Hatta yeni kurgunun olumlu bir değişime imza attığı ortak karar. Mancini takımının defansıyla alakalı o kadar sıkıntı yaşıyor ki, sanırım teknik adamlık hayatının en zor günlerini geçiriyor. Öyle ki iyi bir taktisyen olması bile bu çareyi çözmesini tam anlamıyla sağlayamıyor. İtalyan teknik adam baktı ki olmayacak, çareyi 3 stoperi Chedjou-Gökhan-Semih’i arkaya koyup, kenarlara Eboue ile Hakan’ı, önlerine de Melo ve Selçuk’u koymakta buldu.
HA 3 HA 5...
ÖNCELİKLE şunu belirteyim, Galatasaray 3’lü defans oynamıyor. Resmen 5’li defans yapıyor ya da yapmaya çalışıyor. Fakat Gençlerbirliği maçında Stancu’nun ayağından yenilen gol, defansın sayısal fazlalıkla yapılamayacağını anlatmak için fazlasıyla yeterliydi. Eğer nasıl pozisyon alacağınızı bilmiyorsanız mutlaka hata yapılıyor. Mancini’nin düşüncesi, oyuncunun mantalitesine kalınca yapacak bir şey kalmıyor. Çünkü;
Stoperler 3’lü defans oynamayı bilmiyor, pozisyon hatası yapıyor.
Kenar bekler hücum ve savunmada karmaşa yaşıyor.
Defansta fazlayız düşüncesi konsantre kaybını sağlıyor.
Bu baskılı başlangıç uzun sürmese de oyun G.Saray’ın kontrolünde devam etti. Çünkü Juve akordu bozuk takım gibiydi ve bunun başlıca sebebi de Pirlo idi. Organizatörü olmayınca sallanan Juve durumu kurtarmaya yönelik oynamaya başlamışken asıl yardım yukarıdan “beyaz örtü” ile geldi. Maçın ertelenemesinin her iki takıma da etkisi oldu.
1-Juventus yarım saatini yediği maç oynadı.
2-Juve temizlenen ama bozulan zemini genelde iyi kullandı.
3-G.Saray küçük de olsa Kopenhag tehlikesini atlattı.
4-Cimbom erteleme ile zemini kaybetti ama taraftarını kazandı.
KÖTÜ BAŞLADI
ERTELEME maçın stratejisini değiştirdi. Önceki gün maça baskılı, istekli başalayan G.Saray devreye 15 dakika gibi kısa bir süre olmasına rağmen dün maçın ortasındaymış gibi rölantide başladı. Bunun 2 sebebi olabilir. Birincisi G.Saraylı oyuncular maça fizik ve psikolojik olarak iyi ve tam hazırlanmamış olabilir. İkincisi bu Mancini’nin verdiği bir taktik olabilir... Bazen uzun vurmak da bir taktiktir ve gerekli olduğu zamanlar vardır. Galatasaray bunu 1 defa düzgün yaptı ve Sneijder golü attı.
MÜTHİŞ BİTİRDİ
İdeal olanı; Melo-Emre-Selçuk-Yekta dörtlüsü ile önde Sneijder-Drogba ikilisi. İtalyanlar’a karşı orta alanda eksik ya da kırılgan olmak maçı kaybetmek demektir.
GALATASARAY iyi başlamadığı ve tekleyerek devam ettirdiği sezonda önemli bir finale geldi. Genel performansa bakınca Şampiyonlar Ligi’ndeki durumu evindeki son maça taşımak da bir başarı aslında. Ama şunu unutmayalım, beklenenden kötü oynayan bir Juventus var. Onların da aynı G.Saray gibi geçtiğimiz sezonki performansına ulaşamaması bir avantaj gibi gözükse de sarı kırmızılı takımın saha içi sıkıntıları durumu eşitliyor. Mancini iyi tanıdığı rakibi karşısında çok kritik bir karar vermek zorunda. Önceliği neye verecek. Gol atmaya mı, gol yememeye mi? Oynanan ilk maç Mancini’nin istediği ve düşündüğü şekilde sonuçlandı. Amaç rakibi pasifize etmek ve sonra hatasını beklemekti ki aynen öyle oldu.
BU OYUNUN STRATEJİSİ FARKLI
FAKAT şimdi durumlar farklı. Fark, oyunun stratejisinin tamamen tersine dönmüş olması. Juventus’a beraberlik yarıyor ve zaten zor gol yiyen bir takım iken üstüne son haftalarda hiç gol yemiyorlar. Yani aşılması zor bir duvar olacak sahada. Peki beraberliğin yarıyor olması Juventus’un oyununu ne kadar değiştirir? Bence Juve bildiği ve oynadığı tarzdan ödün vermeden oynayacak. Conte eğer takımının puan cetvelindeki yerini sağlamlaştırmak için daha defansif oynatırsa bu G.Saray’a yarar. Conte’nin takımı iyi savunan ve iyi mücadele eden bir ekip. Ama bir kontra takımı değil. G.Saray zamanlaması iyi ve etkili baskı ile gol bulur. Juventus her ne kadar bir kontra takımı olmasa da şunu da unutmayalım ki bu G.Saray’a her takım kontra yapar.
Semih ve Riera tercih edilmeli
ASIL olayın başladığı yer burası işte. Mancini’nin takımı ne yaslandığında sonuna kadar getirip savunma yapabiliyor, ne de iyi takımlara karşı önde kaliteli bir baskı kurabiliyor. Mancini’li G.Saray’ın ilk maçtan puan ile dönmesini sağlayan maçın bir bölümünde kendi alanında iyi defans yapması ve rakibin hatasını iyi değerlendirmesiydi. Ama maçın son bölümünde baskıyı kaldıramayıp golleri yemişti. Dolayısı ile defansına tamamen güvenip hareket etmesi zor. Ya sabırlı oynayıp maçı sonuna kadar taşıyarak sonuç almaya çalışacak ya da risk alıp rakibe baskı kurmaya çalışacak.
Tabii savunmayı oluşturacak oyuncu seçimleri de hayati olacak. Sanırım son Elazığ maçı defansı çıkmaz. Riske girmeyip Semih ve Riera tercih edilmeli. Çünkü Semih bu bölgenin oyuncusu ve en çok savaşan stoper. Riera ise oynadığı bölgeye nazaran yeterince iyi olan sol ayağı ile top kullanma oranı çok düşük defansı rahatlatır.
Juventus’u 2 şey korkutur
Oyuncu-pozisyon denkleminde olmayacak işler yaptı ama kurtarır tarafı bunu sıkıntı olmayacak bir maçta yapması. Yoksa Gökhan’ın solbek, Ceyhun’un stoper oynadığı bir takım ancak Elazığspor’a karşı oynar. Anlamaya çalıştığım şey Mancini’nin defansında ciddi problemler yaşadığı bir dönemde oynayacağı hayati Juventus maçı öncesi bu tercihlerle soruna çare arıyor olup, olmadığıydı.
Öyle ya salı akşamı çok kritik bir maç var ve Elazığ sınavı bunun bir provası ya da hazırlığı olur. Eğer öyleyse ve bu defans dizilişi ile oynayacaksa şimdiden “Geçmiş olsun” derim. Yok eğer bu bir soruna çare aramak değilse neyin tercihi anlamadım. Fakat bu enteresan tercihleri normalleştiren yedi dakikalık performans oldu. Erken gelen iki güzel gol Elazığspor’u bitirdi ama aynı anda sahadaki futbolu da bitirdi.
Aynı hafta içi Gaziantepspor maçında olduğu gibi golleri atıp sonra işi salan kupacılar gibiydi ligciler. Tek fark kaliteydi. Galatasaraylı oyuncuların bu düşük temposunu ve maçı erken bırakmasını Juventus maçına bağlayabiliriz.
POZİSYONSUZ
ELAZIĞSPOR’un ise işi çok zor. Okan Hoca’nın devre arası takıma ciddi takviyeler yapması lazım ki bu ligde şansı olsun. Çünkü bu defans ile en az maç kazanan ve en erken ligden düşen takım olur.
Durumu şöyle özetleyelim. Pozisyon vermediği ve gol yemediği maç nerdeyse olmayan Galatasaray, bir maçı pozisyon vermeden ve gol yemeden tamamladı. Bu Galatasaray’ın iyi defans yapmasının ya da iyi oynamasının sonucu değil. Elazığspor’un bu konudaki zayıflığından ve eksikliğinden. Ama Şampiyonlar Ligi’nde işler çok farklı olacak ve hataya yer olmayacak.
MAÇIN İYİSİ
Oyunda kaldığı sürece gol atamasa da iyi işler yapan Didier Drogba.
Konsantre olmak zordur çünkü antreman haricinde buluştukları yegane yerdir saha. Hepsi birden sahaya çıkınca sonuç olarak da ortaya karışık olur. Ha hep beraber oynayanlar olunca çok mu düzen ve iyi şeyler oluyor derseniz o da yok.
Galatasaray defansında kim oynarsa oynasın artık gelenek hale gelen pozisyon olmasa da kaleciyi bi görelim bakalım dürtüsü maçın hemen başında etkisini gösterdi. Sonra zaten işi sonuca vardırıp yine gol yemeden maçı tamamlayamadılar. Birde deneme yapacağım diye abartıp maça forvetsiz çıkan Mancini’ye ne demeli. Evet bir takımın orta sahası önemlidir de bu kadar da abartmaya ve bütün takımı orta alan oyuncusu ile çıkarmaya gerek yok. Kendisi maçı ciddiye almamış oyuncusu nasıl alsın.
Rakip zayıf ve üst üste goller gelince maç daha rahat hale geldi ve Galatasaraylı oyuncuların yeteneklerini sergileme fırsatı doğdu. Normali bu durumda oyuncuların tribünlere zevk verecek görsel işleri yapması ve taraftarı mutlu etmesidir. Ama Galatasaray o kadar problem yaşıyor ki oyuncular bu kadar rahat maçta bile içinde bulundukları durumdan kurtulamayıp vasat kaldılar.
11’LİK OYUNCU YOKTU
Bu maçtan kazanımı olup kendini 11’e taşıyacak bir oyuncu da yoktu. Gollerden sonra maç Galatasaray için bitti ama rakip için devam ediyordu. Sarı kırmızlı oyuncular ikinci yarı o kadar umursamazdılar ki Gaziantep takımı kendini aştı. Gücü ve yetenekleri kısıtlı Antepli oyuncular şimdiye kadar ki en iştahlı maçlarından birini oynadı. Çünkü karşılarında kafa olarak bitik ve beklentisi olmayan bir oyuncu grubu vardı. Mancini’nin oyuna bir forvet almak gerektiğini anlaması 105 dakika sürdü. İyi yine erken anladı çünkü hiç almayabilirdi.
MAÇIN İYİSİ
Maçı izlemeye gelen bir de futbol eziyeti çeken taraftar.
MAÇIN KÖTÜSÜ
Bunu fark edip stratejisini bu bölge üzerine kuran rakip takımlar mutlaka gol buluyor ve Galatasaray’ı çok zorluyor. Aslında Galatasaray’ı zorlayan rakiplerden çok kendi defansı. Konyaspor maçında Uğur Tütüneker’in oyunu bariz şekilde bu bölge üzerinde yoğunlaştırması ve sonucunda çarpıcı şekilde sonuçlar alması diğer takımların da buradan yol almasını sağladı. Zaten dikkat edin Galatasaray’a karşı oynayan bütün forvetler maçın en iyisi olarak göze batıyor. Kasımpaşa’nın yaptığı da buydu. Orta sahada Melo-Selçuk’a pas aldırmayıp topu geriye oynatmak ve sonrasında zaten biraz baskı ile sonuca ulaşmak. İşin garip tarafı Galatasaraylı defans oyuncuları da risk alıp daha fazla topla oynuyor. Sanki defansa taktiği Şota vermiş gibi...
RAKİBE GEREK YOK
G.SARAY orta sahası biraz dirençli, koşan ve iyi alan kapatan rakiplere karşı zaten problem yaşarken asıl darbe şimdi geriden geliyor. Defansın bu durumunu sadece geride yapılan hata olarak görmeyin. Takımın oyunun tamamına etkisi var. Nasıl mı?
Önde oynayan oyuncular daha fazla çalışmak ve her maç en az 2 gol atmak zorunda kalıyor.
Defansın özgüveni kaybolunca geri kaçmaya başlıyor ve iki uç arası çok açılıp denge bozuluyor.
Defansın geri kaçışı, orta sahanın gereksiz geri koşmasına ve erken yorulmasına sebep oluyor.
Derbiyi kazanırsa en güçlü rakiplerinden uzaklaşarak yoluna devam edecek hatta yakalayacağı bu avantajı ligin ikinci yarısına taşıyıp yarışı çok erken bitirip şampiyonluğa rahatça gitmesini sağlayacak kadar önemli bir karşılaşmaydı. Beşiktaş içinse var olma, yarıştan kopmama, iddiasını güçlü bir şekilde dile getirme maçıydı.
Her iki takım da bu niyetlerini çok açık şekilde sahaya koyan bir oyun oynadı. Beşiktaş deplasmanda oynuyor olmasına rağmen korkmadan, çabuk ve gerekirse baskı da yaparak rakibinin beklemediği bir tempoda başladı. Olcay’ın attığı gol bu düşüncenin bir ürünüydü. Fenerbahçe ise evinde oynadığının farkında ve istekliydi. Her ne kadar Emenike önde top tutamasa ve takımını öne taşıyamasa da attığı-attırdığı gol ve iyi oyunu ile her şeyi telafi etti. Fakat bütün planları Meireles bozdu. Kırmızı kart karşısında çok koşan ve iyi konsantre olmuş Beşiktaş için maçın kazanılması anlamı taşıyordu. Fenerbahçe ilk yarıda Emenike-Sow ve Alper ile hız ve çabukluğunu kullandı. Beşiktaş ise ileri etkili pasları ve tempolu oyunu nefis uyguladı. Eksik olmasına rağmen Fenerbahçe’nin kazanmaya dönük oyunu Beşiktaş’ın işini kolaylaştıran bir başka etkendi.
FENERBAHÇE 1 PUANDAN ÇOK DAHA FAZLASINI KAZANDI
Bilic takımdaki en yetenekli oyuncu olan Oğuzhan’ı orta sahada Veli’nin yanında oynatarak tercih hatası yaptı. Ayrıca Motta varken Atiba’yı sol bek oynatmak da bence yanlıştı. Ama Meireles kırmızı kartı ile Bilic’i de kurtaran adam oldu. Oğuzhan özellikle rakip yarı alanda topu aldığında Beşiktaş’ın hücum organizasyonu bambaşka bir hal alıyor. Bu haliyle önde Fernandes değil de Oğuzhan doğru tercih olur. Fernandes beklenenin çok altında kötü bir maç çıkardı. Takımını bir eksik oynattı da diyebiliriz. F.Bahçe kendi sahasında 2 puan kaybetti diye düşünebiliriz. Ama ortaya konulan mücadele ve ötesindeki vazgeçmeme duygusu Fenerbahçe adına en büyük kazanım. Zaten bu vazgeçmeme son dakikalarda maçlar kazandırıyor ve şampiyonluğu da kazandıran bu olacaktır.
OĞUZHAN ETKİSİBeşiktaş korkmadan, çekinmeden ve kendine inanarak oynadı.
Siyah beyazlılar rakibinin eksik kalmasını akıllı biçimde değerlendirdi.
Veli orta sahada müthiş savaştı, yetmedi nefis bir de asist yaptı.
G.Saray ise moral için en az 1 puan almak isteyen, gruptan çıkma şansı son maça kalacak takımdı. Yani beraberlik her iki taraf için de uygundu.
Bale’in ayağından gelen güzel golün cevabını hemen veren Umut yine takımını maça döndürdü. Son yıllarda gördüğüm “gerçek profesyonel” diyebileceğim oyuncu Umut. Yine işini iyi yaptı ve harika bir zamanlama ile önce Ramos’u attırdı sonra nefis bir gol attı.
İlk yarıda iyi oynamayan bir Real Madrid karşısında bile defansın arasına ve arkasına atılan basit toplar direkt kaleci ile karşı karşıya pozisyona dönüştü. Bu problemin kaynağı, G.Saray’ın başını ağrıtacak pozisyon alma hatası. Mancini’yi anlamak da zor. Riera gibi bu takımın ayağına en hakim oyuncularından ve bir önceki maçın iyilerinden biri varken, neden macera arar ki! Üstelik böyle maçlar için tecrübesi daha fazlayken...
Bir diğer yanlış ise, 10 kişi kalmış rakibe karşı 1 fazla oynadığını hissettirememek oldu. Galatasaray’da arkadaşları Umut kadar inansa ve kendini hissettirse, bu Madrid’i mağlup ederlerdi. Bu tepkisizliği en çok;
1-Bruma-Amrabat’ın sahada gezinen oyunlarında gördük.
2-Selçuk’un etkisiz ve kalitesinden uzak performansında gördük.
3-Mancini’nin yanlış oyuncu tercihleri ile kötü yönetiminde gördük.