Paylaş
Liderliğin olmazsa olmaz şartı, geniş kitlelerin güvenini kazanmaktır. Bunun da temelinde doğru sözlü ve dürüst olmak yatar. Dolayısıyla yalancıdan asla lider olmaz, olamaz.
Yalan, her kötülüğün başı ve inançsızlığın temelidir. Yalancılık, insanoğluna arız olabilecek en önemli hastalık olup tüm hastalıkların başıdır.
Yani bir insan yalancılık hastalığına tutulmuşsa bütün hastalıklara tutulmuş demektir. Yalancılık hastalığından tedavi edilmediği müddetçe, hiçbir hastalıktan kurtulma ümidi yoktur.
Bir insan yalancıysa çekiver kuyruğunu gitsin!
Yalanın en bol söylendiği yer, maalesef siyaset dünyasıdır. Üstelik bu dünyada (siyaset) yalanların daniskasının yanında iftiralar da gırla gitmektedir.
Böyle bir dünyada bol miktarda başkan, genel başkan bulunabilir lakin milyonları istemeyerek (kerhen) değil, sevdalanırcasına peşinden koşturan lider bulabilmek neredeyse imkânsızdır.
Ve bu sevda tek taraflı olmayıp karşılıklıdır.
Malum siyasetçilerin iki konumu vardır, birincisi iktidar diğeri ise muhalefettir. Her iki kesimin de sorumlulukları vardır ama sırtında yumurta küfesi taşıyan iktidarların sorumlulukları çok daha fazladır. Zira direksiyonda olanlar onlardır; toplum ve ülke onlara emanettir.
Sorumluluğu az diye, muhalefet, ülke meselelerine seyirci kalamaz; iktidarı gözetleme ve denetleme yönünde sorumluluk taşır ve her atılan adımda, olay ve hadiseleri tenkit süzgecinden geçirerek, iktidara yol gösterir.
Ama gelin görün ki bizdeki muhalefet anlayışı tamamen algı üzerine kurulmuştur.
İrili ve ufaklısıyla muhalefet, planlı, programlı, tutarlı bir tarz sergileyemediğinden yalanı ve hatta iftira atmayı maharet bilir. Tek düşünceleri çamur at, tutmazsa da izi kalır anlayışıdır.
İnsanın beyanı ve üslubu kişiliğini yansıtır. Ve kişi, karşısındakini kendisi gibi görür. Diğer bir deyişle muhatabının aynasında kendini görür.
‘Erdoğan kaçacak’ yalanı dün de söylendi; canına kastedildiği zamanda kaçmayan bilakis darbecilerin karşısına dikilen bir insan için böyle bir bühtanda bulunmak (kara çalmak) acizliğin, şeref ve haysiyet cellatlığı yapmanın dik alası değil midir ?
Üstelik bu iftirayı atan, darbe gecesi, tankların arasından sıvışıp kaçan ve Erdoğan’ın nasıl öldürüleceğini, güvenli bir meskende televizyon ekranı karşısında kahvesini yudumlayarak bekleyen biri; iyi mi?
Malum kişinin bu hali seçmenine soruldu, yarıya yakını kendi genel başkanlarına inanmadıklarını söyledi. Kendi parti tabanı bile ona inanmıyor ve güvenmiyorsa daha neyin mücadelesi yapılıyor?
Bir diğer yalanın kuyruklusuna bakın ki paranın Amerika’ya gönderildiğini dolayısıyla Erdoğan’ın da aynı ülkeye kaçacağını söylüyor. Oysaki sokaktaki çocuklar bile biliyor ki Erdoğan, ABD’nin hedefindeki kişidir.
Erdoğan’ın attığı ‘yerli ve milli’ her adım, ABD yöneticilerini çılgına çevirmektedir. Zira dünya üzerinde ABD’nin yürütmekte olduğu emperyal politikalara karşı gelen ve dediğini yapan çok az ülkeden birisi Türkiye ve onun başındaki Erdoğan’dır.
Kendisini ‘düşman’ belleyen bir ülkeye kaçacağını söyleyebilmek için mantık sefaletinde yüzmek gerekir.
Düşünebiliyor musunuz, bu denli insan tipleri, utanmadan sıkılmadan bir de cumhurbaşkanlığı adaylığına talip.
İnanın, Bekri Mustafa’nın Sultanahmet Camisi’ne imamlığı, bunun yanında çok masum kalır.
Paylaş