Paylaş
Çeşitli Müslüman ülkelerden gelen insanların Taksim’de yılbaşı kutlaması yapmasını sevdim.
Ama orada ÖSO bayrağı açılması hoşuma gitmedi.
Nagehan Alçı geçen hafta sonu Habertürk’teki köşesinde beni şu cümlelerle eleştirdi: “Suriyeliler konusunda kendisi de göçmen çocuğu olan Özkök’ten daha liberal bir tutum beklerim. Şu anki yaklaşımında buram buram dışlama kokusu var.”
Önce nazik ve seviyeli üslubu için teşekkür ederim. Haklısın, ben Balkan göçmeni bir ailenin çocuğuyum ve göçmenin halinden anlamam gerekir.
Sadece göçmen çocuğu olmamdan değil, bir de şu var.
Bu insanların ülkelerini terk etmelerinde bizim Suriye politikamızın yanlışlıkları da önemli rol oynadı.
O nedenle ülke olarak, bu insanlara karşı manevi bir borcumuz var.
Ayrıca yıllardır Edgar Morin’in, “Gerçek medeniyetler ancak kozmopolit toplumlarda mümkündür” tezinin Türkiye’deki en büyük savunucularından biriyim.
Ama Taksim’de bayrak açılmasına gelince...
Madem bir Balkan göçmeni olarak benim bu samimi eleştirim dışlama sayılıyor...
Öyleyse ben de sözü Suriyeli bir göçmene bırakayım.
Eski Suriye Türkmenleri Meclis Başkanı Samir Hafez dün Hürriyet’te İpek Özbey’e verdiği mülakatta aynen şöyle diyor:
“Bir yılbaşı kutlamasına bayrakla gidilmez. Araştırdığımda şunu gördüm. Bir-iki kişi kasten yapmış bunu. Bir provokasyon havası estirdi.”
Umarım bu referans daha ikna edici olmuştur...
HADİ, BEATLES’I İNDİRİP MAO’YU NEDEN ASMIŞ
TAHA Akyol kendi deyimi ile “laik, klasik, Batılı tandansları olan bir aileden” gelen yazar Hadi Uluengin’in nasıl Maocu bir militan haline geldiğini şöyle anlatmış:
“On altı yaşımda şarkıcı bir kıza âşık oldum. Benimle konuşmayınca düzene kızdım. Evdeki bütün Beatles posterlerini indirip başucuma Mao ve Lenin posterlerini astım.”
Peki sonuç?
Hadi Uluengin bunu Ayşe Arman’a verdiği bir mülakatta şöyle anlatmıştı:
“Bir pişmanlık söz konusuysa evet, 16 yaşla 30 yaş arasında çok uzun bir dönemimi harcadım. Bunu bir salaklık olarak görüyorum.”
Şimdi etrafıma bakıyorum da... Düşünüyorum.
Bugün, şu veya bu ideoloji uğruna şehitliği göze alacak kadar militanlaşmış gençler...
Şu veya bu tarikatın, sırtında kefeni ile gezecek kadar gözü kararmış mücahidine dönüşmüş çocuklar...
Hadi ve Taha Akyol’un yaşına gelince, acaba onlardan nasıl itiraflar, pişmanlıklar dinleyeceğiz, okuyacağız...
....................................................
Taha Akyol: “Hayat Yolunda: Gençler İçin Anılar ve Öneriler”, Doğan Kitap, ilk baskı 1997,
9’uncu baskı 2018
OĞUZ ABİ BUNU DUYSA O GENCE NE YAPARDI
HAYATIMDA böyle sempatik bir hırsızlık ifadesi görmedim, duymadım.
Oğuz Aral’ın “Avanak Avni” heykelini çalan genç hâkime şöyle diyor:
“Bana gülümsüyordu, koşarak gidip sarıldım. Heykel sarsıldı. İçimden bir ses al bunu götür dedi. Benim hiç arkadaşım yoktu. Onun için aldım.
Dün Oğuz Abi’yi çok iyi tanıyan Kanat Atkaya’ya “Rahmetli Oğuz Abi bunu duysa ne derdi” diye sordum.
İkimizin tahmini de şu:
“Gel len buraya” derdi.
Sonra o heykelin aynısından bir tane yapardı.
Sonra marangozluk aletlerini çıkarır, bir de sandalye yapardı.
Sonra da “Hadi git evinde oturt bunu karşına” derdi.
Vallahi de billahi de Oğuz Abi bunu yapardı.
KENAN DOĞULU VE HARİKA BİR MAHMUT ORHAN REMİKSİ
KENAN Doğulu’nun yeni albümündeki “Vay Be” şarkısını çok sevmiştim.
Daha klibi çıkmadan, geçen cuma günü streaming platformlarına şarkının Mahmut Orhan tarafından yapılan remiksi konuldu.
Yine çok başarılı bir Mahmut Orhan çalışması...
Yani şarkıyı yeniden yaratmış gibi...
Kenan Doğulu’ya gelince...
“Tutamıyorum Zamanı” dönemindeki kadar güzel bir şarkı...
İkisi bir araya gelince olağanüstü bir çalışma çıkmış ortaya...
VEDAT MİLOR’UN ÇIKACAĞI KADINDA ARADIĞI BEŞ ŞART
Vedat Milor geçen cumartesi, kendisiyle çıkacak bir kadında aradığı 5
şartı yazdı.
ŞART BİİİR: Önce şuna bakacağız... “Petra” kahvesini ve baristalarını biliyor musun bilmiyor musun?
Bilmiyorsan gittin...
ŞART İKİİİ: Petra kahvesini bilmen yetmez. Bu kahvecinin kahvesini seviyor musun sevmiyor musun?
Sevmiyorsan daha ilk dakikada “Kovuldun”...
ŞART ÜÜÜÇ: Petra’daki baristadan ne tür kahve istedin?
Eğer “Latte” dediysen.. Hemen kalk git...
Eğer “Amerikano” dediysen... Fark etmez... Yine git...
ŞART DÖÖRT: Ekmek istediysen, hangi ekmeği istedin?
Sadece “Ekmek” dediysen ayvayı yedin.
“Ekşi maya ekmek” demediysen...
Trump’ın “Çırak” şovundaki deyişle “Fired”...
ŞART BEEŞ: Kahvenin yanında mutlaka Fransız usulü Croque Monsieur gelecek...
Geldiğinde “Tercihim çift kaşar sucuk” dersen yine bittin kızım...
Vedat Milor’la flört etmek, çıkmak hele hele Petra Coffee’ye gitmek... Öyle kolay şey değil...
Neyse yazının altına bunun şaka olduğunu belirten bir cümle koymuş...
Zaten bizimki de şaka... Yoksa, seviyorum Vedat Milor’un bu hak edilmiş snopluğunu...
Paylaş