Helva gibi iki takım... Bol bol pozisyon ve bol goller... Aslında seyirci için güzel. Ama futbol için rezalet. Ne bir oyun planı var, ne defans, ne hücum. Evlere şenlik. Hani bir cümle var ya; “Saldım çayıra mevlam kayıra” diye. Aynen öyle bir maç. Bazen Dia çıkıyor sahneye iyi şeyler yapıyor, bazen Niang. Arada bir Kasımpaşalılar bir şeyler yapıyorlar, saman alevi gibi.
Vural’ın kararları
İsterseniz önce bir Kasımpaşa’dan bahsedelim, sonra neden böyle olduğuna bakalım. Kasımaşa’nın o diri, çatır çatır koşarak basan, geçen seneki takımı yok. Neden? Yılmaz Vural, bazı futbolcularla yolları ayırdı. Olabilir. Ayırabilir. Ama bunu adaletli biçimde yapmadıysa, bu olay takımdaki diğer futbolculara da sirayet eder. “Bizim de sonumuz acaba böyle mi olur?” diye. F.Bahçe böyle bir takıma karşı oynuyor. Peki onlardaki görüntü ne? Onlardaki de çok farklı değil.
Yabancılar nerede?
Mesela F.Bahçe, Emre ile gol atıyor, golün sevincini Emre, Selçuk, Mehmet Topuz, Aykut Kocaman’a giderek kutluyorlar. Bir tane yabancı oyuncu kılını kıpırdatmıyor. Zaten yabancılarla Aykut arasındaki soğukluk çok net gözüküyor.
Alex, dün sahada uyurgezer gibiydi. Zaten suratına baktığında memnuniyetsizliği net olarak gözüküyor. Ama bir serbest vuruşta tek hareket yaptı, maçı kopardı. Skoru iki farka taşıdı. Bir orta yaptı, Niang’a 3. golü attırdı. Ve son golü filelere yolladı.
Yıldırım sevgisizliği
Pozisyonlarda şansı yaver gitti mi? Evet. Bir de Milan Baros gibi bir golcüsünün olması ilk yarıdaki farkı doğurdu. Yalnız çıplak gözle izleyince daha net gözüküyor. G.Saray hücuma çıkarken hücumcular arkadan gerekli desteği görmüyorlar. Yani G.Saray orta sahası çok geniş alanda oynuyor ve ahenkli değiller. Takımın bütün yükü Ayhan’ın üzerinde. O bir şeyler yaptı mı tamam. Yapmadı mı, G.Saray stop ediyor. Bu orta alan dengesizliğinin en büyük nedenlerinden biri, Neill ile Servet gereksiz arkaya çok kaçıyorlar. Kaçmadıkları zaman da tek hatta duruyorlar. O da büyük tehlike.
Insua iyi kumaş
G.Saray’da çok net gözüken bir şey var. Fizik olarak iyi değiller. Neill’in geldiği zamanki haline bakın, şimdiki haline. Tahmin ediyorum o da diyordur ki, “Yahu nasıl olsa bu kadar çalışmayla Türkiye’de oynanıyor. Niye fazla kendimi sıkayım?” Servet eskisi gibi topla gereksiz işler yapmıyor. Daha da önemlisi topla alıp başını gitmiyor. Gerektiği şekilde oynuyor.
Kimyaları bozuluyor
Sol kanatta Insua bazen çok iyi işler yapıyor, bazen de gereksiz. Ama iyi bir kumaş. Büyükşehir Belediyesi, ne Fenerbahçe’ye karşı ne de Beşiktaş’a karşı oynadığı gibi G.Saray’a karşı oynamıyor, oynayamıyor. Herhalde sarı kırmızılı rengi görünce kimyaları bozuluyor.
G.Saray’ın kazandığı penaltı net. Sarı kart da doğru. ama Servet’in pozisyonu tartışılır. O andaki hakemin görüş açısı, değerlendirmesi önemli. Tabi bir de pozisyonda Servet’in vücut dili var. Elini kurtarabilir miydi, yoksa kurtarmak istemedi mi?
Cana’nın başı derde girer
Ve öyle futbol oynanıyor pozisyonlar var ki, maçı bırakamıyorum. İki maçı da bitirip Beşiktaş-Antalyaspor maçına gecikmeli olarak gidiyorum. Maçın 17-18. dakikası oynanmış. Soruyorum “Nasıl?” diye, “Hiçbir şey yok ağabey” diyorlar. İlk 45 dakika bitiyor. Hakem düdüğü çaldığında bu kez bana soruyorlar, “Abi maç nasıl?” diye. Bu sefer ben onlara diyorum ki: “İlk yarıda hiçbir şey yok.”
Alman malından şaşma
İkinci yarı başladığında maç biraz kımıldanıyor. Beşiktaş sadece golü atıyor, futbol oynamıyor. Sahneye o pozisyonda da Ernst çıkıyor. Antalya derseniz o da sadece mücadele ediyor; o da futbol oynamıyor. Sonra ortaya ikinci Hakan vakası çıkıyor ve maç 1-1 oluyor. Maç yine aynen devam, futbolcular dahil herkes “böyle biter” diyor. Ama sahneye yine Ernst çıkıyor ve maç 2-1 oluyor... Beyaz eşya alacaksam, özellikle araba alacaksam Alman malını her zaman tercih ederim. Şimdi artık futbolcuları da revaçta. Çünkü aldıklarının hakkını sahada sonuna kadar kabiliyetleri nispetinde vermeye uğraşıyorlar. Ernst futbol kalitesi olarak bir Quaresma değil. Para olarak da o kadar etmiyor; ama takıma verdiği katkıda Quaresma’nın en az 5 katı. İnsanlar futbolda ince işleri seviyorlar; ama arı gibi çalışanlar neticeye tesir ediyorlar. Quaresma 3 defa ofsayta düştü, üçünde de yardımcı hakemler 40 metre karşısındaydı. Pozisyonlarda net ofsayttı; ama o hala yardımcı hakemlere göz işareti yapıyordu, onları seyirciye şikayet ediyordu. O kalitede bir futbolcuların yardımcı hakemler 40 metre karşısındayken ofsayta düşmeye hakkı yoktur.
Korku filmi gibi
Beşiktaş seyircisi tezahürat şeklini değiştirmiş. Bence de doğru yapmışlar. Daha bir tempolu ve göze hoş geliyorlar. İnsanın içini bayıltmıyor. Bakınız, Beşiktaş 2-1 kazandı ama sadece kazandı. Oynadığı futbol korku filmi gibi. Bu Beşiktaş takımını biraz kontrollü oynayan biraz dirençli bir takım İnönü Stadı’nda çok rahat yener. Beşiktaş dünkü maçı kazandıysa bunun sebebi Antalya’nın iyi futbol oynamamasındandır. Geçen seneki ikinci yarının Antalyası’ndan eser yok.
Schuster iyilik yapmıyor
İnönü’nün zemini biraz toparlanmış ama ideal değil. Schuster’in Hakan ısrarı, bu kalecinin tamamen kaybına kadar gidebilir. Bence ısrar ederek iyilik yapmıyor. Hakem iyi niyetli ama daha bu maçlar için hazır değil. Bazı pozisyonlarda büyük takım etkisinde kaldı. İyi yanı futbolcular kadar koştu ve pozisyonlara yakın kalmaya çalıştı.
BEĞENDiM
Şimdi soruyorum... Aynı maç dört büyük takımın stadında olsaydı hakem kardeşlerimden kaç tanesinde o pozisyonda içeri girerdi?
GAZİANTEPSPOR-Bursaspor maçında yardımcı hakemin kafasına yabancı madde geldi. Saat attılar, 2.5 litrelik pet şişe attılar, attılar oğlu attılar. Hakem içeri girdi, ortalık karıştı. İşin daha enteresan tarafı, bütün suç Deniz Çoban’ın oldu.
Neymiş efendim Deniz Çoban, elinde topladığı şişelerle milleti tahrik etmiş. Tribünden armut gibi şişeleri atan, etrafı tahrik etmiyor. Onları toplayan tahrik ediyor. Beyler, hikayeyi bırakın.
Hangisi içeri girerdi?
Aynı maç Fener Stadı’nda, G.Saray Stadı’nda ya da Beşiktaş Stadı, Trabzon Stadı’nda olsaydı, skor da öyle olsaydı... Hakem kardeşlerimden kaç tanesi o pozisyonda içeri girerdi? Çok net söylüyorum, bir tanesi giremezdi. En delikanlı dedikleri Bünyamin giremedi. Hem de hangi şartta.
Aslanlar gibi yönetti
Hakemin kafasına dikiş atılmış. Acıbadem’den doktorlar gelip konsültasyon yapmışlar. Bünyamin çıktı aslanlar gibi yönetti. Bu, işin bir acıklı yanı. Aslında, Fener-G.Saray maçı, yani Türk futbolunun en tepesindeki maçı oynanmasaydı; bir daha bunların hiçbiri olmazdı.
İki devrede de Fenerbahçe, Beşiktaş’ın defansif anlayışından iyi faydalandı. Bakın defansif anlayış diyorum, defansından bahsetmiyorum. Çünkü Beşiktaş takımında hiç defans yapmayan oyuncular var. Bu oyuncular hücumda da etkili olamayınca o zaman yük sadece defans yapan oyunculara biniyor. Ve takım çöküyor. Bakmayın 1-0 gitti de skor böyle oldu. Maç çok daha farklı da bitebilirdi. Kaleci Hakan kötü, hatalı tamam. Peki Schuster’e sormak lazım; Nihat’ın ne ayrıcalığı var? Nihat’ın oynadığı bütün maçlarda, Beşiktaş 1 kişi eksik oynuyor. Schuster bu oyuncuyu kazanmak istiyor ama bu futbolcu kendini kazanmak istemiyor.
Fener’in golünde faul vardı
Fenerbahçe çok gol kaçırdı ama Fenerbahçe’nin attığı gol net bir fauldü. Sebebi, Hakan büyük hata yapıp topu kaçırdığında, top Mehmet Topuz’un önüne düştü. İsmail, Mehmet Topuz’a doğru hamle yaptı. Topa vurdurmayacaktı ama Lugano, İsmail’i yaka paça indirdi. Mehmet Topuz da rahat rahat vurdu. O top önce Zapotocny’ye, sonra direğe gitti ve en sonunda gol oldu. Deplasman maçlarında, hele Fenerbahçe Stadı’nda Nobre ideal santrfor değil. Bobo da belki ideal değil ama hiç olmazsa Nobre’ye göre topa basıyor, daha iyi yerlere giriyor, ayağı daha yumuşak. Nobre, iç sahada faydalı bir oyuncu.
Kaliteli bir maç olmadı ama heyecanı yüksekti. Cüneyt Çakır kötü bir maç idare etti. Gösterdiği ve göstermediği kartlar bir tuhaf. Eğer Fenerbahçe-Beşiktaş maçının oyun kurallarıyla, büyük takımların küçüklerle oynadığı maçların kuralları değişik ise tamam. O zaman küçüklerdeki oyunculara yazık olmuyor mu, senin gösterdiğin kartlarla? Schuster’in, bence istikrarlı oynayan Cenk’in yerine Hakan’ı oynatması hataydı. Cenk’le devam etmeliydi.
BEĞENDiM
Futbolcuların birbirlerine faullerden sonraki davranışları iyi.
BEĞENMEDiM
Şükrü Saracoğlu’nun zemini yine kötü.
NE tarafa baksan kötü. Zemine bakıyorsun, kötü. Peki başka statlar nasıl? Onların da çoğu kötü. Futbola bakıyorsun, çok kötü.
Düzelir mi? Zor gözüküyor. Galatasaray takımı şampiyonluğa oynuyor. Yani 18’de birinci takım olacak. Peki Bucaspor’un hedefi ne? Önce küme düşmemek. Yani 15 takımdan biri olacak. İşi daha kolay. Peki G.Saray’ın işi zor da, takımı nasıl? Sağından bakıyorum, solundan bakıyorum, üstten bakıyorum, alttan bakıyorum, yandan bakıyorum ışık zor gözüküyor.
Gol tesadüftü
Nedenine gelince bir defa yardımlaşma yok. İki, daha da kötüsü Galatasaray durarak oynuyor. Ne top almaya çıkan var, ne top almaya giden. Misimovic, geldiği takımda asist kralı. Bizde yok, neden? Çünkü G.Saray orta sahasında top oynayacak oyuncuya Allah kolaylık versin. Sarı kırmızılılarda bir ileride oynayanlar, bir de geride oynayanlar var. Dün Ayhan’ın bulduğu gibi tamamen tesadüf, hazırlanmamış, rakibin bir anlık gafletinden başka Galatasaray’ın gol atacak hali yoktu.
Toplama takım Buca
Bucaspor, lige çıkarken belli prensipleri ve politikası olan bir kulüptü. Ama şu görüntüsü toplama bir takımı andırıyor. Sanki o geleneksel kulüp havasından uzaklaşmışlar. 15 takımda bir olmak için bu kadar toplama takıma gerek yok. Bu da onların bileceği iş.
Çeteler içeride
CSKA aman aman bir takım değil ama çok kontrollü oynuyorlar. Hadlerini biliyorlar. Bu galibiyet, Beşiktaş için ilaç gibi. Siyah beyazlılar dün gece doğrusunu yaptılar. Kazanamayabilirdi. Ama “özellikle yenilmeyelim” dediler. Göreceksiniz bakın, aynı Beşiktaş bu takım karşısında rakip sahada çok daha rahat bir futbol oynayacak.
CSKA, Beşiktaş’ın rakibi miydi? Bence değil. Bu karara nasıl varırız? Rakip takımdan kaç futbolcu alırsınız, Beşiktaş’ta oynatırsınız. Öyle baktığınızda gerçeği bulursunuz.
Adaletli olursa
Beşiktaş’ta kadro geniş. Schuster öyle de oynatıyor, böyle de. Oynadığı ve oynatmadığı futbolcular arasında çok da fazla farklar yok. Eğer Schuster bu işi bir yarışma veya oynayanla oynamayanları birbirine tehdit olarak kullanıyorsa, güzel. Ki öyle kullanıyor. Eğer Schuster, adaletin terazisini kaçırmadan bu işi götürürse, çok başarılı olur. Ama biraz hislerine kapılırsa veya paniklerse o zaman da tam tersini bulur.
Dün gece Beşiktaş, önce sabretti, sonra da hiç ummadığı anda golü buldu. Kafadaki saç bazen önemlidir. Bazen de kısa olması veya olmaması fayda sağlar. Top gelir, saçsız kafaya vurunca kafadaki terin de yardımıyla sıyırır gider gol olur. Bu ufak sıyırmadan koca bir takım da 3 puanı sıyırabilir. Örnek de dün akşam olduğu gibi.
Keyfini yaşayın
CSKA, Beşiktaş’a göre belki iyi takım değil ama bakın bakalım Beşiktaş’la maddi olarak baktığınızda siyah beyazlıların kaçta birine kurulmuş bir takım. Öyle bakarsanız moraliniz bozulur. Boş verin siz galibiyetin keyfini yaşayın. Son 1 yıldır bazı yöneticilerin ağzında bir ciklet var, marka değeri diye. Bu maçları seyrettikten sonra bu cümleyi bir türlü çözemiyorum. Çözebilen varsa da ve anlatırsa memnun olurum.
BEĞENDiM