2015 yılında 70 bine yakın üretici 1 milyon 800 ton organik ürün üretmiş. Organik tarımın bu kapasitesine Türkiye’de öncülük yapanlar arasında Kuşadası’nda 2 bin dönümlük arazide 20 yıldan beri ter döken bir kadın çiftçi Gürsel Tonbul var.
Aynı zamanda iyi bir girişimci olan Gürsel Tonbul, geçen yazıda sözü geçen Diana Otel Yatırımları Yönetim Kurulu Başkanı Ece Tonbul’un annesi.
Ece Tonbul’un yarattığı, boho chic Club Marvy’nin organik büfesindeki ürünler Gürsel Hanım’ın çiftliğinden geliyor.
Türkiye’de organik tarım henüz emekleme döneminde iken bir kadın bu işe nasıl soyunmuş?
Dediğine göre çiftçilik “genetik hafızasında” var. Antalya’da “geleneksel tarımın” uygulandığı narenciye bahçelerinde büyümüş.
1995 yılında arazileri giderek genişleyen Tonbul ailesinin çiftliğini yönetmesi teklif edilince gözü kapalı kabul etmiş. “Esasında ben eğitimciyim. Kendi ailemin bahçelerinde gördüğümün dışında ziraat ile hiç ilgim olmamasına rağmen çiftliğe kurumsal bir kimlik kazandırmak için işe giriştim” diyor.
YASANIN OLMADIĞI YILLAR
Diana Otel Yatırımları Yönetim Kurulu Başkanı Ece Tonbul, 40 yıl önce Kuşadası’nda Diana Turizm’i kurmuş olan, sektörün duayen isimlerinden Hasan Tonbul’un kızı.
Fırsat bulmuşken Kuşadası’ndaki organik çiftliğinde ziyaret ettiğim Hasan Tonbul ile eski günleri anıyoruz.
Kuşadası, yazları nüfusu 1 milyona ulaşmadan ve kötü yapılaşmaya yenik düşmeden önce Türkiye’nin turizmde parlayan yıldızıydı.
Bu küçük balıkçı köyünün kaderi 1960’lı kruvaziyer limanının inşa edilmesiyle değişmişti.
Fransızların ünlü tatil köyü Club Med ilk Kuşadası’nda kapılarını açmıştı.
1970’ların sonu, 1980’lerin başı ise Kuşadası halkının çoğunlukla zeytinlik olan arazilerini yazlık ev yapan kooperatiflere sattığı yıllar idi.
1970’li yıllarda rehber olarak turizm sektörüne adım atan Hasan Tonbul, Diana Turizmi kurduğu yıllarda neler yaptıklarını anlatıyor.
Şirket kiraladığı feribot ile ilk kez
UNİCEF’in çocukların refah koşullarına yönelik açıkladığı raporunda, Türkiye 41 ülke arasında 36’ıncı sırada gelirken, “eğitim kalitesi”nde sonuncu oldu.
Eğitim sistemimizi sınıfta bırakan çok sayıda uluslararası kurum arasına UNİCEF de katıldı.
Yapboz tahtasına çevrilen sisteme okulların, öğrencilerin, öğretmenlerin kolay uyum sağlayamadıkları o kadar belli ki. Hele öğretmenlerin işi hiç öyle kolay değil.
UNİCEF’in raporuna göz atarken, 2008 yılında Garanti Bankası çatısı altında kurulan Öğretmen Akademisi Vakfı’nın (ÖRAV) çiçeği burnunda Yönetim Kurulu Başkanı Nafiz Karadere ve vakfın Direktörü Selman Behmuaras ile geçenlerde yaptığımız sohbet aklıma geldi.
Önceki gün oturduğumuz kafede BBC’ye ayarlı televizyon Taksim’deki Onur Yürüyüşü’ne polisin plastik mermiyle saldırısını sürekli alt başlık olarak geçiyor.
Kahve filan içmeyi unutmuşum gözüm peş peşe dönen alt başlıkta.
Yanımda oturan İngiliz arkadaşıma gel de Onur Yürüyüşü’ne polis müdahalesini anlat.
Turizmcilerin kan ağladığı bir dönemde Türkiye’nin imajına esaslı bir darbe daha.
Bu soruna kim ne kadar, nasıl kafa yoruyor, ne gibi çözümler üretiyor bilmiyorum. Kesin bildiğim bir şey var o da şu:
Dünyanın en önemli iki trendi olan “iyi yaşam” ve “yeme içme” konularında iki Türk kadının adları geçiyor. Her ikisi Türkiye’nin tanıtımına, imajına müthiş katkı yapıyor.
Bu kadınlardan biri sıkça bu köşede adı geçen, Mardin’e ve bölgedeki kadın istihdamına büyük emeği geçen ünlü Cercis Murat Konağı’nın yaratıcısı Ebru Baybara Demir.
Diğeri dünyada 2014 yılından beri bir “Küresel İyi Yaşam Günü” (Global Wellness Day) kutlanmasını sağlayan Aksoy Grup Yönetim Kurulu üyesi ve Richmond Otelleri Kreatif Direktörü Belgin Aksoy Berkin.
DÜNYADA 100 ÜLKE 4 BİN NOKTA
Bu yıl İstanbul’da Büyükçiftlik Parkı’nda çok sayıda kişinin katıldığı “Küresel İyi Yaşam Günü” dünyada 100 ülkede 4 bin noktada kutlanmış.
Yıllardan beri, her yıl başka bir ülkede düzenlenen iyi yaşam zirvelerine katılan
Endekste Türkiye açısından şu nokta önemli:
İnovasyonda bunca teşviğe rağmen Türkiye, endeksin inovasyon kategorisinde, 2014 yılında 56. Sırada iken, 2016-2017 endeksinde 15 basamak gerileyerek 71. sırada yerini bulmuş.
Endeskte “Teknolojik Hazırlık” ve “İş Dünyasının Yetkinliği” kategorilerinde de hatırı sayılı gerileme var.
Bu tabloyu görünce insan “4. Sanayi Devrimi’ni nasıl yakalayacağız” diye sormadan edemiyor.
Oysa Müjdat Altay ile sohbette, teknoloji adına ne umut verici gelişmeler duyduk.
Türkiye’nin en büyük sistem entegratör şirketinin geçmişte de teknoloji adına neler yaptığını da hatırladık.
Örneğin İTÜ Taşkışla’da, öğrencilere yönelik “Bilim Merkezi”ne öncülük.
Örneğin,
“Güneş Anne”liği rafa kaldırdığımı sanıyordum meğer öyle değilmiş. Avrupa’da, İspanya’dan sonra ikinci büyük güneş ülkesi olan Türkiye’de “güneş enerjisine” inanmaktan hiç vazgeçmediğim geçenlerde çıktı ortaya..
Hafta başında Türkiye’de güneş enerjisine en büyük yatırımın açıklanacağı toplantıyı kaçırınca içime kurt düştü ve dün yatırımı yapan Tunçmatik Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özer’e ulaştım. Enerji sektöründe faaliyet gösteren Tunçmatik’in ikinci nesil patronu Mehmet Özer ile “Güneş Anne” günlerimden tanışıklığımız var. Dokuz yıl önce yaptığımız görüşmede, güneşe yatırım için dört gözle yasayı beklediklerini söylemişti.
O günden bu yana Türkiye’de ve dünyada çok şey değişti.
ABD ve Çin güneş enerjisine hızlı bir giriş yaparken, Türkiye’de 2012 yılında güneş yasası çıktı ve 2013 yılından yasanın önü açıldı.
Güneş enerjisindeki son gelişmelere değineceğim ama önce Mehmet Özer’in yatırımı.
Özer dünkü konuşmamızda “Güneş enerjisi için bugüne dek alınan en büyük krediyi, 73 milyon doları Aktif Bank’tan alarak 8 ilimizde güneş santralı kuruyoruz.” Türkiye güneşi geniş çapta kucaklamaya hazır.
Özer’in verdiği bilgiye göre, 73 milyon dolarlık kredinin tamamı 2017 sonunda yatırıma dönüşmüş olacak ve elektrik üretilmeye başlanacak. Güneş enerjisi santralları Kütahya, Muğla, Uşak, Afyon, Karaman, Elazığ, Ankara ve Mersin’de kurulacak. Bu 8 ilden yılda yaklaşık 123 milyon kWh elektrik enerjisi üretilecek. Bu rakam 41 bin hanenin bir yıllık enerji kullanımına denk geliyor. Santrallerden biri Akkuyu Nükleer Santralı’nın eli kulağında olduğu Mersin’de kuruluyor.
Keşke tüm
Prof. Canan Karatay’ın “her gün 30-40 tane yiyin” dediği zeytinin ne büyük nimet olduğunu bir kez daha hatırladık.
Balıkesir, Havran’daki 120 metrekarelik alanda, vaktinde İspanyolların “anahtar teslim” kurdukları tesiste Fora Zeytin tanıdığımız bir marka.
Uzun yıllar İş Bankası iştiraki olan Fora Zeytin 2014 yılında, aynı zamanda Billur Tuz’un sahibi olan sanayici Mehmet Mermer tarafından satın alınmış.
60 milyon liraya satın alınan tesise o günden bu yana 100 milyon liralık yatırım yapılmış.
Ayağımızda özel ayakkabılarla gezdiğimiz tesiste zeytinler boylarına göre ve hatta renklerine göre ayrılıyor.
Modern makinelerin yanı sıra el işçiliği de önemli.
Çarşıdan aldığınız içi kırmızı biberle dolu iri zeytinlerin her biri elle dolduruluyor örneğin.
Tesisi gezerken bize