Fulya Soybaş

Baklava yemek hayal oldu: Kilo fiyatı tartışma konusu

22 Ocak 2024
Sosyal medyada gezinirken “baklavanın kilosu 1050 lira” başlıklı bir paylaşım ve altında da etiketini gösteren bir fotoğraf gördüm.

Gözlerime inanamadım! Bir kilo baklava… 1050 lira mı? Fiyatı neredeyse gram altın ile yarışıyor.

Fotoğrafın altına “Bu fiyat halis mi?” yazmış genç bir arkadaş.

O sorunun peşine düştüm. Malum önümüz ramazan. Baklavanın kilosu ne kadar? Baklava üreticisinin “fıstığın kilosu pahalı” diyerek adres gösterdiği fıstık üreticisi ne diyor? Stokçuluk piyasayı ne kadar etkiliyor? Buyurunuz.

GÖRDÜĞÜNÜZ SPESİYAL BAKLAVADIR KLASİĞİN KİLOSU 750-850 LİRA

Baklava ve Tatlı Üreticileri Derneği (BAKTAD) Başkanı Mehmet Yıldırım

Yazının Devamını Oku

Türk filmleri 2024 gişesine damga vurabilecek mi

21 Ocak 2024
2024’ün ilk üç haftasında gişeye Türk filmleri damga vurdu. Şafak Sezer’in fenomen filmi Kolpaçino’nun 4. filmini ilk hafta 800 bine yakın, aşk filmi “3391 kilometre”yi de 500 bin seyirci izledi. Böylelikle 5 Aralık 2008’den bu yana aynı gün vizyona giren iki yerli film, ilk gününde 100 binden fazla seyirciye ilk kez ulaşmış oldu. 2023 ve 2022’deki toplam seyirci sayısı da bu yıl Türk filmlerinin de katkısı ile ikiye katlanmış durumda. “Sinema yeniden şahlandı” demek mümkün mü? Komedi filmlerinin gişeye etkisi ne? Hem oyuncu ve yapımcılara hem de sinema yazarlarına sordum.

TÜRK SEYİRCİSİ İÇİN KOMEDİNİN YERİ AYRIDIR

Bu hafta Gupse Özay’ın “Lohusa”, Elif Dede ve Meriç Aydın’ın “Kardeş Takımı” ve TRT ortak yapımı “Afacanlar Kampta”, geçtiğimiz haftalarda ise “Kolpaçino 4”, “3391 kilometre”, “Rafadan Tayfa 4”, “Atatürk: 2. Film”, “Mutluyuz” ve “Yaşam Koçu” Türk filmleri vizyona girdi. Önümüzdeki hafta ise BKM yapımı “Haydi Tut Elimi”, İsmail Hacıoğlu’nun başrolde yer aldığı “Cem Karaca’nın Gözyaşları” vizyona giriyor. COVID-19 salgını ile sinemadan ayağı iyice kesilen seyirci bu filmlerle geri döner mi? Yanıtını sinema yazarı Ali Ulvi Uyanık, BOX Office’in 2024- 2014 verilerini karşılaştırarak veriyor:

“10 yıllık süreçte, nüfus artışını da hesaba katarsak, seyirci sayısının daha yükselmiş olması lazımdı. 2014’te ilk 3 haftada- toplam seyirci 3 milyon 172 bin iken, 2024’te bu rakam sadece bir tık üstü; 3 milyon 716 bin kişi. İyi başladık yıla. Bu, sevindirici ama ilk 3 haftaya bakarak ‘sinema patladı’ diyemeyiz. Dijital platformlar ve bilet fiyatları maalesef seyirciyi hala bir ‘tık’ eve bağlıyor.”

SÖMESTR DEMEK SEYİRCİ DEMEK

Türk filmlerinin gişeye katkısının payının tartışılmaz olduğuna da parantez açan Uyanık’a son bir ay da vizyona giren filmlerin neredeyse çoğunun komedi ağırlıklı olduğu hatırlatmasını yapıyorum.

Ali Ulvi Uyanık

Diyor ki: “Türk seyircisi için komedinin yeri hep ayrıdır. “Hababam Sınıfı” efsanesi mesela. En fazla seyirci alan komedi filmidir. Gerçi BOX Office rakamları 1989 sonrası açıklanmaya başlandığı için Hababam Sınıfı’nın gişesini maalesef tam bilememekle birlikte, rakamlarla ispat edebildiğimiz en büyük başarı Recep İvedik serisinindir. Ez cümle komedi Türkiye’de her zaman çalışan bir türdür. Salgınla komedi seyirciden de fazlaca rağbet gördüğü için cazip projelerle dijital platformlara transfer edilmişti. Fakat geçen yıl dijital platformlar yerel yapımları yayınlamama kararı aldı. Hem toplumsal ihtiyacın karşılanması hem de dijital platformların boşluğu ile yapımcılar filmlerini sinema salonlarına taşımaya başladılar. Bunun gişeye etkisi büyük. Ayrıca sömestre- 15 tatil- her zaman seyirci çekmek açısından çok değerli. Sinemalar aralık ortası dolmaya başlar ve bu hareketlilik nisan sonuna kadar devam eder. 2024 başlangıcı da tüm bu etkilerle birlikte 2021-2022 ve 2023 yıllarına göre çok iyi oldu. Bu arada animasyon filmlerinin gişeye katkısı da göz ardı edilmemeli. ‘Rafadan Tayfa 4: Hayrimatör’ 1 milyon seyirci barajını geçti bir haftada. Bu da çok kıymetli.”

Yazının Devamını Oku

Uzay maceramız hafife alınmamalı

19 Ocak 2024
Türkiye’nin uzay yolculuğu ve ilk astronotumuz Alper Gezeravcı için yapılan yorumlara bakınca, ‘Dünyada kendi insanını böylesine değersizleştiren başka bir ülke var mı?’ diye düşünüyor insan. Oysa henüz 100 yaşındaki Cumhuriyetimizin prestiji ve gelecek nesiller adına çıkılan bu yolculuğu hafife almamak gerek. Neden mi?

DALGA GEÇİLECEK İŞLER DEĞİL

Uzay Bilimci, Astrofizikçi Doç. Dr. Selçuk Topal da geçtiğimiz yıl fiziken, ruhen ve yılların akademik birikimiyle astronotluk için hazır olduğunu düşünerek resmi başvurusunu yapan isimlerden biriydi. Diyor ki: “Gelecek uzayda! ‘Uzay’ demek inovasyon ve uzun vadede ekonomik güç demek. Dolayısıyla uzay yarışında bugün alınan kararlar bir ülkenin gelecek 50 yılını belirler. Uzayda lider olan Dünya’nın da lideri olur. Bu unutulmamalı ve umuyorum bir gün o noktaya biz de geleceğiz.”

BU BİR BAŞLANGIÇ

Türkiye Uzay Ajansı’nın 10 hedefinden birinin, ‘bir Türk astronotu Cumhuriyetimizin 100. yılında uzaya göndermek’ olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Topal,
“Yolculuğun turizm olarak değerlendirilmesi çok yanlış. Aksine bu bir prestij meselesi. ‘Özel şirket ile gidiliyor’ diyenler var ama uzun zamandır uzay misyonları özel şirketler tarafından yapılıyor. Ayrıca astronotumuz orada 13 farklı deney yapacak, bu bilimsel bir misyon da. Bir başlangıç yapılmalıydı ve bu da iyi bir başlangıç, bundan sonrası inanıyorum ki gelecek, gelmeli de. Daha 2030’dan önce gerçekleşmesi planlanan aya sert iniş projemiz var. Bunlar basit ya da dalga geçilecek işler değil ciddi projeler ve unutmayalım ki gençlerimize böylelikle yeni kapılar açılıyor" diyor.

CUMHURİYETİMİZ İÇİN BÜYÜK BİR ADIM

İstanbul Üniversitesi, Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Hüseyin Esenoğlu, dünyanın uzay macerasının sadece 60 yıl önce başladığı, teknolojinin de hızla ilerlemesi ile birçok ülkenin hızlı yol aldığı ve haliyle uzaya çıkmanın insanlık için ‘sıradanlaştığını söylüyor, “Ama” ile devam ediyor: “20 Temmuz 1969’da Apollo 11 ile aya giden Neil Armstrong ilk adımını atarken ne demişti: ‘Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım.’ Buradan hareketle bizim uzay maceramız başka ülkeler ya da kendimiz için bile ‘küçük’ bir adım olarak görülebilir ama Türkiye gibi henüz 100 yaşındaki genç Cumhuriyetimiz için şüphesiz ‘büyük’ bir adım.”

Yazının Devamını Oku

Yemek-servis kırtasiye ücretleri şişiriliyor: Özel okullarda gizli zam mı var

16 Ocak 2024
Her yıl olduğu gibi özel okullarda erken kayıt döneminin başlaması ile 1.5 milyon öğrenci velisini ilgilendiren ücret artışları yine gündemde.

Hem üyesi olduğum veli whatsapp gruplarında hem de sosyal medyada hararetle konuşulan iddialara göre bazı okullar fiyatlarına, yemek-servis-kırtasiye gibi ek ücretleri de ekleyerek, yüzde 100 hatta 200’e varan zamlar yaptı. Bu yasal mı? Zamlar neye göre belirleniyor? Millî Eğitim Bakanlığı yeni bir düzenleme yapacak mı? Hem bu soruları araştırdım hem de “tavan fiyatın sabitlenmesi ve velilerin isyanı hakkında özel okullar ne düşünüyor?” diye sordum.

YÜZDE 57 YAPAN DA VAR YÜZDE 200 DE

Özel Okul Velileri Platformunun paylaştığı bazı zam oranlarını derledim ki fotoğrafı daha net görelim:

-Doğa Koleji: Yüzde 60 burslu öğrenciden 72 bin 490 TL kayıt ücreti + 50 bin 500 TL yemek ücreti istendi. Geçen yıl toplam
45 bin TL ödeme yapılmış. Okul bu yıl yüzde 170 zam uygulamış.

-Okyanus Koleji: Geçen yıl kayıt ücreti 64 bin TL iken bu yıl bu rakam 102 bin TL’ye çıkarılmış. Yemek ücreti içinse yüzde 100’lük zam ile 45 bin TL talep ediyor.

-Bursa’da bir okul:

Yazının Devamını Oku

Türk askeri o bölgede ne yapıyor: 9 şehit verdiğimiz Metina bölgesi neden önemli

15 Ocak 2024
PKK’lı teröristlerin sızma girişimi ile 9 askerimizin şehit olduğu Irak’ın kuzeyindeki Metina bölgesi terör örgütünün barınma noktalarından da biri.

Dolayısıyla akla hemen şu sorular geliyor: “Bu bölge neden önemli? Ve dahası Mehmetçiğimiz neden orada?” İşte madde madde yanıtları.

ÜLKENİN GÜVENLİĞİNDEN VAZGEÇEMEZSİNİZ

Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Kıdemli Araştırmacısı Doç. Dr. Murat Aslan, 11 Eylül saldırıları sonrası ABD’nin “önleyici darbe” diye bir kavram yarattığı, terörizme karşı savaş ilan edip, terörle ilintilendirdiği her hedefe saldırdığını hatırlatıyor ve ekliyor: “ABD’nin sadece bir saldırı sonrası ilan ettiği ‘önleyici darbe’ stratejisini Türkiye’de neredeyse 40 yıldan fazladır uğraştığı PKK terör örgütüne karşı izliyor ve izlemelidir de. Neden? Tersten düşünelim. Diyelim Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) sınır ötesinde değil;

1-PKK buralarda istediği gibi konuşlanıp, istediği eğitimi yapıp, bölgedeki yerel unsurları da oralardan çıkararak, ki geçmişte yaşadık bunu, bir ‘varlık’ haline gelecek mi? Muhakkak.

2-Bu durum Türkiye’nin hudut/hudut gerisindeki güvenliğine bir tehdit olacak mı? Kesinlikle.

3-Ayrıca PKK terörünün, şu an Suriye’de olduğu gibi, topraklandırılması halinde terörist çizgiden meşru bir seviyeye çekilmesi mümkün mü? Ona da evet.

Yazının Devamını Oku

Saldırıların ardında kimler var

14 Ocak 2024
Son bir ayda terör örgütü PKK’nın bu üçüncü saldırısı.

Dolmabahçe’deki güvenlik zirvesinden Türkiye’nin güneyinde bir ‘teröristan’ kurulmasına asla izin verilmeyeceği mesajı çıktı. Peki Türkiye nasıl bir strateji izleyecek? Saldırıların faili kim ya da kimler? Türkiye ateşe çekilmek mi isteniyor? Abdullah Ağar ve Dr. Eray Güçlüer yanıtladı.

BAŞLADIĞIMIZ İŞİ BİTİRMELİYİZ

Güvenlik stratejileri uzmanı Abdullah Ağar, Türkiye’nin sadece bir terör örgütüyle değil, bölgede yaşanan ve jeopolitik savaşın ‘aparatı’ bir örgüt ve bu örgütü nasıl kullanacağını iyi bilen bölgesel/ küresel oyuncularla mücadele ettiğini hatırlatıyor ve diyor ki: “Terörle mücadelenin kendine özgü yapısı ve denklemleri vardır. PKK terör örgütü de bu denklemde fırsat bulduğu her an, yaz- kış fark etmeksizin, eylem yapma arzusu içindedir. Sonuçta buna muhtaçtır. Çünkü;

PKK EYLEME MUHTAÇ

-Sinath, Haftanin, Metina, Zap, Avaşin- Basyan ve Hakurk bölgesi, terör örgütünün sözde kurtarılmış bölge ilan ettiği, sözde ‘devlet kurdum’ dediği bölgedir. Mehmetçiğimiz burayı postalı ile çiğnemiştir. Topografya ve demografya ile bağı zayıflayan, ürettiği terör doktirini çöken ve itibarı yerle bir olan terör örgütü, pekâlâ Türkiye’deki seçim sürecini manipüle etmek, toplumu kutuplaştırmaya çalışmak, “Türkiye’nin o bölgede ne işi var?” tartışmasını açtırmak ve dahası terör örgütünün siyasi kanadı üzerinde etkisini arttırmak, ‘asıl patron benim’ demek adına bu eylemi gerçekleştirmiş olabilir mi? Olabilir. PKK terör örgütü şeytani bir akıl ile “Günün sonunda Türkiye bu saldırıyı ABD’ye mal eder, böylelikle aralarındaki kriz daha da derinleşir de rahat ederiz” mantığı ile böyle bir saldırı yapmış olabilir mi? Olabilir.

Dolayısıyla “Kış koşullarında PKK eylem yapmaz” söylemi yanlıştır. Ancak terör eylemlerinin ardışıklığı ‘sipariş’ üzerine gerçekleştiği şüphesini de arttırmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Sanatçıdan siyasetçi olur mu

12 Ocak 2024
Her ne kadar siyasetle- sanat ilişkisi ideolojik olarak farklı temeller üzerindeymiş gibi dursa da sanatın “toplumsal olma” özelliğinden dolayı siyasetle yakın ilişkisi olduğunu düşünüyorum.

Bu sebeple de sanatın siyasete bulaşmasında pek sakınca görülmüyor, hatta politika gibi maruz buyurun “kaba” bir işi nazikleştireceği bile düşünülüyor. Bu sebepledir ki yakın tarihimizde birçok kez sanatçılar ile siyasetin yolları kesişmiştir. Mesela, bir önceki yerel seçimlerde oyuncu Emre Kınay, Güven Hokna, Selen Kartay belediye başkanlığına adaylıklarını koymuştu. Bu seçimlerde ise adaylığı kesinleşenler arasında oyuncu Erdal Beşikçioğlu ve müzisyen Hakan Peker var. Ama Beşikçioğlu’nun seçilmesi halinde tiyatroya devam edeceğini açıklaması, “Sanatçıdan siyasetçi olur mu?” tartışmasını yeniden alevlendirdi. Gelin hem bu soruya cevap arayalım hem de “bugüne kadar kaç ünlü isim seçimlere girdi, kaç oy toplayabildi?” onlara bakalım.

Erdal Beşikçioğlu

KALBE DOKUNABİLEN YARAYA DA ÇARESİZLİĞE DE GELECEĞE DE DOKUNUR

27 Mayıs 1960-12 Eylül 1980 arası, Türkiye’de askeri müdahaleler, darbeler başta birçok ideolojik çatışma yaşanmış ve Cumhuriyet Dönemi’nde daha önce tecrübe edilmemiş siyaset modelleri ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla sanatçıların aktif siyasete katılmasının önü daha çok 1980’li yıllarda Turgut Özal dönemi ile açıldı denilebilir. Öyle ki merhum Cumhurbaşkanı Özal, ilk olarak kadın hakları konusunda TBMM’de çalışmalar yapmak için sanatçı Hülya Koçyiğit’i ANAP’tan milletvekili adayı olmaya davet ediyor. Koçyiğit, ısrarlar üzerine adaylığı kabul ediyor ama bu kez de “Oyuncu nasıl siyasete girer?” eleştirilerinin hedefi oluyor. Sıkıntılı süreçler geçirse de 1987 genel seçimlerinde İzmir’den milletvekili adaylığını açıklıyor. Ufak bir farkla seçilemiyor ama sanatçıların aktif siyasete girmesinin kapısını böylelikle o aralamış oluyor.

SICAK BAKIYORUM

Gündemde yine benzer tartışma olunca haliyle kendisini aradım. Düşüncesini sordum. Diyor ki: “Belediyeler ve siyaset vatandaşa hizmet etmeyi amaç edinmiş kurumlardır. Böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Sanatçılar da yaşadıkları toplumu iyi tanıyan, çevresine duyarlı, empati kurmada başarılı ve gözlem yeteneği yüksek insanlardır. Dolayısıyla sanatçılar, adalet, eşitlik ve barış konularında da fazlasıyla hassastır. Bu nedenle toplumun güvenini kazanmış her bir sanatçı, siyaset aracılığıyla da insanlara hizmet etmeye gönüllü olabilir. Aslında sanatçılar, ki bu geniş bir kavramdır; yazarı, karikatüristi, ressamı, oyuncusu, yönetmeni, müzisyeni... Hepsi birebir halkın kalbine dokunur. Kalbe dokunan, yaraya da çaresizliğe de geleceğin korkusuna da aydınlık günlere de dokunur. Ben sanatçıların adaylığına gerçekten çok sıcak bakıyorum. Onların duyarlılığına ve insani duygularına saygı duyuyorum. Aday olan herkese de çıktıkları yolda başarılar diliyorum.”

SANATÇILIĞINA ‘BAŞKANLIK’ UNVANI EKLEYEN İLK İSİM FATMA GİRİK

Yazının Devamını Oku

Korkunç iddia: Çocukları kaçırdılar... Epstein’ın fuhuş ağı Türkiye’ye uzandı mı

11 Ocak 2024
18 yaşından küçük kız çocuklarına cinsel istismarda bulunmak ve fuhuş ağı kurmak suçlamasıyla tutuklanan ve 2019’da cezaevinde ölü bulunan Jeffrey Epstein davasına ilişkin belgelerdeki “Türkiye” detayı sosyal medyayı salladı. O belgelerde istismara uğrayan kız çocuklarının avukatı Katherine W. Ezell, Epstein’ın özel pilotu da olan eski manken Nadya Marçinko’yu 13 Nisan 2010’da sorguluyor. Marçinko “susma hakkı”nı kullanıyor. Ancak avukatın cevabını alamadığı “Jeffrey Epstein’ın Türkiye, Çekya ve Asya ülkelerinden küçük kız çocukları getirdiği iddiası var. Farkında mıydınız?” sorusunu tüm Türkiye konuşuyor. Epstein’ın kurduğu fuhuş ağı iddia edildiği gibi Türkiye’ye uzandı mı? Sosyal medyanın iddiasına göre bu çocuklar, 1999 Marmara Depremi sonrasında kaybolan çocuklar olabilir mi? Beraber bakalım.

EPSTEİN BELGELERİNDE ŞOK ‘KASET’ İDDİASI

Epstein davası birçok açıdan karmaşık ve de “iddialar” üzerine kurulu bir dava. Belgelerin birçoğu mağdurların 9-10 yıl önceki ifadelerine dayanıyor. Örneğin:

1. 250 sayfadan oluşan son belgeler Epstein’in ortağı da olan ve kurdukları ağa 18 yaşından küçük kızlar bulmak suçlaması ile 20 yıl hapis cezası alan kız arkadaşı Ghislaine Maxwell’e 2015 yılında açılan davadan alınma.

2. Bu belgelerde Sarah Ransome isimli mağdur, Epstein’ın elinde ABD eski Başkanı Bill Clinton, Donald Trump, ayrıca İngiltere Prensi Andrew ve milyarder işadamı Sir Richard Branson’ın seks kasetleri olduğunu gördüğünü ve hatta kasetleri kopyaladığını iddia ediyor.


Yazının Devamını Oku