KALİTESİZ, heyecanlı, gollü bir maç... Futbolcuların kafasında hem top oynamak var. Hem de rakip oyuncularla dalaşmak ve hakemi aldatmak da var. Peki, hakem ve yardımcıların kafasında ne var?
Yunus Yıldırım, beğendiğim bir hakem ama FIFA olayı da bittikten sonra o da 90 artıları oynuyor. Yani uzatmaları. Heyecanını bitirmiş. Önünde bir hedefi yok. Hakemlik için en kötü olay budur. Bıraksa daha iyi. Eski Yunus Yıldırım’dan eser yok. Mesela, Kara-bük’ün attığı ikinci gol, net faul. Atladı. Olabilir. Pozisyonu süzememiştir. Ama sonra hata yaptığını anladı. Bu sefer alakasız pozisyonlara faul çalmaya başladı. İşte hakemin bittiği nokta budur. Eğer hakemsen, tek hatada kal. Hatayı, hatayla kapatma.
Yardımcı hakem, bir aut bayrağı kaldırdı. Evlere şenlik. O top gitti gol oldu. Yani dün gece Beşiktaş, hakem ve yardımcıların kararıyla nakavt. Bu işin bir tarafı. Dönelim ikinci tarafına.
FİKRET ORMAN VE YÖNETİMİ TAMAMEN SUÇSUZ
BEŞİKTAŞ yabancı futbolcu açısından Türkiye Ligi’ndeki en şanssız kulüp. Çünkü kendi almadığı yabancıları kucağında bulan bu yönetim, Fernandes ve Almeida ile devam ediyor. Ama bu saatten sonra ikisinden de verim alması çok zor. Bunun suçu, bu yönetimde mi? Kesinlikle hayır. Peki kimde? Net bir biçimde Yıldırım Demirören’de. Peki o nerede? Futbol Federasyonu Başkanı. Yani ülkede, futbolun bittiği yerde. Neyse, biz yine sahaya dönelim.
İki takım da, amatörce mücadele etti. Çok koştular. Çok mücadele ettiler. Kalite derseniz, maalesef. Mesela Beşiktaş, ilk golü yiyor. 30 metre atılan tek topla, 5 defans oyuncusu birden oyundan düşüyor. Attıkları frikik golü, herhalde çalışılmış. Ama şu kesin, Beşiktaş’a transfer lazım. Özellikle forvet ve etkili bir orta saha.
Lua Lua nereye gidecek ?
YAYINCI kuruluşun görüntülerinde Lua Lua, İbrahim Toraman’a yandan kafayı çakıyor. Allah’tan tükürmedi. İthal futbolcular, Türk futboluna ‘Tükürük belası’ oldular. Bakalım bu görüntülerle Lua Lua ceza heyetine gidecek mi? Benim kafamı bir şey karıştırıyor. Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören, MHK Başkanı Zekeriya Alp. Beşiktaş öyle veya böyle iyi mücadele ediyor. Acaba Yıldırım Demirören, “Ben bu kadar para harcadım. Bu Beşiktaş bir şey yapamadı. Ama şimdi, ‘FEDA, meda’ diye diye fena da gitmiyor. Çok fazla da olmasınlar, hadlerini aşmasınlar” mı diyor acaba? Ne dersiniz?
Öncelikle Samet Aybaba’ya şunu söylemek lazım. Şu aşamada onun maceraya girmeye, çok farklı şeyler üretmek için arabayı zorlamasına hakkı ve kredisi yok. Hilbert belli bir oyuncu. Ne 8’lik oynar, ne de 2’lik. Sen ondan çok farklı şeyler isteyemezsin, hele ki böyle bir maçta. İstemeye kalkarsan, takımla oynarsan, sistemi değiştirirsen soyunma odasına 2-0 mağlup girer, maça da 1-0 mağlup başlarsın. Santforun yok, Holosko’dan santfor yaratıyorsun, eşyanın tabiatına aykırı. Holosko santfor arkası geniş alanda oynayan bir oyuncu.
Gelelim Galatasaray tarafına. Kalitesi iyi bir takım ama hala sahaya bu kaliteyi yansıtamıyor. İte kaka oynuyor. Melo hiçbir zaman güvenilir adam değil. Her an atılmaya müsait. Neymiş, çok mücadele ediyormuş, fedakarmış. Geçeceksiniz onu. İlk 45 dakika Galatasaray, tam saha pres yapıyor ve Beşiktaş bu prese karşılık veremeyince kazandıkları bütün topları rastgele ileriye vuruyor. İki takım da yan toplarda çok zayıf. Ama Beşiktaş daha zayıf. Yan toplarda hücum oyuncusunun hem önünde duracaksın hem de arkasında. Yalnız arkasında durursan ata biner gibi öndeki oyuncunun sırtına çıkmaya kalkarsın, yine de golü yersin. Riera’nın attığı golde olduğu gibi.
DENTINHO ÇEKTİRİR
YENİ transferler henüz hazır değil. Hem Sneijder hem de Dentinho. Aslında Dentihno biraz daha hazır gibi ama oynadığı dakikalarda gördüm ki bu futbolcudan hakemler çok çekecek. Daha dokunur dokunmaz, sanki bir yeri kırılmış gibi bağırıyor ve kendini yere atıyor. Bu yere atma olayı ve darbeyi abartma olayı maalesef gittikçe artıyor. Sebebi de hakemlerin basiretsizliği. Bu tip oyunculara acımayacaksın, seni aldatıyorlarsa sarıyı yapıştıracaksın, acırsan acınacak hale düşersin.
HAKEME TÜKÜRSEYDİ!
MELO, Oğuzhan’a tükürdü mü? Bence tükürüyor. Görüntüde görülür mü? Tartışılır. Aslında Melo hakeme tükürseydi Tahkim Kurulu cezasını kaldırırdı. Futbolcuya tükürerek hata yaptı. Şimdi ceza yer, tahkim de kaldırmaz. Allah’ın sopası yok. Sen bir tükürük olayını ağzına suratına bulaştırırsan, Allah sana ikinciyi hemen gönderir. “Hadi bakalım buradan buyurun, pardon tükürün” diye. Tolga Özkalfa hakemliğinin başlarında zayıftı. Gittikçe iyi oluyor. Hergün üzerine koyuyor. Ama FIFA listesinden çıkarılıyor. Ve sen derbi maçına FIFA listesinden bir hakem vermiyorsun veya veremiyorsun. Özkalfa genelde kötü maç yönetmedi. Ama, yanlış kartları vardı. Mesela 31. dakikada Semih’e sarı göstermesi gerekir. Mesela 79. dakikada Hilbert’e gösterdiği kart yanlış.
Bence 3 tane daha yok. Yani sabaha kadar oynansa heyecan vermeyen keyif vermeyen bir maç. Ben televizyondan seyrederken heyecanlanmadım. Para verip maça gidenler de tahmin ediyorum aynı duyguyu tatmışlardır.
Fenerbahçe kazandı. Nasıl kazandı? Rakip takımın acemiliğinden, kendi tecrübesinden. Ne Fenerbahçe doğru dürüst top oynadı, ne de Gaziantepspor. Gaziantepspor’un eti budu belli. Bahanesi var. Peki Fenerbahçe’nin ne bahanesi var? İki takımın kadro ve olanak kalitesi olarak fark açık. Ama futbolları aynı.
Şimdi Sow’un attığı golde 15-20 cm ofsayt var mı, yok mu? Tartışılacak. “Hakem bilmem nerede faulü verseydi” diye de tartışılacak. Ama bir şey tartışılmayacak. 53. dakikada Cenk Tosun’un Gaziantepspor öndeyken girdiği pozisyonda sadece arkadaşının önüne topu atmasıyla, atılacak bir golü engellemesi futbol ukalalığına mı girer? Arkadaşlarının veya takımının veya Gaziantep şehrinin kaderiyle oynamasına mı girer? Birkaç cümle daha yazabilirim ama çok ağır olur. Onu da Cenk Tosun’a bırakıyorum.
İnsanlar egoist olabilirler ama camialarının ekmeğiyle oynayamazlar. O dakikadan sonra zaten artık Gaziantepspor’un kaybedeceği ve F.Bahçe’nin kazanacağı belli olmuştu.
Körler ve sağırlar
Öyle veya böyle tonla transfer yapıyorsunun ama sonra Semih’e mahkum oluyorsunuz. Semih son derece profesyonel ve son derece spor ahlakı olan bir oyuncu. Fenerbahçe’de kendisine yapılan bütün haksızlıklara rağmen kafasını eğdi, çalıştı ve şans verildiğinde çıktı oynadı. Dün gece de takımını kurtaran adamdı. Helal olsun böyle ahlaklı futbolcuya. Ama maalesef Semih’e Fenerbahçe’de hak ettiği değer verilmiyor. “Sen bizim çocuğumuzsun. İdare et” deniliyor. Dışarıdan gelenler baş tacı yapılıyor.
Sarı lacivertliler maalesef iyi futbol oynamıyorlar. Ama kazandığı zaman herkes haklıdır. Takımın maç içinde oyun lideri yok. Maç oynanırken bir futbolcunun çıkıp maça ve oyuna lider olması lazım. Ama Aykut Kocaman tahmin ediyorum maç içinde böyle bir lideri istemiyor. Ama kendisi de teknik alandan takıma hakim olamıyor. Demek ki bu da Aykut Kocaman’ın kompleksi yönetim Aykut Kocaman’a razıysa bize fazla bir şey söylemek gerekmez. Ama Fenerbahçe’nin oynadığı futbol resmen körler sağırlar birbirini ağırlar misali.
Diğer tarafta tabiri caizse; peynir ekmek yiyen, kendi yağında kavrulan bir Anadolu takımı. Ama sahaya çıktığın zaman zenginle fakir pek fark etmiyor. Tabii yüreğin olursa... Ve iyi hazırlanırsan...
Fenerbahçe, ilk yarıda sahada yok. Elazığspor, mükemmel oynuyor ve iki gol buluyor. Ne zaman Gökhan Gönül ile Marvin atılıyor, maçın dengesi değişiyor. Çünkü bu oyuncu, hem toplu hem topsuz Fenerbahçe defansına zor anlar yaşattı. Gökhan Gönül gibi bir adam, bile sinirlendi, kontrolünü kaybetti.
İkinci büyük faktör, Orhan Ak’tı. Bazı futbolcularda topu kornere atmak, taca atmak aşağılık kompleksi gibi bir şey. Sanki bunu yapan oyunculara, zavallı diyecekler. Ama işte bu işi yapmazsan, kalende golü görürsün. Bu tarz bir gol olmasa, Fenerbahçe’nin dirilme şansı yoktu. 2-1’den sonra sarı lacivertliler, iyi pozisyonlar yakaladılar. Hem de, doldur-boşalt pozisyonlarla. Bu 15-20 dakikada da Fenerbahçeli oyuncuların şansı yoktu. Çünkü son 20 dakikada Elazığspor’un gardı düştü. Hep savunma yaptılar, hücuma çıkamadılar.
Konuşmakla olmuyor
ALLAH var, Elazığspor defansı bu arada hiç ayakları yere basmadı desem yeridir. Hep hava toplarına vurdular. Bu da şunu gösteriyor; Fenerbahçe’nin organize atak yapamadığını... Fenerbahçe’nin ilk yarıdan fazla bir farkı yok. Futbolcular konuşuyorlar ama sadece konuşuyorlar. Futbol oynadıkları yok. Aykut Kocaman da, kolları bağlı kenardan sadece seyrediyor. Fenerbahçe, seyircisini memnun edemiyor. Harcanan paralarla, masaya gelen mönü ters orantılı. Çiğne çiğne, bir gram şeker.
Hakem İlker Meral, eskiye göre iyi. Ama daha cesaretli olması lazım. Öyle yerlerde takdir haklarını ev sahibi lehine kullanırsan, genel futbolcunun itimadını kazanamazsın.
Verilen aralar, futbolcuları rehavete sokar. Onun için de neticeleri fazla kestiremezsiniz.
Önceki gün Kasımpaşa, dün gece de İstanbul BŞB rakiplerine göre daha akıllı oynadılar. Kendi istediklerini onlara yaptırdılar. Mesela; Beşiktaş hücuma çıkarken, rakip defansı kenarlara açması lazım ki ortada boş alan bulsun, gol pozisyonu yakalasın. Beşiktaşlı hücumcular ne yapıyorlar? Hep beraber, ceza sahasının ortasına doğru depar atarak, oyunu daraltıyorlar. Tam İstanbul BŞB’nin istediği gibi...
Beşiktaş’ta, Sivok ve İbrahim Toraman son derece hatalı futbol oynuyor. Neden? Bütün kornerlere ve yan toplara gidiyorlar. Ne yapacaklar? Rakip kaleye gol atacaklar. Sizin ilk göreviniz gol atmak değil, gol yedirmemek. Ama bu ikili, “hata yaparız, çalım yeriz” diye hep geri kaçarak oynuyorlar. O zaman ne oluyor? Rakibe kocaman bir alan kalıyor. İstanbul BŞB de alana da, maça da istediği gibi hakim oluyor. Sivok-İbrahim Toraman ikilisinin geri kaçması, kendi takım arkadaşlarını da fuzuli yere yoruyor ve enerji kaybına sebep oluyor. Rakip de hem topu sürüyor, hem de rahat rahat kaleye şut atıyor.
DOKA TOPU KOLUYLA DÜZELTTİ
YENİ bir hakem bu tarz bir maça verilip, kazanılmak isteniyor. Ama verdikleri takım, şampiyonluğa oynuyor. Çocuk belki iyi niyetli. Ama tuhaf hatalar yapıyor. Mesela, Doka’nın çok rahat kolla düzeltip, götürüp golü attığı pozisyonu süzemiyor. Pozisyon, hakem için ölü noktada değil. Görmesi gereken bir pozisyon. Ama göremez. Neden? Çünkü sahada duracağı yeri bilmiyor. Bütün pozisyonların içinde. Hem futbolcuların oyun alanını kapatıyor, hem de neredeyse topa vuracakmış gibi hareket ediyor. Daha çok ders çalışması lazım.
İki takımdan biri cezalı ama hangisi olduğunu hatırlamıyorum. Sabah erken kalktım. Evde vakit geçmiyor. Maçın da havasına gireyim dedim. 19 Mayıs Stadyumu’nun maraton tarafındaki tenis kulübüne gittim. Girişte tenis kulübünün ufak bir salonu vardır. Orada televizyon izleyip, tek başıma çay kahve içiyorum. Henüz gideli yarım saat olmuştu. Dış kapıda gürültüler duydum. Bir anda içeriye 10-15 kişi girdi. Ne olduğunu anlayamıyorum. Bir isimden bahsediyorlar. Aralarından biri döndü; “Hocam nasılsın?” dedi. Baktım sima olarak hiç yabancı değil. Turgut Özal’ın korumalarından biriydi. “Hayırdır” dedim. “Hocam dedi, Özal ile ilgili bir sıkıntı var. Doktoru şu an burada tenis oynuyormuş, onu almaya geldik.”
Birkaç kişi tenis kortlarına yöneldi. Doktoru arıyorlar. Ben de koruma arkadaşa soru yöneltiyorum: “Ne oldu. Ne var, önemli mi?” gibi sorular...
“Valla hocam” dedi, söylenilenlere bakılırsa Cumhurbaşkanımız köşkte vefat etmiş. Ama sizi yanıltmış olmayayım. Bir grup hastaneye giderken biz de Cumhurbaşkanı’nın doktorunu almaya geldik. Takriben 1 saat sonra 19 Mayıs Stadı’nın soyunma odasına gittim. Soyunuyorum. Şimdiki TFF İkinci Başkanı olan Ufuk Özerten yine TFF üyesi. Odama geldi. “Erman Hocam bu maçı oynatmayın” dedi, “Özal öldü” diyorlar.
“Olur oynatmayayım ama bana yazılı bir kağıt vereceksiniz” dedim. O da vermeyeceğini söyledi. Ben de “Şenes Erzik telefon açmadan, bu maça çıkmamazlık yapamam” dedim.
Ufuk, “Çok telefon trafiği var. Ulaşamıyoruz” dedi. “Maçı biraz geciktiririm” dedim.
Diyelim ki Özal ölmedi, komada. Ben de öldü diye maçı oynatmıyorum. Ufuk Özerten bu yetkiyi alamıyor. Ben de almıyorum. Sahaya çıktım. Beşiktaşlı ve Bursalı oyunculara, “Biraz geç başlatacağım, Özal’ın durumu belli değil, siz ısınmaya devam edin” dedim.
O sırada da maçı TV2’den anlatan İlker Yasin, “Erman Toroğlu yine şov yapıyor. Maçı geciktirecek” ifadelerini kullanmış. Bu sırada Ufuk Özerten yanıma geldi, “Şenes Erzik telefonda” dedi. Şeref tribününün altında Erzik ile konuştum ve sahaya döndüm. Futbolculara durumu anlattım. “Yalnız anons yapılacak, bunu bekleyin” dedim. Çok merak ediyorum, seyircinin tepkisi ne olacak diye. Çünkü futbol taraftarı maç izlemek ister. Cumhurbaşkanı ölmüş mü sağ mı dinlemez… Ama o gün orada inanılmaz bir görüntü vardı. Kimisi ağlıyordu. Kimisi de başı öne eğmiş gidiyordu. Bir tek çatlak ses çıkmadı.
Halis Özkahya’nın yerinde olsam hakemliği bırakırım
Süper Lig’de şu ana kadar oynanan maçlarda, Karabükspor’un dün oynadığı 60 dakikalık futbol için tebrikler.
60’tan sonra kötü mü oynadı? Hayır. Belki de skoru korumak için daha kontrollü oynamaya başladılar, bu dakikadan sonra. Peki Karabükspor, bu futbolunu her takıma karşı oynuyor mu? Eğer Karabükspor’un bütün maçlarını 90 dakika seyredebilsem, bunun hakkında bir yorum yapabilirim. Ama bu kadar rakibinin etkili oynamasına müsaade eden Fenerbahçe’nin Karabükspor bu güzel futbolunda payı ne kadar, bilemem. Onu Aykut Kocaman bilir.
İki renkli futbolcu seyrettik Karabükspor’da. Lua Lua ve Shelton... Karabükspor’un tamamı iyi futbol oynarken, bu ikili Ünal Aysal’ın dediği gibi Aslan’ın çileği oldular dün gece. Veya biri çilek, biri vişne. Şimdi dönelim Fenerbahçe’ye.
Zavallı futbol
F.Bahçe’nin dün oynadığı futbol, zavallı bir futboldu. Neredeyse, futbolculara birer koltuk değneği lazım. Peki, bütün suç, bütün kabahat futbolcularda mı? Hayır? Sen her pozisyonda, her olayda hakemi kamuoyuna hedef gösterirsen, rakibi kamuoyuna hedef gösterirsen, PFDK’yı kamuoyuna hedef gösterirsen; futbolcun da, “Zaten benim yöneticim suçluları buldu. Benim suçum ve kabahatim yok. Ben iyiyim” der ve sonunda dün geceki gibi olurlar.
Fenerbahçe, 45 dakika kötü futbol oynayarak Galatasaray’a yenildi. Fenerbahçe’de özellikle 60-65’ten sonra futbolcuların yürüyecek hali kalmıyor. G.Saray’a mağlup olduktan sonra, gündem değiştirildi ve Meireles olayı gündemde tutuldu. Sonunda ne oldu? Karabükspor, bastıra bastıra yendi. Kamuoyunu ve taraftarı ters yöne gönderemezsiniz. Önce, kendi kapının önünü temizleyeceksin. Hata yapan futbolcunu önce ilk sen cezalandıracaksın. Örnek olacaksın. Artık deniz bitti, kara göründü.
Maç 3-1 Karabük galibiyetiyle bitince hakem Bülent Yıldırım fazla konuşulmaz. Ben tek bir cümle yazacağım, senin omuz atmana rağmen Fenerbahçe’nin o senin omzuna karşılık verecek gücü yoktu. İstersen maçı bir daha seyret, söylemek istediğimi anlarsın. Benden sana tavsiye uzun yolu seç, kestirmeyi değil!
Ama bu kontrolün sebebinin ağırlığı Fenerbahçe’nin değil, Galatasaraylı oyuncuların yaptıkları yanlış hareketlerden. Defans adamının işi önce ‘adı üzerinde’ def etmektir. Ama sarı kırmızılılar topları lokum gibi Fenerbahçeli oyuncuların önlerine attı. Umut ile Burak çok ileride, defans oyuncuları ise çok geride kaldı. Orta alanı Fenerbahçe daha iyi kullandı. Ama Fenerbahçe de bir oyuncu yoktu. Veya o oyuncunun ayarında veya onun çakması bile olsa idareyi ele alabilecek bir oyuncu yoktu. Yani Alex yoktu...
İkinci yarı süre ilerledikçe Fenerbahçe oyundan düşmeye başladı. Zaman geçtikçe sabun gibi eridiler. Oyuna ağırlığını koyabilecek olan Baroni çıktı, Kuyt sakatlandı. Burada Fenerbahçe ‘Stop’ etti. Maç 60-65’te 3-1 olsa Galatasaray farka giderdi. Fatih Terim, Umut’u çıkarıp Yekta’yı alıp orta sahayı 5’leyince bu bölge tamamen Galatasaray’ın eline geçti. Yalnız futbolda tek farka güvenmeyeceksin. Hak ettiğin maçı berabere de bitirebilirsin. Selçuk ne kadar güzel vuruş yaptıysa Volkan da o kadar hatalı duruş yaptı.
HAKEMİ ÇOK BEĞENDİM
GALATASARAY bu maçı hak etti ve kazandı. Fizik olarak da Fenerbahçe’ye göre daha diri gözüktüler. Sahada futbolcular birbirlerine kasıtlı hareketler yapmadı. Hakeme gelince. Ben çok beğendim az hata yaptı. Hakemlik de kendisine yakışıyor. Kullandığı sarı kartların bir tanesi hepsi diğerleri doğruydu. Sezer’e gösterdiğin sarı kart olmaz. Aynı hareketi yapsa o oyuncuya kırmızı göstereceksin. Olur mu? Adaletli mi? Meireles’in bu kadar itirazını anlayamadım. Bir pozisyon evvel faul vardı-yoktu tartışmasına takıldı. Ama gördüğü ikinci sarı kart son derece doğru. Sonra neler yaptı? Merak ediyorum, hakemin raporu nasıl olacak. Eliyle bir işaret yaptı hakeme, arkasından tükürdü mü? Eğer tükürdüyse birine vurmaktan hiçbir farkı yok, o zaman çok yazık.