Gülse Birsel

Hamsi kuşundan vatan hainine saniyeler içinde varabildiğimiz günler!

29 Ocak 2017
Milletçe yüzümüzü yıkayıp bir kahve mi içsek? Acık hava alıp aklımızı başımıza mı toplasak? Belki o zaman sadece referandumda ‘evet’ veya ‘hayır’ oyu verecek diye kendi vatandaşımıza “Vatan haini” diye bağırmaktan vazgeçip kendimize geliriz. Belki biz kendimize gelirsek, siyasiler de aklını başına toplar!

90’lar iyiydi hoştu, ama o kadar da müthiş değildi. Yalnız şöyle bir şey vardı ki fena halde özlüyorum. Ülkede vatan haini denen tek grup vardı, PKK teröristleri. Aklımız daha bir yerindeydi o yıllar demek.

Onun dışında, evet yine tatsız isimlerimiz vardı. İşte efendim şunu giyen, bunu takan, şu renk Türk, bu renk Türk. Ama en azından, sadece bakış açısı veya görüşünden dolayı dakikasında “Vatan haini” oluveren kimse yoktu.

Şimdi 79 milyon, herkes herkese, özellikle sosyal medyada bu etiketi çaat diye yapıştırıyor! Bir vatan hainliği yapılmamış. Suç işlenmemiş, vergi tıkır tıkır verilmiş, vatan sevgisi yerli yerinde. Ama “Vatan haini” diye bağırıyor karşıdaki. Niye? Referandumda oyun ‘hayır’ veya ‘evet’ olacak diye. Açıklamışsın, tepesi atmış. Veya açıklamamışsın da o öyle hissetmiş, seni oralarda bir yerlerde görüyor. Önemli değil. Kendisi başka oy verecekse, sen, fırt, dakikasında vatan hainisin!

Yav biz delirdik mi? Milletçe bir kahve mi içsek? Bir yüzümüzü mü yıkasak? Bir beş dakika camın önünde oturup oksijen mi alsak? Sizce düzelir miyiz? “Ne vatan hainliği yahu, herkes ülkesini sevdiği için kendi doğru bulduğunu savunuyor işte” diye kalkıp o bağırdığımız vatandaştan özür diler miyiz?

Bu şu an Türkiye’nin en büyük problemi!

Her konuyu hop diye siyasallaştırıyoruz. Biz bu saçmasapan işin ustası olduk. Yemin ederim bazen deney gibi bakıp tepkileri izliyorum. Misal, geçen gün evde hamsi vardı. Instagram, kullanıcıları yemek fotoğrafı koymadığında dövüyor malumunuz! Ben öyle duydum. Kuralı bozmadım, tabakta hamsi kuşu fotoğrafını koyup, “Rize’de de ne hamsi yenir üff” gibi bir şey yazdım. Bu kadar yüzeysel, gastronomiye ait, neşeli, siyasetten tamamen alakasız bir paylaşımın altına, bütün beklenebilecek sempatik yorumların yanında, şunlar da yazıldı:

-Gülse Hanım siz evde yemek yapmayan elitlerdensinizdir, hiç insanları kandırmaya çalışmayın!

-Kesin yanında rakı da içiyorsunuz ama ülkedeki atmosfere uyup sansürlediniz?

Yazının Devamını Oku

Ahlak, namus nedir, ne işe yarar?

25 Ocak 2017
TÜRKİYE’de eksikliğini en çok hissettiğimiz şey nedir?

Dolar? Huzur? Hukuk? İyi eğitim?

30 Ekim 1923’te Atatürk’ün İnönü’ye, hazırlanan raporlarla, savaştan çıkmış ülkenin durumunu ve neler yapılması gerektiğini anlattığı bir konuşma var.

Bence yeni tarih dersleri müfredatında da yer almalı ve öğrencilere defaatle okutulmalı.

O yoksulluğu, ekonomi ve altyapıya dair eksiklikleri, eğitim ve yetişmiş insan kaynağı yokluğunu anlatan konuşmada geçen çok önemli bir cümle var.

Yazının Devamını Oku

Toplanın, acayip ‘gençleşme, güzelleşme’ haberlerim var!

22 Ocak 2017
Hayat uzuyor sayın seyirciler! Ve fakat öncelikle acaba biz bu uzun hayatın ne kadarını görebileceğiz? Ve de sağlıklı olarak görebilecek miyiz? Bir de biz o günleri görürken dışarıdan nasıl görüneceğiz! Okuyucuya hizmeti esirgemem, yine araştırmacı gazetecilik yaptım!

Çağa damga vuran meselelerimizden biri bu: Nasıl gençleşiriz, ne kadar uzun yaşarız, ve hangi yollarla güzelleşebiliriz... Metabolizma yaşım kaç? Yüzüme ne yaptırayım? Pilates’le mi, ağırlık kaldırmayla mı daha fit dururum? Ne yersem ve ne yemezsem sonsuza kadar yaşarım? Bir de tabii, madem görünüşe bakılırsa en az 100’e kadar yaşayacağız, 45’inde 30, 75’inde 45 görünmek lazım! En önemlisi de, sadece dışının değil, içinin de pırıl pırıl olması lazım. Yoksa günler hastanede yoğun bakımda geçiyorsa, cildin kırışıksız ve bebeksi pembelikte olmasının bir manası yok!

KOMPLE REKTİFİYE, BOYA, PASTA CİLA

Bir özel hastane, bizim gibi insanlar için özel bir program yapmış. Zamana meydan okuma üzerine kurulu, adeta komple bir iç-dış bakım, onarım, rektifiye, boya, pasta cila, kaporta tamir programı. (Niye oto sanayi ustası gibi anlattım bilmiyorum. Aslında sinema yüksek lisansım filan var benim. Fakat takdir edersiniz ki tıp zor ve pek çok farklı terimleri olan bir alan!)

Aslında şunu yapıyorlar: Sizi alıp, konuşup, sorular sorup, kan testlerinizi yapıp, farklı alanlardaki doktorlara muayene ettirip (iç hastalıklarından dermatolojiye) ne sorununuz var önce onu anlıyorlar. Sağlıkla ilgili bir problem, ne bileyim karaciğerde yağlanma, vitamin eksikliği, kilo fazlalığı, uyku apnesi, ortopedik sorunlar, aklınıza ne gelirse... Bunlar varsa farklı hekimlerle düzeltirken, diğer yandan da görünüşünüzde sizi memnun etmeyen yerleri düzeltmekle ilgileniyorlar.

Bu programın içinde fizik tedavi de var estetik cerrahi de, diyetisyen de, özel spor hocası da, dahiliye uzmanları da, aromaterapi de!

AMELİYATLA SİXPACK!

Ben programın bir ucundan girip, diğer ucundan aşağı yukarı bütün sınavları çiçek gibi vermiş olarak çıktım. Yani boyun ve sırta fizik tedavi haricinde (Oradaki kaslar da yıllarca sizin yüzünüzden böyle kaskatı oldu, siz güleceksiniz diye! Yav bırak, hadi!) başka bir müdahaleye ihtiyacım olmadığına kanaat getirdik.

Ama ilginç yenilikleri de sizden esirgeyecek değilim!

Yazının Devamını Oku

Başkanlığı savunanlardan ricalarım

18 Ocak 2017
HER tür fikre, görüşe saygım sonsuz.

Gidişata bakılırsa teklif Meclis’ten geçecek ve iş referanduma kalacak. Bu esnada da kararını net vermemiş vatandaşın gözü medyadaki tartışmalarda olacak. En azından öyle olmalı. Referandumda oy kullanacak kardeşlerimden ricam, hukukçu olmasak da Anayasa teklifini tam anlayıp dinleyip, ona göre oy kullanmaları.

Anayasa değişiklik teklifini savunanlardan ise başka ricalarım var. Anayasa değişiklik teklifini:

“Şimdiki sistemde de bu zaten çok kötü, e bu söylediğiniz yanlışlık şimdi de var zaten, yahu yenisindekini eleştiriyorsunuz ama zaten şu anda da kuvvetler ayrılığı tam değil ki” diye savunmayın! Bunları düzeltmek için Anayasa’da değişiklik yapmıyor musunuz?

“1920’lerde, 30’larda da böyle oluyordu zaten. Eski yıllarda da buna benzer otoriter vaziyetler yaşamıştık zaten. E laikler de 1900’lerin başında böyle yaptı zaten” diye savunmayın! Niyetiniz rövanş mı, yoksa eski hataları düzeltmiş, demokratik, laik, özgür, pırıl pırıl bir Türkiye mi?

Yazının Devamını Oku

Türkiye Büyük Muay Thai Maçları!

15 Ocak 2017
Televizyonu açtım, Meclis görüntüsü ve şu cümle var: AK Parti’li Balta’yı kim ısırdı! Meclis’te kavga edilecekse baribir disiplin içinde olsun diyorum ve vekillerimize en geniş özgürlükleri tanıyacak dövüş sanatını seçmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu da kanımca Muay Thai!

Malumunuz, “Köpek adamı ısırırsa haber değildir. Adam köpeği ısırırsa haberdir.”

Peki “Milletvekili milletvekilini ısırdı mı?” gibi bir tartışma yapılıyorsa, o nedir? Kusura bakmayın, artık o gazeteciliğin değil benim alanıma girer! Yani komediye...

Son yıllarda mizahçıların elinden bütün saçmalık ve abartıyı çalan, Burhan Altıntop karakterinin, yanlarında dramatik jön kalacağı siyasetçileri çıkararak alanıma tecavüz eden siyaset, size sesleniyorum! Artık bu son verdiğiniz malzemenin üzerinde tepinme hakkımı elimden alamayacaksınız, kusura bakmayın!

Öncelikle yeni anayasayla ilgili tartışmaların kesinlikle TV’den canlı verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama Meclis TV’den değil. TV8 filan vermeli. Çünkü orada iddialı kickbox, fight club turnuvaları oluyor.

Meraklısı seyreder. Ayrıca tartışmalı pozisyonları adam gibi görmüş oluruz. Misal, dizden ısırma mı yoksa tekme mi oldu, kayıtları seyredip kim faul yaptı bakmak lazım. Ben o anı ağır çekim görmeden vatandaş olarak başkanlık gelsin mi gelmesin mi nasıl karar vereceğim affedersiniz?

Tabii sporun aksine Meclisimizdeki kavgalar çok gayri nizami. Mesela sporlar kadın ve erkek olarak 2 kategoriye ayrılır. En azından ‘Bayanlar boğaz sıkma’ ve ‘Erkekler boğaz sıkma’ ayrı ayrı düzenlenmeli.

Hatta sıkletler de olmalı. Misal ben Meclis’e girsem, boy avantajımdan ötürü, kimse gırtlağımı sıkamaz. Hele topuklu giydim mi hangi bayan vekil o yüksekliğe ulaşıp benim boğazımı sıkacakmış, şaşarım. LeBron James gibi zıplaması lazım.

Yazının Devamını Oku

Başkanlık... Yok valla bir şey demiyorum... Da...

10 Ocak 2017
YANİ tabii, Anayasa değişiklik teklifindeki bazı maddeler beni çok endişelendiriyor... Ama ben ne anlarım yahu... Tam da endişelendiriyor demek istemedim zaten, büyüklerimiz ne yaparsa güzel yapar.

Tabii Meclis’te oylamanın zaman zaman yarı açık yapılması doğru gelmiyor... Ama olabilir de canım, ben ne karışırım koskoca adamlara, siz beni kaale almayın. Kimseye de söylemeyin böyle dediğimi ha. Ayrıca Cumhurbaşkanımızı da çok severim, şuraya not düşülsün. Referandumdaki oyum ne mi olacak? Eee... Bilmiyorum. Hayırlısı. Kısmet. Allah devlete millete zeval vermesin. Niye sordun ki bunu şimdi? Ne yapacaksın? Telefonunla ne yapıyorsun, ses mi kaydediyorsun sen? Ha yok, tamam o zaman. Zaten niye konuşuyoruz ki bunları amaan, İşte Benim Stilim filan seyredelim.

Durum çoğu vatandaş için böyle!

Başkanlık ve Anayasa değişikliği konusu şu an memleketteki en hassas konu. Üzerinde olumsuz konuşmak, muhalefet yapmak yürek istiyor.

Kuran-ı Kerim’in bazı ayetleri için bile “Bu belli bir zaman için geçerliydi, sonradan gelen başka ayet onun hükmünü değiştirdi” diyen hocalar var.

Ama Anayasa değişiklik teklifinin, bu teklif edilen başkanlık sisteminin gözünün üstünde kaşı var diyen, en azından sosyal medyada derhal linç ediliyor. “Hain”, “Dış güçlerin maşası” “Bizans tohumu”, “İngiliz ajanı”, “PKK’lı”, yani artık o troll için en kötüsü neyse, o ilan ediliyor. Sokağa çıkıp karşı propaganda yapmak zaten OHAL şartlarında sanırım mümkün bile değil.

Oysa rahat rahat tartışalım ki anlaşılsın. Yeni sisteme karşı olan da onun yanında olan da fikrini söylesin ki halk tam ne olacağını anlasın. Sonra da millet iç rahatlığıyla gitsin, evet desin, hayır desin.

Yahu anketçiler sağlıklı tahmin yapamıyorlarmış. Niye? İnsanlar “Referandumda ne diyeceksiniz” sorusuna “Hayır diyeceğim” diye cevap vermeye korktukları için!

Sayın siyasiler, zaten terörden yeterince korkuyoruz. Kendi ülkemizin, kendi milletimizin içinde, kendi anayasamıza karar verme sürecinde fikrimizi söylerken linç edilmekten, başımıza bir şey gelmesinden de korkmayalım yahu.

Yazının Devamını Oku

Öldürmeyen her şey güçlendirir, bilimsel konuşuyorum!

8 Ocak 2017
Ülkenin durumu bunalıma sokuyor, ekonomi zorluyor, grip salgını hasta ediyor, kar yolları kesiyor... Müjde! Tam “Artık dayanamayacağım, kendimi çok zorluyorum” dediğiniz anda, imdadınıza bilim yetişti! En uzun ve en sağlıklı yaşayan insanlar, işte bu fiziksel ve beyinsel olarak zorlanıp, uğraşıp didinenlerden çıkıyorlarmış. Sevgili vatandaşlarım, van tu tri foroo, 120 yaşını görmeye hazır mıyııız?

Moraliniz bozuk değil mi? Toparlanmak ve devam etmek için ruhunuzu, beyninizi, bedeninizi sonuna kadar kanırtıyorsunuz değil mi?

Geleceğinizi, bütçenizi, güvenliğinizi, sağlığınızı düşünüp B ve C planları bulmaya çalışıyorsunuz. İşlere yetişmek için koşturuyor, para ay sonuna kadar yetsin diye formüller arıyor, daha güvenli yollarda yürümek için alternatif rota bakıyor,  keyfiniz yerine gelsin diye uğraşlar yaratmaya çabalıyorsunuz. Kendinizi, sınırlarınızı zorluyorsunuz adam gibi bir hayat için! Hepimiz öyleyiz.

Size iyi bir haberim var. 50 yaşında emekli olup kalan stressiz günlerini sinemaya giderek geçiren bir İsviçreliden çook daha uzun ve iyi yaşayacaksınız!

Siz ‘süper yaşlanan’lardan olmaya adaysınız sevgili vatandaşım!

New York Times’ın en popüler makalelerinden biri bu hafta Northeastern Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Lisa Feldman Barrett’ten geldi. Kendi araştırmaları ve diğer bilimsel çalışmalar ışığında şu sonuca varmış: Hayatı boyunca bedenini ve beynini zorlayan, uğraşı, çaba ve yorgunluk isteyen aktivitelerle haşır neşir olan, zor hayatlar yaşayan insanlar daha sağlıklı yaşlanıyorlar, daha uzun yaşıyorlarmış! Bunama, unutkanlık gibi hastalıklardan da, bedensel rahatsızlıklardan da daha iyi korunuyorlarmış. Ve 90’lı yaşlarda hâlâ çalışan, spor yapan, sosyalleşen çakı gibi ‘süper yaşlananlar’ olarak hayatlarını sürdürüp çok geç ölüyorlarmış.

Sebebi muhtemelen hayatta kalma içgüdüleriyle ilgili. Vücut bir görevi yapmak zorunda hissederse, ona göre adapte olup, önünde sonunda başaracak şekilde tasarlanmış. Hareket etmeyi, sporu 45 yaşında bırakıp sadece evin içinde yürürseniz, kaslar, kemikler güçsüzleşmeye başlıyor. Biraz zorlayacaksınız kendinizi, acı yoksa fayda da yok. Kalkın, durmak yok!

UĞRAŞIP DURUYORUZ İŞTE!

60 yaşında emekli olup televizyonun karşısına oturursanız, beyin kendini salmaya başlıyormuş. Aynı kaslar gibi, beyin dokuları da zorlanmayınca incelmeye başlayıp güçsüzleşiyormuş iyi mi? Yani beyni de ittirip kaktıracaksınız biraz! Limitlerinizi deneyeceksiniz. Sadece öyle bilmece çözmeyle filan da değil. Çalışmaya devam ederek, 30 yaşındaki temponuzdan vazgeçmeyerek, hatta ek iş bularak, belki yeni bir yabancı dil öğrenmeye çalışarak, briç oynamaya başlayarak,  matematik problemleri çözerek.

Yazının Devamını Oku

Suçlular aramızda!

4 Ocak 2017
Mahallenin bıçkın gençleri, camdan bakan teyzeler, esnaf, muhtarlar...

Canım vatandaşım, iş başa düştü.

Mahallede hangi kızın flörtü var, kim ne marka arabayı hangi parayla almış dedikoduları iyiydi, güzeldi. Şimdi onları bir süre kenara bırakın. Daha önemli bir konu var.

IŞİD ve sempatizanları memlekette kol geziyor. Nasıl ki PKK’lı, FETÖ’cü olduklarından şüphe edilenleri ihbar etme çağrısı yapıldıysa, bu potansiyel IŞİD teröristlerini de fark edip yetkililere haber verme zamanı.

Şanlıurfalılar, Gaziantepliler, Hataylılar, etraftaki bazı tiplerin neyin nesi olduğundan gayet emin ve şikâyetçiler mesela. Bazı şeyler göstere göstere geliyor.

Yazının Devamını Oku