Erman Toroğlu

Halı saha maçı

28 Eylül 2010
MAÇA gittim, resmen halı saha maçı. Beş yıl önce futbolu bırakan oyunculardan 5-6’sı dün oynasaydı, hiç sırıtmazlardı.

 Helva gibi iki takım... Bol bol pozisyon ve bol goller... Aslında seyirci için güzel. Ama futbol için rezalet. Ne bir oyun planı var, ne defans, ne hücum. Evlere şenlik. Hani bir cümle var ya;  “Saldım çayıra mevlam kayıra” diye. Aynen öyle bir maç. Bazen Dia çıkıyor sahneye iyi şeyler yapıyor, bazen Niang. Arada bir Kasımpaşalılar bir şeyler yapıyorlar, saman alevi gibi.
Vural’ın kararları
İsterseniz önce bir Kasımpaşa’dan bahsedelim, sonra neden böyle olduğuna bakalım. Kasımaşa’nın o diri, çatır çatır koşarak basan, geçen seneki takımı yok. Neden? Yılmaz Vural, bazı futbolcularla yolları ayırdı. Olabilir. Ayırabilir. Ama bunu adaletli biçimde yapmadıysa, bu olay takımdaki diğer futbolculara da sirayet eder. “Bizim de sonumuz acaba böyle mi olur?” diye. F.Bahçe böyle bir takıma karşı oynuyor. Peki onlardaki görüntü ne? Onlardaki de çok farklı değil.
Yabancılar nerede?
Mesela F.Bahçe, Emre ile gol atıyor, golün sevincini Emre, Selçuk, Mehmet Topuz, Aykut Kocaman’a giderek kutluyorlar. Bir tane yabancı oyuncu kılını kıpırdatmıyor. Zaten yabancılarla Aykut arasındaki soğukluk çok net gözüküyor.
Alex, dün sahada uyurgezer gibiydi. Zaten suratına baktığında memnuniyetsizliği net olarak gözüküyor. Ama bir serbest vuruşta tek hareket yaptı, maçı kopardı. Skoru iki farka taşıdı. Bir orta yaptı, Niang’a 3. golü attırdı. Ve son golü filelere yolladı.
Yıldırım sevgisizliği

Yazının Devamını Oku

G.Saray klasiği

27 Eylül 2010
YEŞİL sahalarda kenar çizgilere inmezseniz maçı kazanmanız zorlaşır. G.Saray birinci yarı bu işleri biraz yaptı. İki kenardan geldi, pozisyonlar buldu, goller yaptı.

Pozisyonlarda şansı yaver gitti mi? Evet. Bir de Milan Baros gibi bir golcüsünün  olması ilk yarıdaki farkı doğurdu. Yalnız çıplak gözle izleyince daha net gözüküyor. G.Saray hücuma çıkarken hücumcular arkadan gerekli desteği görmüyorlar. Yani G.Saray orta sahası çok geniş alanda oynuyor ve ahenkli değiller. Takımın bütün yükü Ayhan’ın üzerinde. O bir şeyler yaptı mı tamam. Yapmadı mı, G.Saray stop ediyor. Bu orta alan dengesizliğinin en büyük nedenlerinden biri, Neill ile Servet gereksiz arkaya çok kaçıyorlar. Kaçmadıkları zaman da tek hatta duruyorlar. O da büyük tehlike.
Insua iyi kumaş
G.Saray’da çok net gözüken bir şey var. Fizik olarak iyi değiller.  Neill’in geldiği zamanki haline bakın, şimdiki haline. Tahmin ediyorum o da diyordur ki, “Yahu nasıl olsa bu kadar çalışmayla Türkiye’de oynanıyor. Niye fazla kendimi sıkayım?”  Servet eskisi gibi topla gereksiz işler yapmıyor. Daha da önemlisi topla alıp başını gitmiyor. Gerektiği şekilde oynuyor.
Kimyaları bozuluyor
Sol kanatta Insua bazen çok iyi işler yapıyor, bazen de gereksiz. Ama iyi bir kumaş. Büyükşehir Belediyesi, ne Fenerbahçe’ye karşı ne de Beşiktaş’a karşı oynadığı gibi G.Saray’a karşı oynamıyor, oynayamıyor. Herhalde sarı kırmızılı rengi görünce kimyaları bozuluyor.
G.Saray’ın kazandığı penaltı net. Sarı kart da doğru. ama Servet’in pozisyonu tartışılır. O andaki hakemin görüş açısı, değerlendirmesi önemli. Tabi bir de pozisyonda Servet’in vücut dili var. Elini kurtarabilir miydi, yoksa kurtarmak istemedi mi?
Cana’nın  başı derde girer

Yazının Devamını Oku

2. Hakan vakası

26 Eylül 2010
BEŞİKTAŞ-Antalya maçına gideceğim; fakat televizyonda dönüşümlü olarak Liverpool ve Arsenal’in maçları var.

Ve öyle futbol oynanıyor pozisyonlar var ki, maçı bırakamıyorum. İki maçı da bitirip Beşiktaş-Antalyaspor maçına gecikmeli olarak gidiyorum. Maçın 17-18. dakikası oynanmış. Soruyorum “Nasıl?” diye, “Hiçbir şey yok ağabey” diyorlar. İlk 45 dakika bitiyor. Hakem düdüğü çaldığında bu kez bana soruyorlar,  “Abi maç nasıl?” diye. Bu sefer ben onlara diyorum ki:  “İlk yarıda hiçbir şey yok.”
Alman malından şaşma
İkinci yarı başladığında maç biraz kımıldanıyor. Beşiktaş sadece golü atıyor, futbol oynamıyor. Sahneye o pozisyonda da Ernst çıkıyor. Antalya derseniz o da sadece mücadele ediyor; o da futbol oynamıyor. Sonra ortaya ikinci Hakan vakası çıkıyor ve maç 1-1 oluyor. Maç yine aynen devam, futbolcular dahil herkes “böyle biter” diyor. Ama sahneye yine Ernst çıkıyor ve maç 2-1 oluyor... Beyaz eşya alacaksam, özellikle araba alacaksam Alman malını her zaman tercih ederim. Şimdi artık futbolcuları da revaçta. Çünkü aldıklarının hakkını sahada sonuna kadar kabiliyetleri nispetinde vermeye uğraşıyorlar. Ernst futbol kalitesi olarak bir Quaresma değil. Para olarak da o kadar etmiyor; ama takıma verdiği katkıda Quaresma’nın en az 5 katı. İnsanlar futbolda ince işleri seviyorlar; ama arı gibi çalışanlar neticeye tesir ediyorlar. Quaresma 3 defa ofsayta düştü, üçünde de yardımcı hakemler 40 metre karşısındaydı. Pozisyonlarda net ofsayttı; ama o hala yardımcı hakemlere göz işareti yapıyordu, onları seyirciye şikayet ediyordu. O kalitede bir futbolcuların yardımcı hakemler 40 metre karşısındayken ofsayta düşmeye hakkı yoktur.

Korku filmi gibi

Beşiktaş seyircisi tezahürat şeklini değiştirmiş. Bence de doğru yapmışlar. Daha bir tempolu ve göze hoş geliyorlar. İnsanın içini bayıltmıyor. Bakınız, Beşiktaş 2-1 kazandı ama sadece kazandı. Oynadığı futbol korku filmi gibi. Bu Beşiktaş takımını biraz kontrollü oynayan biraz dirençli bir takım İnönü Stadı’nda çok rahat yener. Beşiktaş dünkü maçı kazandıysa bunun sebebi Antalya’nın iyi futbol oynamamasındandır. Geçen seneki ikinci yarının Antalyası’ndan eser yok.

Schuster iyilik yapmıyor

İnönü’nün zemini biraz toparlanmış ama ideal değil. Schuster’in Hakan ısrarı, bu kalecinin tamamen kaybına kadar gidebilir. Bence ısrar ederek iyilik yapmıyor. Hakem iyi niyetli ama daha bu maçlar için hazır değil. Bazı pozisyonlarda büyük takım etkisinde kaldı. İyi yanı futbolcular kadar koştu ve pozisyonlara yakın kalmaya çalıştı. 

BEĞENDiM

Yazının Devamını Oku

Deniz Çoban'a sahip çıkıyorum

23 Eylül 2010
Neymiş efendim, Deniz Çoban elinde topladığı şişelerle milleti tahrik etmiş. Şişeleri atan tahrik etmiyor da, onları toplayan mı ediyor?

Şimdi soruyorum... Aynı maç dört büyük takımın stadında olsaydı hakem kardeşlerimden kaç tanesinde o pozisyonda içeri girerdi?

GAZİANTEPSPOR-Bursaspor maçında yardımcı hakemin kafasına yabancı madde geldi. Saat attılar, 2.5 litrelik pet şişe attılar, attılar oğlu attılar. Hakem içeri girdi, ortalık karıştı. İşin daha enteresan tarafı, bütün suç Deniz Çoban’ın oldu.
Neymiş efendim Deniz Çoban, elinde topladığı şişelerle milleti tahrik etmiş. Tribünden armut gibi şişeleri atan, etrafı tahrik etmiyor. Onları toplayan tahrik ediyor. Beyler, hikayeyi bırakın.
Hangisi içeri girerdi?
Aynı maç Fener Stadı’nda, G.Saray Stadı’nda ya da Beşiktaş Stadı, Trabzon Stadı’nda olsaydı, skor da öyle olsaydı... Hakem kardeşlerimden kaç tanesi o pozisyonda içeri girerdi? Çok net söylüyorum, bir tanesi giremezdi. En delikanlı dedikleri Bünyamin giremedi. Hem de hangi şartta.
Aslanlar gibi yönetti
Hakemin kafasına dikiş atılmış. Acıbadem’den doktorlar gelip konsültasyon yapmışlar. Bünyamin çıktı aslanlar gibi yönetti. Bu, işin bir acıklı yanı. Aslında, Fener-G.Saray maçı, yani Türk futbolunun en tepesindeki maçı oynanmasaydı; bir daha bunların hiçbiri olmazdı.

Yazının Devamını Oku

Nihat'ın ne ayrıcalığı var?

20 Eylül 2010
BEŞİKTAŞ maça iyi ve baskılı başladı. Ama kaleci Hakan’ın amatörce hatasıyla golü Fenerbahçe buldu. Önce Ekrem sonra da kaleci Hakan sakatlanınca Schuster’in eli kolu bağlandı. Bu tarz maçta böyle bir kaleci hatası bütün takımı bozar.

İki devrede de Fenerbahçe, Beşiktaş’ın defansif anlayışından iyi faydalandı. Bakın defansif anlayış diyorum, defansından bahsetmiyorum. Çünkü Beşiktaş takımında hiç defans yapmayan oyuncular var. Bu oyuncular hücumda da etkili olamayınca o zaman yük sadece defans yapan oyunculara biniyor. Ve takım çöküyor. Bakmayın 1-0 gitti de skor böyle oldu. Maç çok daha farklı da bitebilirdi. Kaleci Hakan kötü, hatalı tamam. Peki Schuster’e sormak lazım; Nihat’ın ne ayrıcalığı var? Nihat’ın oynadığı bütün maçlarda, Beşiktaş 1 kişi eksik oynuyor. Schuster bu oyuncuyu kazanmak istiyor ama bu futbolcu kendini kazanmak istemiyor.
Fener’in golünde faul vardı
Fenerbahçe çok gol kaçırdı ama Fenerbahçe’nin attığı gol net bir fauldü. Sebebi, Hakan büyük hata yapıp topu kaçırdığında, top Mehmet Topuz’un önüne düştü. İsmail, Mehmet Topuz’a doğru hamle yaptı. Topa vurdurmayacaktı ama Lugano, İsmail’i yaka paça indirdi. Mehmet Topuz da rahat rahat vurdu. O top önce Zapotocny’ye, sonra direğe gitti ve en sonunda gol oldu.  Deplasman maçlarında, hele Fenerbahçe Stadı’nda Nobre ideal santrfor değil. Bobo da belki ideal değil ama hiç olmazsa Nobre’ye göre topa basıyor, daha iyi yerlere giriyor, ayağı daha yumuşak. Nobre, iç sahada faydalı bir oyuncu.
Kaliteli bir maç olmadı ama heyecanı yüksekti. Cüneyt Çakır kötü bir maç idare etti. Gösterdiği ve göstermediği kartlar bir tuhaf. Eğer Fenerbahçe-Beşiktaş maçının oyun kurallarıyla, büyük takımların küçüklerle oynadığı maçların kuralları değişik ise tamam. O zaman küçüklerdeki oyunculara yazık olmuyor mu, senin gösterdiğin kartlarla? Schuster’in, bence istikrarlı oynayan Cenk’in yerine Hakan’ı oynatması hataydı. Cenk’le devam etmeliydi.

BEĞENDiM

Futbolcuların birbirlerine faullerden sonraki davranışları iyi.

BEĞENMEDiM

Şükrü Saracoğlu’nun zemini yine kötü.

Yazının Devamını Oku

17 bin seyirci nerede?

19 Eylül 2010
Nereden baksanız 15-20 bin kişi avanta girmiş. O zaman kusura bakmayın, bu İzmir’de tuhaf işler dönüyor. Birileri para kazanıyorlar, hem kulüpler hem devlet kaybediyor.

NE tarafa baksan kötü. Zemine bakıyorsun, kötü. Peki başka statlar nasıl? Onların da çoğu kötü. Futbola bakıyorsun, çok kötü.
Düzelir mi? Zor gözüküyor. Galatasaray takımı şampiyonluğa oynuyor. Yani 18’de birinci takım olacak. Peki Bucaspor’un hedefi ne? Önce küme düşmemek. Yani 15 takımdan biri olacak. İşi daha kolay. Peki G.Saray’ın işi zor da, takımı nasıl? Sağından bakıyorum, solundan bakıyorum, üstten bakıyorum, alttan bakıyorum, yandan bakıyorum ışık zor gözüküyor.
Gol tesadüftü
 Nedenine gelince bir defa yardımlaşma yok. İki, daha da kötüsü Galatasaray durarak oynuyor. Ne top almaya çıkan var, ne top almaya giden. Misimovic, geldiği takımda asist kralı. Bizde yok, neden? Çünkü G.Saray orta sahasında top oynayacak oyuncuya Allah kolaylık versin. Sarı kırmızılılarda bir ileride oynayanlar, bir de geride oynayanlar var. Dün Ayhan’ın bulduğu gibi tamamen tesadüf, hazırlanmamış, rakibin bir anlık gafletinden başka Galatasaray’ın gol atacak hali yoktu.
Toplama takım Buca
Bucaspor, lige çıkarken belli prensipleri ve politikası olan bir kulüptü. Ama şu görüntüsü toplama bir takımı andırıyor. Sanki o geleneksel kulüp havasından uzaklaşmışlar. 15 takımda bir olmak için bu kadar toplama takıma gerek yok. Bu da onların bileceği iş.
Çeteler içeride

Yazının Devamını Oku

Kel kafanın sırrı

17 Eylül 2010
BEŞİKTAŞ hiç maceraya girmeden, sabrederek, rakibin üstüne fazlaca gitmeyerek 3 puanı aldı. Peki, aynı Beşiktaş “maçı illa kazanacağım” deseydi, ne var ne yok CSKA’nın üstüne gitseydi, ne olurdu? Bence yanlış yapardı.

CSKA aman aman bir takım değil ama çok kontrollü oynuyorlar. Hadlerini biliyorlar. Bu galibiyet, Beşiktaş için ilaç gibi. Siyah beyazlılar dün gece doğrusunu yaptılar. Kazanamayabilirdi. Ama “özellikle yenilmeyelim” dediler. Göreceksiniz bakın, aynı Beşiktaş bu takım karşısında rakip sahada çok daha rahat bir futbol oynayacak.
CSKA, Beşiktaş’ın rakibi miydi? Bence değil. Bu karara nasıl varırız? Rakip takımdan kaç futbolcu alırsınız, Beşiktaş’ta oynatırsınız. Öyle baktığınızda gerçeği bulursunuz.
Adaletli olursa
Beşiktaş’ta kadro geniş. Schuster öyle de oynatıyor, böyle de. Oynadığı ve oynatmadığı futbolcular arasında çok da fazla farklar yok. Eğer Schuster bu işi bir yarışma veya oynayanla oynamayanları birbirine tehdit olarak kullanıyorsa, güzel. Ki öyle kullanıyor. Eğer Schuster, adaletin terazisini kaçırmadan bu işi götürürse, çok başarılı olur. Ama biraz hislerine kapılırsa veya paniklerse o zaman da tam tersini bulur.
Dün gece Beşiktaş, önce sabretti, sonra da hiç ummadığı anda golü buldu. Kafadaki saç bazen önemlidir. Bazen de kısa olması veya olmaması fayda sağlar. Top gelir, saçsız kafaya vurunca kafadaki terin de yardımıyla sıyırır gider gol olur. Bu ufak sıyırmadan koca bir takım da 3 puanı sıyırabilir. Örnek de dün akşam olduğu gibi.
Keyfini yaşayın
CSKA, Beşiktaş’a göre belki iyi takım değil ama bakın bakalım Beşiktaş’la maddi olarak baktığınızda siyah beyazlıların kaçta birine kurulmuş bir takım. Öyle bakarsanız moraliniz bozulur. Boş verin siz galibiyetin keyfini yaşayın. Son 1 yıldır bazı yöneticilerin ağzında bir ciklet var, marka değeri diye. Bu maçları seyrettikten sonra bu cümleyi bir türlü çözemiyorum. Çözebilen varsa da ve anlatırsa memnun olurum.

BEĞENDiM

Yazının Devamını Oku

Mal ortada

15 Eylül 2010
BURSASPOR geçen sezon Süper Lig’de hak ederek şampiyon oldu. Peki Bursaspor, bu şampiyonluğu hak ederken ne yaptı? Çok mu mükemmel futbol oynadı? Hayır. Zaman zaman iyi oynadı. Ama ne yaptı? Hep üst düzey mücadele yaptı.
Dün gece Bursaspor kötü oynadı. Futbolda bu kabul edilebilir birşey. O gün iyi değilsindir. Ama futbolda bir şey kabul edilmez. Mücadele etmemek. Bursaspor iyi mücadele etmedi, daha doğrusu savaşmadı. Artık birşeyi kabul etmemiz lazım. Türkiye’de futbol kötü gidiyor. Maalesef, bazı uyanıklar “Marka değeri” diyorlar, “Yayın ihalesi çok büyük paralara gitti” diyorlar. Diyorlar da diyorlar. Ama, mal ortada.
Bakınız eleme turlarında bir tek Trabzonspor’un rakibi eli ayağı düzgün bir takımdı. Onun adı da Liverpool. Diğerleri dandik. Fenerbahçe ile Galatasaray bu dandik takımlara elendi. Valencia, Liverpool’dan sonra ikinci ciddi ve etkili bir takım. O da dün gece Bursaspor’u rahat geçti.
Bursaspor biraz daha iyi mücadele etseydi, biraz daha fazla savaşsaydı ne olurdu, kazanabilir miydi? Çok zor. Çünkü arada fark var. Peki bu fark çok çabuk mu oluyor? Hayır. Biz bazen haddimizi bilmiyoruz. Basketbolda ABD ile oynadığımız Dünya Şampiyonluğu finalinden önce Türkiye’den 100 kişiye sorsak “Neden olmasın. ABD’yi eleriz” derlerdi. Ama ertesi gün aynı şeyi söylemediler. Çünkü, bazı şeyler öyle bir gecede ya da bir haftada olmuyor. Hani o ince ayrıntılar, bazılarımızın teferruat dediği, bazılarımızın da nüans dediği şeyler. Onlar için yıllar lazım.

Takım olmak

VALENCİA aman aman bir takım değil. Ne yapıyorlar, öncelikle sahayı iyi parselliyorlar. Topluca defans yapıyorlar. Top, Bursasporlu oyunculara geçtiğinde en az 9 Valencialı top ile kendi kalesi arasına giriyor. Hücum ettiklerinde de bazen 4 bazen 5 oyuncu ile geliyorlar, ama tam geliyorlar. Bursaspor, 90 dakika boyunca orta alanda 5 tane pas yapamadı. Orta sahada fazla gözüktüler. Ancak, fazla gözükmek iyi oynamaya yetmiyor. Hakem en kolay maçlarından birini yönetti. Pozisyonların içine hiç girmedi. Bir taç kararı, bir faul kararı belki de Bursaspor’un lehine bir penaltısı tartışılır. Ama, bu Bursaspor hakemi de zorlayamadı.

Kamçılanmalılar

BURSA şehrini ve 2.5 ayda hazırlanan Atatürk Stadı’nın tribünlerini, zemini ve VIP salonlarını çok beğendim. Bu konuda Devler Ligi’ne hazırlardı. Bursaspor, Türkiye’de taze şampiyon olmuş bir takım. Emekleme devrinde. Bence bu yenilgi onları kamçılamalı, çökertmemeli. Zannediyorum, futbolcular kendilerini fazla germezlerse fazla uzağa gitmesinler, Valencia ile oynayacakları rövanş maçında bundan daha iyi mücadele edeceklerdir. Daha iyi netice alacaklarına da eminim. Çünkü, Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı ve ve elendikleri rakipleri gördükten sonra Bursaspor’a fazla kızamıyorum.

BEĞENDİM
Atatürk Stadı’nın kısa sürede dün geceye hazır hale getirilmesini.

BEĞENMEDİM
Bursaspor’un mücadele gücünün ve hırsının çok aşağılarda olmasını.

DİKKAT
Şampiyonlar Ligi maçları, Bursaspor’un lig maçlarına tesir etmesin.
Yazının Devamını Oku