Sezonun en kritik evresinde Galatasaray’a gelen, takımı olabilecek en hızlı ve kolay yoldan hedefine ulaştırması gerekirken 3’lü savunmaya dönerek sert bir geçiş ile strateji hatası yapan Tudor, vazgeçti ve eskiye döndü.
Zaman, yeni savunma anlayışının deneneceği ya da sistem değiştirmenin uygulanacağı zaman değildi. Sonuçlar ve oyun beklenenin altında olunca geri dönüş kaçınılmaz oldu. Tudor’un çok inandığı sistemi başaramamış olması, oyuncuların gözündeki itibarında zedelenmeye yol açar.
Trabzon maçından sonra Cavanda tercihi de ilginçti. Sabri bu Cavanda’dan kesin daha iyi. Bir başka dikkat çeken tercih hücumculardaydı. Tudor, takımın üretkenlikte dibe vurmuş olmasını Podolski ile Eren’i beraber oynatarak çözmek istedi fakat değişen çok bir şey olmadı. Takımın iyi savunma yapmadığı, orta sahanın oyun hızını kenarlarda oynayan çabuk ayaklara uyduramadığı, hücumcuların birbirinden kopuk ve uyumsuz olduğu gerçeği değişmedi. Aslında bunları sezonun ortasında gelen bir hocadan beklemek haksızlık olur ama bu beklentiyi oluşturan da Tudor’du.
LINNES DAMGASI
Galatasaray için zayıf rakibi karşısında düşük tempoda oynayarak kazandığı rahat bir maç oldu. Sağ bek görünümlü yeni sol bek Linnes iyi oynadı. Yaptığı bindirmeleri o bölgede oynayan isimlerden görmedik. Kazandırdığı penaltı iyi oyununun ödülü oldu. Takımı yine ayakta tutan koşucu oyuncular Yasin ve Rodrigues’ti. Bu ikili olmasa kaleye gitmek daha zor hale gelir.
Bu farklı galibiyet oyunculara özgüven, Tudor’a moral, yönetime nefes alma şansı verdi. Farklı galibiyet elbette güzel ama rakibin ligin dibindeki Adanaspor olduğunu unutmamak lazım. Kalan maçlarda iddialı rakipler var ve bu maçlar Galatasaray’ın sıralamadaki yerini etkileyecek.
Okan Buruk’a öncelikle yeni takımında başarılar dilerim. Hem geldiği dönem hem de takımın durumu itibarı ile zor bir görevi kabul etti. İlk yarıda, Başakşehir’de Emre’nin olmayışı ve Akhisar’ın ‘mutlak surette ilk golü yememek ve öncelikle rakibi durdurmak’ tercihi nedeniyle kötü bir maç izledik. Aslında Akhisar açısından doğru oynanmış bir oyun vardı ortada.
LUKAC OLMASA...
Akhisar’ın, Olcan, Muğdat gibi süratli ve bunlara iyi top atacak Özer gibi bir oyuncu olmasına rağmen hızlı hücum yapamaması takımdaki sıkıntıyı ortaya koyuyor. Mustafa Yumlu geldikten sonra biraz daha toparlanan defans yine kolay gol yemeye devam ediyor. Ve tabii artık çözülemeyecek büyük problem golcü eksikliği. Kaleci Milan Lukac olmasa daha ilk yarıda maç biterdi.
Abdullah hoca yaşadığı ve yaşayacağı sorunu bildiği için maçın sadece bir bölümünde risk aldı ve sonucu aldıktan sonra skoru korudu. Şampiyonluk yarışının içinde olan bir takımın daha fazla risk almasını bekleyebilirsiniz ama 1 puanı ve içeride oynayacağı Galatasaray, Beşiktaş maçlarını hesaplarken darbe beklemediği yerden, oyuncusu Cikalleshi’den geldi.
BU MAÇ...
- Vaz Te’nin kaçırdıkları,
Lukac’nın kurtardıkları,
Öncelikle, Tudor’un oyuncu seçimleri ve bu oyuncuları sistemde oynattığı pozisyonlar yanlıştı. Cavanda ve Linnes’in oynaması ile stoper Carole seçimi, Trabzon’a moral ve güven vermiştir. Bırakın bu isimlerin az oynamış olmalarını, sadece, duran toplardan gol yemede kötü seceresi olan bir takımın stoperleri Cavanda-Carole olmaz. Olursa, rakip orta yapmasın diye dua edersin. Büyük resme bakarsak, takımda değişim ve seçimleri, bilgisayar-konsol oyunundaki gibi sert yaparsan sonuçları da o kadar acıtıcı olur.
Duran toplara hâlâ rakipler vurmaya devam ediyor. Savunma hâlâ hata yapmaya devam ediyor. Orta sahada Selçuk işin organizasyon tarafını yapmaya çalışıyor. Peki Tolga ne yapıyor, Linnes niye sahada, Sneijder ne yapmaya çalışıyor, Podolski’ye zaten ‘arigatoo’!
RIEKERINK OLURDU
Bir başka sorun ise, 5’li orta sahada iki kenarda oynatılanlar. 3’lü savunmanın en önemli iki adamıdır kenar oyuncuları. O zaman şunu soralım Tudor’a: Kendisi gelmeden önce bile, iki kenar oyuncusu yardım etmediği için rakibin beklerinin yıldız olduğu maçlar ortada iken hâlâ Yasin ve Bruma’dan bu yardımı bekliyor musun? Yediğin 2. gole bak, her şeyi anla. Ayrıca, Bruma ve Yasin bunu yapabilse, takımın başında hâlâ Riekerink olurdu zaten. Trabzon ve Beşiktaş maçlarındaki G.Saray’ın bana anlattığı tek şey vardı. Rakipten korkan ve kendi alanından çıkmayan bir takım. Heyecan, yedek kulübesi önünde olunca iyidir. Ama sahada yoksa, o zaman sadece kenarda şov olarak kalır.
Taraftarın gözünde yönetimin itibarını kaybetmesi, yarıştan kopmuş olma yada o umudun verilmemesi daha büyük sorun.Sezonun en erken golünü atarak başlayan Gençlerbirliği’ne, sarsılmasına rağmen cevabı çabuk veren Galatasaray maçın hızı ve temposu adına sinyali vermişti. Erken uyarı sonrası özellikle orta sahada ağırlığını koyan Galatasaray, ilk yarının sonuna doğru hak ettiği golü buldu. Ligin en iyi ve isabetli şut atan adamı Podolski fırsatı bulunca cezayı kesti.
Tudor’un gelişi her ne kadar taraftarın heyecanına bir dokunuş olsa da bu seneyi kurtarmaya yetmeyecektir. Tudor neleri, ne kadar değiştirecek beraber göreceğiz ama şu anda olanlar ileriye dönük mesaj veriyor.
KAPTAN KONUŞTU...
KAPTAN Selçuk İnan zor zamanda sorumluluk alarak takımını kurtardı. Selçuk, yapılan bütün eleştirilere rağmen işini yapmaya devam ediyor.
HER MAÇIBÖYLE KAZANAMAZSIN
TU-DOR gelince öncelikle savunma anlayışı değişti. 3’lü savunmayı deneyen ve üzerinde duran Tudor’un sonuç alabilmesi kolay değil ve zamana ihtiyacı var. Bu takım, yıllarca oynadığı 4’lü savunmada zorlandı. Elinde Kjaer gibi bir oyuncun yoksa işin çok daha zordur.
Orta sahadaki tempo ve direnç problemi bir fazla oyuncuyla çözmek istiyor ki, bunu başarmış gözüküyor. Gençlerbirliği karşısında ve geride kalan maçlarda, belirgin şekilde direnci artan bir orta alan vardı.
Hücum etkinliğinde
Fakat bu tarzın, faydadan zarara geçişi kolaylaştıran bir tehlikeli tarafı var. Eğer savunmada kalmanın süresini, kendi alanında kabul etmenin dozunu ayarlayamazsan rakibin baskılı oyununa izin verirsin. Bu da savunmanın hata yapma oranını yükseltir. Tabii asıl olması gereken, elindeki ligin en süratli oyuncularıyla hızlı ve çabuk hücumlar yapmak ve maçı koparmak olmalı.
İlk yarıda bu dengeyi nispeten iyi yapan ve 2 güzel golle öne geçen G.Saray gördük. Bruma maçı koparacak basit pası veremeyince, Mbilla attığı golle sadece takımına hayat vermekle kalmadı, G.Saray için kabus olan ikinci yarılardan birinin yaşanacağının sinyalini verdi.
DEĞİL TUDOR..!
Galatasaray’ın yediği 2 gol de aslında bir klasik... Defansta Chedjou’dan bireysel hata ve Carole’nin arkasına atılan top ile o bölgeden gelen gol. Bu tarz hatalara değil Tudor, Arrigo Sacchi bile bir şey yapamaz. İkinci yarı oynanan oyunu göz önünde bulundurunca, son anda gelen galibiyet müthiş bir kazanç.
Oyuncular, Tudor ve yönetim için kötü günlerin başlangıcı olabilecek bir dönemeç çok iyi dönüldü.
EREN’E DUA EDİN...
Şampiyonluk yarışındaki şansını neredeyse bitirmiş olan Galatasaray için ligi en iyi yerde bitirmek çok kritik. Çünkü, önümüzdeki günler ve yıllar çok sıkıntılı geçecek. Bu yüzden bazen iyi oynamasan da böyle galibiyetler gerekir. Eren’in ilk golü çok iyiydi. Ama ikinci golü iyi olmanın ötesinde çok değerliydi.
Takım arkadaşlarının yerinde olsam
Futbolcular, Tudor ve yönetim kazanmak zorundaydı. Mağlubiyet halinde kaybedilecek olanın sadece Şampiyonluk hayali olmayacağı çok netti. Kaybettiğinde ağır hasar alacak sadece Tudor ve futbolcular olmayacaktı ve yönetim, tek hedefin olduğu bir yılda bu kadar erken ligden kopmanın hesabını veremezdi. Zaten bu noktaya gelen bir derbi, Galatasaray için artık puan ve galibiyetin çok ötesine geçmişti.
Galatasaray adına çok kritik hale gelmiş bir maçın, oyuncu seçimleri de bir o kadar önemliydi. Sarı Kırmızılı takımın bu tarz maçları iyi ve doğru oynadığı bir gerçekti. Doğru seçilen 1 oyuncunun bile çok şeyi değiştireciği noktada maçta, Tudor’un verdiği mesaj ve oyun planı belirleyici olacaktı. Şenol Hoca, ilk maçtaki Bruma şovundan sonra dersini almış ve tedbirini ona göre almıştı.
Tudor’un elinde, Karabük’ten kalan ve Beşiktaş’ı nasıl yeneceğine dair argümanlar mevcuttu. Dahası, şimdi elinde daha iyi silahları vardı. Burada 2 sorun vardı. Birincisi, bu sefer karşısında daha önce yendiği Beşiktaş olmayacaktı. İkincisi, eski takımındaki oyun tarzını Galatasaray’a nasıl adapte edecekti. Maçın kaderini belirleyecek olan, teknik adamların seçimleri, oyuncuların tavrı ve arzusu ile taraftarın durumuydu. Tudor’un iyi bir taktisyen olduğuna dair ciddi şüphelerin olacağı bir maçtı bu.
BAŞLARKEN TESLİM OLMAK...
Galatasaray’ın maç başlangıcı, topu ver doğru anı bekle idi. Fakat çok tehlikeli olan durum ise, defansın neredeyse orta sahaya kadar çıkmasına rağmen hücumcuların Beşiktaş defansına rahat pas yaptırmalarıydı. Adeta, çizgi haline gelmiş defansın arkasına top atabilirsiniz mesajıydı bu. Bunu Tudor söylemişse ciddi sıkıntı var demektir. İlk yarı, alanın orta sahada top çevirdiği ve Beşiktaş’ın işine gelen oyun şekli ile geçti. Galatasaray adına ilk yarı bittiğinde, rakip savunmaya rahat oynama izni vermek, orta saha ve savunmadaki zaafiyeti gidermek için kendi alanına kapanmak sıkıntı olarak gözüktü. Takım savunmasını iyi yapan Galatasaraylı oyuncular, hücum zenginliğinde zayıf kaldılar. Her iki takımın da kanat oyuncuları defanslarına iyi yardım etti.
SAVUNMA DEĞİL KORKU...
İLK yarı Galatasaray adına şaka gibiydi. Beşiktaş’ı kendi sahasında bekleyen, önce ve daha fazla savunma yapan, 7 puan önde gibi rahat oynayan ve zorlamayan bir takım vardı sahada. Tudor’un, topun arkasına 10 kişi ile geçme isteğini yerine getiren Galatasaray, ilk yarının bazı bölümlerini deplasmana gelmiş bir Anadolu takımı görüntüsünde oynadı. Tudor anlaşılan fazlaca korkmuş Beşiktaş’tan. Bruma, Sneijder ve Podolski etkisiz kalınca, bütün oyun planı Yasin’in yapacağı koşulara atılacak toplara kaldı.
TUDOR’UN SINAVI
Fakat ilk maçtan daha zor olacağı da aşikardı. Olympiakos yakın oyunu seven, mücadeleyi ön plana çıkaran ve korkmayan bir takım. Mustafa Hoca, oyuncularını iyi motive etmiş ve rakibi iyi anlatmış. Savunma ile orta sahanın uyumu ilk yarıda kusursuzdu. Ama maçın tamamını böyle oynamamaları gerektiğini de anlatması gerekirdi. Eksik olan, savunmayı iyi yapan ama asıl işi çabuk hücum olan Regattin, Maher, Bifouma ve Ndiaye’nin rakip kaleye gitmekte zorlanmasıydı. Burada Olympiskos’un çok iyi geri koşmasının ve oyun bilgisi iyi oyuncularının da etkisi vardı.
ASLINI UNUTTU TAKLİTTE ISRAR ETTİ
İkinci yarının başında yenilen gol, belki de her iki takım adına gol bulabilecekleri tek yol olan duran toptan geldi. Sonrasında maçın hareketlendiğini ve hızlandığını gördük. Mustafa Hoca’nın, moral olarak düşen takımını kaldırmak için erken müdahale etmesi gerekirdi. Bu hamle gelmeyince, üst üste Olympiakos atakları ve gol geldi.Osmanlıspor, iyi mücadele ettiği, taktik savunmayı abarttığı ve hücumu unuttuğu bir maçta elendi. Daha doğrusu, aslını unutup taklitte ısrar edince kaybetti. İlk yarıda oyunu tutma, rakibi kontrol etme tamam. Ama ikinci yarı maçı kazanmak için hücum etmemek hataydı.
Mustafa Hoca, çok tecrübeli ve bu ligi tanıyan bir teknik adam. TFF 1. Lig’e bu kadar hakim değilken bile Rizespor’u çıkarmış bir hoca olarak neler yapacağını biliyor. Dahası, kadrodaki oyuncuların yarısı eski öğrencisi, diğer yarısı da karşılıklı rakip olarak oynayan oyuncular. Hoca, elinde olsa belki bu kadroyu kurardı.
En büyük sorun, Alpay Hoca’nın da birçok maçta sıkıntı yaşamasına sebep olna defans. Savunmada oynayan oyunculara bakınca hepsi kaliteli ve tecrübeli. Fakat öyle hatalar yapıyorlar ki maç kazanmak zorlaşıyor. Savunma direnci, TFF 1. Lig’in olmazsa olmazıdır ve Eskişehir’in kaybettiği maçların baş rolünde basit defans hataları vardı.
KORKUTUCU DEFANS...
Tarık Çamdal genç ama tecrübeli bir bek. Fakat sezon başından beri kafası TFF 1. Lig’e gelmiş değil. Fiziki ve psikolojik olarak bu ligin altında şu anda. Akaminko’nun geçen hafta yaptığı hatalar şaka gibiydi.
Kaldı ki, Elazığspor’un girdiği pozisyonlar fazla ve netti. Mustafa Hoca, çoğu Süper Lig kariyerli oyuncularını kafa olarak TFF 1. Lig’e indirmeyi başarırsa ve bildiği bu ligin oyununu oynatmaya başlarsa şampiyon olur zaten.