Esat Yılmaer

Savaşmadan olmuyor

17 Eylül 2005
<B>ŞURASI</B> bir gerçek ki, biz sertliğe hiç gelemiyoruz. Karşımızda fiziğini kullanıp, ondan yararlanarak savunma yapan bir takım bulunca elimiz ayağımız birbirine dolaşıyor, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. İşte buna örnek; dünkü Litvanya maçı. Bugüne kadar bizi sertlikleriyle yıldıran Litvanyalılar’da dün önemli yıldızlar yoktu ama güçlü bir ekolden gelen disiplinli, genç oyuncular özellikle ilk 3 periyotta aynı sert savunmayı önümüze koyunca, yine çözüm üretmekte çaresiz kaldık.

Başından beri söylüyoruz. Eğer burada derece yapacaksak, en az rakiplerimiz kadar sert ve savaşçı olmalıyız. Ama dün, ilk üç periyotta olması gereken bu savaşçılığın zerresini bile görmedik. Çember altına girip, dayak yemekten ürktüğümüz için dışarıdan şut atmayı tercih ettik. Onda da isabetsiz ve etkisiz olunca, farkın oluşması kaçınılmazdı. Nitekim, rakibin en deneyimli ismi Siskauskas’ı da durduramayınca hayli farklı geriye düştük.

Atı alan Üsküdar’ı geçti

Litvanya gibi belli bir ekolden gelen takımlara 20-25 sayılık avans verirseniz, bunu kapatmanız imkansız olur. Nitekim dün son periyotta bu işin savaşmadan olmayacağını hatırladık. Mirsad, Ender ve diğerleri biraz kıpırdadılar ama atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti.

Burası bir turnuva. Burada sonuna dek mücadele etmek lazım. Dün en iyi yaptığımız şey, 25 sayıdan sonra maçı bırakıp, teslim olmamamızdı. Ama bundan sonra hataya hiç yer yok. Dünü unutup, bundan sonraki maçları son çeyrekteki gibi oynarsak bir şeyler yapabiliriz. Ama ilk üç periyottaki amaçsız ve savruk basketbolumuzu oynarsak tezkereyi de erken alırız.
Yazının Devamını Oku

Dev adımlar

4 Eylül 2005
<b>TAM </B>31 yıl sonra İtalya'yı yenip, Avrupa Şampiyonası öncesinde moral bulmak elbette çok önemli. Ancak, asıl önemlisi takım olma yolunda attığımız dev adımlar. Turnuvanın ilk günündeki Milli Takımımız ile son gün şampiyonluğa uzanan 12 Dev Adam arasında oldukça önemli farklar var. Her şeyden önce, mücadele ediyor, savaşıyor ve istediğimiz zaman çok iyi savunma yapıyoruz. İtalya gibi skor gücü yüksek bir takımı 56 sayıda tutmak gerçek bir savunma başarısıdır. Özellikle üçüncü periyotta yaptığımız savunma ile İtalyan takımına 8 dakikada sadece 5 sayı izni vermememiz, devlerimizin en olumlu yanı idi.

Her top için savaşan, birbirleriyle iyi yardımlaşan, savunma ve hücum dengesini olumlu kuran ay yıldızlı basketbolcularımız, bu savunma güçlerini tüm maça yayabilirlerse Belgrad'dan, hedeflediğimizin çok üstünde bir sonuçla dönebiliriz. İtalya karşısında ilk çeyrekteki savunma zaaflarımızı ikinci periyottan itibaren giderip, daha dengeli hücum ettik. İstediğimiz şut yüzdesini yakalayamamıza karşın, savunma gücümüz İtalyanlar'ı eritti.

Beklenen patlama

Dün, 31 yıllık hasrete son vermeyi kafasına koymuş 12 Yürekli Adam'ın inançlı ve hırslı mücadelesinde bizleri en çok sevindiren nokta; oyun kurucularımızın maça ağırlığını koymalarıydı. Kerem Tunçeri ve Ender takımı iyi yönetirken, skora da katkı yaptılar. İbrahim, beklenen patlamasını üçüncü çeyrekteki muhteşem atışlarıyla gerçekleştirdi. Mirsad, Ermal, Mehmet ve Kaya ise çember altında hem yürekli hem savaşçıydılar. Hidayet ve Serkan da özverili oyunlarıyla kupada pay sahibi oldular.

Sonuç olarak; yapılan her güzel hareket sonrası birbirini kutlayıp kenetlenen yıldızlarımızın sundukları bu tabloyu çok özlemiştik. Şimdi önümüzde iki haftalık bir süreç var. İnanıyorum ki, Tanjeviç bu süre içinde devlerimizi daha iyi bir takım haline getirecek ve yaptığımız küçük hataları da ortadan kaldıracaktır.
Yazının Devamını Oku

Kötü yüzdeler

1 Eylül 2005
<B>ADI </B>üstünde bunlar hazırlık maçları. Sonucun pek önemi yok. Önemli olan zorlu sınav öncesinde takımın ne durumda olduğunu görebilmek. Bir gün önce Fransa’yı yenerken mücadele gücü daha üst düzeylere çeken ve daha yüzdeli şut atan Devlerimiz, dün Rusya karşısında bekledikleri şut isabet oranını yakalayamayınca, belki de kazanıp, iyice moral bulacakları bir maçı kaybettiler. Fizikli ve atlet oyunculardan kurulu Rus takımını yenmenin temel şartı; En az onlar kadar sert ve dirençli olabilmek. Dün oyun içinde zaman zaman bu direnci sergileyen ve topu çember altına indirdiklerinde rahat skor üreten Devlerimiz, bu becerilerini tüm maç boyuna yayamamanın ve NBA patentli Kirilenko ile Amerika’dan devşirme Holden’ı durduramamanın faturasını ödedi bir anlamda.

İstekli ve arzulular

Avrupa’nın en yetenekli oyuncularına sahip olan Milli Takımımız’da geçen döneme oranla olumlu değişiklikler var. Bir kere takım olma yolunda ciddi adımlar atılmış. Bunu, istekli ve arzulu mücadelelerinde görüyoruz. Ayrıca saha içi yardımlaşması ve dayanışma da daha üst düzeye fırlamış. Ama zaman zaman kişisel egolar da ön plana çıkmıyor değil.Bu da haliyle beklenmedik hataların yapılmasına ve kritik topların kaybedilmesine yol açıyor.

Rusya karşısında aslan gibi savaşan Mirsad’ın yanına bir başka skorer bulamamanın sıkıntısını yaşadık. Biraz Hidayet ona yardımcı olurken, bir gün öncesinin etkili skoreri Serkan, bu defa aynı yüzdeyi tutturamadı. İbrahim, Mehmet ve diğerlerinden de beklediğimiz şut isabet yüzdesini bulamayınca kazanabileceğimiz bir maçı kaybettik.

Ancak eksiklerimizin ne olduğunu da gördük. Öncelikle serbest atış yüzdemizi mutlaka yukarıya çekmeliyiz. Dünkü gibi 12/31 serbest atış yüzdesiyle oynarsak, işimiz gerçekten çok zorlaşır. Ayrıca hücum hareketliliğimizi biraz daha yükseltmeli, tempomuzu artırmalı ve geriye daha iyi koşmalıyız. Zaman zaman yaptığımız etkili savunmayı maçın geneline yaymalı ve her topu daha dikkatli kullanmalıyız.

Oyun kurucularımız da biraz daha etkili olmalı. Önümüzde 3 haftalık bir zaman dilimi var. Bu süreçte eksiklerimiz giderilirse, dün takım olma işaretlerini veren Devler, Sırbistan’da hepimizin yüzünü güldürür. Ama bu basit hatalar mutlaka ortadan kaldırılmalı ve birlikte savaşma faktörü artırılmalı.
Yazının Devamını Oku

İnanınca

6 Mayıs 2005
<B>SPORDA</B> başarıya ulaşmanın ilk şartı inanmak ve bunun için savaşmaktır. Türk bayan basketbolunda bir tarih yazıldığı gecede F.Bahçe’den daha fazla şampiyonluğu isteyen ve bunun için de bütün yürekleriyle mücadele eden Beşiktaşlı bayanlar, 20 yıllık tarihlerinin ilk şampiyonluğuna ulaşmayı başardılar. Şampiyonluğa bu kadar yakın olmanını getirdiği baskı ve gerilim, iki takımı da olumsuz etkilemişti. Öyle ki bomboş atışlarda isabet bulunamıyor, pota dibinden inanılmaz şutlar kaçırılıyordu. Ama kazanmaya azimli Beşiktaşlı bayanlar, çember altında öyle ezici bir üstünlük kurdular ki, bu onlara zaferin yolunu açtı. Bir hücumu beş-altı kez üst üste yapmayı başaran siyah beyazlı bayanlar, elbette ki ribaundda sağladıkları bu üstünlükle skor ve hızlı hücum silahlarını da artırdılar. Özellikle ikinci periyotta döndükleri alan savunması Beşiktaş’ın işini kolaşlaştırırken, F.Bahçe’yi iyice çaresizliğe itti.

Devrimin müjdesi

Belli ki Aziz Akkaya takımını çok iyi hazırlayıp motive etmiş. Şampiyonluğa istekli oyuncuların her topa atlayıp, bir top için ölümüne mücadele vermesi, bunun en açık göstergesiydi. Mükemmel bir salon yapıp bayan basketboluna yatırım yapan Beşiktaş yönetimini de kutlarken, finale gelen F.Bahçe’ye de bir o kadar alkış gönderiyoruz.

Stinton ve Yasemin başta olmak üzere müthiş bir mücadele veren Beşiktaş, istekli ve arzulu oyununun karşılığını şampiyonlukla alırken, basketbolda bir devrimin müjdesini veriyordu. Kulüp takımlarının bu işe yatırım yaptıkları vakit neler olacağını dün bir kez daha gördük. Türk sporunun iki dev ismi Beşiktaş ile F.Bahçe bayanlarda şampiyonluk mücadelesi verirken aklımıza, ‘Diğer büyük G.Saray nerede?’ sorusu geldi. Sonradan farkına vardık ki G.Saray 100. yılında kümede. Bu ayıp da onlara yeter.

Bu arada bir başka ayıp da bitime bir dakika kala suçları sahada mücadele etmekten başka bir şey olmayan F.Bahçeli sporculara eline geçirdiği her türlü yabancı maddeyi fırlatıp küfürler yağdıran fanatik bir grup Beşiktaş taraftarına. Böyle büyük bir şölene, coşkuya gölge düşürmeye ne hakkınız var. Bereket versin Beşiktş kaptanı Arzu Özyiğit mikrofonu eline alıp onları sakinleştirdi de şölen çoşkuyla tamamlandı.
Yazının Devamını Oku

İbo'ya yapılan ayıp

14 Nisan 2005
<B>BUGÜN</B> Atina’da Tük basketbolu için önemli bir sınav var. Hepimizin gönlü Efes Pilsen ile birlikte. Ve hepimiz temsilcimizin bu son engeli de aşıp, Moskova’daki finallere gitmesini arzuluyor. Panathinaikos-Efes maçının bir başka özelliği de bundan önceki 2 karşılaşmada çıkan olayların bu son final randevusunda gerilimi iyice arttırması oldu.

Karşılaşmanın bir basketbol mücadelesinden çok sinir harbi şeklinde geçeceği de ortada. Bu yüzden baskıyı kaldıracak takımın şansı daha fazla. Son iki maçta yaşanan olaylar gerçekten üzücüydü. En üzücü tarafı da İstanbul’a Milli Takım Kaptanı İbrahim’e karşı takınılan olumsuz tavırdı.

Atina’da oynanan ilk maçta olayları yatıştırmak için üstün bir çaba harcayan İbo, doğrusu burada protestoları hiç hak etmedi. Yunanistan’da Türkiye’yi ve Türk basketbolunu başarıyla temsil eden ve iki ülke arasında barış köprüsü kuran İbo’ya ayıp ettik.

Şimdi yeni bir maç öncesindeyiz. Efes Pilsen gerilimi yüksek bu tür maçları oynamaya çok alışık. Yeter ki, sakin kalsınlar ve Efes gibi oynasınlar. Tahriklere kapılmak ve ona aynı şekilde cevap vermek bu tarihi sınavda çok pahalıya mal olabilir.
Yazının Devamını Oku

Ders zamanı

8 Nisan 2005
Takımımız Atina'da çirkin saldırılara uğramış, hakemlerin taraflı yönetimleriyle yıkılmıştı. Bugün hem taraftarın bir takımı nasıl başarıya iteceğini göstermek, hem de basketbolun sahada kazanıldığını kanıtlamak için ders günü. BUGÜN Efes Pilsen için çok önemli bir sınav var. Final Four yolundaki son engel olan Panathinaikos karşılaşmalarının ikincisi bugün İstanbul'da oynanacak. Önceki gün Atina'da oynanan ve Efes Pilsen'in emeğinin resmen çalındığı maçtan sonra takımımız mutlaka kazanmak zorunda.

Yanıt sahada

Atina'da varını yoğunu ortaya koyup hakemleri geçemeyen ve fanatik Panathinaikos'lu taraftarların çirkin saldırılarına uğrayan Efes Pilsen'in kazanmak için aynı yöntemleri kullanmasına gerek yok. Biliyoruz ki, bugün sporseverlerimiz Abdi İpekçi Salonu'nu tıklım tıklım dolduracaklar ve Efes Pilsen'i galibiyete iteceklerdir. Ama eminim ki, onlar bu desteği yaparken fanatik Panathianikoslular gibi çirkinleşmeyecek, ellerine geçen herşeyi rakip oyunculara fırlatmayacaklardır. Ama tezahüratlarıyla Abdi İpekçi Salonu'nu cehenneme dönüştüreceklerdir.

Efes'in bu maçı kazanmaktan başka çaresi yok. Bunun için de öncelikli şart, baskı altında ezilmeyip sakin kalmaktır. Bu kez umuyoruz ki, Atina'daki gibi taraflı hakemler de olmayacaktır. Eğer Atina'da maç sportif ölçüler içinde yönetilseydi ve Efes Pilsen'in uzunları maçın başında hemen faul problemine itilmeseydi, takımımız belki de oradan tur vizesini almış dönmüştü.

Tuzağa düşmez

Ancak şimdi durum biraz farklı. Orada olanları, yapılan çirkinlikleri bir kenara koyup onlara en iyi cevabı sahada vermek gerek. Efes Pilsen, Panathinaikos'tan daha iyi takım. Özellikle çember altı avantajı bizden yana. Bunu iyi kullanırsak, Abdi İpekçi Salonu'nda işi dengeye getirir ve Moskova yolunu üçüncü maça taşırız. Bunun için de Efes Pilsen gibi oynamak ve mücadele etmek yeterli.

Bugün bir anlamda ders günü. Hem taraftarın bir takımı nasıl başarıya iteceğini göstermek, hem de basketbolun sahada kazanıldığını kanıtlamak için. İnanıyoruz ki, onlar gibi çirkinleşmeden, kurallar ölçüsünde verilecek sert mücadele, üçüncü maçın yolunu açacaktır. İş üçüncü maça kaldı mı da, neyin ne olacağı belli olmaz. Atina'da ilk maçta emeği çalınan Efes Pilsen, bir daha aynı tuzağa kolay kolay düşmez.
Yazının Devamını Oku

Forma giymiş hakemler

7 Nisan 2005
<B>BİZ </B>basketbolu centilmenlerin oyunu olarak bilirdik. Ve maçların sahada kazanılıp, kaybedildiğine inanırdık. Atina'da tamamen farklı olduğunu gördük. Maçın başından beri Efes'in aleyhine ince ince düdükler çalan hakemler, baktılar ki, Efes direniyor ve burada teslim olmaya niyetli değil sonunda kılıçlarını çektiler ve Efes'in yenilgisini hazırladılar.

Bu kadar yıllık basketbol yazarlığı hayatımda bir faul atışının çizgiye basıldığı gerekçesiyle iptal edildiğini de dün ilk kez gördüm. İşte Panathinaikoslu hakemler kritik yerde bunu çalarak maçı Efes'ten alıp öbür tarafa verdiler. Uzatma bölümünde eline geçirdiği her şeyi sahaya fırlatan Panathinaikos seyircisine sessiz kalan hakemler, Panathinaikos Başkanı'nın saha içine kadar inip kendilerine tükürmesine bile bir tepki gösteremediler. Varın gerisini siz düşünün.

Tükürük furyası

Efes Pilsen burada oyunu kazanmak için bütün planını çok iyi yapmıştı. Oktay Mahmudi, çember altını iyi kullanıp yapılacak ekstra paslarla skor üretmeyi hesaplamıştı. Bunda da tüm maç boyu başarılı oldu. Ama onun da hesaplayamadığı hakemlerin aleyhimize çok rahat çaldığı faul düdükleriydi. Uzunların faul problemine girmesi bile Efes'in savaşma isteğine hiç darbe vurmadı. Oyunu bir an bile bırakmayan Efes Pilsen, son bölümde 7 sayı geriye düşmesine karşın, Solomon'un akıllı faul atış taktiği sonucu maçı uzatmaya taşıdı. Ama uzatmada Yunan seyircisinin oyuncularımıza saldırmaya varan tutumu ve hakemlerin tarafgirliklerini iyice arttırmaları maçı Panathinaikos'a getirdi.

Emeği çaldılar

Ama dünkü mücadeleden sonra her şeyin bitmediğini gördük. Efes, bu takımı İstanbul'da yener işi burada oynanacak 3. maça taşır. Panathinaikos, her zaman dünkü gibi formasını giymiş hakemler bulamaz. Panathinaikos'ta oynayan temsilcimiz İbrahim Kutluay'ın dün akşamki oyunda gösterdiği performans, hepimizi gururlandırdı. Biz Efes'i verdiği mücadeleden dolayı kutlayıp çalınan bu emeğe üzülmemelerini istiyoruz. Çünkü Efes gerçekten daha iyi takım.

Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Özellikle bundan sonraki maçlarda, kritik anlarda basit hatalar yapmamak gerek. Çünkü bu basit hataların giderilmesi her zaman kolay olmuyor. Dün kritik anlarda bu basit hataları yapmasaydık hakemlere rağmen buradan zaferle çıkabilirdik. Beklenin üzerine yüksek skorlu geçen bu maçı unutup artık önümüze bakmalıyız. Çünkü başka çaremiz yok.
Yazının Devamını Oku

Hakemler ve mucize

4 Mart 2005
<B>BASEKTOBLDA</B> zaman zaman mucizelere tanık olursunuz. İşte dün biz Atina’da böyle bir mucize yaşadık. AEK’nın beyni ve organizatörü olan Zisis’in ellerinden biri hücum süresinin bitimine 1 saniye kala, diğeri de oyunun son saniyesindeki iki mucize atış, maçı Efes’in elinden alıp götürdü.

Oysa Efes Pilsen, karşılaşmayı kazanmak için planını son derece iyi yapmıştı. Oktay Mahmuti, kendi saha ve seyircisi önünde coşan AEK’yı durdurmak için tempoyu düşürmeyi seçmişti. Oyunun direksiyonunu sürekli elinde tutmayı amaçlayan Mahmuti, özellikle hücumda her topu, rakibin yumuşak karnı olan çember altına indirerek de istediğini yaptı.

Efes gruptan çıkar

Oyunu sürekli önde götüren Efes’te Domercant’ın da etkili atışları peş peşe gelince, her şey istenildiği gibi gelişti. Ancak maçın hakemleri, bu farkın daha da açılmasına izin vermedi. Oyununun başından itibaren Efes’in uzun oyuncularının ufak müdahalelerinde faul çalıp bize rahat oynama şansı tanımadılar. Sertliği aşan AEK savunmasına prim tanıyarak, Efes’in hücum dengelerinin bozulmasına neden olan hakemler, son saniyedeki atış öncesi hatalı yürümeyi de es geçerek belki de mucize atışı hazırlayan isimler oldular.

Efes, Atina’da gerekli her türlü mücadeleyi yaptı. Küçük bir bölüm hariç, istediğini çok iyi uyguladı. Ama ne yazık ki hakemleri ve gerçekten çok ender görülebilen mucize atışları yenemedi. Bu yenilgiye rağmen Efes Pilsen bu gruptan arzuladığını alarak çıkacaktır. Dünkü mücadelede bunu bir kez gördük.
Yazının Devamını Oku