Fuat Bol

Liderden beklenen

30 Mayıs 2022
Herkes genel başkan olabilir ama lider olamaz, liderlik bambaşka meziyetler, yetenekler ister. Liderlik fıtridir (doğuştan). Sonradan ve hele zorlamayla lider olunmaz; lider müsveddesi olunur.

Liderliğin olmazsa olmaz şartı, geniş kitlelerin güvenini kazanmaktır. Bunun da temelinde doğru sözlü ve dürüst olmak yatar. Dolayısıyla yalancıdan asla lider olmaz, olamaz.

Yalan, her kötülüğün başı ve inançsızlığın temelidir. Yalancılık, insanoğluna arız olabilecek en önemli hastalık olup tüm hastalıkların başıdır.

Yani bir insan yalancılık hastalığına tutulmuşsa bütün hastalıklara tutulmuş demektir. Yalancılık hastalığından tedavi edilmediği müddetçe, hiçbir hastalıktan kurtulma ümidi yoktur.

Bir insan yalancıysa çekiver kuyruğunu gitsin!

Yalanın en bol söylendiği yer, maalesef siyaset dünyasıdır. Üstelik bu dünyada (siyaset) yalanların daniskasının yanında iftiralar da gırla gitmektedir.

Böyle bir dünyada bol miktarda başkan, genel başkan bulunabilir lakin milyonları istemeyerek (kerhen) değil, sevdalanırcasına peşinden koşturan lider bulabilmek neredeyse imkânsızdır.

Ve bu sevda tek taraflı olmayıp karşılıklıdır.

Malum siyasetçilerin iki konumu vardır, birincisi iktidar diğeri ise muhalefettir. Her iki kesimin de sorumlulukları vardır ama sırtında yumurta küfesi taşıyan iktidarların sorumlulukları çok daha fazladır. Zira direksiyonda olanlar onlardır; toplum ve ülke onlara emanettir.

Yazının Devamını Oku

Ardahan ve Saffet Kaya

28 Mayıs 2022
AR-ET (Ardahan et) Entegre Tesisleri’nin açılışı için, kadim dostum Saffet Kaya’nın davetine uyarak serhat ilimiz Ardahan’daydım. İyi ki gelmişim; zira gördüklerimle, ülkemiz ve insanımızla bir kez daha iftihar ettim.

270 bin hektar mera ve çayırıyla Ardahan, Hollanda’yı andırıyor. Hollanda’da tarım ve hayvancılığa yapılan yatırımın yüzde 1’i Ardahan’a yapılmış olsa ülkemizin et ve et ürünleri gereksinimi karşılanır.

Hayvan 3-4 ay merada otlayabiliyor. Ağır ve uzun kış şartları yüzünden hayvanın, 8-9 ay içeride bakılması zorunluluğu var. Bunun için de yem gerekli. Yem fiyatları çok pahalı olduğundan, çiftçi, hayvanını, randımanlı hale getiremeden elinden çıkarıyor. Çıkarmak zorunda kalıyor.

Yem fabrikasının ara ürünlerinin yetiştirilebilmesi için de sulu tarıma ihtiyaç var. Su var, un var, şeker var lakin helva yapacak irade, teşvik ve hepsinden önemlisi bütün bunları organize edecek kararlı bir birliktelik ve bu birliği sevk ve idare edecek bir otorite (Birlik, Kooperatif vb.) yok.

‘Saldım çayıra’ metoduyla; 400 bin büyükbaş, 120 bin küçükbaş hayvan sahipliğiyle Ardahan ilimiz, kişi başına en fazla hayvan düşen ilimiz. 15 bin hayvan tesisinin bulunduğu ilimizin en büyük sorunlarından birisi de diğer illerimizdeki gibi çoban yokluğu ve bu işi gören binlerce Afganın sosyal ve siyasal durumu.

Uçsuz bucaksız meralarda otlatılan hayvanlar, ucuza batıya yollanıyor, oralarda kesilip işleniyor ve çeşitli markalar halinde piyasaya sürülüyor. Hayvanın cefasını Ardahanlı çekerken, sefasını diğer iller sürüyor.

Ardahan ve Ardahanlı bu yalnızlıktan, bu sahipsizlikten, bu başıboşluktan derhal kurtarılmalı, devlet ve özel sektör işbirlikleriyle Ardahan’ımız, ‘Küçük Hollanda’ haline getirilmelidir.

Kadim dostum, Ardahan eski Milletvekili Saffet Kaya Bey ve ailesi, Anadolu’muzun eşsiz misafirperverliğini göstererek, bizleri Kars Havalimanı’nda karşıladılar. Hep birlikte Ardahan’a doğru yola koyulduk.

Ardahan ili sınırlarına vardığımızda bizi, kilometrelerce araç kuyruklarının olduğu maşeri kalabalıklar ve adım başı kesilen kurbanlar karşıladı.

Yazının Devamını Oku

Etme bulma dünyası

25 Mayıs 2022
Eden kendine ediyor, dolayısıyla kimsenin yaptığı yanına kâr kalmıyor. Eskilerin güzel bir sözü vardır; ‘Allah, karşılık vermede imhal eder (mühlet verir-erteler) lakin ihmal etmez!’

Er ya da geç, eden mutlaka karşılığını bulur.

Bu durumun tipik örneğini, her daim toplumun önünde bulunan siyasetçilerde açık bir şekilde görüyoruz.

Deniz Baykal, CHP Genel Başkanı iken, vergi memurluğu ve Tuncelili olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan Kemal Kılıçdaroğlu’nu önce milletvekili yaptı, sonra da Grup Başkan Vekilliği’ne kadar çıkardı.

Kılıçdaroğlu tüm bu görevlere, Baykal’ın tensipleriyle, uygun görmesiyle geldi.

Yine bizim kültürümüzde çok önemli bir ikaz var, şöyle ki: ‘İyilik ettiklerinizin (şayet iyiliğe layık değillerse) zararından, şerrinden sakınınız!’

Deniz Baykal’a, FETÖ malum kaset komplosunu kurdu, görüntülerin bir kısmının yayınlanması üzerine Baykal, derhal genel başkanlık görevinden istifa etti.

Kılıçdaroğlu önce aday olmayacağım dedi, ertesi gün, birilerinin destek ve teşvikiyle adaylığını ilan etti. Seçildikten sonra yaptığı ilk icraat, kendisini destekleyip genel başkanlık koltuğuna oturtanları harcamak oldu.

Daha da vahimi ise, ne

Yazının Devamını Oku

Muhalefet neden susuyor?

23 Mayıs 2022
Her zaman söylememize rağmen, kendimiz söyleyip kendimiz dinliyoruz ki siyasi yönden Türkiye’mizin en büyük problemi aklı başında, tutarlı, umut veren, güvenilir bir muhalefeti olmamasıdır.

Bunun da ana sebebi, 27 yıl tek başına iktidarda kalan ve ondan sonra da bir daha, darbesiz iktidar yüzü görmeyen ve bir türlü muhalefeti kabullenip gereğini yapmayan CHP’nin, muhalefet etmeyi mütlif etmek (telef eden, öldüren, yok eden) şeklinde anlayıp uygulamasıdır.

Zira ‘İktidar, dünyanın en güzel, en hayırlı işini de yapsa, bu muhalefet anlayışının ona, iyi ve güzel deme lüksü yok’muş. ‘Onu karalamakla ve yerin dibine sokmakla mükellef’ olduklarını kendileri itiraf ediyor.

Bakınız milenyumun bu ilk çeyreğinde dünya yeniden kuruluyor. Milletlerarası münasebetler, hiç olmadığı kadar girift ve yoğun bir şekilde sürdürülüyor. 3. Dünya Savaşı’nın eşiğine gelen ülkeler, gecelerini gündüzlerine katıp harıl harıl çalışıyor; çeşitli önlemler alarak ülkelerini bu badireden kurtarabilmenin yollarını arıyorlar.

Rusya’nın saldırganlığından korkan İskandinav ülkeleri NATO’ya girebilmek için başvuruda bulundular.

Türkiye’mizin etrafı ateş çemberi; ülkemizin içeriden ve dışarıdan kuşatılması ve oyun dışına itilmesi için, dost ve müttefiklerimiz dahil bir kısım devletler ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.

Aynı dost ve müttefiklerimiz 40 yıldır, bizi terörle boğuşturuyorlar. Üstelik onlara her türlü desteği verip üzerimize salıyorlar; envaiçeşit terör örgütleri marifetiyle, ülkemize karşı vesayet savaşı yürütüyorlar.

Çok şükür, başımızda aklıselim bir iktidar var; içeride ve dışarıda gerekli önlemleri alıyor, diklenmeden dik duruyor ve ülkemizin menfaatlerini savunuyor.

Başımıza bela edilen terör örgütlerinin mensupları, müttefikimiz (!) olan ülkelerde cirit atıyor, oralarda yuvalanıyor, himaye edilip destek görüyor.

Yazının Devamını Oku

Muhalefetin adayı ya da renksiz cumhurbaşkanı

21 Mayıs 2022
Bir araya gelen muhalefet partileri, toplantı üzerine toplantı düzenliyorlar. Lakin henüz, cumhurbaşkanlığı makamı için bir aday belirleyebilmiş değiller. Akılları sıra, gündem oluşturup halkın dikkatini üzerlerine çekecekler.

Belli ki havanda su dövüp dağılıyorlar. Zira belirleyecekleri adayı, geceleyin mezarlıktan geçerken ıslık çalarak arıyorlar!

Aklı evvel altı benzemez artı 1’in ilk icraatı cumhurbaşkanlığı seçimlerini kendi elleriyle aleyhlerine çevirmek oldu. Seçime girmeden seçimi kaybetmenin formülünü arayıp buldular ve onun üzerinde gergef dokuyorlar.

Eh, ne diyelim; kendi düşen ağlamaz!

Yahu daha işin başında, yetkisiz, renksiz-kokusuz, sorumsuz ve tek icraatı yetkilerini devretmek üzere kullanacak, ‘şahsiyetsiz’ bir kişiyi bu millet seçer mi zannediyorsunuz?

Millet, kendisine en çok hizmet edecek icraatçı cumhurbaşkanını seçmek için sandığa gider; birilerinin oyuncağı olarak ve oyun oynamak için gitmez.

Muhalefet zaman tünelinde kalmış; Türkiye’nin nereye geldiğinden, hangi kanun ve Anayasa ile idare edildiğinden habersiz gibi davranıyor.

Daha da vahimi ise milleti de kendileri gibi zannediyorlar.

Millet, cumhurbaşkanını kendisi seçiyor; milletçe yetki verilen cumhurbaşkanından istenen yegâne şey icraattır, halka ve ülkeye en güzel şekilde hizmet etmektir.

Yazının Devamını Oku

Bürokrasi diktatörlüğü

18 Mayıs 2022
Bürokrasinin zorba (ceberut) yüzünü Osmanlının son dönemlerinden ve özellikle Tanzimat’tan sonra tevarüs ettik (miras kaldı).

Önceleri; mahut bürokrasi, halife (Peygamber vekili) de olan padişahları katlederek had bildiriyordu! Daha sonraları ise, padişahların yetkilerini kısarak ve hal’ederek (zorla tahtından indirmek) had bildirdi!

Zira Tanzimat’la birlikte, ‘Gâvura gâvur denmeyecek ve padişahlara hadleri bildirilecekti!’

Sultan Abdülaziz’i katlettiler, Sultan Abdülhamid’i hal‘ettiler. Artık yeni gelen sultanlar, yetkisiz ve adeta kuklaydı. Tüm yetkiler, zorba bürokratlardaydı, onlar da bunu tepe tepe kullandılar.

Yaptıkları zulümle, ‘diktatör’ dedikleri Sultan Abdülhamid Han devrini mumla arattılar.

4 milyon kilometre kare dolayındaki vatan toprağını Haymana Ovası’na sıkıştırıp paramparça ettiler. Her metrekaresi şehit kanıyla yoğrulmuş vatan toprakları, tek kurşun atılmadan düşmana teslim edildi.

Osmanlının son döneminde iktidara gelip vatanı parçalayıp milleti perişan eden İttihat ve Terakki Partisi ve onların oluşturduğu memurin zümresi (asker ve sivil bürokrat) ile Cumhuriyet dönemindeki tek parti (CHP), özellikle İnönü’nün başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı dönemlerinde oluşturulan ceberut bürokrasi, kelimenin tam anlamıyla Ali kıran baş kesen olarak hükmünü icra etmiştir.

Millete tepeden bakılır, horlanıp aşağılanır, itilip kakılır ve onun değerleriyle alay edilirdi.

Halkın seçtiği ve kendisine yaptığı hizmetler karşısında sevgiyle bağlandığı

Yazının Devamını Oku

Demokrasi bayramı -2-

16 Mayıs 2022
İç ve dış vesayet odakları, halkın idaresine (demokrasiye) on yıl zor dayandılar. Demokrasi sevincini milletin kursağında bırakıp o uğursuz (meşum) 1960 İhtilali’ni yaptılar. Menderes’in kanını içse doymayacak, kindar, vicdansız ve sadece cellat olabilecek tiplerden sözde bir mahkeme heyeti kurdular. Adına da Yüksek Adalet Divanı dediler. Gerçekte ise Çukur Zulüm Şebekesi olarak görev icra edecekti; etti de.

Kargaları güldüren, şeytanları çatlatan şu hezeyanlara bakar mısınız?

Menderes, üniversite öğrencilerini Et ve Balık Kurumu’nda kıyma makinelerinden geçiriyor, asfalt malzemesi olarak kullanıp gömüyordu!

DP Hükümet yöneticileri on iki ton altınla yurtdışına kaçarlarken yakalanmışlardı! Aynı hükümet 1953 yılında çıkarmış olduğu bir kanunla, meslekte 25 yılını doldurmuş hâkimlere emekli olma hakkı verdiğinden, yargı bağımsızlığını ihlal etmiş oluyordu!

6-7 Eylül olaylarını Menderes hükümeti çıkarmış oluyordu. (Gezi olaylarını Erdoğan hükümetinin çıkardığını iddia etmek gibi...)

Menderes, örtülü ödeneği (Tamamen başbakanın tasarrufunda) kanunsuz harcamış; kara cüppeli ve kapkara vicdanlı heyetin onca ısrarlarına rağmen Fransızlara karşı bağımsızlık savaşı veren Cezayir mücahitlerine para gönderdiğini söylemedi. O milli sırla, şerefle şehadeti tattı.

Cumhurbaşkanı, köpek davasından, başbakan bebek davasından sözde yargılanıp hüküm giydi!

Aynı cellat heyeti, Bitlis Milletvekili Selahattin İnan’a: ‘Sen şeyhsin, bu durumunu kullanarak vekil olmuşsun. DP grubunun çıkarmış oldukları hukuksuz bir kanun oylamasında, şahsınız her ne kadar yurtdışında bulunmuş olsa da, bu kanuna evet diyeceğiniz anlaşıldığından, mahkûmiyetinize...’ deyip karar verdi.

Yalnızca insanların değil, hukukun da ar damarını çatlatan bu karar karşısında

Yazının Devamını Oku

14 Mayıs Demokrasi Bayramı -1-

14 Mayıs 2022
Türk toplumu olarak, 1876 yılından beri anayasa yapıyoruz lakin bugün geldiğimiz noktada (2022) hâlâ ‘darbe anayasası’ ile idare ediliyor olmamız; demokrasiyi, milletçe, aslanın karnından ne şartlarda çıkarıp aldığımızın, ne bedeller ödediğimizin ve daha da ödememiz gerektiğinin işaretidir.

Yine toplum olarak, hem taçlı demokrasiyi (Meşrutiyet) ve hem de Cumhuriyet döneminde, 1950 yılına kadar tek partili sistemi yaşadık.

Cumhuriyet’le birlikte Meclis’in duvarına; ‘Hâkimiyet (egemenlik) kayıtsız şartsız milletindir’ diye yazdık ama bu durumu, gerçek manasıyla bir türlü kuvveden fiile çıkaramadık.

Bu durumun özeti şudur: Sistemimize ‘halkın kendini idaresi’ dememize karşın; halk için değil, halka rağmen iş yapmayı marifet bildik. Bunun da tek bir sebebi var, o da halka olan güvensizliktir.

Birilerinin kendilerini seçkin ve üstün görmeleri ve halka tepeden bakmalarıdır; halkı cahil ve ne istediğini bilemez addetmeleridir. Halkın değerlerini hiçe saymalarıdır.

Oysaki demokrasinin olmazsa olmaz iki ana ekseni vardır; birincisi, halkın idaresi (seçimle iktidarların belirlenmesi), ikincisi de muhalefet parti ya da partilerinin olmasıdır.

Cumhuriyet’in ilanından 1945 yılına değin iki kez, birden çok parti kurulma girişimi oldu. İkisine de müsaade edilmedi. Kâzım Karabekir Paşa’nın kurduğu partinin (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1924) kapatılma gerekçesi neydi, biliyor musunuz? Partinin tüzüğünde, ‘halkın dini değerlerine saygılı olunacağı’ yazılmasıydı.

Halkın dini değerlerine saygılı olunması, rejim için tehlike görüldü ve bu parti kapatıldı.

İkinci denemeyi bizzat

Yazının Devamını Oku