Üniversitenin şehir merkezinde de klinikleri vardı, ama nedense kutuda getirilen nesnenin şehir dışında gözlerden uzak bu kliniğe bırakılması tercih edilmişti.
Kutu kliniğe ön kapıdan değil, arka tarafta, çok az insanın kullandığı bir kapıdan sokulmuştu.
Dahası, laboratuvara normal yoldan değil, hastanenin altındaki gizli bir koridordan getirilmişti.
O gün kliniğe getirilen kutunun içinde bir insan beyni vardı. Beynin kime ait olduğunu, laboratuvardaki 3 kişiden başka kimse bilmiyordu.
Bu üç kişi, başkalarının bilmediği bir bilgiye sahipti.
Kutu, 30 kilometre ötedeki bir hapishaneden getirilmişti. 2013 yılında bir arkadaşını öldürmek suçuyla hapishaneye giren birine aitti.
Ayrıca iki başka kişiyi daha öldürdüğüne dair iddialar da vardı.
Benim gibi sizin de takılmıyor mu ta şuranıza...
“O Gazze ki, senin uğruna biz ne bedeller ödedik” demiyor musunuz...
*
Ey Filistin...
Nedir bu... Kaçıncı kazığın senin bu Türk milletine...
Dün yine... Bir tane daha...
Kaçıncı hançerdir bu sırtımıza sapladığın...
*
Ünlü film yapımcısı Weinstein’ın kendini savunmak üzere bir kadın avukatla anlaştığını anlattım.
Bu kadın avukatın ne kadar tuttuğunu koparan biri olduğunu anlatmak için de “Bir anlamda o durumdaki Amerikan erkeklerinin Kezban Hatemi’si” demiştim.
Dün Kezban Hatemi’den bir mesaj aldım.
Diyor ki: “Ben hayatım boyunca kadına şiddete karşı mücadele ettim, kadın haklarının savunuculuğunu yapıyorum.”
Ve kullandığım ifadenin, kamuoyunda kendisine karşı tepki uyandıracak nitelikte olduğunu belirtiyor.
*
Kezban Hatemi
Yürüme aleti sayesinde ayakta durabilen erkek, bundan 2 yıl öncesine kadar Hollywood’un en güçlü ve kudretli yapımcılarından biri olan Harvey Weinstein...
*
Yanında dimdik yürüyen kadın ise bugünlerde adından çok söz ettiren avukatlardan biri olan Donna Rottuno...
Cinsel tacizle suçlanan ünlü erkeklerin bugünlerde en büyük savunucusu o. Bir anlamda o durumdaki Amerikan erkeklerinin Kezban Hatemi’si...
Geçen hafta mahkemeden çıkarken çekildi bu fotoğraf...
Adam iki yılda bu hale geldi.
Rottuno,
Hani şampiyon takımımızın oyuncularına “Dünya şampiyonu olsan ne yazar? Erkeklerin huzuruna böyle edep ve hayâ dışı vücut hatlarını belli eden elbiselerle çıkılır mı” diyen zat...
Tabii ki öfkeleniyorum, ama artık hayatta bir şeyi öğrendim.
Bu saçmalıklara gülüp geçmek daha iyisi...
*
Mesela Twitter hesabındaki profil fotoğrafına baktım...
Ooo, kadınlara “Vücut hatlarınız belli oluyor” diyen arkadaş, maşallah kendisi ‘slim fit’in kenarından dönmüş afili bir takım elbiseyle poz vermiş.
Kravat desen, İngiliz lordu...
Kadına
Libya konusu konuşuluyor.
Türk Dışişleri ve Savunma bakanları orada.
Türkiye’nin, desteklemek için asker gönderdiği Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin başbakanı Fayiz Es Serrac da orada...
Ama Libya’da Türkiye’nin düşman ilan ettiği Hafter de orada...
*
Bitmedi...
*
Türkiye’nin düşman ilan ettiği
Cumartesi akşamı saat 22.30’da Tottenham-Liverpool maçı bittiğinde, kendimi bir anda, bir zamanlar, yazısını taşra baskısına yetiştirmek isteyen klasik spor yazarı telaşı içinde buldum. Çünkü, öyle bir maç seyretmiştim ki, bana, “Dünyada futbolun yeni bir 10 yılının açılışına tanık olduğum” duygusunu vermişti. Ve anki heyecanımı, hiç ertelemeden, hiç kaybetmeden yazmalıyım diye düşündüm. İşte bu yazı, o anın heyecanıyla yazılmıştır.
LIVERPOOL 'KILAVUZ FUTBOLU' DÖNEMİ AÇILDI
Tottenham-Liverpool maçı bugüne kadar seyrettiğimiz en güzel maç mıydı? Hayır. En heyecanlı maç mıydı? Hayır. Ama kesinlikle tarihi bir maçtı. Çünkü, futbolda son 10 yıldır bütün teknik direktörlere kulüplere hiç tartışmasız rol modeli olan Barcelona ekolünün yerini tamamen farklı konseptle futbol oynayan Liverpool ekolünün geçtiği maçtı. Maç sırasında Uğur meleke ile yazışırken bunu sordum şu cevabı verdi: “Evet, Barcelona kılavuz futbolunun 10 yılından sonra Liverpool kılavuz futbolunun 10 yılı başlıyor diyebiliriz.
<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiI0ZWpPb2MyQyIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>
DENGESİZ GÜÇLERİN DENGELEYİCİ GÜCÜ
Dengesiz güçlerin maçıydı. Liverpool şaşırtıcı bir üstünlükle sahaya çıkıyordu. Bu üstünlük hem takımın oyunu, performansı ve kendine güveni ile sahadaydı. Hem de bütün bunların verdiği psikolojik üstünlük vardı. Liverpool Teknik Direktörü Jürgen Klopp 21’inci yüzyılın üçüncü 10 yılının takımını yaratmıştı. Ama bu, en dengesiz gücü dengeleyecek teknik yöneticilerin de maçıydı. mourinho birçok insana antipatik gelse de benim için bu yüzyılın en önemli 3 teknik direktöründen biri olarak yerini aldı. Maç boyunca iki teknik direktörü seyrederken içimden şu duygu geçti: “Bu iki insanın hata yapma oranı, İran’da füzelerin başındakilerden daha az gibi sanki.”
KLOPP VE MOURINHO'YU SEYRETMEK SALAH'I SEYRETMEKTEN ÖNEMLİ
Eminim bazılarınız “Zaten bu millet yıllardır uyutuluyor daha ne kadar uyutacaksın” gibi bir tepki verecek...
Hayır hiç öyle değil...
Biliniz ki milletçe yeterince uyutulmuyoruz, uyumuyoruz...
*
Nasıl mı fark ettim...
Ağır bir boyun fıtığı krizi ile yatağa düşünce başladığım bir kitapta okuduklarımdan sonra.
Kitabın adı