Erman Toroğlu

Üçüncü şık

13 Aralık 2010
BENCE Türkiye’de iki takım var şu anda, aynı özelliğe sahip. Birisi Trabzonspor, diğeri Karabükspor.

Peki bu aynı özellik ne? İkisi de sahayı çok iyi parselliyorlar, herkes birbirine yardım ediyor ve maçın yükünü eşit oranda paylaşıyorlar. Aslında en önemlisi de bu üçüncü şık. O zaman rakip takıma göre daha fazla koşuyor gibi gözüküyorlar. Rakip de kafasını kaldırıp karşısında daha fazla futbolcu görünce morali bozuluyor. İşin sırrı bu.
Makine bozuldu
Yoksa Trabzonspor takımının çok zaafı var. Bencil oyuncuları var. Hücumda zamanlaması yanlış top kullanıyorlar. Bazen geç, bazen erken atıyorlar. Bazen alakasız yerlerden topa vuruyorlar. Ama bütün bu kabahatler maç kazanıldığı için gözükmüyor. Şenol Hoca bu hücum şımarıklıklarını ve ukalalıklarını halledemezse bundan sonraki maçlarda başı çok derde girer.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Jaja’ya iyi önlem almış. Top almadan bastılar ve onu döndürmediler. 3-4 sefer aynı işi yapamayınca Jaja bu sefer sinirlendi. Sinirlenince de dağıldı. Şenol Hoca, Jaja’yı çıkarıp Alanzinho’yu alınca, Belediye aynı temizlik işini ona yapamadı. Sebebi; Alanzinho’nun çok fazla gezen bir oyuncu olması. Hani tabiri caizse kafasının keyfine göre oynamaya başladı. Böyle olunca da Belediyespor’un kurduğu makine bozuldu, teklemeye başladı. Alanzinho, çalışan makinenin dişlileri arasına çomak soktu, satır soktu, orta soktu, maçı koparttı.
Kaleci ne yapıyor?
Trabzonspor’un yediği golde kaleci iki defa çok iyi iş yapmasına rağmen defans adamları, “Kalecimiz ne yapıyor” diye seyrettiler, topa ve onun yardımına gitmediler.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi iyi bir takım, kontrollü bir takım ama ister resmi gazete deyin, ister memur zihniyeti deyin, ister klasik deyin, belli kalıpların dışına çıkıp oynamıyor. Tempoyu fazla değiştirmiyor, rakibe göre daha az oynuyor. Hep kendine göre oynuyor. Rakibin yaptığı değişiklikte de çabuk tekliyor.

Yazının Devamını Oku

Kafalar değişmedikçe yeni yasa da işe yaramaz

9 Aralık 2010
TÜRKİYE’deki futbol terörünün baş aktörlerinden bazıları, bazı kulüp başkanlarıdır. Hepsini katmıyorum. Kimdir bu kulüp başkanları, bir göz atalım.

Para verip otobüs tutup, seyircisini maça götürenler. Para verip, kulübünde onları lehlerine bağırtanlar. Para verip, aday olacak rakipleri hakkında menfi tezahürat yaptıranlar. Kulüplerin internet sitelerinden kendilerini eleştirenleri seyircisine şikayet edip hedef gösterenler.
Bırakın futbolcuyu, kendi yönetim kurulu üyelerini bile basınla konuşturmayanlar. Kulüpleri borçlandırıp kendilerine mahkum ettirenler. Kulüpleri borçlandırıp, kimsenin aday olmasını istemeyenler. Kendileri hakkında yazan ve konuşanları o basın mensuplarının patronlarına gidip, mektup yazıp şikayet edenler. Daha ileri gidip basın mensuplarını dövdürenler. Üzerinde “0 TL” yazan biletleri seyircisine dağıtıp sonra onun nemalanmasını sağlayanlar. (Bu biletlerden benim elimde var.) Maçlar kötü gitmeye başlayınca hakem odalarına girip, hakem kapılarını tekmeleyenler. Hakemlerin kokartlarını söküp, tehdit edenler. Zaman zaman seyircisini kullanarak, rakiplerine ve aleyhte olanlara gözdağı verenler.
Ama bunlar sonra çıkarlar fair playdan bahsederler. “Bu işler çok namuslu gitsin” derler. Terbiyeden bahsederler, adaletten bahsederler ve marka değerinden bahsederler.
İngilizler en iyi örnek
Futbol Federasyonları bunlardan korkarlar. Çünkü onlar da oyla geldikleri için o koltuğu kaybetmek istemezler. Federasyonlar ne yaparlar, işin kolayına kaçarlar. Derler ki “Yasalar bazı şeyleri yapmaya müsait değil.”
Peki, ben şimdi Futbol Federasyonu’na soruyorum. Emniyette çalışan veya ayrılan kaç tane temsilci çalıştırıyorsunuz? Neden? Çünkü, onlar bu işi daha iyi biliyor diye. Bu sistem bir işe yarıyor mu? Hayır. “Kulüpleri ceza ile bir yere getiremeyiz” diyorsunuz ama İngilizleri UEFA ceza ile hizaya getirdi. Hatta ilk verilen cezadan sonra zamanın başbakanı Margaret Thatcher çıktı, “Eğer bizimkilere verilen ceza az geldiyse 2-3 sene artırabilirsiniz” dedi. Başbakanın mantığı böyle olunca da alt taraf tırsar, susar ve haddini bilir.
Statlara kameralar kuruldu. Ama o kameralar kulüp başkanlarının istemediği kişiler için çalışıyor. Ama lehlerinde olanlar hata yaparlarsa bu kameralar işe yaramıyor. Yani, şu anda Türkiye’de bu yasalarla yapılabilecek çok şey var. Ama biz bu yasaları uygulamıyoruz veya uygulayamıyoruz. Bakın “uygulamıyoruz” diyorum. Siz mevcut yasaları uygulayın çok olayın önüne geçersiniz.

Yazının Devamını Oku

Kötülerin maçı

6 Aralık 2010
TÜRKİYE Ligi, hadiselerle devam ediyor. Bıçaklanan var, yaralılar var, sahaya bayrakla atlayanlar var. Var oğlu var... Futbol var mı? Yok. Lig şampiyonluğunda iddialı iki takım oynuyor, mücadele var. Üst düzey mi? Hayır. Kalite var mı? Çok kötü. Peki iki takımda oyunu değiştirecek oyuncu adeta kaç tane? Limonun suyunu sıkar gibi iyice sık, iki takımdan toplam 5 tane çıkaramazsın.
Peki dönüp yedek kulübelerine bakalım. Beşiktaş’tan 3, Bursa’dan 3 ithal oyuncu sahada değiller. O zaman bu adamları niye aldınız? Ondan sonra da Avrupa’ya çıkınca daha ilk maçlarda havlu atıyorsunuz.
Bursaspor’un şampiyonluğa giden takımdaki havası yok. Beşiktaş dün eski maçlarına göre daha hırslı. Hakem derseniz, o da kötü. Neden? Kullandığı veya kullanmadığı kartlarla.
Ne hakkın var Volkan!
Volkan Şen, atılır mıydı? Atılırdı. Peki, İbrahim Üzülmez’in pozisyonundaki hareketi abartılı mıydı? Kesinlikle evet. Ama ne olursa olsun, Volkan Şen’in takımını 10 kişi bırakmaması gerekirdi. Takım illa parayla pulla satılmaz. Böyle saçma sapan bir kart görürsen, takımını satmış olursun. Peki Bursaspor 10 kişi kaldıktan sonra Beşiktaş kontra hamle yaptı mı? Yapamadı.
Bursa 10 kişi oynuyor, Beşiktaş defansta 4’e 1 pozisyonda, veya 3’e 1. Ama hangi pozisyonda? Beşiktaş, Bursa ceza alanı içinde oynarken Beşiktaş defansından bahsediyorum. Yani 60’lı yılların mantığını dün Schuster, köküne kadar oynadı. Holosko her zaman faydalı adam. Oynatmayıp kulübede de oturtsan sesini çıkarmaz, tam bir profesyonel. Oynadığı zaman da iyi niyetle elinden geleni yapan bir oyuncu. Ama Beşiktaş seyircisi haftalar önce yanlış adrese gitti. Fatih Tekke de olmayınca dün Beşiktaş sahaya santrforsuz çıktı. Bunun da sorumlusu Schuster’dir kimse değil.
Faul makinesi gibi!
Marco, eskisi gibi değil. Çok adam kaçırıyor ve kaçırdıktan sonra hatasını örtmek için hemen taktik faul yapıyor. Marco sanki ‘faul makinesi’ gibi oynuyor. Dün dikkatimi çekti, 50 ile 53 arası üst üste 3 tane kasıtlı faul yaptı ama hakem uyanamadı. Barajlar bozuldu, toplar oradan döndü, hakem seyretti. Hakemi aldatmaya yönelen Bursalı oyuncuya seyirci tepki gösterdi ama Volkan Şen’in faulünde abartan İbrahim Üzülmez’i ‘Deli İbrahim’ diye taltif etti. Hakemler bir şeye dikkat edecekler. İki çabuk oyuncunun mücadelesi ile bir ağır bir çabuk oyuncunun mücadelesi farklıdır. Onun için de iki çabuk oyuncunun mücadelesini daha yakından takip edeceksin. Hele bunlardan birisinin kafasında hep faul kazandırmak varsa.
Dünkü maç şunu gösterdi. Bursa bu sene bu kafayla şampiyon olamaz ama ligi ilk 5’te bitirmeye uğraşmalı. Beşiktaş da artık bu maçtan sonra lig sonuna kadar şampiyonluk potasında olacağını gösterdi.
Yazının Devamını Oku

Tek adam

29 Kasım 2010
G.SARAY kepenkleri kapattı... Bundan sonra neler olur, bunun kararını Adnan Polat verecek. Çünkü aynı Adnan Polat, G.Saray’da çok başlılık olduğunu söylüyordu. Aslında bu savunma tamamen göstermelik. Dün gece olay net gözüktü, G.Saray’daki başkanlık sisteminin ne olduğunu Türkiye’de bütün kamuoyu gördü. Şu ana kadar Adnan Polat tek adamdı. Ama bunu kullanamadı. Yaptığı büyük hatalarla takımı bu hale getirdi. G.Saray yönetiminin fiyaskosu dün gece sahada net bir şekilde gözüktü. Kime karşı? Beşiktaş’a... Beşiktaş aman aman futbol mu oynadı? Hayır.
Schuster’in tabiriyle 60’ların futbolunu oynadı. Yani önce mantıklı bir defans yaptı. Sonra da hücum. Schuster bu maça kadar hep macera arıyordu. İlk defa macera aramadı. Aslında Holosko’yu biraz daha iyi kullanabilseler, sonuç çok daha farklı olabilirdi.

Böylesini görmedim

Cana’nın sarı kartı var, ama daha 65. dakikada Hagi, Servet’i oyundan alıp, çift santrhaf Cana ile Neill’ı sahada tutuyor. Yani o da ayrı bir mesaj. Futbol hayatım boyunca Galatasaray takımının bu kadar çabuk havlu attığı bir yılı daha görmedim. Göreceğimi de zannetmiyorum.
Bu kadar çabuk havlu atan bir takımın, bir tek hatalısı vardır; o da yönetim. Eğer Galatasaray’da sistem başkanlık ise, o da başkandır. Bu başkan ve yönetimle Galatasaray düze çıkar mı? İmkansız.
Birbirlerinin altını oyanların, arkadan kuyusunu kazanların yönetimiyle bu koca camia bir yere varamaz. Aslında bir kurtuluş olabilir. Ne ile? Eğer ilaç olacaksa, Adnan Polat’ın kankası olan Aziz Yıldırım’dan yardım isteyerek!

Beşiktaş aldanmasın

BEŞİKTAŞ biraz akıllı oynayarak, Guti’nin idaresinde çok fazla sıkmadan Galatasaray’ı çok net biçimde yendi. Maç berabere bitseydi ne olurdu? Hiçbir şey fark etmezdi. Galatasaray’ın gücü yok. Sakın Beşiktaş bu Galatasaray’ı yenerek, bu işi kurtardım demesin. Çünkü bu Galatasaray’ı yenmeyeni döverler.

Cüneyt Çakır farkı

Cüneyt Çakır, verdiği penaltıda son derece haklı. Futbolcular üzerindeki ürkütücü etkisi de, bu maçta fayda sağladı. Bir başka hakem, bu maçı bu kadar rahat tamamlayamazdı. Demek ki hakemin isim olarak etkisi, maçtan evvel stadın ve sahanın üzerine çökebiliyor.

İsim benzerliği

Bir beyin cimnastiği yapalım; Polat Holding’in yönetim kurulu başkanı Adnan Polat olsun. Genel müdürü de isim benzerliğinden gene bir Adnan Polat olsun. Şirketteki başarısızlıktan dolayı patron Adnan Polat, isim benzerliği olan arkadaşını genel müdürlükten kovar mı, kovmaz mı?

BEĞENDİM
Beşiktaş’ın oyun disiplinini. Guti’nin takımı yönetmesini.

BEĞENMEDİM
G.Saray’ın G.Saraylılık ruhunu... Ruh kalmamış, tuz ruhu olmuş.

DİKKAT
Galatasaray bu yönetimle gitmez.
Yazının Devamını Oku

Maç 27'de bitti

28 Kasım 2010
Alex rakibinin diz altına kasıtlı olarak tabanla basıyor. Yani rakibinin futbol hayatı bitebilir. Hakem sarı kart veriyor. Halis Özkahya da haklı. Alex’i 27’de atsa, hakemlik hayatı biter miydi?

ÖNCE şunu halledelim. Oyun kurallarında bütün takımlar ve bütün futbolcular eşit midir veya Bazıları daha mı fazla eşittir?
Dakika 27    Alex rakibinin diz, diz altına kasıtlı olarak tabanla basıyor. Yani rakibinin futbol hayatı bitebilir. Hakem sarı kart veriyor. Aynı hakem, bu sefer 44. dakikada Efe’nin rakibine yaptığı bir harekete yine sarı kart veriyor.
İkisi arasındaki fark, siyahla beyaz kadar değişik. O zaman hakem kendine soruacak, “Ben nerede hata yaptım” diye.
Sevgili okuyucular; maç 27. dakikada bitti. Çünkü hakem karşılaşma boyunca gösteremediği kartın altında ezildikçe, ezildi. İnanılmaz kararlar verdi. Sonunda yine bir erkeklik yapayım, dedi bu sefer de saçma sapan bir penaltı çaldı. Bir de Ekrem’e kırmızı kart gösterdi. Şimdi soruyorum. ‘Ey Halis Özhakya kardeşim! Verdiğin penaltıdan sonra, aynı itirazları Alex yapsa, atarbilir miydin?’ Atamazdın...  Sizler adalet dağıtmadığınız sürece, bu lig daha çok su kaldırır.
İyi geçinecekler
Halis Özkahya da haklı. Alex’i 27’de atsaydı, hakemlik hayatı biter miydi? Aziz Yıldırım, onun da lisansını yırtar mıydı? Demek ki bundan sonra, lisanslı yırtılmasını istemeyen hakemler, Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’la iyi geçinecekler..
Bakınız. Aynı hakem, 49. dakikada Alex’in ceza alanı içinde kara kuşak gibi indirilmesine göz yumuyor. Net bir penaltı. Neden göz yumuyor, çünkü huzursuz. 48. dakikada hücuım eden Gökhan’a rakibi net faul yapıyor. Hakemden karar devam. Sonra Gökhan, intikam almak için geliyor, bu sefer sarı kart.

Yazının Devamını Oku

Ey Schuster niye 9 puan geridesin!

26 Kasım 2010
SCHUSTER’in hatası, derdini tam anlatamamak veya yanlış anlatmak. Kimse “Türk futbolu çok iyi” demiyor.

İyi olsak zaten Avrupa’da oluruz, milli takımlarımız başarılı olur. Ama Schuster’in dediği gibi 60’lı yıllarda da değiliz. Oralardan çok daha iyi durumlardayız.
Peki Schuster kendine sordu mu? Türkiye’de futbol iyi olsaydı onu getirirler miydi? Beşiktaş başarılı futbol oynasaydı Schuster’e ne gerek vardı? Schuster’in hedefi, çalıştırdığı takımı başarılı kılmak. Aslında o cümleyi söylerken bir hata yapıyor. Madem 60’lı yılların futbolu oynanıyor, madem 60’lı yılların teknik direktörleri var, o zaman sen iyiysen, farklıysan bütün rakiplerine 13  haftada, 5 puan 8 puan farklar atman lazımdı.  Niye 9 puan geridesin?
Schuster “Ben doğru konuşuyorum” diyor ama hakemlerden yakınırken afaki penaltı verilip, 3 puan kazandığı maçtan sonra çıtı çıkmıyor.
Herkes diyor ki; “Bursaspor, Avrupa’da acemi.” Peki Bursaspor acemi, acemi olmayan ve Kupa 2’yi müzesine götüren G.Saray kimlere elendi? Köy takımlarına elenmedi mi? F.Bahçe, Trabzon neredeler? Hikaye. Demek ki olay tecrübede değil, futbolun kalitesinde. Şu anda Türkiye’de oynayan futbol hızla geriye gidiyor. Alınacak önlemler belli, yapılacak işler de belli ama Futbol Federasyonu çareyi en aşağıdan en tepeye kadar federasyona adam almakta buluyor. Herkese boncuk dağıtıyor. Sebep mi? Tabii ki, seçimler.
Marka değerini düzelttiler!
Digitürk’ün ihalesinde “marka değeri” diyenler şimdi neredeler? Marka değerini düzelttiler! Hem de dümdüz yaptılar. Hedefleri neydi? Yayıncı kuruluşta bile, federasyonun ve kendilerinin aleyhine konuşan Erman Hoca. Kim bunlar? Kulüpleri idare edenler. Yaptıkları çok kötü yönetimlerle hem kulüplerine, hem de sonuçta Milli Takıma büyük zarar verdiler. Şu anda zaten neyin ne olduğu gözüktü. Artık konuşacak halleri kalmadı. Onları yayıncı kuruluştan tenkit edenler de yok. Her şey toz pembe. Ama işler Avrupa’da toz pembe olmuyor.

G.Saray Yönetimi küme düştü!

MEHMET Helvacı’yı maçlardan sonra açıklama yaparken çok beğenirdim. Ölçülü konuşurdu, akıllı cevaplar verirdi. Ama Helvacı’nın bu kadar akıllı olabileceğini bilmezdim. Bu kadar atıp tuttuktan, bu kadar afra tafradan sonra Adnan Polat’ın yanında oturuşu muazzamdı. Hani ilkokul talebeleri vardır ya kulağını çekersin “otur yerine oğlum” dersin ya onun gibi. Adnan Polat artık Helvacı’yı bulunduğu makamdan da alsa hikaye. Çünkü Helvacı’yı öyle bir konuma soktu ki, balık ekmekten sonra üstüne limon sıkıp helva yersin ya, zaten onun gibi oldu Sayın Helvacı. Yaşanan olaylar da G.Saray gibi bir camiaya hiç yakışmadı.

Yazının Devamını Oku

Alex varsa

23 Kasım 2010
HANİ Alex oynamazdı? Hani Alex koşmuyordu? Aziz Yıldırım’ın F.Bahçe yönetiminde futbol olarak yaptığı en önemli işlerden biri Alex’e gerekli desteği vermesidir. Alex her şeyden önce futbol ahlakı olan bir futbolcudur. Oynadığı futbola hiçbir gün ihanet etmemiştir. Formsuz olduğu günler olmuştur ama ben Alex’in futbol sahasında bir terbiyesizliğini görmedim. O kadar sert hareketlere maruz kalmasına rağmen hiçbir zaman sakinliğini bozmamıştır. Çok az sinirlenmiştir ve az sakatlanmıştır. Ve daha da önemlisi sakatlıklarından kendine iyi bakarak çabuk kurtulmuştur. Keşke Türkiye’ye gelen her yabancı Alex kadar takımına faydalı olsa. Ama bizde futbolda nasibini almamış ulemalar, onun hakkında yazılar yazdılar sayfalar doldurdular ahkamlar kestiler.

O kafa vurdurulmaz

F.Bahçe açık farklı galip geldi. Peki sorunlar bitti mi? Hayır. Bence aynen devam ediyor. İnanılmaz derecede takım olarak defansif hatalar yapıyorlar. Bucaspor bunlardan yararlanamadı ama bunlardan yararlanacak çok takım var. Gökhan Gönül diri olduğu zaman hem hücuma gidiyor, hem defansı yapıyor. Zaten birisini yapmasa, “kötü oynuyor” diyorlar. Ona da haksızlık ediyorlar.

Bucaspor ilk yarı şaşkınları oynadı. İkinci yarı Fener’in de yardımıyla bir şeyler yaptı ama gücü yetmedi. Her şeye rağmen gollü maç olunca seyirci memnun oluyor. Yine çok kalite yoktu. Ama Niang’ın attığı ve attırdığı 4 ve 5. goller hakikaten çok kaliteliydi. Bucalı üç defans oyuncusu eğer kafayla Alex’e gol attırıyorsa o zaman nerede hata yaptıklarını düşünecekler. Buca bu kadar yabancı alacağına, biraz kendi özvarlığının yarısına sahip çıkabilseydi yani Buca ruhunu tutabilseydi daha farklı olurdu.

BEĞENDİM
İki takım da iyi oynamaya ve mücadele etmeye gayret etti.

BEĞENMEDİM
Hakem verdiği, vermediği penaltı ve kartlarla tartışılır. Skor farklı olunca gözükmedi.

DİKKAT
Bu skor Fener’in defans zaafiyetini kapatmasın.
Yazının Devamını Oku

Şenol geç kaldı

22 Kasım 2010
ESKİŞEHİRSPOR takım olarak düzgün defans yapınca, Trabzonspor’u kilitledi. Peki Trabzon oyunu kenarlara açtı mı? Açamadı.

Açabilir miydi? Açardı. Şenol Güneş, Engin’de fazla ısrar etti. Bu oyuncu iyi bir kumaş ama çok zaman kafasının dikine hareket ediyor. Yapı itibariyle de rahat futbol oynamak isteyen bir oyuncu. Ama Engin’in haklı olduğu bir yön var. Ona yardım eden az oyuncu var. Hatta yok.
Şenol Güneş’in  Alanzinho’yu bu tip maçlarda daha erken oyuna alması lazım. Burak-Umut ikilisi, bu tarz defans yapan takımlara karşı biraz fazla kaçıyor. Ne yapacaksın? Oyunu kenara açacaksın. Kimle açarsın? Yattara gibi oyuncuyla. Kimle sıkıştırırsın? Umut’la Burak beraber olduğu zaman. Nitekim, Şenol doğruyu 70’ten sonra bulmayabaşladı. Ama süre kısaldı.
Tek hata oyuna tesir etti
Eskişehirspor çok fazla bir şey yapamazdı. Yapabileceğinin en iyisini yaptı. Maçı alır mıydı? Alabilirdi. Trabzon, öne geçerse istediğini rakibe kabul ettirebiliyor. Ama geçemezse de zaman ilerledikçe sabun gibi eriyor.
Maçın hakemi tek büyük hata yaptı. O da neticeye tesir etti. Engin’e yapılan hareket hem penaltıydı, hem sarı kartlıktı. Neden çözemedi derseniz, futbol oyun kurallarını bilmekle futbolu bilmek farklı farklı şeyler. Ondan çözemedi.

BEĞENDİM

Trabzon berabere gittiği anlarda bile oyun disiplininden kopmadı.

BEĞENMEDİM

Yazının Devamını Oku