Erman Toroğlu

Bu kafayla olmaz

21 Kasım 2010
MAÇIN 16. dakikası. Beşiktaş hücum ediyor, Konyasporlu futbolcular akını kesiyorlar. Bu sefer, kontra akın başlıyor.

Topu alan Konyalı Grajciar, siz deyin 60, ben diyeyim 50 metre top sürüyor. Adama, “Nereye gidiyorsun?” diyen yok. “Ne yapıyorsun” diyen yok. “Ne yapmak istiyorsun” diyen yok. Alıyor, topu sürüyor, mücadeleye giren ve müdahale eden olmadığı için de diri kalıyor. Topa vuruyor, gol oluyor.
Sonra Beşiktaş bir gol atıyor. Maç 1-1. Dakika 34’e geliyoruz. Konyaspor ilk attığı golün benzerinde yine hücuma kalkıyor. Bu sefer Ersan Gülüm bakıyor ki aynı golü yiyecekler, adama çift dalıyor ve sarı kart görüyor. Ama yenilecek bir golü kurtarıyor.
Bu şunu gösteriyor. Beşiktaş’ın defans anlayışı bilindiği gibi. Yani Beşiktaş’a gol atmayanı dövüyorlar. Ama Schuster çıkıyor, hala hikaye anlatıyor. Geçen hafta alakasız bir penaltıyla kazandığında hakemden hiç bahsetmeyen Schuster, acaba bu maçtan sonra ne diyecek. Merak ediyorum.
Açık vermeyeceksin
Futbolda herkes bir şeyler söyler. 3-5-2 der, 4-4-2 der, 4-3-3 der. Hepsi hikayedir. Futbolda öncelikle gol yemeyeceksin. Bu şuna benzer, hükümetlerdeki bütçe açığına, yani açık verirsen, gol yersin. Açık verirsen, para kaybedersin. Açık verirsen, icralık olursun. Beşiktaş’ın futbol oyun şekli, tamamen icralık. Onun için de bu Beşiktaş’tan bu sene fazla bir şey olmaz. Ne olur? Heyecan verir. Maçlarında hop oturup, hop kalkarsın. Ama golü yer oturursun.
Beşiktaş’ın yediği ikinci golde defansın sağ tarafındaki adam, acaba tuvalete mi gitti? Yoksa hakemden izin almış, ayakkabılarını mı bağlıyordu?
Rakip moralleniyor

Yazının Devamını Oku

Değişen birşey yok

15 Kasım 2010
TÜRKİYE’de bu Beşiktaş’a gol atmayan takıma dayak atarlar. Ama G.Birliği Teknik Direktörü, bu Beşiktaş’ı hiç çalışmamış ve takımı bu maça son derece kötü hazırlamış. İki tane yan toptan sonra, Beşiktaş defansının arkasına atacağın her top, gol pozisyonu olur. Ama Ankaralılar, bu konuda tembellik yapmışlar. Aslında bu maçın ana fikri, G.Birliği’nin ders çalışmaması da değil. Schuster’in son 5 haftadır hakemleri baskı altına alan konuşmaları.
Abdullah Yılmaz aslında art niyetli bir hakem değil ama acemi, toy. Schuster’in konuşmalarının etkisi altında kalmış olacak ki, öyle bir penaltı çaldı ki, evlere şenlik. Peki şimdi ben Schuster’e soruyorum; “Böyle bir penaltıyı attı, kazandı. Aynı penaltı Schuster’in aleyhine verilseydi acaba ne olurdu?” Bence bu Schuster sahanın içine girer, hakemin üstüne yürürdü veya yakasından çekerdi. İşte MHK burada zayıf. Böyle bir maça bu tarz hakem verme. Bu tarz hakem vermen demek, ya hakemi parçalamak demek ya da maçı. Bu MHK,G.Birliği’ni parçalattı.

İnşallah organize değildir

İlhan Cavcav yaptığı uygulamalarla bunlara hazırlıklı olmalıydı. Birilerinin arkasına girerek “En büyüksün sen” diye bağırırsan olacağın bu. Verirsin bu maça sağlam, tecrübeli bir hakem bunların hiçbiri yazılmaz. Demekki bazı takımlar yarıştan kopmasın isteniyor. Organize mi, düşünmek dahi istemiyorum. İnşallah değildir...
İspanyol Guti penaltıyı attığında yanında hem kendi takımından, hem de rakipten 6 kişi vardı. Hani Guti çabuk davranıp vurmasa penaltıyı atanın kim olacağını karıştıracağım.
Guti çok kolay kartlar görmeye başladı. İkili pozisyonlardan değil, konuşarak kartları yiyor. Disiplinsizlikten. Çok kötü bir maç izledik. Keyifsiz, pozisyonsuz... Ama sonuca bakıyorsun 2-0, net gözüküyor. Seyretmezsen “Aferin Beşiktaş’a” dersin. Ama Beşiktaş tarafında değişen hiçbir şey yok. Ama G.Birliği böyle giderse değişebilir. Bank Asya 1.Ligi’ne doğru. Belki size şaka gibi gelir ama böyle giderlerse sürpriz olmaz.

BEĞENDİM
Geçen sene bu stadın zemini suni idi. Şimdi tabii. Beğendim. Demekki oluyormuş.

BEĞENMEDİM
Beşiktaş takımının savunma anlayışını yine beğenmedim.

DİKKAT
G.Birliği takımını hiç beğenmedim, alt kümeye düşebilirler.
Yazının Devamını Oku

Kazanan Türk futbolu

14 Kasım 2010
LİGDE 12. hafta oynanıyor, final gibi bir maç. Biri Bursa, biri Trabzon. Bu maçın galibi Türk Futbolu. Onun için de mağlubunu kabul etmiyorum. İnşallah bir gün ligin son final maçı bu tarz takımlar arasında olur. Türk Futbolu çok farklı yerlere taşınır. Kısır döngüden kurtulur. Üç büyüklerin teknik direktörleri çıkıp, La Fontaine’den masallar anlatmazlar...
Takıldığım bir noktayı, bu maçta yine gördüm. Bir teknik adam çıkıp da bunu bana izah etme zahmetine katlanırsa sevinirim. Nedir bu olay? Maçın uzatma dakikaları oynanıyor. Mağlup takım, korner kazanıyor veya bir serbest vuruş. Kaleci hariç, bütün futbolcular ceza alanının içine giriyorlar. Orada bir kör dövüşü oluyor. İşte sorun burada...
Galip takımın teknik adamı neden boyu kısa, çabuk ve süratli adamını götürüp santraya koymaz. O zaman ne olacak? Galip takım belki 1, belki 2 oyuncuyla bu oyuncunun yanına gidecek. Peki kalecisi rakip ceza alanına gidebilecek mi? Bence gidemeyecek. Çünkü 4 dakika var, 5 dakika var. Ben çözemedim. Birisi çözerse anlatsın.

İlk yarıda biterdi

Maç ilk yarıda biterdi. Trabzon’un attığı 3. gol net ofsayt değil. Cem Satman bayrak kaldırdı. Ama attıkları 2. golde de hakem Bülent Yıldırım’ın artı yönde bir kararı var. Türkiye’de birçok hakem golden önceki, ikili mücadelelerde faul düdüğü çalıp, pozisyonu kurtarmaya kalkıyor.

Trabzon maçı hak etti mi? Kesinlikle evet. Çünkü bordo mavililer, bütün sahayı iyi parsellediler, kullandılar. Oyunun yükü 11 oyuncuya eşit oranda yüklendi. Yani enerjilerini iktisatlı ve hesaplı kullanıyorlar. En ileri adamla en geri adam arasındaki mesafeyi fazla açmıyorlar. Daha da önemlisi candan oynuyorlar. Her topa giriyorlar. Hata yapan futbolcuya, arkadaşı süratle yardıma gidiyor.

Trabzon takımı fizik olarak iyi durumda. Aynı cümleleri bu gördüğüm Bursa için söyleyemiyorum. Bunun da sebeplerini çözecek adam Sağlam. Mesela Volkan Şen. Adam izinsiz iki defa Amerika’ya gidiyor, geliyor. Sonra da sahaya çıkıp hakeme fırça atmaya kalkıyor. Neden? Çünkü yüzsüz. Yere sağlam basmıyor. O zaman Bursaspor Yönetimi’nin sahneye çıkması lazım. Yoksa gittikleri yol iyi değil!

BEĞENDİM
Trabzon’un takım olma yönündeki mücadelesi ve gayretini beğendim.

BEĞENMEDİM
Bursaspor’un maç hırsını beğenmedim.

DİKKAT
Bursalı futbolcuların çok acil özeleştiri yapıp, rüyadan uyanmaları lazım.
Yazının Devamını Oku

Malkoçoğlu musun Bülent Uygun

12 Kasım 2010
“Bize ‘şartım şurtum yok, boş mukaveleye imza atarım’ diyen Bülent Uygun, ertesi gün 83 maddelik bir sözleşme gönderdi. Bir tek Gaziantepspor’un anahtarını istemedi. Gidip bir de fotoğraf çektirmiş atın üzerinde. Mübarek sanki Malkoçoğlu Cüneyt Arkın.”

BÜLENT Uygun’un, çalıştırdığı takımlarda yaptırdığı transferler çok konuşuldu. O tarafı beni ilgilendirmiyor. Alan aldı, veren verdi. Serbest ticaret, serbest rekabet ortamında teknik adamlar bir şeyler isterler; yöneticiler verirler vermezler, bu onların sorunu. Bu konuda okkanın altına kulüpler gidiyor. Benim çok merak ettiğim bir olay vardı; Bülent Uygun Gaziantepspor ile masaya oturdu. İki saat sonra anlaşma olmadan iş bitti.
Açtım telefonu İbrahim Kızıl’a, işin doğrusunu öğrenmek istedim. Kızıl düzgün adamdır. Sözünü de esirgemez. Neyse odur söyledikleri. Bu durumu şöyle anlattı bana:
İnanılmaz istekler
“Hocam, Bülent Uygun benimle ilk konuştuğunda ‘Şartım şurtum olmaz, boş mukaveleye imza atarım’ dedi. Ben de bunun üzerine yönetim kurulundan görevlendirdiğim isimlerle Bülent Uygun’u buluşturdum. Uygun’a dedim ki; ‘Gaziantepspor’da yetkili benim. Her şeye sonunda ben karar veririm. İğneden ipliğe, sonunda kararları ben alırım. Arkadaşlarım konuşurlar, önüme getirirler; bir iş ya olur ya olmaz. Son karar bana aittir.’ ‘Boş kağıda imza atarım’ diyen Bülent Uygun, bizim görevli arkadaşlarla masaya oturunca inanılmaz isteklerde bulunmaya başlamış. Arkadaşlarımın önüne 83 maddeden oluşan 8 sayfalık bir istekle gelmiş. Erman Hocam, bugün Rusya ile İsrail birleşmeye kalksa 83 maddelik 8 sayfalık bir anlaşma yapmazlar. İnanamadım. Daha da önemlisi bu maddelerden birinde şu yazıyormuş: ‘Benim haberim olmadan, kulüp başkanı dahil futbolcuya kimse ceza veremez.’ Ben de dedim ki, ‘O zaman nüfus cüzdanımı da verin kulüp başkanı Bülent Uygun olsun.”
Bu iş o kadar kolay mı?
“Bitmedi hocam” diye devam ediyor İbrahim Kızıl...
“Bir fotoğraf çektirmiş Bülent Uygun. Gaziantep’te mahalli basında çıkmış. Atın üzerine binmiş, ileri doğru gösteriyor. Mübarek sanki Malkoçoğlu Cüneyt Arkın! Altında da açıklaması: ‘Şampiyon olmaya geldim.’ Yahu tek futbolcuya 20 milyon dolar veren takımlar şampiyon olamıyorlar. Bu iş bu kadar kolay mı? O Malkoçoğlu resmini ve 83 maddeli 8 sayfalık mukavele şartlarını gördükten sonra, ‘Tamam kardeşim, yollayın Bülent Uygun’u anlaşma manlaşma olmaz’ dedim. Yani Bülent Uygun bir tek Gaziantespor’un anahtarını istemedi! Bizim Bülent Uygun ile anlaşmamamızın sebebi budur hocam” diye bitirdi.

Yazının Devamını Oku

Saadet

10 Kasım 2010
FENERBAHÇELİ futbolcular zengin aile çocuğu gibi. Ankaragüçlü futbolcular, fakir aile çocuğu gibi.

Diyeceksiniz ki hamasi edebiyat yapma. Sonra da devam ederler, “Parayla saadet olmaz.” Bal gibi olur. Parasız saadet olur mu? Olmaz. Ne zaman olur, dün akşamki maç gibi. Ayda yılda bir.Ankaragüçlü futbolcular tamamen kendilerini göstermek için, kariyer için oynadılar. Fenerbahçeli futbolcular, doymuşları oynadılar.
Bir takım mağlup olur çok doğaldır. Dört de yer, beş de yer. Ama öyle mücadele eder ki, sonunda dersin ki, “Helal olsun onlara.” Dünkü Fenerbahçe’de baktığınızda iyi diyebileceğimiz, vasat diyebileceğimiz bir tane olay yok. Sahada oynayan futbolcular seyrediyor, kenarda duran Aykut seyrediyor.
Nerede kırmızı?
Bir futbolcu olarak eğer topa doğru gitmezsen, top gole gider. Bu futbolun temel kurallarından biri. Bütün Fenerbahçeliler, hep seyrettiler ve hiç birisi topa gitmedi. Hiç birisi yardımlaşmadı. Hiç birisi boşa çıkmadı. Fark daha fazla olurdu, Fenerbahçe şanslıydı.
İnsanın kafası karışıyor. Yobo için, “iyi oyuncu” deniyor. Peki, aynı oyuncu kalecisinin attığı aut atışını iki defa ceza sahası içinde tutuyor. Takımı galip olsa, vakit geçiriyor diyeceksin. Öyle bir şey de yok. O zaman neden, nasıl yapıyor veya yapabiliyor?
82. dakikada Gökhan Gönül’ün kırmızı kart görmesi lazım. Hakem kıyak yapıyor. Bu sefer 85’te aynı Gökhan Gönül, kendi kalesine gol atıyor. Gökhan Gönül gibi bir oyuncunun bunları yapması demek; Fenerbahçe’deki bazı şeylerin kötü gittiğinin göstergesidir.
Ankaragücü’nü çok seyretmedim. Birkaç maçını izledim. Ama mağlup olduğu maçlarda bile göze hoş gelen değişik bir futbol oynuyorlar. Onun için de Ümit Özat’ı tebrik etmek lazım. 

BEĞENDİM

Yazının Devamını Oku

Santrforu yok

8 Kasım 2010
MAALESEF Türkiye’deki defans adamlarının genelde anlayışı bu. Taca atarsın, kornere atarsın, ikisini de yapamadın, topa vurursun.

Hiçbirisini yapamazsan adam da çabuksa ve bir de ceza alanına giriyorsa bu sefer adama da vuramazsın. Çünkü penaltı olur ve golü yersin. Aslında maçta gol olacak hal yok. İki taraf da “mağlup olmayayım” kafasında. Ama beraberlik iki tarafa da yaramıyor. Bir tek Fener’le Bursa’ya yarıyor.
G.Saray’da santrfor yok. Sen “Tek santrforla bütün sezonu bitireceğim” dersen olacağın bu. Ondan sonra da diyorsun ki; “Benim rakibim F.Bahçe.” F.Bahçe biraz sıksa 5 tane santrforu var. Trabzonspor haddini bilerek oynadı. İki takımda da oyunu değiştirecek araya top atacak, çalım atacak oyuncu adedi az. Engin bir şey yapabilirdi, yaptı.  Yattara yapabilirdi, Ayhan yapabilirdi. Biraz da Kewell. Ya diğer oyuncular? Hepsi düz. Aynı tornadan çıkmış gibi.
İleriye çıkamıyorlar
G.Saray’da takım olarak defans anlayışı iyi yönde değişmiş. Ama bu sefer hücum güçlerini kaybetmişler. Sezon başı hep hücum ediyorlardı, geriye dönmüyorlardı. Şimdi de ileriye az çıkıyorlar. Daha doğrusu çıkamıyorlar. Herhalde fizik güçleri yetmiyor.
G.Saray takımında şu net gözüküyor. Antrenman yapmaya, çalışmaya yeni başlamışlar. İlk devrede az puan kaybederlerse ikinci yarı başarılıbir G.saray meydana çıkabilir.
Her zaman Türk teknik adamın yanındayım. Şenol Güneş bence Milli Takım’daki Şenol Güneş’ten çok daha iyi pozisyonda. Trabzon’a geldiği günden bu güne kadar bordo mavili kulüpteki farkı gözüküyor. Tebrikler.

BEĞENDiM

Trabzonspor her şeye rağmen sahayı iyi parselledi.

Yazının Devamını Oku

Bireysel başarı

5 Kasım 2010
BEŞİKTAŞLI futbolcular maçı kaybedeceklerini ve bu maçla beraber çok şeyi kaybedeceklerini anlayınca farklı şekilde mücadele edip, oynamaya başladılar. Aslında maça böyle başlamaları gerekirdi. Yine klasik bir Beşiktaş golü yediler. Tek hatta yakalandılar, Hakan’ın da yapacak fazla bir şeyi yoktu.

Nihat diğer maçlara göre dün gece biraz daha etkiliydi. İber Yarımadası’na gidince havaya giriyor herhalde. Bu tarz deplasman maçlarında Holosko büyük silah. Çünkü fizik olarak da yıkılmıyor ve ısrarla rakibin üstüne üstüne gidiyor. Yani rakibi aynı silahla vuruyor. Guti Avrupa’daki maçlarda da ileriye doğru oynuyor ama araya atılan toplarda Türkiye’deki kadar başarılı değil. Sebebi, rakip takımın yaptığı defans anlayışı. Bobo da vitrin maçı olunca farklı oynadı. Orta alanda Bobo’ya yardım etmezsen o zaman tek başına çok zorlanıyor.
İbrahim’in acemiliği
Beşiktaş istediğini aldı. Şansı yaver gitse, direkler gol olsa galip gelecekti.  Ancak Beşiktaş hala takım olarak futbol oynamıyor. Bireysel sahneye çıkıyorlar, o zaman da başarılı oluyorlar. Schuster’in takım olma yolunda elini daha çabuk tutması lazım. İbrahim Toraman’ın aldığı iki sarı kart da profesyonelce değil. Eğer bu kartları görüyorsan “Niye beni milli takıma almıyorlar?” demeyeceksin. Rakip zaten 10 kişi kalmış. Rakibin de hakemin de ekmeğine yağ sürüyorsun. Bunun karşılığı acemilik. Türkiye’de İbrahim ve İbrahim zihniyetinde oynayan oyuncuların hakemler tarafından cezalandırılmaması, Türk takımlarını Avrupa’da eksik bırakıyor. Ersan geldiği günden bu güne kadar devamlı çıkışta. Çok kaliteli işler de yapıyor, çok tehlikeli de. Ama normal. Bence abilerinin yaptığı hatalardan çok daha azını yapıyor.

BEĞENDiM

Beşiktaş’ın oyunu döndürme çabasını beğendim.

BEĞENMEDiM

Hala defansta önemli hatalar yapıyorlar.

DİKKAT

Yazının Devamını Oku

Hakemlerimiz futbol öğrensin

4 Kasım 2010
Bizim hakemlere oyun kurallarından önce futbolu öğretmek lazım. Ama duyuyorum ki kamplarda, “Hadi futbol oynayalım” dendiğinde bu işi bilmediklerini göstermek istemedikleri için toptan kaçan hakemler var.

BİR şeyi karıştırıyoruz. Hem basın karıştırıyor, hem de hakemler. Neyi mi? Sert futbol ile tekme atmayı. Sert futbola sonuna kadar varım. Bu meret sert oynanır. Ama adama değil, topa. Adama oynayana da sonuna kadar karşıyım. Peki, defans yapan bir oyuncunun rakibe sert değil de kasıtlı girmesi nasıl olur? Önce bunu çözersek daha doğrusu hakem kardeşlerim çözerlerse olay “tık” diye biter.
Ben size rakibe ayakla yapılan sertlik için çok basit bir şey söyleyeyim. Yatarak, kayarak yapılan müdahalelelerde ayak mutlak suretle topuktan itibaren yerde olmalıdır. Ayağın 4 parmak bile yukarı kalkması, hareketin büyük ihtimalle rakibe kasıtlı yapıldığını ve yaralayıcı yapıldığını gösterir. Artniyetli oyuncu ayağını yerden kaldırarak rakibe girer. İyi niyetlisi de yerden kaldırmadan, kayarak. Onun için diyorum ki babadan hakem olanlarla, futboldan nasibini almamış olanlar bu işi kolay çözemezler.

Ayaktayken defans yapan, rakibini kucağına alacak onu döndürmeyecek. Çünkü, hücum eden oyuncu yüzünü döndüğü zaman, savunma yapan futbolcu pozisyona hakim olma şansını yüzde 60-70 kaybeder. Hücum eden defans yapana göre daha önce düşünür. Defans oyuncusu hareketini ona göre ayarlayacaktır. Hele bir de ağırsa, bu sefer de tekme atacaktır. Bizim hakemlere oyun kurallarından önce futbolu öğretmek lazım. Ama duyuyorum ki kamplarda, “Hadi futbol oynayalım” dendiğinde toptan kaçan hakemler var. Neden mi? Futbolu bilmediklerini göstermek istemiyorlar da ondan.

İşte Türk futbolu ve marka değerimiz

BURSASPOR’un genç yıldızı Volkan Şen geçtiğimiz iki ay içinde izinsiz olarak iki defa Amerika’ya gitmiş, Ertuğrul Sağlam’dan da cezayı yemişti. Volkan Şen şimdi yürüyor. İnanılır gibi değil. Amerika’ya gidip, gelmek insanda Jet-Lag’a yolaçar. Ondan sonra da M.United, Liverpool, Barcelona gibi takımlara karşı da oynarsan Jet-Lag değil, şaşkın olursun. Bursaspor, ligde en az gol yiyen takım. Şampiyonlar Ligi’nde golü yok. İçeride 10 maçtır yenilmiyor. Bazı yöneticiler, bazı yetkili yerlerdeki yetkilileri kuklaları haline getirdiler. İstedikleri gibi at oynatıyorlar. Sahneye çıktıklarında marka değerinden bahsediyorlar. İşte, Türk futbolunun marka değeri budur.

İsterlerse yaparlar

FUTBOLCU ve teknik adamların, menajerlik şirketlerinin olması 5-6 yıldır futbol aleminde herkes tarafından konuşuluyordu. Yalnızca son günlerde adları gündemde olan futbolcu ve teknik adamların değil, başka isimler de kulağımıza geliyordu. Bu tarz olaylar futbolu, sonunda şike ve bahis tartışmalarına kadar götürür. Olur veya olmaz ama herkes düşünür. Kamuoyu da şu an bunu düşünüyor. Yoldaki adam soruyor, “Erman hocam. Türkiye’de bu işler bu kadar rahat yapılıyor mu?” Cevap verme şansım yok. Sadece gülüyorum...

Yazının Devamını Oku