Tanıdığım en barışçı, en demokrat insanlardan biri olan Osman Kavala duruşmaya yine elleri kelepçeli getirilmiş.
Birden 11 yıl öncesine döndüm...
Nedense aklıma 2008 yılında Türkiye’nin tanınmış 300 hukukçusu, sanatçısı, gazetecisi, yazarının imzaladığı o bildiri geldi.
Bir bölümü şu cümleyle başlıyordu:
“Ergenekon iddianamesi ahtapotun kollarından birini yakalamıştır...”
Ve şu cümleyle devam ediyordu:
“Ancak diğer kollara ve gövdeye ulaşmakta kendini sınırlamış duygusu uyandırmaktadır...”
Altında uzun bir sanatçı ve yazar listesi var...
*
Alfabetik sıralamayla başlayan listenin başında Alpay’ın adını görüyoruz.
Son isim ise Zülfü Livaneli...
Listeye bakarken şunları düşünüyorum...
Bu insanların bir bölümü bu ülkenin son 50 hatta 60 yılını yaşamış...
12 Mart askeri müdahalesini, 12 Eylül askeri darbesini, 28 Şubat’ı ve tabii ki Ergenekon kumpaslarını yaşamış...
İtalya’da, Sicilya ile Kalabriya arasındaki Messina Boğazı’nı geçiyoruz...
Teknede dört çiftiz...
Hepimiz de Türkiye’nin “beyaz” denilen insanlarındanız...
***
Partinin kuruluş aşamasından beri çok etkili olmuş bir siyasetçi...
*
Kulağıma Osman Kavala davası ile ilgili bazı endişeleri olduğu gelmişti...
Sohbet sırasında onu da sordum.
*
Davanın iddianamesini sonuna kadar okumuş.
“Ben hukukçuyum. Maddi delillere bakarım. Bu iddianamede öyle deliller göremedim” dedi...
*
Bu pis bir darbe ve bunu yapanlar başarılı olursa, benim artık bu ülkede yaşamam mümkün değil.
O zaman, eşimi çocuklarımı alıp nereye sığınırım...
*
Geçmişe baktım...
- 12 Mart’ta askeri muhtıranın gadrine uğrayan solcular nereye kaçmış...
Hepsi Batı ülkelerine sığınmış...
Ben de zaten Fransa’daydım...
*
Dolayısıyla açıklamak ne etiğe ne de racona uyar...
Ama daha önce açıklanmıştı...
Hem de öyle biri tarafından açıklanmıştı ki...
Benim yapacağım, o açıklamayı tekrar açıklamaktan başka bir şey olmayacak...
*
Tabii önce testosteron nedir, ne işe yarar ona bakmamız gerekir, ki onu yandaki kutuda yaptım. Sizi fazla merakta bırakmamak için, direkt olarak bugün Türk medyasının en önemli meselesine gireyim.
*
Türk medyasında, testosteronu en yüksek iki köşe yazarı kimdir...
Dünyanın en etkili iki gazetesi de aynı gün, yani dün, birinci sayfalarına bu iki gelişmeyi taşıdı.
Birincisi Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası Başkanı Jerome Powell’in Amerikan Senatosu önünde iki gün süren özel oturuma katılmasıydı.
Bu oturumlar, Amerikan ekonomisinin geleceği açısından çok önemli bir yere sahip. Çünkü tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi ABD Başkanı Trump da faizlerin indirilmesini istiyor ve başkanı görevden almaya uğraşıyor.
Powell belki faizleri indirecek, ama kesinlikle bir “Yes Man” yani başkanın her dediğini yapan bir insan olmayı kabul etmiyor.
Açık açık “Daha 4 yıl görev sürem var ve o istiyor diye istifa etmem, hazinenin bağımsızlığını da korurum” diyor.
Hiç kuşkusuz Amerikan Merkez Bankası Başkanı, Türk Merkez Bankası Başkanı’ndan daha şanslı ve daha güçlü...
Çünkü arkasında büyük bir Senato desteği var.
Ama bazen önüme öyle bir cümle geliyor ki...
Sırf o cümle üzerine birkaç kelime söyleme ihtiyacı duyuyorum.
*
Yeni parti kurmak üzere yola çıkan Ali Babacan “Biz küskünlerin partisi olmayacağız” demiş... İşte siyasetten beklediğim cümle buydu...
*
Yani geleceği “geçmişin kötü hatıraları” değil, umudun üzerine kurmak isteyen...
*
Düşman yaratmayı değil, düşman azaltmayı hedefleyen...