Amcam TV’de diyor ki, Merkez Bankası 10 milyar dolar bozsun, sonra hoop bir daha bozsun, sonra bir daha, dolar bir daha yükselemez!
Karşıdaki diğer ekonomist “Merkez Bankası dolar rezervi belli, adamlar toplamı biliyor, sattığımızla kalırız” diye anlatıyor, bizimki takmıyor. Piyasayı dövüş sanatlarından ilhamla yorumluyor. Bir kafa, bir yumruk ve hoop tekmeyle yere indiririz diye. Dedim ki, ne eksiğim var? Ben de kendi teorimi üretirim: 70 milyon insanız. Herkes 100 dolar bozdursa, 7 milyar dolar eder. Yabancı yatırımcı şok! Sonra haftaya bir daha! Güm! Malumunuz Merkez Bankası rezervinin aksine, vatandaşın yastık altında, sutyen askısı kenarında kaç doları var yabancı yatırımcı bilmez. Ya 100 trilyon dolarsa? Kabul edin ki, benim teorim mizahi olmasına rağmen, o abimizinkinden daha mantıklı.
Fakat doların şu anki yükseliş sebebi, buradan açıklıyorum, tamamen benim! Ne zaman dolarla bir mal almaya niyetlensem dolar yükselir. Ne zaman dolar alacağım olsa Amerikan finans lobileri hemen doların değerini düşürür! Çünkü mali denge umurlarında değil, adamlar şahsen bana kıl! Bu teoriyi son 22 yılın verileriyle bilimsel olarak kanıtlayacağım:
* Yıl 1994. Amerika’ya okumaya gitmişim. Tam okulun, evin filan parası ödenecek, laptop şu bu alınacak, Amerika’nın üst aklı bana bir sebeple gıcık olup hayat boyu kurtulamayacağım bir komplo kurdu. Tam masraf zamanı geldi, dolar 14.000 TL’den 39.000’e yükseldi! Evet, aynen öyle, yani 94 krizi patladı!
Kırmamak için hukuk fakültesini son tercih olarak yazmıştım. Ama kaderimiz buymuş. Son yıllarda hepimiz yarı avukat olduk!
Geçtiğimiz hafta, “Cinsel istismarcıların kurbanlarla evlenmesi durumunda affedilmeleri” olarak bilinen yasa tasarısı tartışmalarında, yasanın tarihçesini, cinsel istismardan ne kastedildiğini filan o kadar yakından inceledik ki. Ben bir ara Roma hukukuna kadar gidip, orada bayılmışım!
Çalışmalarımdan çıkan sonuçlarla toplumu aydınlatmayı borç bilirim:
- Konu, silah doğrultarak tecavüz değil, cinsel istismar, evet. Ve kanunlarımız, çocuk yaşta biriyle yaşanan her ilişkiyi cinsel istismar kabul ediyor. Zira “12 yaşında ama rızası vardı” tabiata aykırı! - Yine kanunlarımız, aile onayıyla 17 ve mahkeme kararıyla 16 yaşındakilerin evlenmesine izin veriyor. Bu demek ki, sıkı durun: Şu an bu yasayla tartışılan kurbanların hepsi “olay meydana geldiğinde” 15 yaşında veya daha küçüktü!
Eskiden beri ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmaları vardır. Ülkenin lideri kamera karşısına geçip icraatları, son vaziyeti filan aktarır, vatandaşla iletişim kurar.
Fakat artık bir ‘Cumhurbaşkanı’na sesleniş’ kanalı yapılmasının zamanı geldi diye düşünüyorum. En azından vatandaşın derdi, tasası, şikâyeti kategoriler haline getirilip toplu olarak Sayın Erdoğan’a iletilir. Çünkü araştırdım da Cumhurbaşkanı’na seslenen çok. Acı olayları yazmayacağım. Eşini yanlış ameliyatta kaybedip adalet isteyen, gönüllü koruculuk yapan ve güvenlik isteyen, bir üvey annenin çocuklara yaptığı eziyetin videosunu seyredip cezalandırılması için Cumhurbaşkanı’na seslenen insanların çaresizliği gayet anlaşılır...
Ama şu örnekler de var:
- İktisadi İdari Bilimler mezunları Kamu İktisadi Teşebbüsleri kadrolarının kendilerine açılması için Cumhurbaşkanı’na seslenmişler.
Yeni sebze halinde nasıl sosyal tesisler olacak, domateslerin ulaşımı zorlaşacak mı, avokadolar şehre gelirken trafiğe takılıp kararacak mı, böyle dertlerimiz olsun istiyorum. Araştırma şirketleri ülke çapında, vatandaşların bölge bölge en favori sebze ve meyveleriyle ilgili anketler yapsın, bu tercihlerin sosyo ekonomik sebepleri incelensin istiyorum.
- Bir Pakistan kanalı Donald Trump’ın aslında Pakistan’da doğduğunu, gerçek isminin Davut İbrahim Han olduğunu iddia etti. Habere göre ailesi trafik kazasında ölünce, küçük Davut, Hint asıllı İngiliz bir yüzbaşı tarafından Londra’ya getirilmiş, sonra da evlat edinilerek Amerika’ya gitmiş! Bir de sarışın bir çocuğun renkli fotoğrafı eklenmiş habere. 70 yaşındaki Trump çocukken fotoğraflar henüz siyah-beyazdı, o atlanmış ama, olur o kadar. Televizyon tartışmalarında siyaset tarihindeki bu ve benzeri komik iddialar konuşulsun, tartışmalar farklı görüşlerden akademisyen, siyasetçi ve gazetecilerin kikirdeyip öpüşerek ayrılmasıyla bitsin istiyorum.
- Süper ay diye cama yapıştırılan ve fotoğrafı çekilip paylaşılan yuvarlak lavaş, lavaş mıydı, Meksika tortilla’sı mıydı? Lavaşla tortilla’nın farkları ve benzer yönleri nelerdir? Bir hafta bu gündemden düşmesin, sokakta, kahvede, evde bununla ilgili yorumlar yapalım, bunun üzerine Meclis, lavaşımızı milli yemek olarak dünya çapında tescillemek için teklif versin, derdi tasası bu olsun istiyorum.
- Devlet Bahçeli’nin başkanlık sistemine destek verip vermeyeceği gibi dev konuların değil, Trump’a “Turup” demesinin konuşulmasını istiyorum. Buna neşelenmemizi, sonra “Püskevit” konusunda yaptığı gibi, Bahçeli’nin çıkıp gülümseyerek şakaya şakayla cevap vermesini, bütün liderlerin kahkahalarla gülmesini, aniden kalkıp birbirlerine sarılmalarını, sonra el ele tutuşup Cumhurbaşkanı’nın halay başılığında Meclis’te halay çekmelerini filan istiyorum.
Daha Trump seçilmemiş, New York ve California’daki gözyaşları caddelerden akarak denize karışmamıştı ki, Financial Times’da bir makale yayımlandı.
‘Güçlü Adamlar Liderliği Kültü’ başlıklı yazı, Putin’den Çin’in lideri Xi Jinping’e, Macaristan Başbakanı Orban’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, artık ülkelerin böyle kararlı, bir miktar da milliyetçi, dediği dedik liderlerle yönetildiğini söylüyordu. “Eğer Trump seçilirse, bu bir trend yaratmak değil, olan eğilimi takip etmek olacak” yazıyordu makalede.
Aynen dendiği gibi de oldu.
Görünüşe bakılırsa ‘Otoriter, karar verici, başına buyruk, güçlü adam’lar tarafından yönetileceğimiz bir çağa girdik. Öte yandan Almanya ve İngiltere daha sakin ve uzlaşmacı kadın liderler tarafından yönetiliyor ve hangisi daha iyi bir formül ileride göreceğiz. Ama şimdilik, popüler eğilime uyarak lider olmayı hedefleyen gençlere benden tavsiyeler:
Bizim maalesef çok aşina olduğumuz siyasi kutuplaşmanın sokağa yansıması sorunundan Amerika da bir ölçüde mustarip. Siz bu yazıyı okuduğunuzda ABD’nin yeni başkanı belli olacak. Ama New Yorker dergisindeki makale şu soruyu sormuş: “Yan komşunuz bahçesine Trump posteri asarsa ve siz de ateşli bir Clinton’cıysanız, bu kutuplaşmış ortamda ne olacak?”
TANIDIK GELDİ Mİ?
Yazıda Harvard Üniversitesi’nden Nancy Rosenblum’un “İyi komşular: Amerika’da Gündelik Hayatın Demokrasisi” kitabından alıntılar yapılmış. Anlatılan, mealen şu: “İyi komşu” sizinle aynı düşünen, aynı partiye oy veren komşu değildir! Gürültü yapmayan, bahçenize çöp atmayan, ağacından topladığı elmalardan size de gönderen komşudur. Siz de komşuluk ilişkisinin pratikliği yüzünden aynı şekilde karşılık verirsiniz. Mesela yan evde gece yarısı gürültülü bir kavga varken duvarı yumruklayıp küfretmemek için kendinizi zor da olsa tutarsınız. Zira haftaya sizin köpeğiniz yan eve kaçıp tuvaletini onların balkonuna yaptığında, komşunuzun da olay çıkarmadan, kibar bir uyarı yapıp geçmesini dilersiniz. Bu bir alışveriştir. Siyaset soyut kavramlara dayanır, komşuluk ilişkileri ise somut ve pratiktir.
İlginç bir cümle de var kitapta:
Gönül Ülkü 16 yaşında çocuk tiyatrosuyla girdi kendi deyimiyle ‘Darülbedayi’ye.
Gazanfer Özcan’ın anlattığına göre “Gönül aslında bir drama oyuncusuydu.”
“Şehir Tiyatroları’nın genç, çok sağlam dramatik oyuncularından biriydi biz tanıştığımızda” diye anlatırdı Gazanfer Bey.
Hatta “Komediyi ben ona bulaştırdım” derdi. Güzel laftı. Komedi, yapan için de seyreden için de bir tür virüstür hakikaten. Bulaşan, hayat boyu taşır.
Bu mektubu okuduğunuzda artık çok geç olabilir. Lütfen gazetede yayımlandığı gün okuyun. Okuyun ki, hayatı boyunca vatanında çalışmak, yaşamak ve vatanında ölmek isteyen bu kardeşinizin tarafsız görüşlerini bundan sonraki kararlarınızda hesaba katma ihtimaliniz olsun.
Efendiler, son aylarda kaç “Yurtdışı ülkelerden vatandaşlık alma”, “Oturma izni sağlama”, “Çalışma izni başvurusu” ajansının Türkiye’de kalabalık salonlarda vatandaşa sunum yaptığını biliyor musunuz?
Ne kadar çok kişi geleceğini yurtdışında görüyor farkında mısınız? Kaç çocuk sahibi aile korku içinde bunu planlıyor, evlatlarını ortaokul, lise için yurtdışına yollamaya uğraşıyor bilginiz var mı? Yurtdışında okuyan veya kısa süreli çalışan kaç değerli insanın parlak tekliflere rağmen buraya dönmekten vazgeçtiğini araştırdınız mı?
Bu mektubumda belki en çarpıcı bilgi şu olacaktır: Bu saydığım onbinlerce, belki yüzbinlerce insanın hiçbiri hiçbir cemaat, tarikat, siyasi parti veya sivil toplum örgütü üyesi değil.