Topu alan Konyalı Grajciar, siz deyin 60, ben diyeyim 50 metre top sürüyor. Adama, “Nereye gidiyorsun?” diyen yok. “Ne yapıyorsun” diyen yok. “Ne yapmak istiyorsun” diyen yok. Alıyor, topu sürüyor, mücadeleye giren ve müdahale eden olmadığı için de diri kalıyor. Topa vuruyor, gol oluyor.
Sonra Beşiktaş bir gol atıyor. Maç 1-1. Dakika 34’e geliyoruz. Konyaspor ilk attığı golün benzerinde yine hücuma kalkıyor. Bu sefer Ersan Gülüm bakıyor ki aynı golü yiyecekler, adama çift dalıyor ve sarı kart görüyor. Ama yenilecek bir golü kurtarıyor.
Bu şunu gösteriyor. Beşiktaş’ın defans anlayışı bilindiği gibi. Yani Beşiktaş’a gol atmayanı dövüyorlar. Ama Schuster çıkıyor, hala hikaye anlatıyor. Geçen hafta alakasız bir penaltıyla kazandığında hakemden hiç bahsetmeyen Schuster, acaba bu maçtan sonra ne diyecek. Merak ediyorum.
Açık vermeyeceksin
Futbolda herkes bir şeyler söyler. 3-5-2 der, 4-4-2 der, 4-3-3 der. Hepsi hikayedir. Futbolda öncelikle gol yemeyeceksin. Bu şuna benzer, hükümetlerdeki bütçe açığına, yani açık verirsen, gol yersin. Açık verirsen, para kaybedersin. Açık verirsen, icralık olursun. Beşiktaş’ın futbol oyun şekli, tamamen icralık. Onun için de bu Beşiktaş’tan bu sene fazla bir şey olmaz. Ne olur? Heyecan verir. Maçlarında hop oturup, hop kalkarsın. Ama golü yer oturursun.
Beşiktaş’ın yediği ikinci golde defansın sağ tarafındaki adam, acaba tuvalete mi gitti? Yoksa hakemden izin almış, ayakkabılarını mı bağlıyordu?
Rakip moralleniyor
BÜLENT Uygun’un, çalıştırdığı takımlarda yaptırdığı transferler çok konuşuldu. O tarafı beni ilgilendirmiyor. Alan aldı, veren verdi. Serbest ticaret, serbest rekabet ortamında teknik adamlar bir şeyler isterler; yöneticiler verirler vermezler, bu onların sorunu. Bu konuda okkanın altına kulüpler gidiyor. Benim çok merak ettiğim bir olay vardı; Bülent Uygun Gaziantepspor ile masaya oturdu. İki saat sonra anlaşma olmadan iş bitti.
Açtım telefonu İbrahim Kızıl’a, işin doğrusunu öğrenmek istedim. Kızıl düzgün adamdır. Sözünü de esirgemez. Neyse odur söyledikleri. Bu durumu şöyle anlattı bana:
İnanılmaz istekler
“Hocam, Bülent Uygun benimle ilk konuştuğunda ‘Şartım şurtum olmaz, boş mukaveleye imza atarım’ dedi. Ben de bunun üzerine yönetim kurulundan görevlendirdiğim isimlerle Bülent Uygun’u buluşturdum. Uygun’a dedim ki; ‘Gaziantepspor’da yetkili benim. Her şeye sonunda ben karar veririm. İğneden ipliğe, sonunda kararları ben alırım. Arkadaşlarım konuşurlar, önüme getirirler; bir iş ya olur ya olmaz. Son karar bana aittir.’ ‘Boş kağıda imza atarım’ diyen Bülent Uygun, bizim görevli arkadaşlarla masaya oturunca inanılmaz isteklerde bulunmaya başlamış. Arkadaşlarımın önüne 83 maddeden oluşan 8 sayfalık bir istekle gelmiş. Erman Hocam, bugün Rusya ile İsrail birleşmeye kalksa 83 maddelik 8 sayfalık bir anlaşma yapmazlar. İnanamadım. Daha da önemlisi bu maddelerden birinde şu yazıyormuş: ‘Benim haberim olmadan, kulüp başkanı dahil futbolcuya kimse ceza veremez.’ Ben de dedim ki, ‘O zaman nüfus cüzdanımı da verin kulüp başkanı Bülent Uygun olsun.”
Bu iş o kadar kolay mı?
“Bitmedi hocam” diye devam ediyor İbrahim Kızıl...
“Bir fotoğraf çektirmiş Bülent Uygun. Gaziantep’te mahalli basında çıkmış. Atın üzerine binmiş, ileri doğru gösteriyor. Mübarek sanki Malkoçoğlu Cüneyt Arkın! Altında da açıklaması: ‘Şampiyon olmaya geldim.’ Yahu tek futbolcuya 20 milyon dolar veren takımlar şampiyon olamıyorlar. Bu iş bu kadar kolay mı? O Malkoçoğlu resmini ve 83 maddeli 8 sayfalık mukavele şartlarını gördükten sonra, ‘Tamam kardeşim, yollayın Bülent Uygun’u anlaşma manlaşma olmaz’ dedim. Yani Bülent Uygun bir tek Gaziantespor’un anahtarını istemedi! Bizim Bülent Uygun ile anlaşmamamızın sebebi budur hocam” diye bitirdi.
Diyeceksiniz ki hamasi edebiyat yapma. Sonra da devam ederler, “Parayla saadet olmaz.” Bal gibi olur. Parasız saadet olur mu? Olmaz. Ne zaman olur, dün akşamki maç gibi. Ayda yılda bir.Ankaragüçlü futbolcular tamamen kendilerini göstermek için, kariyer için oynadılar. Fenerbahçeli futbolcular, doymuşları oynadılar.
Bir takım mağlup olur çok doğaldır. Dört de yer, beş de yer. Ama öyle mücadele eder ki, sonunda dersin ki, “Helal olsun onlara.” Dünkü Fenerbahçe’de baktığınızda iyi diyebileceğimiz, vasat diyebileceğimiz bir tane olay yok. Sahada oynayan futbolcular seyrediyor, kenarda duran Aykut seyrediyor.
Nerede kırmızı?
Bir futbolcu olarak eğer topa doğru gitmezsen, top gole gider. Bu futbolun temel kurallarından biri. Bütün Fenerbahçeliler, hep seyrettiler ve hiç birisi topa gitmedi. Hiç birisi yardımlaşmadı. Hiç birisi boşa çıkmadı. Fark daha fazla olurdu, Fenerbahçe şanslıydı.
İnsanın kafası karışıyor. Yobo için, “iyi oyuncu” deniyor. Peki, aynı oyuncu kalecisinin attığı aut atışını iki defa ceza sahası içinde tutuyor. Takımı galip olsa, vakit geçiriyor diyeceksin. Öyle bir şey de yok. O zaman neden, nasıl yapıyor veya yapabiliyor?
82. dakikada Gökhan Gönül’ün kırmızı kart görmesi lazım. Hakem kıyak yapıyor. Bu sefer 85’te aynı Gökhan Gönül, kendi kalesine gol atıyor. Gökhan Gönül gibi bir oyuncunun bunları yapması demek; Fenerbahçe’deki bazı şeylerin kötü gittiğinin göstergesidir.
Ankaragücü’nü çok seyretmedim. Birkaç maçını izledim. Ama mağlup olduğu maçlarda bile göze hoş gelen değişik bir futbol oynuyorlar. Onun için de Ümit Özat’ı tebrik etmek lazım.
BEĞENDİM
Hiçbirisini yapamazsan adam da çabuksa ve bir de ceza alanına giriyorsa bu sefer adama da vuramazsın. Çünkü penaltı olur ve golü yersin. Aslında maçta gol olacak hal yok. İki taraf da “mağlup olmayayım” kafasında. Ama beraberlik iki tarafa da yaramıyor. Bir tek Fener’le Bursa’ya yarıyor.
G.Saray’da santrfor yok. Sen “Tek santrforla bütün sezonu bitireceğim” dersen olacağın bu. Ondan sonra da diyorsun ki; “Benim rakibim F.Bahçe.” F.Bahçe biraz sıksa 5 tane santrforu var. Trabzonspor haddini bilerek oynadı. İki takımda da oyunu değiştirecek araya top atacak, çalım atacak oyuncu adedi az. Engin bir şey yapabilirdi, yaptı. Yattara yapabilirdi, Ayhan yapabilirdi. Biraz da Kewell. Ya diğer oyuncular? Hepsi düz. Aynı tornadan çıkmış gibi.
İleriye çıkamıyorlar
G.Saray’da takım olarak defans anlayışı iyi yönde değişmiş. Ama bu sefer hücum güçlerini kaybetmişler. Sezon başı hep hücum ediyorlardı, geriye dönmüyorlardı. Şimdi de ileriye az çıkıyorlar. Daha doğrusu çıkamıyorlar. Herhalde fizik güçleri yetmiyor.
G.Saray takımında şu net gözüküyor. Antrenman yapmaya, çalışmaya yeni başlamışlar. İlk devrede az puan kaybederlerse ikinci yarı başarılıbir G.saray meydana çıkabilir.
Her zaman Türk teknik adamın yanındayım. Şenol Güneş bence Milli Takım’daki Şenol Güneş’ten çok daha iyi pozisyonda. Trabzon’a geldiği günden bu güne kadar bordo mavili kulüpteki farkı gözüküyor. Tebrikler.
BEĞENDiM
Trabzonspor her şeye rağmen sahayı iyi parselledi.
Nihat diğer maçlara göre dün gece biraz daha etkiliydi. İber Yarımadası’na gidince havaya giriyor herhalde. Bu tarz deplasman maçlarında Holosko büyük silah. Çünkü fizik olarak da yıkılmıyor ve ısrarla rakibin üstüne üstüne gidiyor. Yani rakibi aynı silahla vuruyor. Guti Avrupa’daki maçlarda da ileriye doğru oynuyor ama araya atılan toplarda Türkiye’deki kadar başarılı değil. Sebebi, rakip takımın yaptığı defans anlayışı. Bobo da vitrin maçı olunca farklı oynadı. Orta alanda Bobo’ya yardım etmezsen o zaman tek başına çok zorlanıyor.
İbrahim’in acemiliği
Beşiktaş istediğini aldı. Şansı yaver gitse, direkler gol olsa galip gelecekti. Ancak Beşiktaş hala takım olarak futbol oynamıyor. Bireysel sahneye çıkıyorlar, o zaman da başarılı oluyorlar. Schuster’in takım olma yolunda elini daha çabuk tutması lazım. İbrahim Toraman’ın aldığı iki sarı kart da profesyonelce değil. Eğer bu kartları görüyorsan “Niye beni milli takıma almıyorlar?” demeyeceksin. Rakip zaten 10 kişi kalmış. Rakibin de hakemin de ekmeğine yağ sürüyorsun. Bunun karşılığı acemilik. Türkiye’de İbrahim ve İbrahim zihniyetinde oynayan oyuncuların hakemler tarafından cezalandırılmaması, Türk takımlarını Avrupa’da eksik bırakıyor. Ersan geldiği günden bu güne kadar devamlı çıkışta. Çok kaliteli işler de yapıyor, çok tehlikeli de. Ama normal. Bence abilerinin yaptığı hatalardan çok daha azını yapıyor.
BEĞENDiM
Beşiktaş’ın oyunu döndürme çabasını beğendim.
BEĞENMEDiM
Hala defansta önemli hatalar yapıyorlar.
DİKKAT
BİR şeyi karıştırıyoruz. Hem basın karıştırıyor, hem de hakemler. Neyi mi? Sert futbol ile tekme atmayı. Sert futbola sonuna kadar varım. Bu meret sert oynanır. Ama adama değil, topa. Adama oynayana da sonuna kadar karşıyım. Peki, defans yapan bir oyuncunun rakibe sert değil de kasıtlı girmesi nasıl olur? Önce bunu çözersek daha doğrusu hakem kardeşlerim çözerlerse olay “tık” diye biter.
Ben size rakibe ayakla yapılan sertlik için çok basit bir şey söyleyeyim. Yatarak, kayarak yapılan müdahalelelerde ayak mutlak suretle topuktan itibaren yerde olmalıdır. Ayağın 4 parmak bile yukarı kalkması, hareketin büyük ihtimalle rakibe kasıtlı yapıldığını ve yaralayıcı yapıldığını gösterir. Artniyetli oyuncu ayağını yerden kaldırarak rakibe girer. İyi niyetlisi de yerden kaldırmadan, kayarak. Onun için diyorum ki babadan hakem olanlarla, futboldan nasibini almamış olanlar bu işi kolay çözemezler.
Ayaktayken defans yapan, rakibini kucağına alacak onu döndürmeyecek. Çünkü, hücum eden oyuncu yüzünü döndüğü zaman, savunma yapan futbolcu pozisyona hakim olma şansını yüzde 60-70 kaybeder. Hücum eden defans yapana göre daha önce düşünür. Defans oyuncusu hareketini ona göre ayarlayacaktır. Hele bir de ağırsa, bu sefer de tekme atacaktır. Bizim hakemlere oyun kurallarından önce futbolu öğretmek lazım. Ama duyuyorum ki kamplarda, “Hadi futbol oynayalım” dendiğinde toptan kaçan hakemler var. Neden mi? Futbolu bilmediklerini göstermek istemiyorlar da ondan.
İşte Türk futbolu ve marka değerimiz
BURSASPOR’un genç yıldızı Volkan Şen geçtiğimiz iki ay içinde izinsiz olarak iki defa Amerika’ya gitmiş, Ertuğrul Sağlam’dan da cezayı yemişti. Volkan Şen şimdi yürüyor. İnanılır gibi değil. Amerika’ya gidip, gelmek insanda Jet-Lag’a yolaçar. Ondan sonra da M.United, Liverpool, Barcelona gibi takımlara karşı da oynarsan Jet-Lag değil, şaşkın olursun. Bursaspor, ligde en az gol yiyen takım. Şampiyonlar Ligi’nde golü yok. İçeride 10 maçtır yenilmiyor. Bazı yöneticiler, bazı yetkili yerlerdeki yetkilileri kuklaları haline getirdiler. İstedikleri gibi at oynatıyorlar. Sahneye çıktıklarında marka değerinden bahsediyorlar. İşte, Türk futbolunun marka değeri budur.
İsterlerse yaparlar
FUTBOLCU ve teknik adamların, menajerlik şirketlerinin olması 5-6 yıldır futbol aleminde herkes tarafından konuşuluyordu. Yalnızca son günlerde adları gündemde olan futbolcu ve teknik adamların değil, başka isimler de kulağımıza geliyordu. Bu tarz olaylar futbolu, sonunda şike ve bahis tartışmalarına kadar götürür. Olur veya olmaz ama herkes düşünür. Kamuoyu da şu an bunu düşünüyor. Yoldaki adam soruyor, “Erman hocam. Türkiye’de bu işler bu kadar rahat yapılıyor mu?” Cevap verme şansım yok. Sadece gülüyorum...