Biz şanlı bayrağımıza bakıp Büyük Taarruz’u anarken...
Onlar tam 13.800 kilometre uzakta...
Göğüslerinde ay yıldız...
Önlerinde uzayıp giden o havuzu düşünüyorlardı.
Peru’da Dünya Gençler Şampiyonası...
Ve az sonra telefonum çaldı.
Arayan Yüzme Federasyonu Başkanı
Vatan diyoruz.
Uğruna şehitler veriyoruz.
Mavi vatan diyoruz...
Uğruna ölüme gidiyoruz.
Ama iş temiz tutmaya gelince...
Milletçe kirletiyoruz.
Uğruna ölüyoruz ama hiç utanmadan da öldürüyoruz.
GARP Cephesi Karargâhı’nın Müze Müdiresi Sevcan Çavdar, Atatürk’ün Büyük Taarruz hazırlığını yaptığı Akşehir’deki bu karargâhta ne kadar çalıştığını şöyle anlatıyor:
“Mustafa Kemal Atatürk 18 Kasım 1921’de buraya geliyor. Ve 24 Ağustos 1922 günü taarruz kararı alınıyor. Yani tam 9 ay 10 gün oluyor...”
Nasıl inanılmaz bir rastlantıydı bu...
Büyük Taarruz’un doğumu...
“Yani tam 9 ay 10 gün mü?” diye soruyorum.
Gülerek; “Evet tam 9 ay 10 gün” diyor.
Sonra
Önümde harita. Bir parmağım Malazgirt’te... Diğeri Kocatepe’de, düşünüyordum...
Nasıl muazzam bir zafer ayıydı bu ağustos...
26 Ağustos 1071... Ve 26 Ağustos 1922...
Acaba Atatürk Büyük Taarruz için özellikle Malazgirt Meydan Muharebesi’nin gününü mü seçmişti?
Yoksa bir tesadüf müydü?
Tarih ne çok şeyler söylüyor ve ne çok şey soruyor bize...
İnsanın bir vatanı olması.
Bir yurdu olması. Egemenliği. Bağımsızlığı...
Büyük zaferin yıldönümünde:
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la Akşehir’deki Garp Cephesi Karargâhı’ndayız...
Büyük bir coşku var. Halk meydana toplanmış. Atlılar, bayraklar, dev pankartlar... Rengârenk bir coşku. Halk, Bakan Akar’ı ve kendisine eşlik eden Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını alkışlıyor. Şehit yakınları marşlar söylüyor. Akşehir’i sevdik. Ve Mustafa Kemal’in karargâhı neden buraya kurduğunu bu sevgi selini görünce daha iyi anladık.
Evet... Atatürk’ün silah arkadaşlarıyla gizlice toplanıp 25 Ağustos gecesi taarruz emrini verdiği o masada Bakan Akar’la sohbet ediyoruz.
Ne garip tesadüftür ki...
100 yıl önce işgalci Yunan kuvvetlerine karşı taarruz emrinin verildiği bugün, konu yine Yunanistan taciziydi.
Biz helikopterlerle Akşehir’e gelirken...
Yunan jetleri, NATO görevini yapan Türk jetlerini iki radar kilitlenmesi yaparak taciz etmişti. Bu radar kilitlenmesi askeri dilde
ÖNCE şu iki gizli kahramanın isimlerini yazıyorum...
Mustafa Metin ve Hakan Akburak...
Neden yazıyorum?
Ve neden onlara kahraman diyorum?
Çünkü kendisine “Ümitsiz bir vakaydım” diyen Muhammed’i büyüttüler.
Anlatayım efendim...
Muhammed
1. BELKİ de onları hiç anlamayacağız.
Çünkü her canlının anadilinin aslında sevgi olduğunu bir türlü öğrenemeyeceğiz...
Neden yazdım bu cümleyi...
Çünkü birer gün arayla iki haber gördüm.
Ve öylesine etkilendim ki...
Durup haberdeki o insanlara bir daha baktım. Fotoğrafları büyüttüm.
O kaplumbağalar hiçbir şeyden habersiz gibi dursalar da...
Emin olun biliyorlardır. Bilmekten çok hissediyorlardır.
GEÇEN hafta Antalya Akev Üniversitesi’yle ilgili bir dizi iddiayı dile getirmiştim.
Aslında benim amacım bazı öğrencilerin şikâyetlerini kamuoyuna taşımaktı.
Çünkü üniversite onlara diploma sözü vermiş ama verdiği diploma bir işe yaramamıştı.
Çünkü verilen belgenin gerçekte bir işlevi yoktu.
Yani okulun verdiği söz ya da vaat boş çıkmıştı.
Sonradan o kadar iddia ve belge yağdı ki...