Galileo'nun gözlem kulesine bakan pencerede dinlediğim Alaçatı aşkı

26 Ekim Cuma akşamı Roma’da bir pencereden bakıyorum. Aşağıda büyük bir meydan uzanıyor.

Haberin Devamı

26 Ekim Cuma akşamı Roma’da bir pencereden bakıyorum. Aşağıda büyük bir meydan uzanıyor.

Pencerenin kenarına konmuş mumların ışığından baktığım meydan bana tarihin çok ilginç bir anını anlatıyor.

Meydanın adı Piazza del Collegio Romano...

1611 yılında, o meydanın sağındaki büyük binaya giren bin insan, meydanının adına başka bir şeyi daha ekleyecekti.

Galileo’nun teleskop kulesi...

Meydanın sağ tarafında büyük bir bina görünüyor. Burası Collegio Romano...

Cizvit papazların yönetimindeki bir eğitim merkeziydi yani... Büyük matematikçi ve fizikçi Galileo, 1611 yılında işte bu binaya gelmiş ve yaptığı teleskopu cizvit papazlara göstermişti...

O teleskop ki daha sonra onunla Jüpiter gezegenini ve onun 4 uydusunu keşfedecekti...

Galileonun gözlem kulesine bakan pencerede dinlediğim Alaçatı aşkı

Haberin Devamı

İyi niyetliydi, bilimsel heyecanını Vatikan’ın başındaki insana da anlatabileceğini sanacak kadar iyimserdi...

Ama uzay hakkında söylediği şeylerin onun engizisyonun karşısına çıkaracağını ve bunun sonunda hayatının sonuna kadar ev hapsinde tutulacağını aklından bile geçirmiyordu.

İşte o meydana bakan pencerenin önünde, elimde bir Brunello bardağı ile Alaçatı’dan Toscana’ya uzanan bir nehir romanı dinleyecektim.

İçinde bir Türk mimarın, Toscanalı soylu bir ailenin, Floransalı ve Napolili iki büyük yazarın, İtalyan Yeşilçam’ı Cinecitta’nın büyük bir kadın oyuncusunun, çok popüler bir İtalyan şarkıcısının, Mason localarının, faşistlerin toplantı yaptığı binaların bulunduğu bir nehir romanı.

Sonra bu roman beni Toscana’nın en güzel yerlerinden biri olan Arezzo’da üzüm bağları içindeki harika bir yere götürecekti.

Orada bu hikâyenin devamını dinleyecek ve Toscana’nın insanı mest eden coğrafyasını ve havasını üç gün boyunca içime çekecektim.

Galileonun gözlem kulesine bakan pencerede dinlediğim Alaçatı aşkı

KAPININ HİKAYESİ

MASON LOCASININ YANI BAŞINDAKİ RESEPSİYONDA BAŞLAYAN AŞK

HİKÂYE 5 Temmuz 2007 günü başlıyor. O gün akşam geç saatlerde genç bir adam, Toscana’nın Arezzo şehrinin kenarındaki bağlar arasındaki butik otelin kapısından girer.

Haberin Devamı

Adı Mete Nisari’dir. İzmirli bir mimardır. İstanbul’da yaşamaktadır ve şehirdeki sosyal ilişkilerden bunalıp arabası ile kendini önce Yunanistan’a, oradan İtalya’ya atmıştır.

Daha önceden yer ayırttığı bu küçük Toscana otelinin yerini bulmakta epey güçlük çekmiştir.

Butik otelin biri büyük öteki küçük iki binası vardır. Küçük olanı resepsiyon olarak kullanmaktadırlar.

Genç adam oraya geldiğinde kapının önüne atılmış masanın başında oturan kadını görür. Gördüğü anda da vurulur. Kadının adı Alexandra’dır.

Otel onun ailesine aittir ve genç kadın da orada yönetici olarak çalışmaktadır.

O gece aralarında bir dostluk doğar...

Ancak ikisi de evlidir.

Ve bu küçük flört, Mete’nin Türkiye’ye dönüşü ile bir süre uykuya yatar...

Haberin Devamı

Sonra bir gün Alexandra’dan bir telefon gelir... Eşinden ayrılmıştır.

Mete bunu işitince donup kalır. Çünkü o da iki hafta önce eşinden ayrılmıştır.

Böylece Nisari nehir romanı başlar.

Önce birlikte Hindistan’a giderler...

Sonra birlikte yaşamaya başlarlar...

İşte tam o sırada Mete Nisari’ye İtalya’dan bir telefon gelir... Çok şaşırtıcı bir telefon... 

Galileonun gözlem kulesine bakan pencerede dinlediğim Alaçatı aşkı

BABANIN HİKAYESİ

NAPOLİLİ YAZAR BABANIN TÜRK GENCİNE SÖZLERİ

TELEFON eden kişinin adı Raffaele La Capria’dır...

1922’de Napoli’de doğmuş, hukuk okumuş, sonradan Roma’ya yerleşmiştir.

İtalya’nın en büyük gazetelerinden Corriere della Sera’nın Doğan Hızlan’ıdır...

Bu gazetede 30 yıl boyunca köşe yazarlığı yapmıştır. Ünlü yönetmen Francesco Rosi’nin filmlerinin senaristliğini yapmış, İtalya’nın en büyük edebiyat ödüllerinden birini kazanmıştır.

Haberin Devamı

La Capria, genç Türk erkeğinin âşık olduğu Alexandra’nın babasıdır.

Baba, kızının âşık olduğu Türk’ü tanımak istemiştir. Onu yemeğe davet eder.

Roma’da baş başa yenilen yemekte İtalyan yazar ona sadece şunu söyler:

“Kızımın gözlerinden mutlu olduğunu görüyorum. Ona ihtimamlı davran.”

Genç adam o akşam, babanın ağzından, Alexandra’nın annesi olan eşi Anna Ilaria Occhini ile tanışma hikâyesini dinler. 

Galileonun gözlem kulesine bakan pencerede dinlediğim Alaçatı aşkı

ANNENİN HİKAYESİ

TOSCANA’DAKİ OTELİN HER ODASINDA YAŞAYAN KADIN

TOSKANA’da kaldığım Fattoria La Striscia otelinin bütün odalarında çok güzel bir kadının fotoğrafları asılı.

Fotoğralardan özellikle biri çok dikkat çekiyor. Çünkü o karede kadının yanında Alain Delon var... Bu kadın Floransalı aristokrat bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi.

Haberin Devamı

Ama ben bu kadını çok daha yakınlarda bir yerden tanıyorum.

Ferzan Özpetek’in harika filmi ‘Serseri Mayınlar’daki La Nonna’yı oynayan kadın bu.

Dünyaya Ilaria Occhini olarak gelmiştir.

İtalya’da Yeni Gerçekçilik akımının gözde olduğu, Cinecitta’nın yükseldiği yıllardır.

Ilaria Occhini 1954’den itibaren 30 filmde oynar. Bunlardan biri, 1973’te Alain Delon’la oynadığı “Şehirde İki Adam” filmidir.

Aristokrat ailesi ona aynı zamanda yüklü bir edebiyat mirası bırakmıştır. Kitaplara olan tutkusu ve kaderi 1961 yılında onu bir ödül törenine götürecektir.

Ödülü alan yazar Raffaele La Capria’dır...

O gece tanışırlar, o gece âşık olurlar ve 1966 yılında evlenirler. İzmirli Türk gencinin âşık olduğu Floransalı Alexandra işte bu aşkın çocuğu olarak doğmuştur...

La Striscia otelinin odalarındaki kadının hikâyesini 27 Ekim gecesi, otelin küçük salonunda çok keyifli bir grupla yemek yerken öğreniyorum. Yemek bitip tatlı şarabımızı içerken, Mete Nisari, “Gel şimdi seni bahçenin öteki tarafındaki bir villaya götüreceğim” diyor.

Yandaki villada ailenin ilk kuşağından çok tanınmış bir insanın hikâyesini dinleyeceğim.

Galileonun gözlem kulesine bakan pencerede dinlediğim Alaçatı aşkı

BÜYÜKBABANIN HİKAYESİ

YAN VİLLADA TOPLANAN MASONLARDAN KALANLAR

Yan villada toplanan masonlardan kalanlar

MERT ve Alexandra Nisari’ye ait La Striscia oteli 140 dönüme yakın üzüm bağları ve ormanın içinde bulunuyor. Otelin restoranının harika şefinin yaptığı trüflü makarnadan sonra, ormanın içine dalıp yürümeye başlıyoruz. Yirmi metre sonra, büyük bir bahçeye geliyoruz.

Ortasında tipik bir Toscana havuzu var.

Havuzun tam ortasında ise bronzdan bir kadın heykeli. Türkiye’de bir arkadaşımın evinde gördüğüm Rodin heykeline benzer çizgileri var.

Mete, “Evet, Rodin’in yanındaki ustalardan birinin heykeli” diyor.

Oradan geçip, sağdaki sık çalıları aralıyor ve arazinin bir başka bölümüne geçiyoruz. Karşımızda, La Striscia’dan çok daha büyük bir Toscana binası duruyor.

İçeride salonda yanan lambalar binaya çok güzel bir görüntü veriyor.

O an Mete’nin sesini duyuyorum:

“Papini’nin evi” diyor... “Bildiğimiz Papini’nin mi? Yani ‘Gog’un yazarının mı?”

“Evet ta kendisinin” diyor...

Giovanni Papini İtalya’da “Fütürizm” hareketinin öncülerinden biri. “Gog” adlı kitabı Türkçeye çevrilmiş ve İş Bankası Yayınları tarafından yayınlanmıştı.

Papini, Alexandra’nın dedesiymiş. Yani Ilaria Occhini’nin babası...

Papini adını duyunca gerilere dönüyorum. Paris yıllarımda tanıştığım Fütürizm akımını, onun öncüsü Marinetti’yi, tabii ünlü “Fütürist Manifesto”yu hatırlıyorum.

Tabii buradan İtalyan faşizmine geçiyorum, Mussolini ve arkadaşlarının bu akımı nasıl İtalyan faşizminin sanatsal teorisi haline getirip yozlaştırdığına...

Mete, “Bu ilişkiyi kurmakta haklısın. Çünkü bu bina o yıllarda faşistlerin sık sık toplandığı bir mekândı” diyor ve ekliyor:

“Binanın tarihinde bir de masonlar var. Bu bina aynı zamanda masonların da toplandığı bir yerdi...”

Bu sözleri işitince, üç-dört yıl önce yazdığım P2 Locası ile ilgili yazı aklıma geliyor.

Galileonun gözlem kulesine bakan pencerede dinlediğim Alaçatı aşkı

NİSARİ ÇİFTİNİN HİKAYESİ

ALAÇATI’YI TOSCANA’YA BAĞLAYAN İKİ OTELİN HİKÂYESİ

METE ile Alexandra 2015 yılında evlendiler. Alexandra sinema oyunculuğu yanında, sahne tasarımına devam etti. Tanışmalarının üçüncü yılında Alaçatı’da La Capria Suit otelini açtılar.

Otel Sunday Times gazetesi tarafından “Avrupa’nın en heyecan verici oteli” seçildi. Sonra Occhini ailesinin küçük otelini büyütmeye başladılar ve işte bu harika Toscana oteli ortaya çıktı. 

AREZZO'NUN HİKAYESİ

P2 LOCASI BAŞKANININ TUTUKLANDIĞI ŞEHİR

HARİKA üç Toscana günü geçirdiğim La Striscia oteli, Toscana’nın en büyük şehirlerinden Arezzo’nun kenarında. Hafifçe yağan Toscana yağmurunun altında yürüyerek eski şehre gidiyoruz. Toscana’nın bütün tepe kasaba ve şehirleri gibi onun da yüksek iki kulesi var.

İşte bu şehirde 1984 yılında sadece İtalya’yı değil, bütün dünyayı sarsan bir tutuklama oldu.

Polis, Vatikan’ın karanlık bankeri olarak bilinen Licio Gelli’nin evini bastı. Evde yapılan aramada, İtalya’nın o güne kadar kamuoyunca bilinmeyen en ünlü masonlarının listesi bulundu. Bu baskın, bir ucu Vatikan, öteki uçu mafyaya kadar uzanan Propaganda Due (P2) mason locasının da çöküşünü başlattı.

Licio Gelli Arezzo’da doğmuştu ve orada yaşıyordu. 15 Aralık 2015 günü yine Arezzo’da ölmüştü. Çünkü Arezzo İtalyan mason hareketinin en önemli merkezlerinden biriydi.

Papini, daha sonra Occhini ailesine geçen bu evde yaşamış, yazmıştı...

Üç günlük Toscana tatili için geldiğim La Striscia oteli giderek daha çok ilgimi çekmeye başlamıştı.

Bu otelde, sadece müthiş bir Toscana peyzajı ve estetiği yoktu. Aynı zamanda Rosi’leriyle, Mastroianni’leriyle, Özpetek’leriyle, 1930’yarıyla, Risorgimento hareketiyle ve tabii ki bugünkü özgürlükçü havası ile büyük bir İtalya tarihi vardı. Üzüm bağları arasında 3 gün boyunca bu harika tatili yaşadım.Sonra bu oteli kuran ve geliştiren Mete ve Alexandra çiftini düşündüm.

Galileonun gözlem kulesine bakan pencerede dinlediğim Alaçatı aşkı

AREZZO’YA VE LA STRİSCİA’YA GİTMEK İÇİN BEŞ NEDEN

OTELİN sadece 22 odası var. Her biri Alexandra ve Mete’nin estetik zevkinden çıkmış.

İnsan gerçekten Toscana’da yaşadığını hücrelerine kadar hissediyor.

Etraftaki üzüm bağları, ormanlar ve ilerideki Arezzo silueti beni Visconti filmlerine götürdü.

Toscana son yıllarda özellikle Amerikalıların çok sevdiği bir yer oldu.

Bunda “Under the Tuscan Sun” ve “Eat, Pray, Love” roman ve filmlerinin büyük etkisi var.

Şunu da hatırlatayım. Oscar kazanan ve Türkiye’de de çok sevilen Roberto Benigni’nin “Hayat Güzeldir” filmi de Arezzo’da çekildi.

Geçen pazartesi günü La Striscia’dan ayrılırken şunu düşündüm.

Keşke Tansu’yla düğünümüzü burada yapsaydık ve balayımızı bu otelde geçirseydik.

Çünkü Arezzo’nun ve La Striscia’nın her santimetrekaresi 3 gün boyunca bana o filmin slogan haline gelen cümlesini hatırlattı.

“Hayat gerçekten güzeldir...”

Yazarın Tüm Yazıları