Erman Toroğlu

Schuster'in fiyaskosu

1 Kasım 2010
SCHUSTER var, Guti var, Quaresma var ama Beşiktaş’ta takım yok. Dün geceki maç skoru ne olursa olsun, alınacak dersler açısından önemliydi. Benim geriye dönerek hatırladığım futbolcuları sayacağım. Peki ne yapan futbolcular bunlar? Topu yüzde 90 ileriye oynayan, araya oynayan. Aklıma Hagi geliyor. Prekazi geliyor, Alex geliyor. Biraz da Emre. Başka? Hatırlamayabilirim. Atlayabilirim de. Ama bu Guti onlardan da farklı. Daha fazla, en fazla ileriye oynuyor, araya oynuyor. Bu tür futbolcuların gelmesi, Türk futbolu için fayda ama bunların zaman zaman alt yapı antrenmanlarına çıkarılmaları, alt yapıya ders vermeleri lazım.

Olayı ters çevirelim. Bir de Necip’in yaptığı hareket, hata. Böyle bir hata futbolda yok. Ben bunu hata olarak kabul etmiyorum, eğitim noksanlığı olarak kabul ediyorum. Necip iyi niyetli bir oyuncu, kabiliyetli bir oyuncu. Ama demekki aldığı temel eğitimde noksanlıklar var.

Beşiktaş takım olamadı

Beşiktaş bildiğiniz gibi. Henüz takım olamadı. Schuster hala adam deniyor. Bu da nereden kaynaklandı? Her maça değişik oyuncuyla başlamaktan. Bir takımın klasik bir onbiri vardır, bunlar bakarak göz göze gelerek anlaşırlar, hissederek anlaşırlar. Birbirlerinin açıklarını kapatırlar veya gol atarlar. Mesela Beşiktaş’ın attığı birinci gol, ders nitelğinde. Al, defalarca oynat. “Gol nasıl atılır?” cevabı işte böyle çıkar. Ama aynı Beşiktaş koca 90 dakikada ancak bunu yapabildi. Schuster sinirleniyor. Yere su şişesini fırlatıyor. Geldiğinde böyle değildi. İki-üç hafta daha bu takıma futbol oynatmazsa sorumlusu odur. Çünkü Beşiktaş, takım oyunuyla değil, bireysel kabiliyetlerle maçlarını kazandı. Ama büyük hatalar yaparak puanlar kaybettiler.

Kayseri’yi de unutma

Beşiktaş seyircisi de kendini biraz yenileyecek. “Ne Cimbom, ne Trabzon, ne Fener. Şampiyon Beşiktaş” diyorlar ama geçen sene şampiyon Bursa oldu. Bu sene yavaş yavaş Kayseri de kafasını sokuyor yukarıya. O zaman onların da bu tezahüratı değiştirmeleri lazım. Belki bombanın tesiriyle, belki de tatilin tesiriyle ama dün gece tribünler boştu.

Yoksa seyirci yavaş yavaş takımdan ümidini kesiyor mu? Özellikle ilk 45 dakikada Sivasspor’u tanıyamadım. Mersin İdmanyurdu bu Sivas’tan daha iyi mücadele etti. Bakınız, “Süper Lig” diyoruz, hatırladığımız bir tek güzellik var. Beşiktaş’ın attığı birinci gol. Onun harici keçiboynuzu.

Nihat’taki ısrarı anlamak mümkün değil. Bence bu ısrar onu daha da geriye itiyor. Maçın uzatma dakikaları Beşiktaş 2-1 galip. Artık böyle bitirmesi lazım. Ama araya bir top atılıyor, ceza alanı içinde 4 Sivaslı var, bir Beşiktaşlı. Bu kimsenin değil, Schuster’in fiyaskosudur.

Not: Beşiktaş bu hafta ve gelecek hafta şanslı. Çünkü Sivas’la oynadılar, haftaya Kasımpaşa ile oynayacaklar. Daha farklı takımlarla oynasalardı, ne olurlardı?

BEĞENDİM
Ersan’ın takıma girmek için gösterdiği özveriyi.

BEĞENMEDİM
Beşiktaş hala takım olamadı.

DİKKAT
Beşiktaş böyle devam ederse yavaş yavaş yukarıdan koparlar.
Yazının Devamını Oku

Gereksiz yabancılar

30 Ekim 2010
DİYECEKSİNİZ ki; “Çok süratli maç oldu. İki takım da inanılmaz gitti, geldi. Mücadele üst düzey.” Hepsi tamam. Peki kalite? Maalesef iyi değil. Kusura bakmayın. Bu enerjiye, bu tempoya eğer bu sonuç çıkarsa, biraz düşüneceksiniz.

Önce sahayı bırakın, yedek kulübelerine girelim. F.Bahçe yedek kulübesinde bir yabancı var. Bursa yedek kulübesinde dört yabancı var. Bir Arjantinli’yi çıkarıyorsun, diğer Arjantinli’yi sokuyorsun. O zaman biri fazla demektir. Yabancı alıyorsan eğer, benim yerlimden iyi olacak. Yani sahada olacak. Gerisi hikaye.
İki takım da baskı yaptı. Ama Bursa tam saha pres yaptı. F.Bahçe yarı saha. Sanki Bursa’nınki maçı daha fazla istiyormuş gibiydi. Sonuç, berabere. Eğer enerjini ekonomik harcamazsan, başı kesilmiş tavuk gibi koşarsan, milleti aldatırsın. Yerinde koşacaksın, yerinde basacaksın, yerinde duracaksın. Futbol budur, gerisi hikaye.
Formaları dışarı çıkarmayın
Futbolcu arkadaşlarıma bir tavsiyem var. Formalarınızı dışarıya çıkarmayın. Dışarıya çıkarılan forma rakip tarafından daha rahat çekilip tutuluyor. Sonra ağlamayın.
Yıllardır lazer tutulurdu, eylem yapılmazdı. Aferin Musa’ya. Lazer tutanları teker teker yakalıyor. Ertuğrul Sağlam, Sercan’ı 90. dakikada oyundan alarak bence yanlış yaptı. Ya hiç oynatma ya da onu yapma.
Cüneyt Çakır, maçlardan önce kim kimle eşleşecek,  ders çalışması lazım. Mesela bu maçtaki en önemli ikili Bilica-Ömer’e daha fazla dikkat etmesi gerekirdi. Bu ikilinin defansta ve hücumda devamlı öpüşeceği belliydi. Ama maçın genelinde mümkün olduğu kadar pozisyonlara yakın durdu, yakın olduğu için de futbolcu kafayı kaldırınca ona itiraz etme şansını bırakmadı.

BEĞENDİM

İki takımın da boşu boşuna mücadelesini beğendim

Yazının Devamını Oku

Lastikleri patladı

28 Ekim 2010
Büyük takımlar, büyük takım yöneticileri hedef değiştirerek büyük paralar verdikleri teknik adamlarını ve futbolcularını istemeden de olsa korumaya alıyorlar. Böyle yaparak kendi takımlarına zarar veriyorlar.

YANLIŞ iş yapanla doğru iş yapan, çalışanla yan gelip yatan arasındaki fark meydana çıkarsa, o ülkede adalet var demektir. Zaten o zaman kaos ortamı olmaz. Çünkü hak eden kazanacaktır. Yıllardır bu iş Türk futbolunda ters oldu. Yan gelip yatanlar, gazeteleri kullananlar, küçüklerin hakkını yiyenler, federasyonlara, hakemlere, tahkim kurullarına baskı yaparak at oynatanlar başarılı oldular.
Az da olsa şekil değişmeye başladı. Bazı ufak takımlar akıllı transferler yaparak, parayı kontrollü harcayarak büyüklere kafa tutmaya başladılar.
Futbol Federasyonu ve hakemler biraz ayakta durabilseler işin rengi yüzde yüz değişecek.
Bakınız, geçen hafta Kayserispor, Beşiktaş’ı yendi. Hem ertesi gün gazetelerde, hem de televizyonlarda Beşiktaş’ın kötü oynadığı ve Schuster’in hatalar yaptığı, Beşiktaşlı oyuncuların da hakemin kötü olduğunu söylediği beyenatları yer aldı. Öyle bir hava estirildi ki, “Beşiktaş kötüydü, Kayserispor öyle yendi” oldu. Eğer, Beşiktaş kötü olmasaydı Kayserispor yenemeyecekti. Ama olay tam tersi. Kayserispor çatır çatır futbol oynadı.
Beşiktaş yüzünü, Kayserispor kalesine bile döndürmedi. Yüzde yüz haklı bir galibiyet aldı. Hakemin de bu galibiyette hata payı sıfıra yakındı. Büyük takımlar, büyük takım yöneticileri hedef değiştirerek büyük paralar verdikleri teknik adamlarını ve futbolcularını istemeden de olsa korumaya alıyorlar.
Sonra da ağlıyorlar
Aslında bu kendi takımlarına zarar veriyor ama bir yere kadar gidiyorlar. Bir yerden sonra lastik patlıyor ve hazin son bütün çıplaklığıyla gözlerinin önüne seriliyor. Çünkü, 3 büyük takımın son 3 yılda getirdiği teknik adamlara ve aldıkları futbolculara baktığınızda Türkiye Cumhuriyeti’nden çıkan paraların ne kadar çok olduğunu görürsünüz. Ondan sonra takımlar Maliye’ye veya Başbakan’a gidip ağlıyorlar, “Borçlarımızı kaldırın” diye.

Yazının Devamını Oku

At sahibine göre kişner

26 Ekim 2010
BİR takım için futbolcu önemli, tamam. Transferler de önemli. O da tamam. Ama teknik direktörün ne kadar önemli olduğunu dün akşam gördük.

Her şeyden önce bu Şota inanılmaz derecede spor ahlakı olan bir insandır. Teknik adamlığında da hep hedefleri yukarıda olan bir insan. Bu seneki Kayserispor’da zaten buna paralel görüntüleri net bir biçimde görüyoruz.
Dün gece Beşiktaş eğer bu stattan berabere ayrılsaydı, bırakın Kayserispor adına, futbol adına yazık olurdu. Hakemin başlama düdüğünden bitiş düdüğüne kadar bütün pozisyonlarda Kayserisporlu futbolcuların akıllı baskıları var. Hem hücumda, hem defansta birbirlerine mükemmel yardım ettiler. Arada bir de olsa Beşiktaş oyuna çıkmayı, rakip kaleye gitmeyi düşündü ama bütün ikinci topları yine Kayserisporlular aldılar. Zaten gol maçın sonunda değil de ortalarında bir yerde gelseydi, fark açılırdı.
Kayseri ilk 5’te bitirir
Maçı televizyondan seyretmemize rağmen Kayseri’nin en gerideki son adamı ile en uçtaki adam arasındaki mesafeyi hep gördük. Tamam pilot kamera biraz yüksekte ama bu dar mesafeyi Beşiktaş kaldıramadı.  Diyecekler ki; “Beşiktaşta sakat oyuncular var.” Kayserispor’da da var. Ama Kayseri’deki oyun mantalitesi Beşiktaş’ta yok. Eğer ters işler olmazsa, bu Kayserispor ligi ilk 5’te bitirir!
Kayserispor’un attığı golde ofsayt yok. Net bir maç oldu. Çünkü Kayserili oyuncular hiçbir şekilde ne terbiyesizlik yaptılar, ne de centilmenlik dışına çıktılar. At sahibine göre kişner. Çünkü Şota öyle bir insan değil, tanırım. Beşiktaş derseniz, aynen. El bombası gibi ne zaman patlayacağı belli değil. Mesela hala daha Nihat’tan bir şey bekliyorsa siyah beyazlılar, onlara daha fazla söylenecek bir şey olmaz.

BEĞENDİM

Kayserispor’un oyun anlayışını   çok beğendim.

BEĞENMEDİM

Yazının Devamını Oku

Eksiği goldü

25 Ekim 2010
ÖNCE ilk 45 dakikadan bahsedelim. Futbol maçları 11’e 11 oynanıyor. Biraz da koşup mücadele edersen, içine biraz da yardımlaşma, dikkat ve akıl katarsan hele bu iki Türk takımı arasındaki maçsa, aradaki farklar yok oluyor. Galatasaray’da teknik adamlarla, futbolcular arasında sevgisizlik had safhaya gelmişti. Zaten onun olmadığı yerde başarı olmaz. İlk yarıda Galatasaray, topa hakim oldu, sahaya da hakim oldu, oyuna da... Sanki, Ali Sami Yen’de oynuyor gibiydiler. Çünkü bütün futbolcular, birbirine yardım etti. Peki geriye ne kaldı? Gol atmak.
Baros’un olmaması onlar için büyük kayıp. Ama dün gece Galatasaray için şu net gözüktü. Misimovic, Ayhan ve özellikle Elano, topu kolay kolay rakiplerine vermiyorlar, bir de iyi kullanıyorlar.
Bu sefer Fenerbahçeli oyuncular, topu almak için yerinde baskılar yapmadılar. Neden? Rakip topu iyi kullanınca, seyirciye karşı kötü duruma düşmemek için. Rakipten ve toptan kaçarak oynadılar. Yani kaçak dövüştüler. Hagi, Cana ile Alex’i kilitleyince, bir tek Emre’nin sahneye çıkması gerekirdi. O da ilk yarı çıkamadı.

En iyisi Ayhan’dı

AYHAN gibi bir oyuncunun o sarı kartı almaması gerekir. Eğer alacaksan, Emre’nin yaptığı gibi takımına faydalı olmak için sarı kart göreceksin.

İkinci yarı da çok farklı olmadı. Tugay-Hagi ikilisi, istedikleri gibi G.Saray’ı oynattılar ve Fenerbahçe’yi kilitlediler.
Pino, çok tek kaldı. Ama vazifesini çok iyi yaptı. Galatasaray’ın en iyi adamı artık şarap kıvamına gelen Ayhan’dı. Hem kendi oynadı, hem de takımı oynattı. Aykut’un, Emre’yi ikinci yarı biraz daha ileride kullanması lazımdı. O da bir kaza golüne kurban gitmemek istedi.

Neill’a kıyak

57. dakikada Niang’ın pozisyonu, kesin ofsayt değil. Belki de maçın en net gol pozisyonu olacaktı. Bülent Yıldırım, Neill’a kıyak yaptı, Alex’e yaptığı ikinci hareket kesin sarıydı, kırmızı bile olabilirdi. Zaten sarı da olsa atılması gerekirdi.
Maç başlamadan, havası sönmüş bir derbiydi. Maç kalite olarak iyi değildi. Marka değeri diye diye yaygara koparanların şimdi sesi çıkmıyor. Neredeler merak ediyorum.
NOT: Allah’tan Hiddink maç İstanbul’da olduğu için geldi. Sevgilisiyle tenis oynamaya gitmedi.

BEĞENDİM
G.Saray’ın dün geceki yardımlaşmasını.

BEĞENMEDİM
F.Bahçe’nin ortaya koyduğu performansı.

DİKKAT
Türk futbolu hergün kan kaybediyor.
Yazının Devamını Oku

Kalite farkı

19 Ekim 2010
TÜRKİYE Ligi bu sene çok dengesiz. Resmen aşağıdakiler ile yukarıdakiler oldular. Umarım, 3-4 hafta sonra düşen takımlar kesinleşmez.

Öyle bir şey olursa ligin tadı tuzu kaçar. Dün Konyaspor’a bakıyorum, gücü yok. Bir alt kümede oynayabilecek bir takım görüntüsünde. Zaten boşuna asansör olmadı. Bir düşüyor, bir çıkıyor.
Fenerbahçe bu takım karşısında hiç zorlanmadan, biraz gaza bastı işi bitirdi sonra da rölantide gitti. Kendini hiç riske zormadı. Haklılar, haftaya öyle veya böyle Galatasaray ile oynayacaklar. Niye kendilerine sakatlık yaratsınlar veya kart görsünler.
İşi bitirdiler
Konyaspor bu kadar iyi değil de Fenerbahçe o kadar rahat mı kazandı? Hayır, o zaman da Fener’e haksızlık yaparız. Sarı lacivertliler, daha evvelki haftalara göre iyi mücadele ediyorlar. Oyunu daraltıyorlar, rakibe baskı yapıyorlar. Peki idealini mi yapıyorlar? Hayır ama bir kımıldama var.
Alex’in olmaması dün sırıtmadı. Emre onun yokluğunu kapattı. Ama bu diğer maçlarda da olur mu tartışılır. Sarı lacivertlilerdeki en büyük kazanç hücumdaki çabuk oyuncular. Maçı 4-1 yapan Fenerbahçe’de gollerin hepsi şahsi beceri. Onlarda da aman aman bir hazırlık pası, oyunu kenarlara yayma, rakibi yan ortalarla hırpalama gibi özellikler yok. Çabuk adamlar, kişisel hareketler ve çabuk goller... Yani foto şipşak. Böylece işi bitiriyorlar.  
Hakem de dün akşam çok rahat maç yönetti. Çünkü futbolcular da iyi niyetlilerdi. Maçın 4-1 olması, 2 penaltı olmasını ve 2 penaltı pozisyonunu tartışmaya getirmeyecek. Ama 21. dakikada olan pozisyon ile 90. dakikada olanlar tartışılmayacak. Kısacası sarı lacivertliler zorlanmadan bu maçı kazandı. İki takım arasındaki kalite farkı skoru belirledi.

BEĞENDiM

Fenerbahçe’deki çabuk oyuncular rakip de durursa çabuk gol yapıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Güven bitmiş

18 Ekim 2010
GALATASARAY bildiğiniz gibi... Yine kötü... Yönetim, tüzük peşinde. Rijkaard, sakat futbolcuların peşinde. Futbolcular, milli maç arasında dinlenme peşinde.

Galatasaray defansı da aynı Beşiktaş gibi oynadı. Daha doğrusu, Galatasaray’ın defans anlayışı da, Beşiktaş’ın defans anlayışı gibiydi. Rakibi çok önde karşılamaya çıkıyorlar, hücuma gidenler geri dönmüyor. Ankaragücü de aman aman bir futbol oynamadı. Ama böyle bir Ankaragücü, araya atılan toplarla 59. dakikada üçüncü golünü buldu.
G.Saray’da seyirci de yönetime ve Rijkaard’a olan güvenini yitirmiş. Her an patlamaya hazır bir bomba gibiler. Çünkü G.Saray hiçbir şey oynamıyor. İyiye gitmesi açısından da, en ufak bir ışık görünmüyor. Dün geceki G.Saray, Kadıköy’den de hüsranla döner. Bunun için atomu yeniden parçalamaya gerek yok.
Baros birşeyler yapmaya çalışıyor. O da ne zaman? Topu ona getirebilirlerse. Ama topun ona gelmesi de çok zor. O işler de bir tek Ayhan’ın üzerine kalmış. Yazık, tek başına onun da gücü bir yere kadar yetiyor. Ne çizgiye inip, rakibi açıp, kenardan orta yapıyorlar. Ne de verkaç. Ne de şut.

Bu nasıl futbol

GALATASARAY’ın attığı iki gole bakın, tamamen karambol golü. Baros’un vuruş becerisi. Ankaragücü’ne bakıyorsunuz, onlar da orta sahada büyük pres yapmıyorlar. Mümkün olduğu kadar geriye kaçarak oynuyorlar. Orta alanda Galatasaray’ın rahat rahat mesafeyi kat etmesini sağlıyorlar. Düşünün böyle bir takıma karşı Galatasaray, topları karşıdan şişiriyor. İnanılır gibi değil.
Ankaragücü defansı da, vurabildiğine çıkıp vuruyor. Zaten vuramadığı iki pozisyon da gol oldu. Ankaragücü’nün biraz daha cesaretli oynaması gerekirdi. Rakip zaten 10 kişi kalmış. 10 dakika aranda pas yapsan, rakip havlu atacak. Çünkü fizik olarak da iyi değiller.

Suçlular belli

BAROS sakatlanıp çıktıktan sonra G.Saray tamamen bitti. Ankaragücü daha akıllı çıkmaya başladı ve dördüncü golü de buldu. Ümit Özat, iyi şeyler yapacağının sinyalini veriyor. Yeter ki rahat çalışsın. Bir iki hamle ile bu Ankaragücü, ilk 6, ilk 7’ye girmeye uğraşır.G.Saray’a bakarsanız, onlar başka işlerle uğraşıyorlar. Gündem değiştirmeye çabalıyorlar. Güçsüzlüklerini, ahenksizliklerini, temposuzluklarını başka yollarla kapatmaya uğraşıyorlar. Seyircisini kandırıyorlar. Bakmayın siz, “Rijkaard istifa” sözlerine. Orada suçlu Rijkaard değil, orada bir tek hatalı grup var. Başkan Polat ve yönetim kurulu. Ama onlar, önlerine başkalarını iterek, kaos yaratarak arkaya kaçıyorlar. Nereye kadar kaçarlar bilemem.

Yazının Devamını Oku

Beşiktaş klasiği

17 Ekim 2010
KLASİK bir Beşiktaş maçı... Yani, aşk, ihtiras, kan, gözyaşı... Her şey var. Beşiktaş’ın maçlarını bu sene seyredenler hep böyle olacaklar.

İç saha dış saha fark etmeyecek. Ama bir ayrıntı var; Guti yok, Quaresma yok, seyirci de yok. Takıma mı geliyorsun, futbolcuya mı? Sen takımını böyle bir maçta yalnız bırakır, stadı doldurmazsan sonra ah vah deme hakkın hiç yok.
Beşiktaş bildiğimiz gibi... Rakip forveti mümkün olduğu kadar kalesinin uzağında durdurmaya çalışıyor, geniş bir alanda. Eğer böyle bir taktikle oynayacaksan, senin defansta oynatacağın adamların hepsi süratli ve çabuk olmalı. Ama siyah beyazlılarda İbrahim Üzülmez’den başka defansta bu tarz adam yok. O zaman ne yapacaksın? Biraz daha geride kabul edeceksin, alanı ve rakibi daraltacaksın. Yoksa dün akşamki gibi ‘Arap’ın yalellisi’ni oynarsın.
Makukula ağır bir adam, çabuk değil. Deplasman için fazla avantaj da değil. Hikmet Karaman, 62. dakikada Makukula’yı çıkarıp Yiğit Gökoğlan’ı oyuna aldığında  skor olarak 2-1 öndeydi. Beşiktaş üstüne gelecekti, o da çabuk ve süratli Yiğit Gökoğlan’la vuracaktı. Nitekim düşündüğünü yaptı. Ama aynı Karaman, son 5 dakikada Beşiktaş onu ezerken, bir adamını santraya koyup karga kovucu korkuluk vazifesi yaptıramadı. Veya bir futbolcu sahanın içinde bunu akıl edemedi. Bu, Manisa tarafı.
Biri yanmış diğeri çalışmış
Milli maçlar dolayısıyla ara verilince Beşiktaşlı futbolcular da kendilerine tatil izni vermişler, bir güzel yanmışlar. Aynı arayı Manisa çalışarak geçirmiş.
Beşiktaş’ta henüz takım oyunu yok. Schuster böyle giderse yavaş yavaş sınıfta kalacak. Şahsa dayalı, yıldıza dayalı futbol oynarsan birkaç maç kazanırsın, sonra böyle sıkça mağlup olursun. Manisa’nın attığı üçüncü gol net ofsayt. Yardımcı hakem Mehmet Metin birkaç pozisyonda daha tereddütlü işler yaptı, bayrakla beraber sallandı. Hakem Barış Şimşek genelde ezilmedi. Ama 81. dakikada Manisalı Eren’e gösterdiği ikinci sarı kart yanlıştı. Bir orada eğildi, ezildi. Tabata gibi bir oyuncu, bir sarı kartla oynarken daha maçın bitimine 36 dakika var iken ve pozisyon kendi kalesine 75 metre mesafede iken o hareketi yapıp ikinci sarıyı almayacaktı.
Mücadelesi yüksek, heyecanı yüksek, kalitesi düşük, marka değeri düşük (!) bir maç izledik.

BEĞENDiM

Yazının Devamını Oku