Erman Toroğlu

Valiye açık mektup

2 Ekim 2004
<B>SAYIN </B>valim <B>Muammer Güler.</B>.. Sizin statlardaki terör konusunda ne kadar duyarlı olduğunuzu biliyorum. Kulüplere rağmen bu iş için ne kadar mücadele ettiğinizi de.. Ama malesef kamuoyu bazı şeyleri bilmiyor. Geçtiğimiz hafta G.Birliği-F.Bahçe maçında, 19 Mayıs Stadı’nın, yeni kurulan sistem sayesinde emniyet tarafından nasıl kontrol altına alındığını zevkle, keyifle ve de ibretle gördüm. Yeni çıkan yasaya göre kulüplerin bu sistemi kurması şart. Nitekim Ankara’da G.Birliği ve Ankaragücü, 130 bin Euro harcayarak bunu sağlamışlar. Emniyet de bunu uygulamaya geçirmiş.

Kendileri kışkırtıyor

Sayın valim sizin böyle bir sistemin kurulması yönünde direktif verdiğinizi biliyorum. Ama özellikle İstanbul’daki 3 büyük kulüpten bu konuda ‘Tık’ yok.. Niye?

Sayın valim, kulüp başkanları ve yöneticiler sahnenin önünde ayrı oynuyorlar, sahnenin arkasına geçince ayrı uygulamalar yapıyorlar. ‘Küfüre karşıyız’ diyorlar, kendileri küfür ediyorlar. ‘Şiddete karşıyız’ diyorlar, tribündeki odak başlarına para vererek şiddeti ve terörü kışkırtıyorlar.

Ankara polisi, ‘19 Mayıs Stadı’nda bir tane meşale göremezsiniz’ diye iddialı konuşuyor. Peki, aynı cümleyi İstanbul polisi söyleyebiliyor mu? Hayır. Söyleyemez, çünkü organizeyi yapanlar kulüp yöneticileri.

Yarın bu güvenlik sistemleri kurulursa, o statlardaki anarşiyi yapan odaklar ve şahıslar armut toplar gibi toplanacak. İşin ilginç yanı, bu kameralar stat tribünlerinin tepesine kuruluyor ve 360 derece dönüp bütün tribünleri tarıyor ve 250-350 metreye kadar zoom yapıyorlar.

Oynatalım bakalım deyince

Yani, hani ben televizyonda diyorum ya ‘Oynatalım Uğurcuğum’ diye... Bu sistem kuruldu mu, polis ‘Oynatalım bakalım’ diyecek, tıkır tıkır herkesi savcının önüne çıkaracak. Ama, o zaman perdenin arkasındaki yöneticiler onları kurtarmak için ortaya çıkacak veya pes edecek. Bundan sonra da tribüne herkes eşi ve çocuğuyla gidebilecek.

Yalnız stadın görünen yerleri değil, soyunma odası kapısı, koridor ve tüneller de en tehlikeli yerler. Misafir takımlar zaman zaman buralarda hırpalanıp dövülüyor. Oralara da kamera şart.

Niye bu kanun yürürlüğe giriyor ‘Tık’ diye Ankara’da yapılıyor da ‘Türk futbolunun sancağı, önderiyiz’ diyen 3 büyük takımın statlarında uygulamaya geçilmiyor. Sayın valim, sizin de çok şeyi bildiğinizi ve konuşamadığınızı biliyorum. Ama ne yazık ki kamuoyu bilmiyor, aydınlatılmıyor sayın valim.
Yazının Devamını Oku

Daum'a diş geçmiyor

30 Eylül 2004
Alman hoca Manchester ile kafa kafaya oynamaya kalktı. Böyle yaparsan, kafanı koparırlar. İş işten geçtikten sonra belki kovarlar ama o zaman da zaten horozlar çoktan ötmeye başlar.

F.BAHÇE altı yedi... Rakip farklı öne geçmesiydi, hatta ve hatta biraz frene basmasaydı, sonuç ne olurdu?

Önceki gece doksan dakikanın bitiminde ‘Fenerbahçe bu takımı yenerdi’ diyen kaç kişi oldu acaba... Peki bu tesadüf mü? Hayır..

Size altını çizerek bir şey daha söyleyeyim...

F.Bahçe hala şanslı. Neden derseniz, grupta en son Manchester ile oynayacak. Yani o ana kadar eğer Manchester işi garantilerse, (ki bence garantiler) bu F.Bahçe için büyük avantaj olur. Yok eğer garantileyemezse, bu Manchester İstanbul’da F.Bahçe’yi daha rahat yener.

Yıllarca herkes G.Saray’ın başarısından söz etti. Peki bu nasıl oldu? Sahanın içinde bir Hagi vardı, bir de diğerleri. Yani saha içindeki serbest dolaşım lüksü bir tek Hagi’ye verilmişti. Kaleci hariç diğer 9 futbolcu her topa aç kurtlar gibi saldırıyor ve rakibe basıyordu. F.Bahçe’de bu lüksü tek Alex kullanabilir. Eğer bunu böyle yapmazsanız, Ferguson, Alex’in adını spikerden daha fazla kullanır.

Hemen dönelim F.Bahçe’ye...

Hooijdonk, Alex, Tuncay, Serhat
hatta Nobre... Bunların hangisi rakip topla hücuma çıkmaya başladığında yüzde yüz topa saldırırlar. Zaman zaman bazıları tek tek yapıyorlar. O da göstermelik. Eğer bu hücum pres tam yapılacaksa, aynı anda en az 4-5 futbolcu ile yapılır. Yapılır ki, panikleyen rakip topu ileriye doğru serseri biçimde kullanır. Kontrollü oyun kuramaz. Peki böyle bir Fenerbahçe’de bu sefer olay nereye yüklenecek? Direkt defansın üstüne. Daum ne yaptı?.. Manchester ile kafa kafaya oynamaya kalktı. Bu Manchester ile kafa kafaya oynamaya kalkarsan, kafanı kesin koparır. O zaman ne yapacaksın? Defansta derinlik yaratıp, rakibin kenarlardan gelmesini sağlayacaksın ve onu ortada kalabalık yaptığın huninin içine sokacaksın. Daum ne yaptı? Bunların hiçbirini yapmadı.

Alman teknik adam 4 hafta önce yöneticilere diyor ki, ‘Merak etmeyin, Türkiye Ligi maçlarında orta sahayı kalabalık tutmuyorum. Çünkü işimi bitirecek futbolcular onlar. Ama Şampiyonlar Ligi’nde böyle oynatmayacağım.’

Sorarım size?.. Türkiye Ligi’nde oynarken, Şampiyonlar Ligi provası yapmayan takım ne olur? İşte böyle badem olur. Sonra da dünya aleme rezil olur.

Fenerbahçe yönetimi bu kadar yatırımı Türkiye Ligi için mi yaptı? Hayır. Ama bu Fenerbahçe yönetimi, Daum’a dişini geçiremiyor. İş işten geçtikten sonra belki kovarlar ama o zaman da zaten horozlar çoktan ötmeye başlar.

Not: Hooijdonk, rakip baraj kurmazsa frikik atmam diyordu. Herhalde onun için barajı bozdu, golü yediler. Hooijdonk’un söyledikleriyle uyguladıkları aynı olmuyor.

Neler oluyor?

FENERBAHÇE
, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzon derken, Milli Takım ve federasyonda neler oluyor. Ersun YanalHerşey bana bağlanacak’ dedi ama gücü yetmedi. Ufak Gündüz Tekin Onay, Ünal Karaman ekibini kurdu, Ersun Yanal’ın altını oydu. Milli Takımlar eskiden yönetim olarak tek elden yürütülürdü, şimdi her Milli Takım’da bir yönetici var.

Haluk Ulusoy’a kızardık ama hiç olmazsa, her tarafa hakimdi. Yarın Danimarka’da yenilirsek, (ki bu gidişle görüntü öyle) neler olacağını hep beraber göreceğiz. Ama koltuk kavgasını bırakarak yetki alma yarışından koparak Milli Takım’a hizmet veremezseniz, bazı şeylerin sonucuna da katlanırsınız.

Aslanlar gibi!

YILLAR önce Konya’da Türkiye Birinci Ligi’ne yükselme maçları oynanıyor. O zamanın hakemi Bülent Yavuz, dönemin MHK Başkanı Ahmet Güvener’den özellikle final maçının kendisine verilmesini istiyor. Maçı da alıyor. Eskişehirspor, Aydınspor’u yenerek! Türkiye Birinci Ligi’ne çıkıyor.

Benim futboldan arkadaşım Fethi Heper’in adı bu maçtan evvel ve sonra çokça ve sıkça konuşuluyor. Aydınsporlular hop oturup hop kalkıyorlar.

Mukan Perinçek’in kulakları çınlasın, yıllar geçiyor ve kader onları Bülent Yavuz ile omuz omuza bir mücadelenin içine sokuyor. Hem de aslanlar gibi...! Bu maçta Eskişehirspor’un teknik direktörü kim biliyor musunuz? Yılmaz Vural.

Sonra Türkiye Kupası’nda meşhur Trabzonspor-Bursaspor maçı. İlk maçı Bursaspor açık farkla kazanıyor. İkinci maç için zamanın MHK Başkanı Ertuğrul Dilek, Ahmet Çakar’a görev veriyor. Sonra araya Spor Bakanı Mehmet Ali Yılmaz girince, İstanbul’dan Ahmet Çakar uçaktan iniyor, Ankara’dan Bülent Yavuz aslanlar gibi..! Trabzon uçağına biniyor. Ve rövanşta 5 gol yiyen Bursaspor Türkiye Kupası’nı Trabzon’a kaptırıyor.

Bursaspor’un teknik direktörü bu maçta kim biliyor musunuz? Yılmaz Vural. Bitmiyor... Kader ağlarını örmeye devam ediyor. Bugün Bülent Yavuz ile Yılmaz Vural yine aslanlar..! gibi TEMİZ EKRAN diye reklamı yapılan TRT’de Türk futboluna geçmişlerinden kalan değerli bilgi ve miraslarıyla..! Türk halkını yönlendiriyorlar. Sakın bana kimse hikaye anlatmasın. La Fontane’dan masallar anlatmasın.

Temizlik derseniz benim aklıma bulaşık deterjanları, çamaşır detarjanları geliyor. Bazen de belediye temizlik ekipleri.
Yazının Devamını Oku

Bu iş bitmiş

26 Eylül 2004
Siyah beyazlılar açısından en büyük tehlike; kötü olduklarını kabul etmiyorlar, <B>‘iyiyiz’ </B>diyorlar. Ve her geçen gün sabun gibi eriyorlar. Del Bosque ile yollarına devam edecekler mi? Yoksa bazı oyuncularla yollarını mı ayıracaklar? BELKİ çok kaliteli değil ama heyecanlı bir lig yaşıyoruz. Milli maç araları olmasa ara hiç soğumayacak, tempo düşmeyecek. Beşiktaş seyircisi Samet’e küfür ediyor. Anlamak mümkün değil. Geçmişine sahip çıkmayan ülkeler de, takımlar da işte dün geceki gibi olurlar. Ne yapmış Samet? Yıllarca bu takımın kaptanlığını yapmış, her şeyini vermiş. Şimdi nerede? Bir takımın teknik direktörü. Ne yapacak yani, her tarafını açıp, ‘Buyurun benim takımımı perişan edin mi?’ diyecek.

Sahada bir hakem var, çok genç ama iyi niyetli. Gördüğünü çalmaya çalışıyor. Beşiktaş seyircisi ona da küfür ediyor. Ama esas hatayı yapanları saklıyor. Niye? Çünkü, bu seyirci bazı kesimler ve gruplar tarafından yönlendiriliyor. Bu bazı gruplar, bu seyircilerin elebaşlarını ne yapıyorlar? Yemlendiriyorlar...

Hatayı kendinizde arayın

Ankara takımı genelde iki, bazen üç, nadiren dört kişiyle geliyor. Ama Beşiktaş takımı hep yedi kişiyle geride. Peki bu takım nasıl gol atacak? Nasıl gol atacağını düşünürken, ne kadar kolay gol yediğini de görüyoruz. Doksan dakikanın geneline bakın, takımların girdiği pozisyon açısından skorun açık farkla Ankaraspor lehine bitmesi gerekirdi.

Siyah beyazlılar açısından işin en büyük tehlikesi; onlar kötü olduklarını kabul etmiyorlar, ‘iyiyiz’ diyorlar. Ve her geçen gün de sabun gibi eriyorlar. Şu da başka bir gerçek; Del Bosque ile devam mı edecekler, yoksa bazı futbolcularla yollarını ayıracaklar mı? Maçta oynamayan futbolcu her zaman haklıdır. Ama oynayanları gördükten sonra Pancu ile Tümer’in neden daha fazla kullanılmadığını anlamak mümkün değil. Bir şey daha dikkatimi çekiyor. Beşiktaş takımında hala hakemle oynama huyu devam ediyor. Ve bence daha önemlisi, sahanın dışında futbolcuların arkadaşlığı normal düzeyde değil. Çünkü bu kötü dayanışma sahanın içine yansıyor.

Beşiktaş’ın attığı iki gol var. Bence o golleri kaleci Şenol yedi, siyah beyazlılar atmadı.

Sarı varsa kırmızı da olmalı

Hakem, genç, tecrübesiz ama cesaretli. Yalnız bir şeyi bilmiyor. Toplam 13 sarı, 1 kırmızı kart var. En fazla 4 sarı, hadi bilemedin 5 sarıdan sonra iş kırmızıya döner. Demekki, çok sarı kart kullanarak disiplin sağlanmıyor. Eğer 13 sarı kullanıyorsan, yanında 3 de kırmızı gelmesi lazım. Yalnız Beşiktaş sakın ola ki dün geceki mağlubiyeti hakeme bağlamasın. Dua etsinler 6-7 fark yemediler.

Not: Beşiktaş seyircisinin 90 dakika küfür ettiği Samet Aybaba, 5 tane Brezilyalı futbolcuyu memleketlerine giderek defalarca seyrederek hepsini 1,5 milyon dolara aldı. Siz isterseniz küfürün adresini değiştirin.
Yazının Devamını Oku

Kumar Daum'un

25 Eylül 2004
Maçı seyrederken bazıları diyordu ki: <B>‘Bu Alex ne iş yapar?</B> <B>Ne zaman oynayacak?</B>’ Haksızlık yapıyorlar. Çıkarın <B>Alex’</B>i Fenerbahçe onbirinden, sarı lacivertlilerin bugün acaba kaç puanı olurdu? FUTBOL öyle bir oyun ki, her an her şey olabilir. Bir takım diğerinden iyiyse, ‘mutlak kazanır’ diye bir kural yok. G.Birliği bu sene iyi futbol oynamıyordu. F.Bahçe de sadece Malatya maçında iyiydi. Dün gece 90 dakikayı izliyoruz. Dakika 65: F.Bahçe 1-0 mağlup ve Daum üç oyuncu birden değiştiriyor. Kalan 25 dakikada herhangi bir oyuncusu veya kalecisi sakatlansa, seyreyle festivali. Nitekim Serkan yatıyor, tedavi oluyor, o şekilde maça devam ediyor. F.Bahçe 10 kişi kalsa, olay bitecek.

Şimdi dönelim G.Birliği’ne... 1-0 galipken, intihar komandolarını bellerine bomba koyarak sahaya sürüyorsun. Tribünden sahaya baktığımızda, G.Birliği ceza alanı civarında dört F.Bahçeli var, yanlarında da dört Gençlerli. Yani düşünün, 86 eksi 65 ne yapar? Yani 21 dakika F.Bahçe hücumcuları ile Gençler defansçıları kafa kafaya oynuyor. Sen 1-0 öndesin, çek bir adamı arkaya boşa, hatta bir tane de öne koy. F.Bahçe’nin gol atma şansı yok. Niye? Havadan atılan topların hepsini Gençler defansı daha iyi alıyor. Gol yemen için iki tane şart var. Birisi kenardan top gelecek, sıfırdan gol atacaklar. Diğerinde topla diriplingle gol olacak. Sen defansında bir veya iki fazla olursan, gol yeme şansın yüzde 10’lara, hatta 5’lere iner.

Kaybederken kazandı

Buraya kadar yazdıklarımızı bir düşünün. Bir de iki teknik direktörü... Birisi kazanırken kaybediyor, diğeri de kaybederken kazanıyor. Bence dün gece ikisi de kumar oynadı. Şanslı olan Daum’du.

Maçın geneline baktığınızda neticenin G.Birliği lehine olması gerekirdi. En fazla berabere bitmesi lazımdı. Ama maçı F.Bahçe kazandı. Sakın kimse çıkıp, ‘Daum üç oyuncu birden değiştirdi, risk aldı’ demesin. Çünkü futbol macera ile oynanmıyor. Ama işte dün geceki gibi bazen atıyorsun, kazanıyorsun.

Maçı seyrederken bazıları diyordu ki: ‘Bu Alex ne iş yapar? Ne zaman oynayacak?’ Haksızlık yapıyorlar. Çıkarın Alex’i F.Bahçe onbirinden, sarı lacivertlilerin bugün acaba kaç puanı olurdu? Bence adam aldığının şu ana kadar yarısını hak etti. Tabii bu, şunu da gösteriyor; diğerleri ne iş yapıyorlar? O da Daum’un sorunu.

Yazık oldu Gençlere

Malatya maçından sonra F.Bahçe için ‘iyi futbol oynamaya başladı’ dedik. Yanılmışız. Futbolcuların aklı acaba Manchester maçında mıydı? Onu da salı günü göreceğiz.

Şu bir gerçek; dün gece G.Birliği’ne yazık oldu.

Cem Papila birkaç hata dışında iyi maç idare etti. Onun da başarısının arkasında güven duygusu yatıyor. Futbolcular ona inanıyorlar. O da tavrından hiçbir şekilde taviz vermiyor. İyi de yapıyor.
Yazının Devamını Oku

Mahkemeye gidelim

22 Eylül 2004
Buradan sesleniyorum, yarın bir gün benim başıma bir şey gelirse bunun tek sorumlusu Aziz Yıldırım olacaktır. Beni kim korur? Önce Allah, sonra herhalde Türkiye Cumhuriyeti Devleti. YİNE bir olay... Yine basın mensupları var... Ve maalesef olayın içinde yine Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım var. Maraton programında biz bu olayları işliyoruz. Şansal Büyüka ile beraber konuşuyoruz. Olay, kulübün güvenlik görevlileriyle Lig TV muhabiri Yılmaz Dirim ve kameraman arasında geçiyor. Tartaklanıyorlar, o sırada devreye Aziz Yıldırım giriyor. ‘.... ulan. Yıkıl karşımdan’ diyor. Biz de bunun Fenerbahçe Kulübü Başkanı’na yakışmadığını söylüyoruz...

Ağır cümleler var

Fenerbahçe Kulübü bildiri yayınlıyor. Şansal’ı ve özellikle beni Fenerbahçe seyircisine hedef gösteren bir açıklama yapılıyor. Arada ağır cümleler var. Şereften ve haysiyetten bahsediliyor. Uzun açıklama reyting uğruna her şey yaptığımız ile devam ediyor.

Şimdi tersten başlayalım... Şu anda Maraton Digitürk’te.. Digitürk ise reyting ölçümlerine dahil değil. Şeref haysiyet derseniz, bu konuda Şansal da ben de herkes kadar iddialıyızdır. Tabii bu olayın içinde şahitler de var. Yarın bu olayın özellikle mahkemeye taşınmasını isterim. Aziz Yıldırım’ın çok yakınındaki bir arkadaşına (İsmi bende saklı. Günler geçtikçe bu olayı inkar eder mi bilemiyorum) ‘Ben küfür etmedim, sadece ..... ulan dedim’ diyor. Sonra da ‘Küfür ettim mi hatırlamıyorum’ diye devam ediyor. Bunların üzerine Yıldırım beni seyirci ile karşı karşıya bırakıp hedef gösteriyor.

Buradan sesleniyorum, yarın bir gün benim başıma bir şey gelirse, bunun tek sorumlusu Aziz Yıldırım olacaktır. Beni kim korur? Önce Allah, sonra herhalde Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

Sevgili okuyucular, işin daha başka boyutları da var. Bunları ilk defa duyacaksınız.

Fenerbahçe Stadı’nda Digitürk ile TRT elemanları beraber çalışıyorlar. TRT grubu Malatyasporlu Mert ile söyleşi yaparken, bu korumalar gelip, TRT kameramanını sırtından çekerek yere vuruyor. Kamera bir tarafa, çocuk bir tarafa gidiyor. Bu görüntüler bizim elimizde var. İsteyene veririz. TRT’den ses yok mu? Aloo, bir şey mi dediniz? Yoksa TRT’den ses mi, tık mı bekliyorsunuz?

Soyunma odası

Aziz Yıldırım
’ın Fenerbahçe Kulübü Başkanı olmasında Show TV’nin bayağı bir etkisi var. Bu benim şahsi fikrim. Kendisi ‘Hayır yok’ diyebilir. Yıllardır Maraton programlarında Aziz Yıldırım’ın lehine çok konuşulmuştur. İyi yaparsa muhakkak iyi konuşulur. Ama hata yaparsa da bu da işlenir. Zaten bunu yapmasaydık, Maraton, Maraton olmazdı. Mesela, Aziz Yıldırım ‘Ben teknik direktörün işine hiç karışmam. Soyunma odasının yolunu bilmem’ derdi. Ama bir maçın devre arasında Maraton kameraları Yıldırım’ın kendi soyunma odasına teknik direktörden önce girdiğini görüntüledi. Zaten o günden sonra da Şansal ile araları açıldı.

Keyif alırım

Eğer Şansal o gün Yıldırım’ın o görüntülerini yayında göstermeseydi, yarın aynı kameraman Beşiktaş veya Galatasaray Başkanı’nı çektiğinde Şansal da gösterdiğinde ona demez miydi, ‘Ne o Şansal ağabey. Aziz Yıldırım arkadaşın, göstermiyorsun, kıyak yapıyorsun. Ama diğer iki başkanı gösteriyorsun..’ Soruyorum size o zaman maraton maraton olur muydu.

Burada bir şey var. Aziz Yıldırım ne yaptığını iyi biliyor. Ne yapmadığını da. Ben onun yerinde olsam, hem bizden, hem de özellikle o muhabir arkadaş Yılmaz Dirim’den özür dilerim.

Haa, öbür yolu seçer de mahkemeye verirse de, bu işten keyif alırım. Çünkü ikisinden birini yapmaya mecbur. Muhakkak ki en doğru olan kararı yine kendisi verecektir.

* NOT: Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Kulübü Başkanı. Her seferinde, gazetecileri suçlayarak, ‘Yazdığınız haberin altına isminizi koyun’ dersin. Ben küfür olayında sana konuşuyorum. Sen niye resmi internet sitesindeki yazının altına kendi adını değil de, yönetimin adını koyduruyorsun? Çünkü o siteye senin bilgin olmadan, tek kelime yorum yapılmaz.
Yazının Devamını Oku

Kompleksten kurtuldun

19 Eylül 2004
<B>HAYATTA </B>illet olduğum bir şey var; televizyona konuşurken söze <B>‘evet’ </B>diye başlamak. Ama bu maç yazısına ben, <B>‘evet’ </B>diye başlayacağım. Ama nasıl? Çünkü mecburum. Eveeet, Christoph Daum, ne oldu şimdi? Kaç maçtır F.Bahçe ile dama taşı gibi oynadın. Seyirciyi fıtık ettin, yöneticini fıtık ettin. Yavaş yavaş F.Bahçe seyircisi artık maçlara gelmeyecekti neredeyse. Çünkü elindeki kadroyu doğru kullanmıyordun. ‘Kullanmıyordun’ derken, yapacağın iş de öyle ahım şahım bir iş değildi. Defansın önüne Marco ile Serkan’ı koyacaksın, Alex’i de ileriye doğru oynatacaksın. Tuncay zaten önünde geniş alan olunca çok keyif alarak oynayan bir oyuncu. Onu da biraz geriye çekeceksin, iş hallolacaktı.

Sonunda anlayabildin

Dün gece bunların hepsini yaptın. Yani o kompleksten kurtuldun. Bu olayları, futboldan hiç anlamayan yorumcular bile izah etmeye çalıştılar. Ya inat ettin, ya da kafanda başka şeytanlıklar vardı. Orasını bilmem artık.

F.Bahçe’nin bu sezon karşılaştığı en zor takım Malatyaspor’du. Ama en kolay onu geçti. Hem de futbol adına bayağı iyi şeyler yaparak. Fener hücuma çıkarken sağ kanatta Serkan kenara doğru bindirme yapıyor, oyunu açıyor, topu kaybettiklerinde hemen içeriye giriveriyor. Orada zaten Marco da var. Rakip takım bu ikisinden kurtulup defansın üstüne gelene kadar zaten pili bitiyor. Marco da, Serkan da topu almasalar bile rakibe birli-ikili müdahale edince rakip oyuncu bu sefer topu iyi kullanamıyor. O zaman da arkadakiler hiç zorlanmadan bu topları armut toplar gibi topluyolar.

Bu kadro keyif verir

Defans neredeyse arkaya masa atıp, okey oynayacaktı. O kadar rahatlardı. Zaten sarı lacivertlilerin elinde hücumda iyi oyuncular var. Böyle olunca da hiç zorlanmıyorlar. Bu kadro 4 maç üst üste oynasın, 5. maçtan sonra bu Fenerbahçe inanılmaz keyif verir.

Malatyaspor elinden geleni yaptı. ama rakip güçlü olunca seyirci baskısını da yiyince hakem de ‘Allah’lık Ali Bey’ olunca, kaybolup gittiler.

İsmet Arzuman, hakemlik yapmak için astsubaylık mesleğini bıraktı. Geçen sene de yılın hakemi seçildi. İsmet Arzuman vasat bir hakem. Biraz zorlandığı zaman eli ayağı birbirine dolaşıyor. Neredeyse düdüğünü yutacak.

Bakın; dakika 61. Malatyalı oyuncu orta sahada sakatlanıyor. Maç devam ediyor. Hakemi ikaz ediyorlar, o sırada top F.Bahçceli Deniz’e geliyor. Deniz de topu taca doğru vuruyor. Hakem de oyunu durduruyor. Gidiyor bu oyuncunun yanına, onunla sakatlık muhabbeti yapıyor. Fakat şeytan bu ya, o Deniz’in ileriye taca vurduğu top, oyun alanını terk etmiyor, sahanın içinde kalıyor. Bu sırada Arzuman hala sakat olan oyuncunun yanında.

Bu sefer Malatyasporlu futbolcular uyanıp gidip o topu taca atıyorlar. Oyun da F.Bahçe’nin taç atışı ile başlıyor. İşte tam bu sırada taç atışı atılmadan iki nolu yardımcı hakemi çağırsa yanına ve dese ki, ‘Ben top dışarı çıktı diye oyunu durdurdum. Sakın taçla başlatma. Topun son oynandığı yerden hakem atışıyla oyunu başlat’ dese, hepsi kurtulacaklar. Ama nerede bizde böyle bir hakem.

Arzuman ucuz kurtuldu

İsmet Arzuman
çok formsuzdu. Hooijdonk’a penaltı yapıldı, görmedi. Hooijdonk aynı yerde bu sefer topu kolla oynadı, gene penaltı yok. Kartlar dengesiz, fauller dengesiz. Ama goller temiz, F.Bahçe’nin de üstünlüğü bariz olunca Arzuman dün gece durumu kurtardı.

Ya biletler pahalı ya da Fener seyircisine Şampiyonlar Ligi ile lig maçlarına üst üste gitmek ağır geliyor. Çünkü, seyirci dün gece takımını yalnız bıraktı.
Yazının Devamını Oku

Neticeye bakacaksın

16 Eylül 2004
<B>Sparta</B> Prag öyle ahım şahım bir takım değil. Ama F.Bahçe, takımına çok para yatıran, sermaye koyan bir kulüp. Peki bu nereye kadar gider? Şu gözüküyor ki, gideceği yere kadar. Yani <B>Daum, </B>bildiğini okumaya devam ediyor. Rakibin bir tek özelliği var; koşması ve mücadelesi. Fenerbahçe kötü mü mücadele yaptı? Hayır. Ama iki takımın futbolu da iyi değil. Pozisyonlara bakarsanız, adamların girdiği net 4 tane gol pozisyonu var. Ama dedim ya, futbolda hatice yok. Futbolcuya bakıyorsunuz, o da aynı.

Servet, hala amatörsün!

Servet,
Denizlispor’dan geldi. Şu sıralarda bayağı bir aşama içerisinde. Son milli maçta da iyi futbol oynadı. Ama Şampiyonlar Ligi maçında iki sarı karttan atılıp, en lazım olduğun Manchester maçında oynamayacaksan, demekki, hala amatörsün. Ama bizim futbolcular maalesef böyle. Servet, Denizlispor’da olsaydı aynı iki sarı kartı görür müydü? Hayır. Eğer Şampiyonlar Ligi’nde oynayacaksan ve oynuyorsan hem araba kullanacaksın, hem ciklet çiğneyeceksin, hem sigara içeceksin, hem yanındakiyle konuşacaksın, hem öndeki, arkadaki arabaya dikkat edeceksin, yasak olmasına rağmen hem de telefonla konuşacaksın. Başka türlü başarılı olma şansın yok.

El oğlu yaptırıyor

İki-üç futbolcun bu kadar sarı kart görürse, senin Şampiyonlar Ligi’nde oynamaya hakkın yok. Ama bizim her şeyimiz içeride ve dışarıda farklı. Statta anons yapılıyor: ‘Lütfen meşale yakmayın. Bu, Şampiyonlar Ligi maçı. Kulübümüz zarar görür.’ Yani bu demektir ki, Türkiye ligi maçlarında bunları yaparsın. Daum bir pozisyonda dışarı çıktı, birinci yardımcının ikazıyla hakem yıldırım gibi pozisyonun olduğu yere geldi. Çünkü onları da dördüncü hakem uyardı. Bunları mutlak raporlarına yazacaklardır. Bu, bizim sahada gördüklerimiz. Digitürk aynı stattan lig maçlarını seyircinin arasından veriyor. Ama UEFA’ya gelince Aziz Yıldırım’ın gücü yetmiyor. Çünkü el oğlu doğru olanı bastıra bastıra yaptırıyor. Kafanı kaldıramıyorsun. Dün akşam, Prag maçı F.Bahçeliler için korku filmi gibiydi. Ellerini bağlayan mı istersin, sırt sırta dönen mi istersin? Kendine göre seyirci her türlü uğuru yaptı. Bakalım Manchester’da gene bu uğurlar olacak mı? Ama şu bir gerçek; dün gece F.Bahçe korku filmini mutlu sonla bitiren tek takım oldu.
Yazının Devamını Oku

Daum'un kompleksi

15 Eylül 2004
İki teknik adam arasında soğuk savaş var. Ersun Yanal, Aziz Yıldırım dahil, Fenerbahçe yönetimiyle dirsek temasında. Ve Ersun’un ondan iki defa randevu istemesine rağmen olumsuz karşılık almasının sebebi de bu. LİGDE ilk 5 sıraya bakalım... Sakatlık olmazsa, Trabzon’un sahaya çıkacak takımı belli. En fazla bir, hadi taş çatlasın iki kişi değişir.

Galatasaray bir kaç maçtır aynı kadro ile çıkıyor. Gaziantep’in de böyle bir problemi yok, Malatya’nın da.

Başkan’la dirsek teması

İkinci sıradaki Fenerbahçe ile onikinci Beşiktaş’ın standart ilk onbir sorunu var. Bu iki takım sahaya nasıl çıkacaklar, hangi oyuncular değişecek, oyuncu değişikliğinden sonra sahanın içinde kaç kişinin yeri değişecek, belli değil. Yani anlayacağınız çorba gibi. Diyeceksiniz ki, ‘Kardeşim Fenerbahçe ikinci..’ O kadar para verirsen, şahsi beceriyle ikinci oluyorsun. Yıllardır başarılı olan takımlara bakın, yolda yürüyen taraftarına sorun, size nefes almadan ilk onbiri sayar. Fenerbahçe tonla para harcadı, seyirci ve stat müthiş, sahada oynanan futbol ise rezalet. Taraftar bir takımdan keyif almazsa, o takımdan soğur. Soğur derken aklıma geldi. Daum’la Ersun Yanal arasında uzun zamandır soğuk savaş var. Bu şu anda da devam ediyor. Sebebi basit, Ersun Yanal, Aziz Yıldırım dahil, Fenerbahçe yönetimiyle dirsek temasında.. Daum da bunu biliyor, hatta Ersun Yanal, Fenerbahçe’nin nasıl oynaması gerektiği konusunda da Fenerbahçeli idarecilerle de konuşuyor. Ama bu konuşmada ilk teklifi yapan Fenerbahçe başkanı ve bazı yöneticileri. Daum da bunu da biliyor. Hatta Daum, Ersun’un inadına inadına işler yapıyor.

Ersun Yanal akılcı

Ve Ersun’un ondan iki defa randevu istemesine rağmen olumsuz karşılık almasının sebebi de bu. Ama bu konuda Ersun son derece haklı ve akılcı. Çünkü Christoph Daum’un takımında oynayan Ersun’un eski takımlarından futbolcuları var. Daum’un bu kompleksini anlamak mümkün değil. Zararı da Fenerbahçe görüyor.

Yine aynı kafa

ERTUĞRUL Özkök’ün dünkü güzel yazısını okuyunca, aklıma 1967 yılında yaşadığım bir hatıra geldi. Güneşspor’da oynuyorum, ikinci ligde mücadele ediyoruz. Kayseri’ye pazar günü oynayacağımız maç için üç gün önceden gittik. Kulüp Başkanımız Avni Bulduk, bütün takımı cuma namazına götürdü. Zaten sıkıştığımız zaman ya ‘Anne’ diye bağırırız, ya da ‘Allah’ diye...

Bilirsiniz futbol takımlarında muziplik fazla olur. Onun için üçer beşer kişi olarak dağıldık ve öyle saflara girdik. Çok da büyük bir camii. İmam namazdan evvel vaaz veriyor ve sürekli kadın- erkek ilişkisinden bahsediyor. Zinanın fuhuşun büyük suç olduğundan ve kadınlarla erkeklerin ulu orta yerlerde elele gezmelerinde, öpüşmelerinden şikayetle bahsediyor. Ve ilave ediyor; Ey cemaat. Öyle insanlar var ki, bu işleri üstü açık arabalarda yapıyorlar. Allah bunları daha net görüyor diyor. O zamanın bakanlarından İbrahim Deriner’in oğlu Yiğit de bizde futbol oynuyor. Hem de 55 model kırmızı renk ve üstü açık bir ford otomobili var. Kaleci Ömer’in de üstü açık nefis buick arabası. Ve bizim takım birbirine bakarak gülmeye başlıyor. Bu arada da gözlerimiz Ömer ile Yiğit’i arıyor.

Evet beyler... Sene 67, sene 2004... Çıkarın 37 yıl kalıyor. Yani Türkiye’de bunların kafası değil 37 yıl önce, Atatürk zamanında da aynıydı, 137 yıl sonra da aynen devam edecek.

Babadan oğula

DİKKATİNİZİ birşey çekti mi?

Son 50 yılda babası hakem olan kaç tane çocuk hakem oldu?

Peki niye babası futbolcu olanların, oğlu futbolcu olmuyor veya çok az çıkıyor?

Futbolculukta kabiliyetli isen oynuyorsun, baban tesir etmiyor... Ama hakemlikte ne olursan ol farketmiyor...!

Nerede enteller!

IRAK’ta habire Türk vatandaşı şoför öldürülüyor.

Nerede o cumartesi anneleri...

Nerede benim bazı entel sanatçı takımım...

Irak’a girmeyelim, girmeyelim diye bağırıyordunuz. Niye şimdi sesiniz çıkmıyor.

Çıkmaz... Çünkü hem bizim içimizde yaşayacaksınız, hem bizi kullanacaksınız, hem de ileride yakaladığınız zaman bizi arkadan vuracaksınız...

Ya sizler fazla uyanıksınız, ya da bizler sizlere fazla sabrediyoruz.

Federasyondaki işsizler

Başbakan Tayyip Erdoğan, Gürcistan maçından sonra eski futbolcuların lokalini açmak için tesislere gidiyor. Oradaki sohbette diyor ki, ‘Bu maçta Trabzon seyircisinin üzerinde ölü toprağı vardı. Rüştü yan toplarda zayıftı. Trabzonspor iyi gidiyor.

Sayın Başbakan Futboldan anlıyor. Kendisi de oynadığı için çok değişik açılardan maçı gözleyebiliyor.

Evet başbakanın dediği gibi Trabzonspor iyi gidiyor maaşallah... Peki ne yapmak lazım... Onu hemen durdurmak lazım... Siz şimdi zannedeceksiniz ki, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’tan bahsediyorum...

Hayır... Trabzon’un içinde bir avuç menfaat grubu var. Arada sırada uzaktan kumanda ile idare edilen (Gürcistan maçında olduğu gibi), çok zaman da parasız da kalan. Siz bunlara vampir de diyebilirsiniz, frankestein de. Futbolun içinden gelen Özkan Sümer ve Atay Aktuğ aynı yolda gidiyorlar. Helal olsun onlara. Ama Trabzon’un o ileri gelen milletvekillerinden bazı entel laz grupları var. Onlar hala daha, Gürcistan maçındaki bu ufak gruba sahip çıkıyorlar. Ama onların beyanat verdiği günlerde, hatta saatlerde bu grup Trabzon’da üç ayrı yerde ama aynı anda Trabzon tesislerine saldırıyorlar.

Dedim ya, Trabzon iyi gidiyor. Onu içerden ve arkadan vurmak lazım. Hatta ve hatta benim aklıma, daha başka şeyler de geliyor.

İktidardan düşen Futbol Federasyonu’ndakilerde bazıları acaba spor aleminde işsiz mi kaldılar.

Carew’i niye aldınız?

BEŞİKTAŞ Carew’i neden aldı... Yanlardan orta gelecek Carew fiziğini kullanacak. Peki Carew ne yapıyor? Yandan toplar getirip orta yapıyor. Onun için de Beşiktaş onikinci.
Yazının Devamını Oku