ŞURASI bir gerçek ki, biz sertliğe hiç gelemiyoruz. Karşımızda fiziğini kullanıp, ondan yararlanarak savunma yapan bir takım bulunca elimiz ayağımız birbirine dolaşıyor, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. İşte buna örnek; dünkü Litvanya maçı.
Bugüne kadar bizi sertlikleriyle yıldıran Litvanyalılar’da dün önemli yıldızlar yoktu ama güçlü bir ekolden gelen disiplinli, genç oyuncular özellikle ilk 3 periyotta aynı sert savunmayı önümüze koyunca, yine çözüm üretmekte çaresiz kaldık.
Başından beri söylüyoruz. Eğer burada derece yapacaksak, en az rakiplerimiz kadar sert ve savaşçı olmalıyız. Ama dün, ilk üç periyotta olması gereken bu savaşçılığın zerresini bile görmedik. Çember altına girip, dayak yemekten ürktüğümüz için dışarıdan şut atmayı tercih ettik. Onda da isabetsiz ve etkisiz olunca, farkın oluşması kaçınılmazdı. Nitekim, rakibin en deneyimli ismi Siskauskas’ı da durduramayınca hayli farklı geriye düştük.
Atı alan Üsküdar’ı geçti
Litvanya gibi belli bir ekolden gelen takımlara 20-25 sayılık avans verirseniz, bunu kapatmanız imkansız olur. Nitekim dün son periyotta bu işin savaşmadan olmayacağını hatırladık. Mirsad, Ender ve diğerleri biraz kıpırdadılar ama atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti.
Burası bir turnuva. Burada sonuna dek mücadele etmek lazım. Dün en iyi yaptığımız şey, 25 sayıdan sonra maçı bırakıp, teslim olmamamızdı. Ama bundan sonra hataya hiç yer yok. Dünü unutup, bundan sonraki maçları son çeyrekteki gibi oynarsak bir şeyler yapabiliriz. Ama ilk üç periyottaki amaçsız ve savruk basketbolumuzu oynarsak tezkereyi de erken alırız.