Ama sahada şampiyonluğu yaşamak ve yaşatmak isteyen bir Galatasaray... Gaziantep’teki kötü görüntü yerini “Şampiyon Galatasaray”a bırakmıştı. G.Saray’ın maça iyi başlamasında İstanbul’u sallamaya hazırlanan Drogba’nın etkisi büyüktü. Fakat bütün oyuncular müthiş iştahlıydı ve Selçuk geçen seneye damga vurduğu frikiklerden birini atarak olası bir baskı ya da sıkıntıyı erken giderdi. Galatasaray ilk yarının sonuna kadar olan sonraki bölümde oyunu kendi istediği şekle ve tempoya çevirdi.
GEREKTİĞİ KADAR
GALATASARAY potansiyelini çıkaracak tetiklemeyi yapamayan Sivasspor’u görünce yeterince oynadı ilk yarıda. Bu bölümde akılda kalan Selçuk ve Drogba’ydı. Burak ise gol vuruşlarını iyileştirdiğinde üst düzey bir golcü olabileceğini yine gösterdi.
Amaç bir 3 puan kazanmak ya da maç kazanmanın ötesinde olunca Galatasaray amacına ulaşacak oyunu oynadı. Maçın başı ve ikinci yarının başındaki biraz tempolu Galatasaray oyunu, skoru rahatça almayı sağladı. Selçuk attığı muhteşem golle şampiyonluğu harika şekilde ilan etti. Cimbom üst üste ikinci kez şampiyon olurken bazı farklı ama önemli özelliklerini kullandı.
İlk sene takım oyunu ile ikinci sene bireysel performanslar ile...
İlk sene Süper Final ile ikinci sene finali süper yaparak...
İlk sene özveri örneği ve heyecan ile ikinci sene kalite ve yetenek ile...
Bunun sebebi ise Gaziantepspor maçının sonunda gelebilecek şampiyonluktu. O yüzden önce kaybetmemek adına sağlam oyun sonrasında kazanmak adına disiplinli bir mücadele benimsenmişti. Fakat Gaziantepspor’un da sıralamadaki yeri ve puan ihtiyacı sebebiyle ihtiyatlı oyunu maçı çift taraflı sigortalı hale getirdi.
Taşeron olmaktan kurtulup sözleşme imzalayarak kadrolu olmak isteyen son haftaların iyi oyuncusu Melo yine öne çıkan oyunculardandı. Sezon sonu geldikçe daha iyi oynamaya başlayan Melo gayet iyi biliyor ki sezonun son bölümünde oynanan maçlar en çok akılda kalan ve sezonun geri kalanını unutturan bir dönemdir. Ama geçen iki sezonda yaptıkları ve yapmadıkları pek unutulacak gibi değil.
Oyunun ilk yarısı Galatasaray’ın istediği ve planladığı gibi sakin, temposuz, az pozisyonlu ve heyecansız geçti. İkinci yarı tadı tuzu olmayan oyuna birşeyler katmak adına Emre’nin alınması etkisini gösterdi.
ZALİM KRAL
GALATASARAY’ın maçın genelini şampiyon olmuş ya da bu maç sonunda ilan edecekmiş gibi oynaması kötü bir görüntü ortaya çıkardı. Son dönemlerdeki en etkisiz ve sıradan oyununu oynadı. Halbuki G.Saray en kritik deplasmanda normal oyununu oynasa kazanarak işini kendi görmüş olacaktı. Maçın 60 dakikalık bölümünde hiç gözükmeyen Drogba-Burak ikilisi idare ederlerken yapılan hataya cezayı kestiler. Hani eskiden Anadolu takımları İstanbul deplasmanına gelince sabırla rakibin hata yapmasını bekler ve maçı kazanmayı umarlardı. G.Saray bu maçta mantalite olarak Anadolu takımı gibiydi. Tabi büyük kalite farkı vardı ve sezonun kral adayı hemen işi bitirdi.
KADIKÖY’DE KAZANMAK
CİMBOM iyi oynamasa da aldığı bu galibiyet ile “Puan kaybedebilir mi?” diye oluşan küçük umutları da tüketti. Aslında işi de bitirdi. Bundan sonrası formalite. Galatasaray için esas hedef artık Fenerbahçe’yi, Kadıköy’de yenmek ve sezonu harika şekilde bitirmektir.
Belki de daha rahat ve erken şekilde ipi göğüslemelerini engelleyen Şampiyonlar Ligi macerasının bitmesi ve tek hedef olarak ligin kalması bu farkın başlıca nedeni.
Sahada gol atmanın, maçı kazanmanın ötesinde bir şeyleri isteyen oyuncular vardı. Bir de şu illa ki hata yapması ve gol yedirmesi gereken stoperler olmasa! Maçta öne çıkanlar tabii ki stoperler Dany ve Bilica idi. Her ikisinin de birbirinden güzel ikramları geri çevirildiğinde ayıp olacak kadar netti. G.Saray’ın tek ve en büyük sıkıntısı bu defansın göbeği. Ujfalusi gittiğinden beri dikiş tutmayan ve önümüzdeki sene manavın en değerli meyvesinin alınması gereken yer olan stoper bu sene G.Saray’a çok önemli maçlar kaybettirdi.
DROGBA RESİTALİ
İLK yarı Drogba resitali vardı. Efsane golcünün her geçen gün yükselen fizik güç kapasitesi takımı adına en büyük avantaj. Ama büyük oyunculuğunun yanında gösterdiği mütevazılık ve özveri herşeyin ötesinde takdiri hak ediyor.Sezon sonu gelmeye başladıkça formu artan ve sözleşme ayarı yapan Melo iyi oynadı. Tabii gerçek manada yedek güç olan Yekta da yine iyiler arasındaydı.
Elazığspor’un yenilmesine rağmen oynadığı oyun, dipten çıkmış ve o stresten kurtulmuş bir takım görüntüsü vermesini sağladı.
EN KRİTİK HAFTA..
GALATASARAY maçı daha baştan kopardığı bir karşılaşma oynadı. Rakibinin maça dönmesine izin vermeden ve kontrolü elinde tutarak rahat bir skorla 3 puanı almayı başardı. G.Saray için şimdi ligin en kritik maçı var haftaya. Sarı kırmızılı ekip Gaziantep deplasmanından 3 puanla dönerse, büyük bir adım atarak yüzde 90 şampiyon olur.
Oyuna hakim olma anlamında değil ama etkinlik ile sonuca gitme konusunda ciddi sıkıntılar yaşadığı maçlar oldu Cimbom’un. Orduspor, Mersin İY ve Real Madrid maçları böyle kötü oynanan ilk yarılardan sonra müthiş geri dönüşlere imza atılan karşılaşmalardandı. Bu maçların ortak noktası ise hepsinde Burak Yılmaz’ın gününde ve iyi olmamasıydı. Fakat Galatasaray’ın bu geri dönüşler için devre arası esintisine ya da kulübenin saha dışına gönderilmesine ihtiyaç duyması her zaman işe yaramayacak etkenler.
Cimbom ilk yarısını kötü oynayıp geride bitirdiği, ikinci yarı geri döndüğü maçlarda olması gerekenleri yaptı. Yani;
1-Risk alarak defansı ile beraber önde bastı.
2-Sneijder’i kaleye yakın ve etkili olacağı bölgede oynattı.
3-Ceza alanı içi sayıca yeterli oyuncu ile desteklendi.
4-Orta saha oyunu hızlandıran oyuncular ile kuruldu.
3’LÜ YETER
SNEIJDER transfer edildikten sonra öndeki oyun şablonu mecburen değişti. Çünkü, Sneijder bir forvet arkası oyuncusu ya o bölgede oynar ya da kulübede oturur. Bunun ortası yok. Dolayısıyla Galatasaray, Sneijder ile oynadığı maçlarda oyunu hep rakip alana ve kaleye yakın bölgeye yıkmak mecburiyetinde. Kaldı ki Drogba-Burak-Sneijder üçlüsü hiç yardım gelmese yine iş yapacak etkinliği ve yeteneğe sahipler. Ama bunun arkadan desteklemesi gerekir. Bu yapılamayınca
Oyuna istekli başlayan ama organize olamayan sarı kırmızılı ekibin ve taraftarın ümitlerine darbeyi vuran, ilk maçtaki gibi yine Ronaldo oldu. İlk yarıda golü yedikten sonra sanki rahatlayan ve bir şeyler yapmaya çalışan ama inanmayan bir takım vardı sahada. Aslında Real Madrid için 7. dakikada biten ve sonrasında formaliteden bir maçtı. Ama sadece onlar için!..
REAL’İN BİTTİĞİ YERDE...
İKİNCİ yarı nasılsa kaybedecek bir şeyi olmadığını anlayan, maçtan zevk alan, cesurca baskıyı koyan ve harika gollerle sonucu alan gerçek bir takım vardı.Maça hareket ve tempo getiren Amrabat hızlı top taşımaları ile arkadaşlarına cesaret de verdi. Melo’nun istekli oyunu ile eşlik ettiği mücadele G.Saray adına tam resital oldu. Real Madrid gibi bir takıma karşı geriden gelip 3 gol atmak kolay iş değildir. Başlı başına bu bile büyük olay.
G.Saray taraftarının iftihar deceği bir gece ve maç oldu. Drogba’nın muhteşem golü, Sneijder’in ikinci yarıya kalitesini ortaya koyması ve Gökhan-Semih’in takımı rakip alanda tutan cesur baskısı süper galibiyeti getiren etkenlerdi. Dünyanın en iyisine karşı çok iyi olmanız lazım ki, bu galibiyetleri alabilin. Galatasaray da en iyiye karşı en iyisini ortaya koydu.
TEŞEKKÜRLER...
MAÇ bir kenara Galatasaray taraftarının oyuncularına teşekkür etmesi lazım.Çünkü uzun bir süreden sonra Devler Ligi Arenası’na çıkmış ve Avrupa’nın en iyi 8 takımından biri olarak Real Madrid ile çeyrek final oynama başarısı göstermiş bir takımları var. Üstelik son maçında harika bir galibiyet hediye ederek veda eden bir takım. Buna aslında “veda” değil de gelecek seneler için “ara” diyelim.
Her ne kadar cezalı oyuncuları da olsa, Madrid’den mağlup da dönülse maçın içindeki görüntü böyle olmamalıydı. Oldu çünkü Real Madrid ile oynanacak çeyrek final maçları düzgün yönetilemedi. Schalke karşısında turun ve maçların favorisi olmak ve turu geçmek bir beklentidir. Olmasaydı bunu yansıması kötü olurdu. Fakat rakip Real Madrid olduktan sonra beklentiyi, hedefi ve oyunu yüksek tutarsan oyuncun da, taraftarın da hayal kırıklığına uğrar. Sonucunda sahada maçtan kopuk oyuncular, tribünde kızgın taraftarlar ve kenarda da çok sinirli bir hocan olur.
Zaten pozisyon vermek için birbiri ile yarışan bir defans kurgun varken iyi rakipler karşısında iddialı olmanın ve beklentileri yukarı çekmenin sonucu yıkıcı olur. Galatasaray’ın dipteki Mersin İY karşısındaki görünmeyen ama asıl problemi Real Madrid’di.
DEĞiŞEN NEYDi?
G.SARAY içeride oynadığı maçlarda hiçbir rakibe karşı bu kadar zor duruma düşmedi. Bunda en büyük etken sarı kırmızılı oyuncuların maçtan kopuk, mücadeleden uzak ve agresif olmayan oyun anlayışlarıydı. İkinci yarı ise herşey değişti. Çünkü...
1-İlk yarı Şampiyonlar Ligi’nden dönmeyen Galatasaray, ikinci yarı lige ve maç döndü.
2-İlk yarı rakibini düşmüş diye hafife alan Galatasaray, ikinci yarı yarıştaki rakibi gibi oynadı.
3-İlk yarı Selçuk gibi bir organizatörü arayan Galatasaray, ikinci yarı Melo’nun dirilişine şahit oldu.
Büyük yıldız öyle bir zamanda gol attı ki, henüz maça ısınmaya çalışan Galatasaray’ı bitirdi. Bu gol sadece skor olarak geri düşürmedi aynı zamanda moral ve motivasyon olarak da geriye itti.
Ronaldo kadar hakkını vermemiz gereken bir diğer isim ise teknik adamlıkta zirvenin sahibi Mourinho’ydu. G.Saray’ı ciddiye aldığını ve iyi analiz ettiğini çıkardığı kadroyla hissettirdi. Orta sahada her zaman oynattığı Modric’in yerine daha defansif Khedira’yı tercih etmesi, önde daha süratli ve çabuk Benzema’yı oynatması ve sağ kenarda Essien’e görev vermesi bunu gösteriyordu. G.Saray’ın ise bütün ciddi maçlardaki klasik defans sıkıntısı başrolde idi. Erken gol, kötü defans ve doğal olarak mağlubiyet.
1-Burak-Drogba ikilisi, Varane-Ramos-Khedira-Alonso arasında etkisiz kaldı.
2-Orta alanda Melo-Sneijder ve Hamit kontrolü tutabilecek etkinlikte değildi.
3-Erken goller yemenin tedirginliği ile daha fazla risk yerine tedbir alındı.
4-Real Madrid’in pas yapma becerisi ve kalitesi G.Saray’ı etkisizleştirdi.
BENİM BİLDİĞİM FATİH HOCA...
HER şeye rağmen maç Mourinho’nun yazdığı, istediği ve şekillendirdiği biçimde oynandı. İyi defans, güçlü orta saha ve hızlı hücum hattı. Mou oyunu ve maçı dizayn ederken diğer tarafta Fatih Hoca ilk yarıda 2 gol yemenin tedirginliği ile Gökhan Zan’ı da defansa alarak herşeyin bittiğini ilan etti. 3 farklı geriye düştükten sonra alınan oyuncular biraz tribüne oynamak oldu.Benim bildiğim Fatih Hoca, 2 farklı gerideyken Gökhan değil Umut’u alırdı.Ama rakibin ismi ve büyüklüğü Fatih Hoca’yı bile korkuttu.
Webo sadece gol atmak, atırmakla kalmıyor, iyi işler yapan bir forvetti. Zenke iyi ama tamamlayıcı forvte özelliği olan bir oyuncu. Bu ciddi değişimin yanında cezalı Holmen’in olmaması etkili oldu.
G.Saray’ın zaten iyi olan formunun yanında bu kadar avantaj ve üstünlük ile maça başlaması doğal olarak oyunu tek taraflı ve kaçınılmaz bir sona gidiş olarak tarif ediyordu. Sonun başlangıç noktası da Burak’ın golü oldu.
Belediye takımının uzun zamandır çok iyi yaptığı taktiğidir iyi kapanıp çabuk hücum yapmak. Ama G.Saray karşısındaki Belediye takımı kendi isteği ile kapanmadı. Tam tersi G.Saray’ın çok etkili baskısından çıkamadı.
EFSANE MİSYONU...
ZATEN dünyanın en büyük oyuncularından biri ama her maçta her geçen hafta ders niteliğinde maçlar izlettiriyor. Kendisine yeni bir rol biçmiş büyük oyuncu. Burak’ı yıldız yapmak. Dikkat edin maçlarda kendini ikinci plana atarak ve özellikle Burak Yılmaz’a pozisyon hazırlama ve asist yapmak işini sanki görev adletmiş. Bu da başka bir büyük oyunculuk işi. O kendisine ait olan en iyi ve en etkili oyuncu bayrağını Burak Yılmaz’a devretmeyi tercih etmiş. Bunu da Burak’ı daha fazla ceza alanı içinde tutup, kendini ceza alanı dışında top alıp pozisyon hazırlama ve kaleye uzak kalma fedakarlığı ile yapıyor.
REAL HAFTASI
G.SARAY için artık çok önemli ve tarihi bir maç var artık. Real Madrid karşılaşması yine unutulmaz bir maç olacak. Bu maçlarda 3 şeyi kesin görürüz.