Hangi videoyu izlesem yanıyorum.
Ama dün gece öyle bir sahne izledim ki...
İşte o yüzden sordum:
“Siz hiç otomobilin camlarından cehennemi gördünüz mü?”
Bu pazar Manavgat Tilkiler Köyü’ne malzeme yardımı götürmek için yola çıkan 4 esnafın hikâyesini anlatmak istedim.
Yakın köy alevler arasında kalınca pideden ayrana ne buldularsa yardım olarak yanlarına alıp arabaya atlıyorlar...
Ve yardım için çıktıkları yolda cehennemin ortasına düşüyorlar...
Tam Manavgat’a doğru alçalırken...
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’yle konuşuyoruz.
Acı büyük. Alevler durmuyor...
Soruyorum:
- Sayın Pakdemirli, önce milletçe hepimize geçmiş olsun. Bir sabotaj endişeniz var mı?
- Her yangında kafamızdaki soru budur. Ama kolluk kuvvetleri bulacak bunu... Sabotajın bulunmasına yönelik teknikler var. Polisimiz, jandarmamız bu konuda çok deneyimli...
- Bir de bazı eleştiriler var. Yangınları söndürmek konusunda yeterli olunamıyor türünden. Muhalefet liderleri bunu iddia ediyor.
İçimdeki ayyıldız öyle bir dalgalandı ki..
Ve hele bir de Eda’nın sözünü duyunca..
Özellikle hayata ve geleceğe karşı korkuları olan gençler için o sözü yazmak istedim..
Dün onlar son olimpiyat şampiyonu Çin’le oynarken biz yüreğimiz ağzımızda...
Sinir uçlarımızda birkaç damla gözyaşı...
Sevinç desen... Heyecan desen...
Ne dersen de...
- Hadi biz kendi içimizde bu betondan işgali ve rezaleti yaşayıp eleştiriyoruz... Peki ya karşıdan bakınca, dışarıdan nasıl görülüyoruz...
- İşte o nedenle kimseyi suçlamak değil...
- Kimseye öfkelenmek değil...
-“Bak sen şu rantiyecilere”
Karşı tarafta kardeşi Esra telefonda aramalarını bekliyordu.
Böylece Erol ve Nermin birbirlerini görerek konuşabiliyordu.
Nermin, Erol aramadan kızına saçını başını düzelttiriyor. Erol’a bitkin görünmemek için elinden geleni yapıyordu.
Böylece Erol ve Nermin hiç olmazsa birbirlerinin gözlerinin içine bakabiliyorlardı.
“Bugün nasılsın canım?” diyen tatlı bir ses...
Bir gülümseme o günü ışıtıyordu.
Yazının başlığında sordum ya...
“80 yaşında aşk ilk günkü gibi olur mu?”
Rodos’ta Nicos Taverna’nın sahibi Nicolas: “Her yıl düğünler için gelinlik ve damatlığı İzmir’den alırdık. Çok kaliteli ve hesaplı olurdu. Bu sene hükümet Türkiye’ye kapıları kapatınca kaldık. Çocuklara da söz vermiştik..”
Nicos o kadar samimi ve Türk dostu birisi ki gülerek sordu:
“Ben sana ölçüleri versem bana damatlık kargolar mısın?”
Rodos üzerinden Leros’a kadar geçtik. Kimle konuşsam “Türkler nerede?” diye sordu.
Rodos’taki acenta Figen “Herkes dört gözle Türkleri bekliyor” diyor. Lindos’ta hediyelik eşya satıcısı “Bakın kalenin yolları bomboş. Oysa buraları Türkler doldururdu” diye şikâyet ediyor.
Ve Türk bayrağını gören, “Siz nasıl gelebildiniz yoksa açıldı mı?” diye heyecanlanıyor.
Evet. Ege adalarında esnaf, turizmci bunalmış durumda.
Yüzünü yıkayıp ekmeğin arasına peyniri koyduktan sonra...
“Haydi Bismillah”diye kapıya çıkıyor...
Hayatı ve her şeyi olan küçük kasa yeşil kamyonetine atlıyor...
Aydın’ın ilçelerinde cadde cadde, sokak sokak geziyor.
DÜNYA ajanslarının ilk sıralarında hep aynı başlık:
“NATO çekiliyor. Türkiye Kabil’deki Hamid Karzai Havaalanı’nı koruma görevini alacak mı?”
“Alırsa ne olur?”
Dünya merak ediyor çünkü
Taliban’la merkezi hükümet arasındaki savaş kızışıyor. Taliban ilerliyor...
Peki Türkiye oraya giderse, riskleri ve faydaları nedir?