Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Şenkal Atasagun 1999 yılında bizi teşkilatın Marmara Köşkü’ndeki binasında bir brifinge davet etmişti.
Konu o yılın 15 Şubat günü yakalanan Abdullah Öcalan’dı...
*
Devletin istihbarat örgütü o gün bizlere, “Öcalan’ın idam edilmesinin yaratacağı çok tehlikeli ihtimalleri anlatmıştı”.
Yani devlet resmen bizden, halka, Öcalan’ın idam edilmemesi gerektiğini anlatmamızı istiyordu.
İşte plaketi o gün gördüm.
*
15 Temmuz 2016 gecesi 250’den fazla insanın canına mal olan, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın ve ailesinin canına kasteden menfur darbenin ilk temeli 2005 yılında Van’da atılmış.
Bunun ilk uygulamacısı ise Ferhat Sarıkaya isimli savcıymış...
Gençler, size adalet sistemimizin, devlet yapımızın temeline atılan ilk dinamitin hikâyesini anlatıyorum.
İyi okuyun ve bunu aklınızın bir kenarına yazın.
*
- İlk olay 2005 yılının nisan ayında Van Cumhuriyet Başsavcılığı’na gelen imzasız bir ihbar mektubu ile başladı.
Bu mektupta Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın ve üniversitenin genel sekreteri Enver Arpalı’nın tarihi eserleri çaldığı iftirası atıldı.
Bu olayı soruşturmak üzere görevlendirilen savcının adı
MANŞET 1EĞİTİMDE MUTABAKAT YOKSA MİLLET OLAMAYIZ
İLK manşetim Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’tan...
Sözleri aynen şöyle:
“Eğitim bir grup, hizip ya da parti ödevi değil. Eğitim bir millet, ülke ödevi. Bir mutabakat istiyor eğitim. Mutabakat olmazsa milletleşemiyoruz.”
“1948 yılında kesintiye uğrayan Köy Enstitüleri devam etmeliydi. Kendi doğası içinde özgün bir tasarım içeriyordu. Köy enstitüleri doğru bir projeydi ve kendi içinde evrilebilirdi.”
BENİ YORUMUM: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 16 yıldır en başarısız olduğu alan eğitim.
Bunun temelinde de eğitim konusunda bir milli mutabakat aranmaması yatıyor. Nihayet bir bakan doğru teşhisi koymuş.
26 Ekim Cuma akşamı Roma’da bir pencereden bakıyorum. Aşağıda büyük bir meydan uzanıyor.
Pencerenin kenarına konmuş mumların ışığından baktığım meydan bana tarihin çok ilginç bir anını anlatıyor.
Meydanın adı Piazza del Collegio Romano...
1611 yılında, o meydanın sağındaki büyük binaya giren bin insan, meydanının adına başka bir şeyi daha ekleyecekti.
Galileo’nun teleskop kulesi...
Meydanın sağ tarafında büyük bir bina görünüyor. Burası Collegio Romano...
Cizvit papazların yönetimindeki bir eğitim merkeziydi yani... Büyük matematikçi ve fizikçi Galileo, 1611 yılında işte bu binaya gelmiş ve yaptığı teleskopu cizvit papazlara göstermişti...
O teleskop ki daha sonra onunla Jüpiter gezegenini ve onun 4 uydusunu keşfedecekti...
Hayır arkadaşlar fantezi değil... Çok yakında böyle bir değerlendirme yapmak zorunda kalabilirim.
Google Türkiye önümüzdeki günlerde öyle bir ürün açıklayacak ki birçok yönetici de bu tercihle karşı karşıya kalabilecek.
ASİSTANIMI YARIM SAATLİĞİNE KOLTUĞUNDAN KALDIRIP DENEDİM
Nasıl böyle iddialı konuşuyorsun derseniz, iddialıyım çünkü ben denedim.
Yani, asistanım Afitap Pusat’ı koltuğundan kaldırdım, yerine bir süre için Scarlett Johansson’u oturttum.
Hiç de fena olmadı hani...
Şimdi gırgırı bırakıp size işin ciddi tarafını anlatayım.
Google’ın 20’nci kuruluş yılı dolayısıyla Londra’daki Avrupa merkezinde geçirdiğim 48 saat içinde en ilgimi çeken ürün Google Asistan uygulaması oldu.
4 Eylül 1998...
Burası Amerika’nın California eyaletindeki Menlo Park...
İşte o gün iki genç bu garajda çalışmaya başladı. Birinin adı Sergey Brin’di...
1973 yılında Moskova’da doğmuştu.
1995 yılında ABD’de Stanford Üniversitesi’nde doktora öğrenimi yaparken Larry Page isimli bir gençle tanışmıştı.
İlk tanışmalarında anlaştıkları tek şey şuydu: Hiçbir konuda anlaşamıyorlardı.
Ama bu anlaşmazlık onları tarihin en büyük devrimlerinden birini yapacak işbirliğine götürecekti.
Toscana’da harika 2 gün geçirmiştim.
Arezzo’da bu harika heykelin önünde fotoğraflar çektirmiştim.
Oradan Norveç’e geçip Dünya Editörler Forumu’nun yönetim kurulu toplantısına katılacaktım.
Orada başıma bu heykel kadar büyük bir şeyin geleceğini aklımdan bile geçirmemiştim.
HAVAALANINDAKİ NORDİK TASARIM BENİ ALIP GÖTÜRDÜ
Oslo Havaalanı’na indiğimde keyfim yerindeydi.
Havaalanını çok sevmiştim.
Her santimetrekaresi Nordik ülkelerin tasarım zevkinin bütün inceliklerini taşıyordu.
Ertesi gün aynı kuruluşların basılı gazetelerinde de şu haber yer aldı:
“Efsane at Bold Pilot öldü...”
Gazeteler, Türkiye’nin tanıdığı en kahraman atın ölüm haberini bütün ayrıntıları ve geçmişiyle veriyordu.
*
O internet sitelerinden birinde bu haberlere ek şu küçücük bir cümle de dikkatimi çekmişti:
“Ruhu şad olsun...”
İşte bu küçücük cümlenin arkasında büyük bir hikâye vardı.