampiyonaya giden taraf olurduk.
Bunun ana sebebi yaz döneminde yaşanan şike soruşturması. İnsanların futbola olan inancını kıran, futbola duyulan saygıyı zedeleyen, maç izleme zevkini yok eden bir sürecin yaşanması bugün statlardan insanları uzaklaştıran ve futbola asıl darbeyi vuran etkendir.
Bu yaşananlar yetmezmiş gibi, bir nebze olsun teselli verecek olan Avrupa Şampiyonası’na, evimizdeki ilk maçımızda veda edip elenişimiz futbolumuzun dibe vuruşudur. Madem dibe vurduk o zaman dipten çıkmanın yolu yeni başlangıç’tır. Yani önce Futbol Federasyonu yönetimi kendini yenilemeli, sonra teknik heyet yenilenmeli, son olarak da yeni bir takım kurulmalı. Tabii bunlara da sabır gösteren bir futbol kamuoyu ve basın da lazım.
Peki bunların hepsi yeter mi? Yetmez. Asıl felaket şimdi geliyor. Önümüzdeki günlerde açıklanacak olan iddianame sonrası ortalık toz duman olacak. Futbol Federasyonu’nun bu sefer yanlış yapmaya hakkı yok, yapmamalı. Geçen sefer bir karar vermeyerek, olayı akışına bırakmış ve böylelikle kaos ortamına davetiye çıkarmıştı. Fakat şimdi durum farklı. Eğer federasyon aynı düşünceyle hareket ederse bu sefer kriz, kaos hafif kalır ve futbola yapılacak en büyük kötülük yapılmış olur.
Hepimiz pişman olana kadar İstanbul’a milli maç vermeyin
- TÜRK Telekom Arena’da oynanan maçlarda önce Emre Belözoğlu sonra da Volkan Demirel’e gösterilen tepki, artık kulüpçülüğün milli takımın bile ne kadar önüne geçtiğini gösterdi. Bu sadece Galatasaray taraftarına yaftalanacak bir durum değil. İstanbul’da hangi statta maç oynanıyorsa seyirci o stadın seyircisi oluyor ve kendi oyuncusunu destekliyor.
O zaman yapılacak tek şey maçları bundan sonra Anadolu’da oynamaktır. Hem de 1-2 maç da değil. Hepimiz İstanbul’da maç oynanmasını özleyene ve pişman olana kadar milli takım Kayseri, Bursa, Gaziantep ve diğer şehirleri dolaşmalı.
Tolunay Kafkas için hazırlık mı yapılıyor?
- AVRUPA Şampiyonası’na gidemeyişimiz sonrası yeni teknik adam arayışı başladı. Adayların ortak noktası hepsinin Türk olması. Artık Türk teknik adamlar milli takımı çalıştırabilecek yeterliliğe gelmiş durumda. Daha doğrusu var olan yeterliliği futbol kamuoyu ve basın kabul etmiş durumda. Yani işin en önemli tarafı desteğini veriyor.
Bu sadece bir gol değil, aynı zamanda veda ettiğimiz Avrupa Şampiyonası’nın da habercisi idi. Kendi sahamızda gol pozisyonuna giremeden daha ilk maçta elendik.
Sahaya bakınca sakin, yardımlaşan, birlikte hareket eden ve golleri bulan Hırvatlar’dı. Bizim takım ile Hırvatlar arasında o kadar fark var ki. En büyük fark da adamlara beraberlik bile yarayacak iken çift forvetle çıkıyorlar, biz ise kendi sahamızda Burak’la gol arıyoruz. Modric gibi star bir oyuncunun takım savunmasında mücadele etmesini, Mandzukic gibi bir forvetin sadece gol atmayıp defansa da yardım edişini, Rakitic ve Srna’nın kenar oyunculuk örneğini seyrederken üzülmemek elde değildi.
VEDA EDERKEN...
Hırvatlar’a yenilirken ve Avrupa Şampiyonası başka bahara derken;
1-Bizim iki kenarı iyi kapattılar ve Srna-Rakitic ikilisini iyi kullandılar.
2-Stoperleri Burak’ı almışlar araya hareket ettirmeden etkisiz hale getirdiler.
3-Biz ısrarla göbeği kullanmaya çalışarak Hırvatlar’a yardım ederken Hiddink seyrediyordu.
Fakat böyle düşünmeyen bir Hurşut ve Gençlerbirliği vardı. Hurşut maç boyunca kendi kanadında çok iyi işler yapmakla kalmadı aynı zamanda takımının oyununa genel anlamda da çok etkili şekilde katkıda bulundu. Golü ve asisti ile maçın yıldızı olmayı fazlasıyla hak etti.
CARVALHAL VE Q7
BEŞİKTAŞ’ın ikinci yarı maça Gençlerbirliği’ni ortak etmesinde ve vermesinde iki önemli faktör vardı.
1- Quaresma’nın halı sahada bile çekilmeyecek oyunu.
2- Carvalhal’ın geciken ve seyreden oyuncu değişimleri.
Özellikle, Quaresma kendini tatmin eden, tamamen seyirciye oynayan ve takım arkadaşlarına hiç yardım etmeyen görüntüsü ile baş aktördü.
Tabiki maça noktayı koyan ilk yarıda iyi oynamasına rağmen hatalı çıkan Cenk oldu. Yetenekli olmak bir kaleci için önemli bir kriterdir ama dengeli olmak da en az o kadar önemlidir. İyi kaleci yenilmeyecek golleri yiyor ve zamanlama hatası yapıyorsa, daha zamanı vardır.
Nurullah Sağlam bunu baz alarak orta sahada üstünlüğü alacak bir takımla çıktı. Maçın ilk bölümünde istediği de oldu ve Mersin daha fazla pas yapan taraftı. Maçın genelinde de yakın ve kalabalık oynayarak açık alan bırakmadılar. Hatta bu eksikliği gören Fatih Terim daha maçın başında Ayhan’la konuşup ısınmaya gönderdi.
Galatasaray’ın istekli ve reaksiyon gösteren oyunu dengeyi kurdu fakat bunu bir ileriye taşıyamadı. Sebebi;
- Oyunu başlatan Melo’ya yapılan baskı ve yakın oyun.
- Selçuk’un markaj altında ve kalabalık orta sahada etkili olamaması.
- Markajın dışında kalan, rakibin planını bozacak oyuncu çıkmaması.
MÜDAHALE YETMEDİ
FATİH Hoca’nın ikinci yarıda, iyi olmayan Riera ve Sabri’yi kenara çekip, geçen haftanın organizatörü Ayhan’ı alması, daha iyi pas yapma ve etkili çıkışlar olarak yansısa da sonuca yansımadı. Aslında müdahale doğruydu fakat Galatasaray’ın bunun artısını görmesini engelleyen Elmander oldu.