“Bela mı arıyoruz arkadaş?”
“Ne belası...” diyecek oldum, konuşturmadı.
“Sabahtan beri işi gücü bıraktım yargı kriziyle ilgili haberleri izliyorum. İki toplantım vardı, birini iptal ettim diğerini kısa kestim. Nereye gidiyor bu memleket?”
Uzun zamandır tanırım, sakin ve bilge bir işadamıdır.
Tamam, yazmayalım “Edirne’yi sel götürmedi” peki ne oldu Edirne’de?
Söyleyeyim ‘göz göre göre lades’.
* * *
Aslında bu sorun Edirne’ye özgü değil.
Bazen atlatırsınız bazen de atlatılır...
Tatlı bir telaştır, kimi zaman üzer kimi zaman sevindirir.
Dün ‘atlatıldığım’ halde hiç ‘üzülmediğim’ hatta ‘sevinç’ duyduğum bir habere imza attı Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş.
Neden mi gelin anlatayım...
Sovyetler Birliği döneminde ülkeyi terk eden iki çılgın Rus ressam Vitaly Komar ve Alexander Melamid, yanlarına aldıkları uzman bir ekiple, bir telefon santralının başına geçip Amerikalılara şu soruyu sordular:
“Evinizin duvarında nasıl bir resim olsun istersiniz?”
Aslında 11 gün süren 102 soruluk ‘renkten şekle, soyuttan somuta, eskiden yeniye, tabiattan insana’ birçok soruyu barındıran çok detaylı bir anketti bu.
Amerikalıların sanat zevkini duvarlarında ‘en çok görmek istedikleri ve hiç görmek istemedikleri resimler’ üzerinden anlamaya çalışan.
Sonuçlar öylesine şaşırtıcıydı ki Komar ve Melamid ellerindeki verileri kullanıp New York’ta ‘Halkın Seçimi’ başlıklı bir sergi açmaya karar verdiler.
Sadece iki resim olacaktı salonda.
Sorulara verilen cevaplar doğrultusunda hazırlanan iki resim.
Büyük bir kafile çöl sıcağında Beni Mustalik kabilesine karşı yola çıktılar.
Dönüş yolunda herkes yorgun ve perişandı.
Buna rağmen gün ağarmadan toplanma emri verildi.
* * *
Ne diyordu Mektebi Sultani’nin efsane hocası Sakallı Celal?
“Tanzimat ilan ettik olmadı, meşrutiyet ilan ettik olmadı, cumhuriyet ilan ettik olmadı, bir kere de ciddiyet ilan etsek, ne dersiniz?”
* * *
“Ben şahsen Hrant Dink davasını başından beri ciddiyetle takip ediyorum...” diyerek başladı söze Ergin.
Peki ya üç yıldır yargı sürecinde yaşanan ciddiyetsizlikler?
“Yargılaması süren bir dava ile ilgili konuşmak istemem ama cinayet ve sonrasında yaşananlar kamu vicdanını nasıl yaralıyorsa benim vicdanımı da aynı şekilde sızlatıyor...”
Ergin’i tanırım.
Fakat üç yıldır bir arpa boyu yol alamayan Dink cinayeti davasının önceki gün görülen son duruşmasına bakınca söyleyecek başka bir söz bulamıyorum.
Buradan adil yargılanma konusunda hassasiyetini bildiğim Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e sesleniyorum.
Sayın Bakan bu dava bu şekliyle hiçbir yere gitmez.
Çok fazla neden sıralamaya gerek yok, davanın görüldüğü duruşma salonuna bir kez gitmeniz yeterli. * * *
Bütün dünyanın gözü bu davanın üzerinde...
Brüksel’den Paris’e birçok baro temsilci gönderiyor.
Fakat herkesin gözü önünde bir tiyatro sergileniyor.
Dün Cengiz Çandar patladı.