Hakan Ünsal

Yeniler ama değiştirecekler...

4 Mart 2014
İKİSİ de takımlarının başına geldiğinde sıralamada altlardaydı.

Ligimizin yeni ve takımlarının başında sorumlu olarak ilk teknik adamlık deneyimlerini yaşayan Okan Hoca ve Sergen Hoca’dan bahsediyorum. İki ismin Türk futbolu için neler ifade ettiği artık ezber olmuş durumda. Şimdi başka bir yarışın içindeler. Sergen Hoca’nın takımı Gaziantepspor, yeri iyi olmasa da kadrosu itibarı ile düşmesi pek ihtimal olmayan bir takımdı. Sergen Hoca’nın takım üzerindeki etkisi daha hızlı ve çabuk gerçekleşti. Çünkü takım kadrosu iyiydi ve bu oyunculara hava verecek biri lazımdı. Sergen Hoca, oynarken de rahat, sıkıntıya gelmeyen ve özgüveni yüksek bir oyuncuydu. Açık konuşur ve nettir. Bazen dünya umurunda olmaz diyeceğiniz kadar enteresan işler yapar ama işini de iyi yapardı. Gaziantepli oyuncuların büyük bir futbolcunun başlarına geçmiş olmasından etkilenmiş olması normal. Ama asıl onları etkileyen Sergen Hoca’nın bazen komik, bazen saf, bazen de hocalığı unuttuğu anlardaki hali olmuştur. Zaten ilk dönemdeki önemli çıkışın sebebi bunlar. Şimdi birbirini tanımış ve alışmış bir grup var. Bundan sonrasını Sergen Hoca’nın Teknik Adamlık becerileri ve yetenekleri götürecek.
Ama Okan Hoca için işler farklıydı. Okan Hoca Elazığspor’a geldiğinde sanırım büyük çoğunluk kümeden düştü ve 2. Lig’in planlarını yapıyorlar diye düşünülmüştür. Çünkü kadrosu, bulunduğu yerden çıkmaya yetecek kadar iyi değildi. Sergen Hoca’ya nazaran işi çok daha zordu. Bu zorluğun paralelinde de geçti ilk dönemleri. Okan Hoca’nın etkisi daha yavaş ama güçlenerek devam etti. Dikkat çekici olan, Elazığspor’un her geçen hafta azar azar üstüne koyan oyun oynamasıydı. Önce sistem oyunu belirginleşmeye ve ne oynadığını bilen bir takım çıkmaya başladı. Sistemi özümseyen oyuncular sadece işlerini yaparak hem iyi oynamaya hemde sonuç almaya başaldı. Ben hala Elazığspor’un kadrosunun iyi olmadığını ama oyuncuların maksimumunu verdiğini düşünüyorum. Yarıştığı ve kurtulmaya çalıştığı alt sırlardaki takımların birçoğu daha iyi kadrolara sahip. Ama gelinen noktada Okan Hoca ve Elazığspor bütün hesapları alt üst etti ve ligde kalmak adına ciddi manada büyük adımlar attı.
Eğer,Okan Hoca ve Elazığspor ligde kalmayı başarırsa,5-10 yıllık tecrübeye sahip teknik adamların yapabileceği işi yapmış olacak ki bu görülmemiş bir şey olur. Fakat daha önemlisi, Okan ve Sergen Hoca gibi yeni ve tecrübesiz iki teknik adamın farklı bir ‘Misyon’u var. Başarılı olmalarının ortaya çıkaracağı sonuçlar olacaktır. Doğal olarak daha ilk denemelerinde, düşmeye oynayan takımları kurtarmış olmaları bekleyen ‘Genç Teknik Adamlar’a büyük bir Güven oluşmasını ve şans bulmalarını sağlayacaktır. Ayrıca Türk futbolunda bir değişim yaşanacaksa, bunu yeni ama vizyonu, hedefi olan bu teknik adamlar yapacağı için bir başlangıcı güçlü bir şekilde vermiş olacaklar.
Türk futboluna yön veren bir jenerasyon geldi ve başarılı olup futbolu bıraktı. Şimdi o isimlerin çoğu teknik adam ve oynarken yaptıkları işi bu sefer hoca olarak tekrarlamak istiyorlar. Bilgileri var, yaşanmışlıkları var ve ne istedikelerini, ne istendiğini biliyorlar. Sadece desteğe ihtiyaçları var. Okan, Sergen, Tolunay, Ertuğrul, Mehmet, Hamza ve Uğur hocalar oynarken yaptıklarını hoca olarak da yapabilirler.

CHELSEA’Yİ GEÇMEK....

CHELSEA bu sezon Premier Lig’in lideri olsa da ne Mourinho takımı gibi ne de Premier Lig lideri gibi oynuyor. En büyük artıları maçı nasıl oymaları gerektiğini çok iyi bilen bir teknik adama ve kazanmayı beceren bir kadroya sahipler. Arena’daki maç sanırım Galatasaray camiası dahil bütün futbolseverleri umutlandırmıştır. Fakat, Galatasaray Chelsea’yi geçer de Mancini’yi nasıl geçer ona bakmak lazım. Arena’daki maça çıkardığı kadroyu sanırım Mourinho verdi. En hata yapılmayacak maçta öyle bir kardo ile çıktı ki bugün belki de Galatasaray’ın yakaladığı avantajı nasıl korumasını ve Chelsea’yi nasıl tuzağa düşüreceğini konuşur olurduk. Ama şimdi işler daha zor. Çünkü karşımızda, kendi sahasında Mourinho ile 74 maçtır yenilmeyen, ligin en az gol yiyen ve Stamford Bridge’de başka oynayan bir takım var. Ayrıca deplasmandan istediğini de almış.
Mancini’nin sürpriz yapmadığı ve beklenen kadro ile çıktığını düşüncesinden hareket edersek maç tam bir ‘Akıl Oyun’u olacak. Bir kere ilk maçın tecrübesi ve anlattıkları var.

Yazının Devamını Oku

Bekleneni vermek...

3 Mart 2014
MAÇTAN önce merak ettiğim 2 konu vardı.

Birincisi: Mancini, Chelsea maçında hepimizi şaşırtan sürpriz kadro ve sistem değişiminin bir benzerini Rize’de uygulamaya devam edecek miydi? İkincisi: Uğur Hoca’nın Konyaspor’un başında iken Arena’da G.Saray’a yaptığı ve sonuç aldığı baskılı başlangıcı ve oyunu tercih edecek miydi? Mancini’nin, kadroya almadığı Drogba yerine Umut’u, Ceyhun yerine Yekta’yı tercih etmesi mantıklıydı. Fakat sistem, diziliş aynı ama isimler farklıydı. Burak’ın önde tek oynaması, sırtı dönük oyunu iyi bilmemesi ve Sneijder ile uyumunun iyi olmamasından dolayı sahaya olumlu yansımadı. G.Saray, Burak-Umut ikilisinin yan yana oynadığı maçlarda daha tempolu ve üretken oluyor. Enteresan olan Mancini’nin deneyip görmesine rağmen bunu bir “Deja vu”ya çevirmesiydi.

KÖR DÖVÜŞÜ...

MAÇIN ilk yarısının orta sahaya sıkışmış bir kör dövüşüne dönmesinin sebebi de Rizespor’un kilit oyuncuları kilitlemiş olmasıydı. Selçuk ve Melo’ya orta sahada oyun kurma şansı vermeyerek G.Saray’a problem çıkarsalar da asıl sorunu büyüten, ileride topla buluşamayan Sneijder’in kendi alanına gelerek top almaya başlaması oldu. Eğer, Sneijder gerilere kadar gelip top alıyorsa bilin ki G.Saray’da problem var. Rakip alandan kaçan Sneijder, Burak’ı yalnızlaştıran ve çaresiz bırakan hamleyi yapıyordu.

YOKKEN DEĞERLİ...

MAÇI izlerken, oyunun gidişatına bakınca gülümsedim ve formsuz, güçsüz olduğu için kadroda olmayan Drogba’yı aradım. Maç tam onun fazla hareket etmesine gerek kalmadan top tutup, servis edeceği şekilde oynandı. Varken beğenmiyoruz ama yokken, iyi oynamıyor olsa bile ne yaptığını net anlıyorsunuz. G.Saray kendi sol kanadından ataklarla ne kadar rakibi zorladıysa, kendi sağ kenarından da pozisyon yememek için o kadar zorlandı. Şu tablo ortaya çıktı ki, ligde şampiyonu ya da yarışı belirleyecek olan bu
takımların deplasmanda oynayacağı maçlar ve kazanacağı puanlar.

Yazının Devamını Oku

Mancini güzellemesi!

27 Şubat 2014
EĞER rakibin kendi sahasında 74 maçtır yenilmiyorsa,

Eğer rakibin liginde son çeyrekte en çok gol atan takımlardan biriyse, eğer rakibinde liginde en az gol yiyen takımın konumundaysa,
Eğer rakibin sana galip gelebileceğin hissini verip tuzağa düşürüyorsa, eğer rakibin hocası dünyanın en iyisi olmasına rağmen favori değiliz diyorsa anla ki içerideki maç çok önemli ve turu kendi sahasına taşımak istiyor. Ama sen değiştirdiğin sistemin kilit oyuncusu Ceyhun’u oynatmıyorsan, Ama sen Hazard’ın karşısına defansı iyi olmayan Eboue ve önüne Hajrovic’i koyarsan, Ama sen en kritik maçta en iyi defansçın Semih’i kenarda tutarsan, Ama sen çok zor gol yiyen Chelsea bu kadar ofans çıkarsan, Ama sen nispeten oturmaya başlayan sistemi ve oyuncuları değiştirirsen turu hediye edersin.

ÜÇ YANLIŞ ÜÇ DOĞRU

Maçın hikayesi uzun. Ancak şu kesin ki baş aktörü Mancini’ydi. İtalyan hoca, böylesine önemli bir maçta olmayacak kritik hatalar yaptı. Fizik kalite olarak her zaman çok iyi durumunda olan bir İngiliz takımına başlangıçta baskı ve tempo yaparak oyuna hakim olamazsın! Hele Chelsea gibi, ‘Mourinho savunması’ yapan bir takıma karşı çok zor pozisyon bulursun. Mancini, oyuna başlangıçta aslında kendisini inkâr etti. Juventus’a karşı her iki maçta da akıl ve sabırla harmanlanmış bir oyun oynayıp rakibin hata yapmasını bekleyen ve sonuç alan Mancini, sanki Chlesea daha kolay bir rakipmiş gibi başladı. Yaptığı hataları görüp ilk yarının ortasından itibaren tekrar eski sistemine dönmüş olması ikinci yarı Galatasaray’ı maça ortak etti. Üç hatası vardı, bunu da üç şekilde düzeltti:
1-Eboue: İkinci yarı daha defansif oynamaya başladı ve bu arada önündeki iyi olmayan Hajroviç’i de dışarı aldı.
2-Ceyhun: Sistemin en kritik oyuncusu yoktu ancak bu hatayı Yekta’yı oyuna alarak telafi etti.
3-Semih: Takımın en iyi defansçısını oyuna alarak Chelsea hücumlarını durdurmayı başardı.

Yazının Devamını Oku

Bu Chelsea büyük fırsat

25 Şubat 2014
‘Kura çekildiği gün, hem oyun hem sonuç olarak iyi olmayan bir Chelsea vardı. Bugün sonuç almayı başarıyorlar ama oyun yine aynı. Galatasaray, Arena’da kazanırsa tur şansını yukarılara çeker.’

G.SARAY’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki rakibi Chelsea, Mourinho ile sahasında 74 maçtır yenilmiyor. ‘Stamford Bridge’deki serinin Arena’daki maçla bağı ne?’ diyebilirsiniz. Ama Premier Lig’de Chelsea’den daha iyi futbol oynayan ve daha fazla gol atan takımlar olmasına rağmen, Chelsea’nin lider olmasının bir anlamı olmalı. Chelsea’nin hem Premier Lig’e hem de Arena’da oynanacak maça yansıyacak farkı da burada ortaya çıkıyor.
Çünkü Chelsea kolay kolay gol yemiyor. Bunun yanında Premier Lig’in son çeyrekte en çok gol atan 2 takımından biri olması da Chelsea’nin oyun sistemi hakkında bilgi veriyor. Oyunu tutan, istediği şekle sokan ve kontrolü rakibine verse dahi hata yapmadan hatayı bekleyen Maviler, rakibin risk aldığı son bölümde işi bitiriyor.
İşin güzel tarafı, İngiltere Premier Ligi’nin son çeyrekte çok gol atan en iyilerinden biri ile Türkiye Ligi’nin son çeyrekte gol yemeyen tek takımının mücadelesine sahne olacak Arena’daki karşılaşma...

ÇOK FARK YOK...

CHELSEA, her ne kadar Premier Lig’in lideri olsa da bu paralelde bir oyun oynamıyor. Maçları kazanmakta hep zorlanan, kazandığı maçları öncelikle gol yemediği için lehine çeviren ve aslında ‘yıkıldı yıkılacak’ bir pozisyonda seyreden bir görüntüsü var. Chelsea, kendi sahasında yenilmemesi ve az gol yemesi ile bir Mourinho takımı olma şartının bir yarısını tamamlamış gözükse de, tamamlanmış diğer yarı asıl tehlike olarak baş ağrıtıyor.
G.Saray için durum, kura çekildiği günle bugün arasında çok fark oluşturmuyor. O gün hem oyun hem de sonuç olarak iyi olmayan Chelsea, bugün sonuç almayı beceren ama oyununu oraya çekemeyen bir Chelsea var. Yani G.Saray içerideki maçı kazanma şansı olan, kazanma durumuna göre tur şansını yukarılara çekeceği bir pozisyonda...

ASIL SORU; ‘KİMLERLE GİDECEĞİZ?’

EURO 2016

Yazının Devamını Oku

Alışacaksınız

23 Şubat 2014
DERBİ ezberlenmiş özelliklere sahip, birbirlerinin artı ve eksilerini iyi çözmüş, hatta birbirinden korkan iki takımı gösterdi bize başlangıçta.

Galatasaray, rakibinin korkutan orta sahasını, Beşiktaş ise rakibinin içeride maçı koparan başlagıcını durdurmayı ilk tercih yaptı. Her iki tarafta başarılı oldu olmasına da tatsız, tuzsuz bir maç çıktı ortaya. Halbuki, Galatasaray’ın baskılı ve istekli iç saha başlangıcını, Beşiktaş’ın da buna tempo ve mücadele ile karşı koyar oyununu bekledik. Çünkü bize bunu vermişlerdi.
Galatasaray coşkusunu kaybetmiş, Beşiktaş temposunun altında.
Drogba, Chelsea’ye gitmiş, Sneijder ise arayışlarda.
Melo yorgun ve isteksiz, Selçuk ise etkisiz.
Orta sahada pas yapamayınca toplar ileri şişirilmiş.
Beşiktaş “Kazanmasam da olur” diyor, Galatasaray ise “Kazanmak zor.”
Nereye kadar? Dany kopup gelene ve penaltı yaptırana kadar. Dany’i bildiğimiz için bu hata ve gereksiz hareket yabancı gelmedi. Ama Beşiktaş’a gönül verenlerin üzüldüğü gerçek. Aslında alışsalar iyi olur. Çünkü hata ve Dany, elmanın iki yarısı gibidir.

NEREYE GİTTİNİZ?

Yazının Devamını Oku

Arena Aslanı...

19 Şubat 2014
BELLİ ki Arena’da kazanılan maçların etkisi vardı ve bu paralelde başladı maç Galatasaray adına.

Ta ki golü bulana kadar. Burak’ın golü her şeyin değiştiği kırılma anı oldu. O dakikaya kadar topa hakim olmanın ötesinde pas organizasyonları tıkır tıkır işleten Galatasaray orta sahası işi kafasında erken bitirdi. Bunu, Melo’nun ikili mücadelelerinde erken vazgeçmesinde, çok uyumlu gözüken Sneijder-Telles’in birbirinden kopmasında, Ceyhun’un pozisyonunu kaybetmesinde gördük.
Antalyaspor kazandığı toplarla hem kolay hem de sayıca fazla geldi. Bu akınlar sırasında problemi derinleştirip pozisyona çeviren geriden koşu yaparak gelen özellikle Vederson’un koşularını seyretmek oldu. O kadar ki Vederson aynı bölgeye benzer koşuları rahatça yaptı. Antalyaspor skorla beraber topa da hakim olmaya başlayınca, oyunun ilk bölümünde kaleye çok rahat giden Galatasaray bu sefer kendi alanından çıkamaz oldu. Sebep? Orta sahada agresif olmazsan topu da hakimiyeti de kaybedersin.

DROGBA SONRASI...
GALATASARAY’da değişimi sağlayan ise kulübe oldu. Kötü oynayan Drogba’nın yerine giren Umut ve diğer değişiklikler takımın havasını değiştirse de kazanmayı sağlamadı. Fakat Drogba sonrası değişen mücadele düzeyi ve istek de Fildişili oyuncunun düşünmesi gereken bir konu.
Telles ilk yarı çok iyi oynadı. Temposu ve top alışverişi direkt sonuca yönelikti ve uyum sağladıkça daha iyi işler yapacağı izlenimi verdi. Sneijder ile uyumu ve kısa sürede sol çizgideki hakim görüntüsü de olumlu olarak yansıyanlar oldu.

SAHA VE HOCA FARKLI AMA...İÇ saha performansı 11 maç, 8 galibiyet, 3 beraberlik ve mağlubiyeti yok. Dış sahada ise 10 maçta 6 galibiyet,1 beraberlik ve 3 mağlubiyet. Bu rakamlar kimin hemen söyleyeyim. 2010 yılında büyük umutlarla gelen ve sonra gönderilen Franck Rijkaard’ın ‘Ali Sami Yen Takımı’ unvanı alan ekibinin...
Peki Mancini? Arena’da 10 maç, 8 galibiyet, 2 beraberlik, mağlubiyet yok. Deplasmanda ise 11 maç, 3 galibiyet, 6 beraberlik ve 2 mağlubiyet. Mancini’nin deplasman performansı daha kötü... Benim dikkatinizi çekeceğim nokta Mancini’nin takımının, Ali Sami Yen’de müthiş oynayan ve rakiplerini boğan Rijkaard takımına benzerliği. Kaldı ki o takım için ‘Bireysellik üzerine kurulu Ali Sami Yen takımı’ yorumlarını yapmıştık. Geldiğimiz noktada Galatasaray için Arena Aslan’ı tabiri yanlış olmaz sanırım.

MAÇIN İYİSİ:

Yazının Devamını Oku

Oynamasaydınız

13 Şubat 2014
TANIYORSAN eğer,her oyuncuna çekinmeden şans verirsin.

Güveniyorsan eğer, yedeklerin hepsini sahaya sürersin.
İnanıyorsan eğer, grupta ilk yada ikinci olmayı dert etmezsin.
Biliyorsan eğer, lider çıkmanın değil de kupayı almanın önemini hedefe odaklanır gidersin.
Kupa’nın gayriresmi sahibi durumundaki Galatasaray’da, Mancini haftasonu oynayacağı deplasman maçının stratejisini düşünerek beklenen 11’i ile de çıkabilirdi. Ama hazır tutması ve forma vermesi gereken oyuncular vardı ve kupa maçları en uygun karşılaşmalardı. Ama abartılı bir takım seçimi olduğunu da söylemem lazım. Galatasaray’ın orjinal halinden kimse olmayınca, Antalya için de bu durum memnun olasıca bir hal alınca, doğal olarak oyun da kısır ve tatsız geçti. Olimpiyat Stadı’nın atmosferinin futbol’a katkısı!!!! ile pozsiyon bile izlemeden maç bitti.

OLİMPİYATVARİ MAÇ!

OLİMPİYATVARİ bir maç oldu aslında. Dostça, birbirini üzemeden ve gol atmadan. Stadın ismine yakışır olimpiyat ruhu.
Takımda Yekta ve Emre daha birbirinin ismini bile ezberlememiş oyuncuları bir arada tutmaya çalıştı ama tutkal olsalar ne yazar. Ama rakip Tokatspor olmayınca yeni ve genç oyuncular hem lig hem de kendi seviyelerinin ne olduğunu anladılar. Antalyaspor, “Maçı kazanmaya ihtiyacımız yok ama Galatasaray’ın da kazanmaya niyeti yok. Bari biz kazanmayı deneyelim” diyerek ikinci yarıya başladı. Fakat sonuca sıralama odaklı oyuna geri döndüler. Pazartesi oynanacak maç böyle lay lay lom tadınca geçmeyecek tabi ve Galatasaray Lig Takımı sahne alacak. Yani futbola geri döneceğiz.

Yazının Devamını Oku

Assolistler ve diğerleri!

11 Şubat 2014
Hataların en önemli sebebi; çizgi dışı kalan hakemlerin ‘yetkisiz’ bırakılması.

1- Orta hakemler genelde, bütün kararları kendileri vermek ve başrolde yer almak istiyor. ‘Assolist benim’ tavrı ile hareket ediliyor...

2- Yan ve çizgi hakemleri, yetkilendirilip daha faal hale getirilmeli. Mevcut durumda, onlar da sorumluluk almaktan kaçınıyorlar...

BEN 6 hakem uygulaması taraftarı olan bir futbolseverim. Hatta bu yaz yapılması düşünülen ‘4 yan hakem’ uygulaması ile saha dışının 6 parçaya bölünmesinin de faydalı olacağını düşünüyorum. Abartılı gelebilir ama bundan 10 yıl önce de, 6 hakem olacak deseler “Olur mu canım” derdik değil mi? Ayrıca futbolun inanılmaz büyüdüğü, rekabetin insan ve oyun sınırlarını zorladığı bir dönemdeyiz.
İşin içinde insan faktörü olmalı ama bunu minimize edecek uygulamalar da hayata geçirilmeli.
Burada bir ‘ama’ olacak. Beyaz çizgi dışında bulunan ister ‘yardımcı’ ister ‘çizgi hakemi’ diye adlandırdığımız hakemlere daha geniş yetkiler verilmesi şart. Ama 2 önemli problem var;
1- Orta hakemin bütün kararları kendi vermek istemesi yani ‘Assolist benim’ tavrı ile hareket etmesi...
2- Kenar hakemlerinin sorum-luluk almaktan kaçarak ‘başını yakacak’ kararlar almaktan çekinmeleri...

KAÇ KİŞİ BAŞROLÜ PAYLAŞMAK iSTER?

Yazının Devamını Oku