DEF’in 2013 yılı “Cinsiyet Uçurumu” raporunda ne yazık ki Türkiye’nin karnesi yine kırıkla dolu.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ve ekibinin bunca özverili çalışmalarına rağmen bu yıl 136 ülke arasında 120. sıraya yerleşmiş durumdayız.
Geçen yıl 135 ülke arasında 124. sıradaydık.
Rapora göre, kadınların cinsiyet ayrımcılığıyla en az karşılaştıkları ilk 10 ülke şöyle:
İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Filipinler, İrlanda, Yeni Zelanda, Danimarka, İsviçre ve Nikaragua.Filipinler ve Nikaragua’nın ilk 10’a girmesi ne kadar şaşırtıcıysa, G20’lerin önde gelen gelişmiş ülkelerinin de ilk 10 arasında yer almamaları da bir o kadar şaşırtıcı.
2006 yılından beri yayınlanan raporun göz önüne aldığı dört ana kriter hiç değişmiyor:
Eğitim, sağlık-yaşam beklentisi, siyasi ve ekonomik hayata katılım.
Balkanlar ayrılık, hüzünlü türküler, hep iç geçirten anneannenin eşsiz böreğidir.
Önceki gün Priştine’de, Limak- Fransız Aeroport de Lyon ortaklığıyla hizmete giren uluslar arası Adem Yaşari Havalimanı’nın açılışında bambaşka bir Balkanlar gerçeğiyle karşılaştım.
Türk iş dünyasının ihale kovaladığı, alt yapı için yabancı rakipleriyle kıran kırana mücadele ettikleri bir Balkanlar gerçeği.
Beş yıl önce bağımsızlığını kazanmış olan Kosova bu gerçeğin tam ortasında.
İSTANBUL Kültür Sanat Vakfı İKSV 2009 yılının son aylarında Şişhane’deki Deniz Palas’a taşınmıştı.
İKSV’nin kurucularından Dr. Nejat Eczacıbaşı’nın adını taşıyan Deniz Palas, çok amaçlı performans merkezi Salon, Leyla Gencer Müzesi, tasarım dükk^anı ve en üst katındaki Haliç manzaralı X Restoran ile hayatımıza fırtına gibi girmişti.
Ne ki, bir süredir kulislerde Deniz Palas’ın satılacağı konuşuluyordu.
Bayram öncesi Deniz Palas’ta bir araya geldiğim İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı iddiaları doğruluyor.
“Vakıfta mali bir kriz kesinlikle söz konusu değil. Daha önce açıklamış olduğumuz gibi borçlar 10 yıl gibi uzun bir vadeye bağlandı. Vakfın her durumda arkasında olan güçlü destekçileri de var” diyor.
“Ancak satış kararını almamıza yol açan faktörler önemli” diye ekliyor.
Bunları şöyle açıklıyor.
Bienalde en fazla neden etkilendiğimi soracak olursanız cevabım basit.
Galata Rum İlköğretim Okulu’nun en son katındaki “Mülksüzleştirme Ağları” çalışması.
Sözünü ettiğim çalışma bir sanat eseri değil.
Karşınızda çeşitli ilişkileri orta koyan çizimler, haritalar var.
Bunlar, tarihin çeşitli dönemlerinde “mülksüzleştirilen azınlıklar”, hayatımıza girip bir daha asla çıkmayan “kentsel dönüşüm” projeleriyle yakından ilgili.
İlişkiler ağının bir ayağında medyayı da görüyorsunuz.
Sulukule, Tarlabaşı’nın yanı sıra 3.Havalimanı, 3.Köprü ve hatta Hasankeyf’teki Ilısu Barajı gibi dev projelerin yarattığı çevresel, ekonomik ve sosyal yıkımı hangi medya organları sansürlüyor?
Bırakın bizim memleketi eski ve yeni ABD başkanlarının da evlerinde Paşabahçe Tarih-Kültür-Cam koleksiyonlarının ürünleri var.
Geçen gün buluştuğumuz Paşabahçe Mağazaları Genel Müdürü Esra Tokel’den öğrendiğimize göre, ABD-Türkiye arasındaki resmi görüşmeler sırasında Başkan Obama’ya Gece Vazo, Bill Clinton’a ise Kamil Vazo hediye edilmiş.
Her iki vazo, Mevlana’ya gönderme yapan “7 Koleksiyonu”dan.
Hayatımızın vazgeçilmezlerini üreten Paşabahçe Cam fabrikası, Atatürk’ün cam sanayinin geliştirilmesi talebi üzerine Paşabahçe’de 1935 yılında kurulmuş.
Bugün Şişecam Topluluğu’nun bünyesinde olan Paşabahçe Cam, cam ürünlerde Avrupa’da ikinci, dünyada ise üçüncü sırada geliyor.
Dünyada 140 ülkeye ihracat yapıyor.
Gerçek bir gurur tablosu.
Daha önce Clinton Küresel Vatandaşlık, Raymond Georis Yenilikçi Filantropist gibi ödüller almış olan Güler Sabancı bu kez de “David Rockefeller Köprü Kurucu Lider” ödülünün sahibi oldu. Ünlü Amerikalı hayırsever David Rockefeller’in kızı Peggy Dulany’nin kurmuş olduğu Synergos Enstitüsü’nün ödülü geçtiğimiz yıllarda Mandela, Bill Clinton, Kofi Annan, Gates gibi isimlere de verilmişti.
Enstitü’nün Türkiye’deki üyeleri arasında Sabancı ailesinin yanı sıra Özyeğin ailesi de var.
Cenevre’de Beau Rivage Oteli’ndeki ödül törenine dönersek, dünyanın önde gelen hayırseverleri, iş insanları burada.
Güler Sabancı ödülü Sabancı Vakfı ve ailesi adına aldığını belirtirken “Hayırseverlik uzun soluklu, sistemli ve stratejik olmalıdır. Tarımla uğraşan bir aileden geldiğim için toprağa atılan tohumun ne kadar zahmetle ürün verdiğini bilirim” diyor.
Vakfın Türkiye’nin ihtiyaçlarına odaklandığını anlatırken “Daima gönlümde olan konu kadınların ve kızların durumunun iyileştirilmesiydi. Vakıf bu alanda BM’nin de desteğiyle önemli çalışmalar yapıyor” diye konuşuyor.
Gerçekten kadın ve kızların, çocuk gelinlerin Güler Sabancı’nın gönlündeki yeri apayrı.
Tören öncesi yaptığımız sohbette, söz dönüp dolaşıp bu konuya geliyor.
Hafta sonu 50. yılını kutlayan Gaziantep Kolej Vakfı’nın kuruluş hik^ayesini anlatan kitap aslında şehrin parmak ısırtan başarısının anahtarını ortaya koyuyor:
Eğitim.
Bu şehirde eğitim seferberliği 1890’lı yıllarda başlamış.
O yıllarda kurulan Maarif-i Mahalliye Cemiyeti başarılı öğrencileri ABD’ye göndermiş.
1930-40’larda peş peşe okullar açılmış: Gaziantep Lisesi, Erkek Sanat Okulu, Öğretmen Okulu.
Varlıklı aileler daha iyi bir eğitim için çocuklarını İstanbul’a göndermişler.
Gaziantep Kolej Vakfı Mütevelli Kurulu Başkanı Nüket Ersoy vaktinde Arnavutköy Robert Kolej için İstanbul’un yolunu tutanlardan.
Garanti Anadolu Sohbetleri’nin 88. buluşması nedeniyle Ermenistan, Azerbaycan (Nahcivan)ve İran ile sınır komşusu olan Iğdır ve çevresini tanıma fırsatını buldum.
Ekonomist Profesör Dr. Kenan Mortan’a göre, Demirel vaktinde, benzersiz bir mikro klimaya sahip Iğdır Ovası’na GAP kadar önem vermiş.
Bir süre sonra rafa kaldırılan sulama projeleri geliştirmiş.
Başta pamuk olmak üzere çeşitli ürünleri yetiştirmeye yani tarıma pek elverişli olan Iğdır Ovası ne yazık günümüzde potansiyelinin çok altında ürün veriyor.
Bugün Iğdır’da kime sorarsanız “tarımda durum iç açıcı değil, hayvancılık can çekişiyor” diyor.
1990’lı yıllarda 700 bin küçükbaş hayvanın sayısı bugün 350 bine kadar düşmüş.
Meyve bahçeleri “odun” olmuş.