Yıllar önce Lig TV’de çalışıyorum... Pazar günü programa geldiğimde Şansal dedi ki, “Bu hafta yeni bir alet geldi, adı ‘Piero’, onunla bazı pozisyonları oynatacağız.” Ben de kendisine, “Tamam, teknoloji güzel bir şey, yapalım. Ama şöyle yapalım: Önce pozisyonu ben çıplak gözle görüntülerden yorumlayayım. Bir karara varayım, bu ana kadar da Piero’nun ne yaptığını bilmeyeyim. Sonra da Piero gelsin, onu oynatalım. Hiç olmazsa seyirciye olayı değişik açılardan göstermeye çalışırız.” O da, “Olur” dedi.
Diğer Piero ‘Başka bir şey’ dedi
Şans, o hafta da bu aleti kullanabileceğimiz bir pozisyon oldu. Ben görüntülere göre ‘Gol’ kararı verdim, 15-20 dakika sonra Piero’dan da gol kararı geldi. Fakat o hafta çok enteresan bir şey daha oldu. Bakın durun daha bitmedi! Kader ağlarını örmeye devam ediyor. Aynı saatlerde bir başka televizyon kanalı aynı pozisyon için bir başka Piero uygulaması yapmış. Benim ve bizim Piero’nun “Gol” dediği pozisyona onların pierosu “Gol değil” demiş.. Ve bu futbol kamuoyunda uzun uzun tartışıldı. Hatta çok makara yapıldı. Bunlar nasıl Piero’lar? Hangisine inanalım? Biri topu sokuyor, diğeri çıkarıyor.
Ama durun daha anlatacaklarım bitmedi.
Kader ağlarını örmeye devam ediyor. İki hafta sonra İzmir’de bir maça gittim, Beşiktaş’ın maçı... Basın tribününün tam ters tarafındaki duvar dibindeki kalede yine böyle çizgiyi geçti geçmedi pozisyonu yaşandı. Bana yakın olan seyircilerin çoğu hafif gırgırla karışık, “Hocam gördün mü, gol müydü” diye soruyorlar ben de, “Bu mesafeden görmem çok zor” diyorum. Ve hep beraber, “Hocam bakalım sizin Piero ne diyecek, diğeri ne diyecek” diye dalga geçmeye devam ediyorlar.
Piero’daki sabit bacağı nasıl gördüm?
Hiç unutmam bu maç cumartesi günüydü. Pazar günü yayına girdik, yine aynı sistemi yapacağız. Bu sırada bizim yönetmen Uğur elindeki maç ve haber kasetlerini içeriye getiriyor, çıkıyor. Şansal da her seferinde, “Uğur ‘Pierocu’ çalışıyor mu” diye soruyor, o da ‘Evet’ cevabını veriyor. Uğur’un 3. girişiydi, Şansal’ın kulağına eğilerek fıs fıs bir şeyler söyledi. Ben de merak ettim ne oluyor dedim. Uğur dedi ki, “Pierocu soruyor topu sokayım mı, çıkarayım mı diyor” dedi. Ben de o zaman bazı şeyler söyledim, “İçeriye gelirsem...” diye devam ettim. Bu şunu gösteriyor, ‘Pierocu’ daha önce bizdeki ve diğer televizyondaki pozisyondan etkilenmiş. Ben de ‘Pierocuya’ artık taktım ya. Getirdiği görüntülerde açık arıyorum. Hatta futbolcu sol ayağını koymuş çizgide, bizim ‘Pierocu’ adamın sağ ayağını çizgiye koymuş. Ben de televizyondan sallıyorum, “Pierocu bu işleri doğru yap” diye... Hiç unutmam Uğur Dündar ertesi gün telefon açtı. “Yav Erman helal olsun o sabit bacağı nasıl gördün diye.” Gülüştük ve olayı anlattım.
Eğer futbola makine girerse...
Bir taraftan televizyondan maçı izliyorum, diğer taraftan eski bir maçın belgeseli için çekim yapıyorum. Pozisyon oldu “Net gol” yorumu yaptım. Rahatsız oldum, pozisyonun tekrarını izledim. Bir topun gol olması için topun tamamının kale çizgisinden içeriye doğru vedalaşması lazım. Yani çizgiyle hiçbir temasının olmaması lazım. Bu pozisyonda topun çok az da olsa çizgiyle bir teması var. Yani “Gol” diyemezsiniz. Bu pozisyonlarda “Çok az gol” veya “Çok fazla gol” gibi bir terim olamaz. Ya goldür ya da değildir. Bu pozisyon da “Gol değil.”
Yardımcı hakem Asım Yusuf Öz’ün yerine baktım, pozisyon olduğunda bayrak direğine inememişti. Yani pozisyonu net göremiyordu. Bir hakem pozisyonu görememişse kanaate göre karar vermemeli. Verirse daha tehlikeli olur.
SUÇLU ŞENER Mİ, GÜNEŞ Mİ?
TRABZONSPOR’un yediği ilk gol kaleci-defans anlaşmazlığı. Onur arkadaşı Bamba’ya “Bırak” diye bağırdı mı? Yoksa kendilerini pozisyonun gelişimine mi bıraktılar. Trabzonspor bu görünümüyle ligin zayıf takımlarından biri. Dikkatli olsunlar, fazla aşağılara düşerlerse, yukarıya çıkamazlar. Tolunay Kafkas’ın kurduğu orta sahayla, Fenerbahçe orta sahasıyla mücadele etme şansı yok. Emre, Cristian ve Kuyt çok kontrollü oynadılar. Mehmet Topal bütün açıkları kapattı. Trabzonspor’un Janko diye bir santrforu var, eski Alman tankları bile ondan daha hareketli. Bu kadar yabancı transferi yapıp, bu kadar fiyasko olan bir takım uzun zamandır görmedim. Bu konuda çok yeni olan Tolunay Kafkas’a bir şey diyemem. Hata Şenol Güneş’te mi, yoksa Sadri Şener’de mi? Mutlaka Trabzonlular bunu daha iyi bilirler.
YILDIRIM ACI ÇEKTİRMEDİ
TRABZONSPOR için daha acı bir şey var. Hakem maçı 90. dakikada bitirdi, hiç uzatmadan. Bu şu demektir, “Trabzonspor daha fazla acı çekmesin, fişi çekeyim.” Fenerbahçe dün gece haklı bir galibiyet aldı. Korktuğu başına gelmedi. Futbolcular birbirlerine çok yardım ettiler, herkes diğerinin açığını kapattı. Allah’tan Meireles yoktu. Olsaydı mutlaka bir halt yerdi. Bülent Yıldırım’a hiçbir iş düşmedi. Bir tek şey onun gibi bir FIFA hakemine yakışmadı... Topla çarpışması.
Yani maçın üçte birinden fazlasında rakibin bir eksik. “Ben Beşiktaş’ım” diyorsun, “Feda” filan diyorsun ama artık Feda da Beşiktaşlı taraftarlar için kabak tadı vermeye başladı: Çünkü Beşiktaş “Feda’yı kendi kaybettiği puanlarda kullanmaya başladı.
Her teknik adam eğer futbol oynamışsa genelde kendi yapısını takımına empoze eder, yansıtır. Samet Hoca yıllarca bu takımda defans oynadı. Hem de bu takımın iyi dönemlerinde. Yani defansın nasıl yapıldığını bilen bir teknik adam. Çünkü zamanında attan düşmüş. Attan düşenin derdini, attan düşen anlar derler. Ama Samet maşallah her maçta attan düşüyor. Çünkü Beşiktaş’ın gol yemeden bitirdiği maç yok.
Şu bir gerçek.Beşiktaş eğer bir maçı kazanacaksa en az iki hatta üç gol atması gerek. Bunun da tek sorumlusu var Samet Aybaba.
DUA ETSİN GOLÜ GEÇ YEDi
Beşiktaş dua etsin Gaziantep golü geç buldu. Eğer erken bulsaydı maçı bile kazanabilirdi.
Siyah beyazlılar, eski maçlara göre defansif hatayı fazla yapmamaya çalıştı ama kafi gelmedi. Niang iyi bir kumaş ama kaçırdığı gol güçsüzlüğünden. Hayrettir ki Türkiye’deki maçlarda oyundan atılan oyuncunun takımı değil de 11 kişi kalan takımın kimyası bozuluyor. Veya 11 kişi 10 kişiye nasıl oynanır bilmiyorlar. Fazla hiçbir şey yapmaya gerek yok. Sen bir kişi fazlasın. 10 dakika ayağında top gezdir rakip havlu atar. Bu kadar basittir futbol.
Türkiye’deki tüm maçlarda hakem idareleri için bir şey söyleyeceğim. Çok sarı kart kullanıyorlar, az kırmızı. Onun için de takımlarımız Avrupa’ya çıkınca o hakemleri Türk hakemleriyle karıştırıyorlar ve eksik kalıyorlar. Son iki-üç yıldır ani çıkılan kontra ataklarda taktik fauller yapılıyor. Ve hakemlerimiz bunlara yalnız faul vererek prim tanıyorlar. Neden çünkü futbolu yeterince bilmiyorlar. Veya bilenlerin de cesaretleri yok. Milleti aptal yerine koyuyorlar.
Son zamanlarda seyrettiğim en zayıf takımlardan biri Bate Borisov. Bir tek artı yanları var, ne olursa olsun oyun disiplininden kopmuyorlar. Belli bir şablonları var. Belki de kapanan takımlara karşı bu tarz bir oyunları var. Üzerine gelen bir takımla oynarlarsa ne yaparlar, onu İstanbul’da göreceğiz.
Fenerbahçeli oyuncular özellikle Meireles atıldıktan sonra çok mücadele ettiler. Ama skoru da korumak için hep tek yönlü oynadılar. Hücuma çıkamadılar. Fenerbahçe’nin dün en büyük artısı topu kaptırdıklarında meşin yuvarlağın önünde hiç kalmadılar, hep arkasına geçtiler rakibe müdahalede bulundular. Fenerbahçe tamamen defansı düşününce rakip de hiç maceraya girmeyip defans oyuncularını hücuma sokmayınca maç golsüz sona erdi.
Şampiyonlar Ligi grubunda bu kadar puanı alan bir takımın bu kadar kötü olacağını zannetmiyorum. Onun için İstanbul’daki maçta Fenerbahçe’nin son derece kontrollü hücum etmesi gerekir. Seyircinin de olmaması Fenerbahçe için dezavantaj.
Türkiye’de atılmazdı
GELELİM maçın en önemli olayı Meireles’in atılmasına... Ben burada futbolcuya hiç kızmıyorum. Onu bu hareketleri yapmaya iten kendi kulüp yöneticileri, futbol federasyonu, özellikle tahkim kurulunun eseridir Portekizli. Eğer Fenerbahçe bu turu geçemezse bunun tek sorumlusu bu oyuncuyu bu hale getirenlerdir.
Peki Meireles yaptığı hareketten dolayı atılır mıydı? Kesinlikle evet! Peki Türkiye’de bu hareketlerle atılır mı? Hayır!.. Sarı kart görür. Çünkü atılırsa Portekiz Futbol Federasyonu Başkanı, Cristiano Ronaldo, FIFA Başkanı ve ABD Başkanı Obama araya girerek çocuğu affederler. Aslında bu oyuncunun atılma sebebi fizik olarak zayıf olmasından başka bir şey değil. Çünkü yere sağlam basamıyor. Hakem dün gece iyi bir yönetim gösterdi. Verdiği bütün kartlar da haklı.
Öyle bir maç ki, hop oturup hop kalktık. Öyle bir maç ki, tadı damağımızda kaldı. Öyle bir maç ki, bitmesin istedik. Bu maçı seyredenlerin bir tanesi, bu cümlelerin birini kullansın, spor yazarlığını bırakırım. Seyirciye ayıp oluyor. Mersin İdman Yurdu’nun gücü belli. Hani derler ya, ‘Eti ne budu ne’... İyi güzel de, Fenerbahçe için ‘Eti ne, budu ne’ cümlesini kullanma şansımız var mı? Bence yok. Peki oynadığı futbol? Çok kötü... Bir tek artı var, maçın kazanılması...
Pozisyon tartışalım. Hangi pozisyon? Taktik tartışalım. Hangi taktik? Bir tek, teknik direktörler, hakemlerle uzatma dakikalarını tartışıyor Türkiye’de... ‘Neden 5 dakika koymadın, neden 1 dakika uzattın’ diye... 90 dakika oynuyorsunuz da, ne yapıyorsunuz be kardeşim... Ayıp oluyor.
ELEŞTİRMEMEK LAZIM!
HAKEMLERİ sorarsanız, evlere şenlik. İki tane pozisyon seyrettim bu yazıyı yazmadan... Biri Trabzon maçında Zokora’nın, biri Meireles’in... Bizim palamut gibi hakemlerimiz, ikisine de sarı verdiler. Yahu kardeşim, bunlara kırmızı vermeyeceksen, hangisine vereceksin? Futboldan nasibini almamış hakemler, maç yönetiyor. Futboldan nasibini almamış yöneticiler, kulüpleri ve futbol federasyonunu yönetiyor. Hakemler de, böyle kararlar verirse, fazla eleştirmemek lazım.
KUSURA BAKMAYIN...
SEVGİLİ okuyucular, futbol yazmak istiyorum. Bunları değil... Bu yazdıklarım, sütun dolduruyor. Ama futbolcuların 90 dakikayı doldurmak için koşuşturdukları ülkede, ben de böyle sütun doldururum. Kusura bakmayın... Öyle bir maç olması lazım ki, kıran kırana... Biri şampiyonluğa oynuyor, biri düşmemeye... Ama öyle bir maç ki, muhallebi gibi... Pirinç katıp, sütlaç bile yapamadım. Yazık aldatılan, parası alınan, pardon çalınan seyirciye... Maç bitti, M.United-Everton maçına döndüm. Bir futbol seyircisi olarak kendime geldim. ‘Helal olsun’ dedim. İngiltere’deki insanlar, aldatılmıyorlar, kandırılmıyorlar. Hiç olmazsa, gözlerimin pası silindi. İngiltere’deki maçları seyrettikten sonra, Türk seyircisinin parasının nasıl çalındığını daha iyi görüyorum.
İki takım da inanılmaz derecede açık oynadılar. Orta alanda büyük boşluklar vardı. Topu alan karşı kaleye rahat rahat hücum etti. Seyir zevki açısından iyi ama başarı böyle sistemde gelir mi, tartışılır. Eğer her maçta yediğinden fazlasını atarsan gelir.
Aslında Beşiktaş ile Elazığspor’a baktığımda fark yaratan futbolcu adedi çok az. Onlar da çok sivri uç isimler değiller.
Mesela Fernandes. Maç içinde bakıyorsun bazen geriye, yürüye yürüye geliyor. Ama 20 dakika sonra bakıyorsun rakip yarı sahasında gol atmaya gitmiş. Mesela Holosko... Her zaman bir takımın kadrosunda olması gereken bir isim. Oynamazsa, yedek kulübesinde sorun olmuyor. Oynarsa rakip takım için ciddi sorun oluyor.
Mesela Sivok... Bence Beşiktaş’ta olmazsa olmaz tek isim. Mübarek jeneratör. Nerede elektrikler kesilse, çalıştır orada iş yapıyor. Eğer Fernandes ile Niang’ı iyi kullanırsan bu gençlerin arasında çok başarılı olacaklardır.
HATASINI ANLAYINCA
GENÇLERE de futbol oynatacaklar. Fernandes’in ilk 45 dakika boyunca ön direğe yaptığı vuruşları anlamadım. Çalışmışlar desem, değil. Nitekim vazgeçip arka direğe atmaya başladı. Sonunda gol geldi. Aslında Beşiktaş’ın sahaya ilk çıktığı kadroda tuhaflık var. Tenkit etmeme gerek yok zaten, Samet Aybaba bir oyuncu değiştirdi. Bu değişiklikle beraber sahanın içinde 4 oyuncunun yeri değişti. Yani kendi yanlışını doğruya getirdi. Bir teknik adam için özel durumlar hariç sahanın içinde bu kadar oyuncu değişikliği karsızlığındandır ve hatasıdır.
GÖRÜNTÜ SAKLAMAYIN
SAHAYA yürüye, yürüye seyirciler atlıyor. 90-100 metre mesafe kat ediyorlar. Elinde kesici bir alet olsa da sporcuların birine bir şey yapsa ne olur? “İyiye gitmiyoruz” diyoruz, hala önlem alan yok. Olayların üstünü kapata kapata bir yere varamazsınız. Özellikle bazıları görüntü saklayarak bir yere varamaz. Bırakın ne yapılmış görelim, değerlendirme yapalım. Yıllardır pislikleri örte örte etraf kokudan geçilmiyor.
“Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağar” derler. İşte size Fenerbahçe yönetiminin en açık ve net iki tarifi.
Sarı lacivertlilerin tarihinde bu tarz bir küçülme hiç görülmedi. Sattığın ve kovduğun oyuncuları neredeyse muazzam transferler gibi havalimanında karşılayıp, kendi kalemşörleriyle gazetelerde pompa yapıp, iki yıl önceki bildiğimiz Fenerbahçe’yi yeni bir takım elbise gibi sahaya sürersen olacağı bu. İşin sonunda Fenerbahçe Stadı’nda şöyle bir pankart açılacak herhalde: “Aykut Kocaman’ı alana Aziz Yıldırım bedava.”
Buraya kadar yazdıklarımız kara mizah gibi ama maalesef gerçek. İsterseniz gelelim Fenerbahçe ne oynadı, Sivasspor ne oynadı... Öncelikle şunun altını çizeyim, sahadaki hakem Sivasspor kazanmasına rağmen F.Bahçe’ye daha bir pembe bakıyordu. Hiçbir pozisyonda hakem takdirini Sivas lehine kullanmadı. Ama bütün takdir haklarını (kartlar dahil) Fenerbahçe lehine kullandı. Hocası Ulemberg de tribündeydi. Acaba F.Bahçeli oyunculara göstermediği kartlar için nasıl bir yorum yaptı merak ediyorum.
ARIZA NEREDE?
TÜRKİYE’de bu büyük takımlar çok ilginç. Hababam transferler yapıyorlar, sonunda geride yine Bekir oynuyor, ileride yine Semih... G.Saray’da yine transferler yapılıyor ama sonunda Aydın ve Sabri oynuyor. Demek ki teknik direktörlerde bir tuhaflık var ya da yöneticiler de... Kararı siz verin, arıza nerede?.
Penaltı net penaltı. Sivas’ın attığı ilk golde 10-15 cm. ofsayt var mı bilemem. F.Bahçe nasıl oynadı derseniz, hababam doldur boşalt. Karşıdan şişirdiler, Sivas defansı da havadan yere inmedi. Rıza Çalımbay ve Sivassporlu oyuncuları tebrik etmek lazım. Bu kadar seyirci baskısı ve çok net görülen hakem faktörüne rağmen hiç yılmadılar. Çalımbay kendi futbol yapısını takımına da yansıtmış. F.Bahçe’ye yansıyan neydi? Aykut Kocaman ve Aziz Yıldırım’ın ortak karakterleri...
BURSASPOR ile G.Saray mücadelesine iki pozisyon damga vurdu. Hem ilk yarının başında, hem de ikinci devrede çok kritik goller, faul gerekçesiyle iptal edildi. Galatasaray, 5. dakikada, Umut’la fileleri sarstı. Ancak hakem Fırat Aydınus, Elmander’in gol öncesinde Bursasporlu Şener’e faul yaptığını belirtip, golü iptal etti.
İtiraz ettiler
MAÇIN 60. dakikasında ise Bursa, topu ağlarla buluşturdu. Kornerden gelen topta, G.Saray kalecisi Muslera kalesini terk etti. Yeşil beyazlılar golü buldu. Ancak Fırat Aydınus bir kez daha ‘Nizami gol değil’ dedi. Gerekçe bu kez, G.Saraylı oyunculara yapılan fauldü. Bursalıların uzun itirazları, kararı değiştirmedi. Yazarımız Erman Toroğlu da, tartışılan pozisyonları yorumladı...
YANLIŞ KARAR 1
Elmander faul yapmadı
G.SARAY’ın pozisyonunda Elmander, Bursasporlu Şener girdiği ikili mücadelede en ufak bir faul hareketi yok. Omuz omuza normal bir mücadele. Atılan gol net bir biçimde gol. Yoruma açık bir pozisyon dahi değil.
YANLIŞ KARAR 2
Muslera’nın hatası var