Paylaş
YANLIŞ iş yapanla doğru iş yapan, çalışanla yan gelip yatan arasındaki fark meydana çıkarsa, o ülkede adalet var demektir. Zaten o zaman kaos ortamı olmaz. Çünkü hak eden kazanacaktır. Yıllardır bu iş Türk futbolunda ters oldu. Yan gelip yatanlar, gazeteleri kullananlar, küçüklerin hakkını yiyenler, federasyonlara, hakemlere, tahkim kurullarına baskı yaparak at oynatanlar başarılı oldular.
Az da olsa şekil değişmeye başladı. Bazı ufak takımlar akıllı transferler yaparak, parayı kontrollü harcayarak büyüklere kafa tutmaya başladılar.
Futbol Federasyonu ve hakemler biraz ayakta durabilseler işin rengi yüzde yüz değişecek.
Bakınız, geçen hafta Kayserispor, Beşiktaş’ı yendi. Hem ertesi gün gazetelerde, hem de televizyonlarda Beşiktaş’ın kötü oynadığı ve Schuster’in hatalar yaptığı, Beşiktaşlı oyuncuların da hakemin kötü olduğunu söylediği beyenatları yer aldı. Öyle bir hava estirildi ki, “Beşiktaş kötüydü, Kayserispor öyle yendi” oldu. Eğer, Beşiktaş kötü olmasaydı Kayserispor yenemeyecekti. Ama olay tam tersi. Kayserispor çatır çatır futbol oynadı.
Beşiktaş yüzünü, Kayserispor kalesine bile döndürmedi. Yüzde yüz haklı bir galibiyet aldı. Hakemin de bu galibiyette hata payı sıfıra yakındı. Büyük takımlar, büyük takım yöneticileri hedef değiştirerek büyük paralar verdikleri teknik adamlarını ve futbolcularını istemeden de olsa korumaya alıyorlar.
Sonra da ağlıyorlar
Aslında bu kendi takımlarına zarar veriyor ama bir yere kadar gidiyorlar. Bir yerden sonra lastik patlıyor ve hazin son bütün çıplaklığıyla gözlerinin önüne seriliyor. Çünkü, 3 büyük takımın son 3 yılda getirdiği teknik adamlara ve aldıkları futbolculara baktığınızda Türkiye Cumhuriyeti’nden çıkan paraların ne kadar çok olduğunu görürsünüz. Ondan sonra takımlar Maliye’ye veya Başbakan’a gidip ağlıyorlar, “Borçlarımızı kaldırın” diye.
3-4 küçük takım daha ilk 5’e oynamaya başlasın birkaç sene sonra 3 büyüklerin esamesi okunmaz. Çünkü yayıncı kuruluşun verdiği paralarla bu kulüpler doğru idare edilirlerse rahat rahat yürürler. Kimseye de muhtaç olmazlar. Başkanlarının ceplerine bakmazlar ve başkanlar da o kulüpleri ipotekleri altına alamazlar.
Niang haklı Neill atılmalıydı
F.Bahçe-G.Saray derbisinin hakemi Bülent Yıldırım, Neill’ı atmamakla maça yüzde yüz tesir etti.
FENERBAHÇELİ Niang kesinlike haklı. Ayhan’ı çok severim ve futbolunu da beğenirim. Hatta, “G.Saray’da kaptanlık yapabilecek tek futbolcudur” derim. Ancak bu Ayhan’ın, Ankaragücü maçında rakibine yaptığı hareketten sonra ceza alıp F.Bahçe maçında olmaması gerekirdi. Ama kadere bakın ki derbide sahanın yıldızıydı Ayhan.
Maç başladı Neill, Niang’a kasıtlı olarak vurmaya başladı. Ama hakem bunu çözemedi. Veya çözmedi. Ve Neill’ı sahadan atamadı. Ondan sonra da millet çıkıp diyor ki; “Maçın hakemi maça tesir etmedi.”
Bülent Yıldırım, Neill’ı atmamakla maça yüzde yüz tesir etti. Çünkü bu olayların hiçbir şekilde yoruma açık bir yanı yoktu. Bir futbolcu sakatlanır, çok doğaldır. Rakip darbesiyle de sakatlanır, bu da doğaldır. Ama daha maçın başında bir futbolcu, diğer bir futbolcuyu kasıtlı olarak kovalamaya başlamışsa ve hakem görememişse o zaman o hakeme “Pardon” demek lazım. Veya daha kolayı var. İkinci yarıda oynanacak G.Saray-F.Bahçe derbisine de aynı hakemi vereceksiniz. Ama yüreğiniz
yeterse!
Taksi plakası almak lazımmış
DEVLET onlara “Çalıştırdığınız taksi şoförünün sigortasını yapın” dedi diye İstanbul’da bir taksi plakası 650 bin lira. Yine, İstanbul’da bir taksinin aylık kirası 3 bin 500 TL. Ve bu taksilerde çalışan şoförlerin günlükleri 60 ile 90 TL arasında.
Ön balatalar eskirse şoför değiştirecek. Arabanın yağı yine şoföre ait. Ve bu adamlar utanmadan, sıkılmadan Ankara’ya gidip gerekli makamlarla konuşmaya kalkıyorlar. Ne aptalmışım. O kadar okul, fakülte bitireceğime 4 tane taksi plakası alıp hayatımı kurtarsaymışım. Olay bu kadar basit.
Pitbullu tinerciler
İSTANBUL’da yeni görüntüler ortaya çıkmaya başladı. Nasıl mı? Tinerciler ellerinde hem tiner çekiyorlar, hem de yanlarında pitbulları var. Geçen gün Kadıköy-Karaköy vapuruna binmeye kalkmışlar. Bir arkadaşım da polis çağırmak zorunda kalmış. Tinerci çocuğun polise savunması ise çok ilginç; “Ağızlarında ısırmasınlar diye maske var.” Eğer gerekli tedbirler alınmazsa, yakında daha enteresan görüntülere şahit olacağız demektir.
Altan kardeşime
GEÇEN gün Hürriyet’te, Altan Tanrıkulu kardeşim bir yazı kaleme aldı. Ne zamandı bu yazı? Arda’nın ağlayarak televizyon kameralarına verdiği o meşhur şerefli beyanattan hemen sonra. Çünkü Arda’nın bu konuşmasıyla birlikte pazar günü Telegol’e kadar herkes ateş etti. Sonra ne oldu? O ateş edenler silahlarını nerelerine koydular merak ediyorum.
Herhalde tesadüftür, Altan kardeşimin yazısı da o günlere denk geldi. Yazının içeriğinde ben varım, Hıncal Uluç var, Ahmet Çakar var.
Altan kardeşim, tamam her şey iyi güzel de sen bu yazıyı yazmadan sadece iki ya da üç ay önce bana bizzat telefon açıp, “Erman Abi, filanca televizyona gidip program yapacakmışsın.
Beni de yanında götür” demedin mi?
Gözlerinden öperim
Ne o yazıyı yazacaksın, yazıyorsan da bana telefon etmeyecektin. Ya da telefon ettiğinde öyle bir yazı yazma hakkın olmayacaktı. Tamam mı Altan kardeşim. Gözlerinden öperim.
Bu nasıl yasak?
SİGARA yasağı, dumansız hava sahası diye diye gidiyor. Ama nasıl gidiyor? Ankara’da, İstanbul’da millet çatır çatır kapalı yerlerde sigara içiyor. Yasağa uyan, düzgün işletmeler var. Ama onlar azınlıktalar ve hergün büyük paralar
kaybediyorlar.
Paylaş