12 Eylül 2004
<B>TABELAYA </B>bakan diyecek ki, <B>‘Fener’e bak, ne güzel bir galibiyet almış.</B>’ Maçı seyretmeyenler de: <B>‘Aferin Fener’e, Sebat’ı eze eze yendi.</B>’ Hepsi hikaye. 90 dakikanın 64’ünde Sebat daha iyi oynadı. Özellikle ikinci yarının ilk 20 dakikasını. F.Bahçe, zannedersiniz ki, Avrupa’da oynayacağı rakipleri yanıltmak istiyor. Ve Daum, bu maça kadar aynı hataları yapmaya devam etti. Düşünün, oyuna Mehmet Yozgatlı giriyor, 3-4 oyuncunun yeri değişiyor. Akçaabat, göstere göstere gol pozisyonuna giriyor, önlem yok. Daum da bizim gibi seyrediyor. Orhan’ın attığı beraberlik golünde pozisyonu televizyonda durdurun, seyredin. Orhan’dan başka kaç tane F.Bahçeli futbolcu bomboş durumda. Gelen orta, pozisyon almalarını zorlaştıracak türden değil, duran bir toptan.
Duble primi hak etti!
F.Bahçe kötü oynuyor, Sebat beraberliği yakalamış, artık öldürücü darbeyi vurması bekleniyor. 64. dakikada sahneye F.Bahçe Teknik Direktörü Mehmet Birinci çıktı. Pardon, Akçaabat’ın teknik direktörü. İyi giden makinenin dişlerinin arasına çomak sokuyor, makineyi parçalıyor. Bence Fener yönetimi, futbolcularından önce duble bir galibiyet primini Birinci’ye göndermesi lazım banka havalesiyle. Bir maç ancak bir teknik direktör tarafından böyle katledilir. Daum, 4-1 kazanınca şimdi ona fazla bir şey söylemezler. Ama bu F.Bahçe böyle oynamaya ve böyle kadrolarla çıkmaya devam ederse, Şampiyonlar Ligi’nde dibe oturur.
Biri oynuyor, biri bakıyor
F.Bahçe’de bir Marco var. Alıyor, gidiyor, basıyor, top çalıyor. Mübarek sanki assolist. Bir de Serhat var. Alamıyor, basamıyor, gidemiyor, çalamıyor. Biri oynuyor, biri bakıyor. Daum da onlara bakıyor. F.Bahçe niye bu kadar transfer yapıp yedekleri güçlendirdi anlamak mümkün değil. Şu güne kadar Fener’in başında daha bir isimsiz, daha bir dikkatli teknik direktör olsaydı F.Bahçe aynı puanları alırdı, ama özellikle daha iyi futbol oynardı. F.Bahçe’nin futbolu keyif vermiyor. Ben şahsen F.Bahçe’nin maçına gittiğimde Alex ne yapacak, Marco nasıl mücadele edecek, Tuncay değişik goller bulabilecek mi diye bakıyorum. Çünkü sarı lacivertlilerde takım oyunu diye bir olay yok. Yani F.Bahçe’de yöneticilerin büyük paralarla aldığı, oynattığı oyuncular var. Bir de büyük paralar verdiği Daum.
Sebat’ta horozlar artmış
F.Bahçe’nin attığı ikinci golden önce Erman Ergin’in rakibine yaptığı faul değil. Sinirlenip bir de gereksiz sarı kart görüyor. Ama en büyük hatayı Ekrem yapıyor. Topa vurup uzaklaştırmak yerine artistlik yapmaya kalkıyor ve Mehmet Birinci’nin hatalarına yardım ediyor. Sonra da maç 4 oluyor. Sebat, geçen sene daha iyi mücadele ediyordu. Bu sene horozlar artınca sabah erken olmuş herhalde.
Hakem Cem Deda, yine aileden hakem çocuklardan biri. İyi niyetli gibi gözüküyor. Ama çok acemi. Olur mu? Çok çalışması lazım. Çünkü eksiği fazla.
Yazının Devamını Oku 9 Eylül 2004
<B>Sevgili</B> <B>Ersun</B>, kavga eden ama tekme atmayan, mücadele eden ama rakibine tekme atmayan, topa giren ama rakibine tekme atmayan oyunculardan kurulu, biraz da Türk insanı için oynayan futbolcuları seç. İyi mi oynadık... Hayır...
Organize olaylar
Ama iyi mücadele ettik. Yunanistan nasıldı? çok kötüydü. Böyle bir takımı Atina’da yener miydik, yenerdik. Ama o Trabzon’daki organize olaylar hem Türk insanını, hem takımı kesin yaralamış. Dün akşam görev alan oyuncuların çoğu bu yükün altında ezildiler. O Trabzon’daki olayları, organize eden insanları maalesef biz daha hala açıklayamadık...
Bakınız, sahada futbolu yazacakken, nelerden bahsediyoruz. Kolay değil, çünkü hakikaten Türk futbolu çok temizlenmesi, hatta kurutulması gereken bir bataklık...
Gürcistan maçını Trabzon’a alıp oynatan, sonra da bunun kaymağını yemek isteyen zihniyetin maalesef günahını Türk insanı çekiyor...
Dün gece son Avrupa Şampiyonu ile, iki yıl önceki dünya ikinci oynadı. Ne Yunanistan oynadığı futbol ile Avrupa Şampiyonluğunu haketmişti, ne de biz dün üçüncülüğünü.
Faydalanamadık
Bizim takımda hala tacı rakibe atan oyuncular var. (Hani bu taç ayakla atılsa neyse. Elle atılıyor...) Yunan takımının duran toplardaki hava hakimiyeti iyiydi. Ama Servet ile İbrahim bu kulvarda iyi mücadele ettiler. Yalnız hücumda hep kısa boylu oyuncularımız vardı. Rakip takımın defansında da uzunlar ve ağır oyuncular. Bundan yeterince faydalanamadık. İki önemli pozizyondan ilkinde Deniz acemi hareket etti. İkincisinde ise Serhat Akın takımında yaptığı gibi bencillik yaptı.
Penaltıyı çalsa
Rüştü’nün maç eksikliği net olarak gözüküyor. İki önemli zamanlama hatası yaptı. 16. dakikadaki zamanlama hatasından hakem Anders Frisk penaltıyı çalsa, kimse birşey diyemezdi.
Hakem maçı çok hatayla idare etti. Zaten bu hakemin, idare ettiği bizim kulüp ve milli maçlarımızda hakkımız kesin yenmez...!
Emre iyi bir oyuncu. Bu tip maçları tek başına çevirebilecek bir adam. Ama kafasında küçük hesaplar olmayıp, kendini yere atmadığı, ayakta kaldığı müddetçe.. Dün geceki Emre kasetten kendini seyretsin bakalım. G.Saray’daki Emre’nin yüzde kaçı dün akşam Atina’daydı.
Yazının Devamını Oku 8 Eylül 2004
Bence Ersun Yanal önce rakibi bozmaya oynamalı. Çünkü Yunan takımı maç 0-0 giderken, istediğini yapıyor. Hele öne geçti mi, planını daha da güzel uyguluyor. Ama geriye düştü mü, B planları yok. İşte Arnavutluk maçı. YUNAN Ligi daha başlamadı... Onun için de milli takımları sıkıntılı. Kapatılan kulüpler var. Mesela Milli Takım’da orta sahada oynayan Ciartas ve Laki takımları AEK’nın borçlarından dolayı şu an boştalar. Her ne kadar teknik adamlar yaz tatiline çıkarken futbolcularına ‘Şöyle antrenman yapın, böyle kendinize bakın’ derlerse de, bir Balkan ülkesi olan Yunanlı futbolcuların hangi ciddiyetle bunu yapmayacağı belli. Yani biz Yunanlıları kötü bir zamanda yakaladık. Zaten Arnavut yenilgisi de onların başına böyle bir zamanda geldi.
Tabi iki ülke arasındaki rekabetten dolayı bu maçın özellikleri farklı olacak. Geçtiğimiz yıllarda Yunanlı seyirciler kendi takımlarının maçlarına bile az gidiyordu. Avrupa şampiyonu olduktan sonra futbola ilgileri çok arttı. ‘Bu maçı 35 bin kişilik Karaiskakis Stadı’nda değil de 85 bin kişilik Olimpiyat Stadı’nda oynasak bile doldururduk’ diyorlar.
Başımıza iş açarız
Maçın oynanacağı Karaiskakis Stadı’nın içi kırmızı koltuklarıyla kıpkırmızı. Yani Olympiakos’un bayrak rengi. Sahada pist yok. Yani tam bir futbol stadı, tribünlerle iç içe. Bu bizim için iyi değil. Yalnız burada dikkat edeceğimiz bir şey var. Gürcistan’ın verdiği acıyla Yunanlıları yenmeye kalkarsak, yani kontrolsüz oynarsak başımıza iş açarız.
Grupta 11 maç daha oynayacağız. Buradan beraberlikle bile ayrılsak bizim için kazanç. Avrupa Şampiyonası’nda Yunanistan takımını canlı olarak izledim. Bütün maçlarında aynı sistem ile oynadılar. Hücuma fazla çıkmıyorlar, defansa en uçta, ileride oynayan adamlarıyla başlıyorlar. Çok çabuk kontratağa çıkıyorlar. Bizim açımızdan kötü, ama onların açısından en önemli özellikleri duran topları çok iyi kullanıyorlar. Çünkü bizim ceza alanı içinde zamanlamaları, hava hakimiyetleri ve toplara en yüksekte vurmaları açısından iki önemli oyuncuları var. Özellikle kornerlerde ve yandan gelen duran toplarda çok başarılılar. İşin kötü yanı bizim de en zayıf olduğumuz yer buralar. Bunu Gürcü maçında da gördük, kendi ligimizde de görüyoruz.
Bizim takımda çok kısa oyuncular var. Neredeyse kramponla beraber 1.35 mt’ler!
Bence Yanal önce rakibi bozmaya oynamalı. Çünkü Yunan takımı maç 0-0 giderken, istediğini yapıyor. Hele öne geçti mi, planını daha da güzel uyguluyor. Ama geriye düştü mü, B planları yok. İşte Arnavutluk maçı. Gol yedikleri zaman kabak çiçeği gibi açılıyorlar. İşte o zaman da biz istediklerimizi yapabiliriz.
Bugünkü maçta iki taraf da mağlup olmazsa, büyük yara almazlar. Ama kaybeden çok şeyi kaybeder.
HORMONSUZ ÇORUM EKMEĞİ!
GEÇEN hafta spor yapmak için Bilkent’teki Sport International’a gittim. Dönüyorum, yanımdan bir ekmek kamyoneti geçti. Yan tarafında kocaman ne yazıyordu biliyor musunuz?
Hormonsuz Çorum ekmeği.
Tüylerim yine diken diken oldu. Bu cümlenin o kamyonette yazılması demek, bizim birçok zaman hormonlu ekmek yediğimiz anlamına gelir.
Hatırlarsınız, üç yıl önce zamanın Tarım Bakanı ile tartışmıştım. Hormonlu sebze-meyva olayında hakkımda dava dilekçeleri verildi. Bazı yerlerde yürüyüşler yapıldı, pankartlar açıldı. Sonra Türkiye’de yetiştirilen tavuklarla ilgili hormon sözcüğü kullandım ve onlardan da büyük tepki aldım.
Çernobil patlaması sırasındaki zamanın Bakanı Cahit Aral, şıkır şıkır çayları içmişti. Şimdi Doğu Karadeniz’de kanser patlaması var.
Şimdi ben tıp adamlarına soruyorum?.. Erkek ile kadını ayıran nedir? Hormon dengesi. Hatta homoseksüelliğe yolaçan olayların başında da bu denge geliyor. Peki bu hormonlu yiyecekleri biz kontrolsüz olarak, vucüdumuza fazlaca yüklersek, acaba ülkemizdeki homoseksüel sayısı artar mı?
Ne dersiniz sevgili tıpçılar, tartışmaya değer bir konu değil mi? Yoksa bırakın ülkemiz biraz fazla yumuşasın mı istiyorsunuz?
Neden çıt çıkmadı
TRABZON’daki milli maçta yaşanan olaylar, tam bir organize olaydır. Bu olayın tribünlerdeki görüntülerinde başrol oynayanlar sakın kıvırmasınlar. Kimseyi de aptal zannetmesinler.
Diyelim ki, burada isimleri geçen şahısların, bu olaylardan haberleri yok. O şahıslar maça da gelmediler. Görüntüleri televizyon canlı canlı veriyor. Edersiniz telefon, yazılar da iner, pankartlar da iner, küfürler de diner. Ama bir olay 90 dakika devam ederse, yapılanlar o şahısların hoşuna gidiyor demektir. Hala altını çizerek söylüyorum; Trabzon Valisi ve Trabzon Emniyet Müdürü, bu 300-400 kişiyi nasıl susturamadı.
O zaman aklıma şu geliyor... Ya bu organizenin içinde ya da arka tarafında çok güçlü isimler var, onlardan korktular. Ya da bu olayları yaptıranlar arkadaşları ve göz yumdular. Ama bakın aradan kaç gün geçmesine rağmen ne validen, ne de emniyet müdüründen çıt yok.
Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun bazı yerlerde çok çabuk ve akıllı olmaları gerekir. Eğer ağır hareket ederlerse, arkadan ve içerden vurulmaya devam ederler.
OGS eziyeti
BEN İstanbul’da yaşamıyorum, evim Ankara’da. İstanbul’da bulunduğum günlerde de köprülerle fazla haşır neşir olmuyorum. Fakat İstanbul’da köprü işleriyle yetkili birisi olsam, en fazla iki gişeyi paralı geçişli yaparım. Diğerleri OGS olmalı. Hem yığılma engellenir, hem de inanılmaz derecede enerji tasarrufu sağlanır. Ama nasıl!
Geçenlerde köprü girişindeki OGS satış noktasına uğradım. Ellerinde alet kalmamış. Daha sonra 30 Ağustos’ta ikinci kez uğradım, bayram tatili dediler. İnat ettim bu aleti almaya, Ankara’da Ziraat Bankası’na gittim. İnanılmaz bir prosedür var. Sağolsunlar, özel yardım etmelerine rağmen şunu yaşadım... Bankalardan ev ve araba kredisi almak, OGS aleti almaktan daha kolay işlemler. Bunların her yerde yalnız kredi kartıyla tıkır tıkır alınması gerekir. Neden İstanbul’da çok kimsenin OGS almadığını ve para eziyeti çektiğini yaşayınca anladım.
Hakem işleri
GÜRCİSTAN maçında çok kolay sarı kartlar gördük. Bu maçta da görmeye devam edersek, bu turnuvanın sonunda takımın tamamına yakını çok maçta oynamaz. Türkiye’de hala hakem ve futbolcu ilişkisi çok zayıf. Futbolcuları ve hakemleri resmi olarak yan yana getirmek lazım. Tartışmalarını sağlamak lazım. Sıcak ilişkiler içinde olmaları lazım. Eğer bunları yapmazsak, futbolda ilerlememiz söz konusu olamaz.
Yazının Devamını Oku 5 Eylül 2004
Ersun Yanal’ın bu takımın başına gelmesindeki en büyük etken, Şenol Güneş ve ekibinin çürümesiydi. Dün geceki maçta iki puan kaybedilmesinin en büyük nedeni Hasan Şaş.<B> </B>Yine o eski çürüklerden biri... DAKİKA 59... Hasan Şaş atılıyor ve bütün dengeler bozuluyor. Size Hasan’ın gördüğü kırmızı karttan farklı bir şey söyleyeceğim...
Bu oyuncunun atıldığı dakikaya kadar, oyunda topla buluştuğu pozisyonları maçın kasetinden tekrar seyredin... Hiçbir pozisyonda Hasan, top arkadaşında iken kendine boş yer açmak için depar yapmıyor. Alanı genişletmiyor, top atacak arkadaşını rahatlatmıyor.
Emeğe saygısızlık
Ne yapıyor? Her pozisyonda top ayağında olan arkadaşının üzerine gidip, onun ayağından topu alıyor. Bu ne demektir, bilir misiniz? Futbolda güçsüzlüğün ifadesidir. Güreşte ve boksta buna kaçak dövüş derler. Bu, sporcu beyin ve ruh olarak hazır değil, demektir.
Hasan Şaş, arkadaşlarının emeğine saygısızlık ediyor, demektir. Ve maalesef bu adamın kenara alınıp, yerine Gökdeniz’in sokulmasının gerektiğini 59 dakika herkes gördü, bir tek Ersun Yanal göremedi. Haa şimdi bu Hasan Şaş’ı ne yapmak lazım? Bu tarz Milli Takım’ı yani, benim takımımı satan bir oyuncuyu (!) Futbol Federasyonu’nun yerinde olsam, ilk uçakla kafileden ayırırım ve bir daha da kesinlikle Milli Takım’a almam.
Hakan’a şişirip durduk
Tabii bu arada bizim hakemlere de bir iki laf etmek lazım. Hasan Şaş ve gibileri Türkiye’de bu hareketleri çok yapıyor. Ama, sarı kart görmedikleri için şımarıp, aynı işleri uluslararası maçlarda tekrarlıyorlar.
Öncelikle oyuna ağır çıkıyoruz. Arkada çok yan top yapıyoruz. Takım olarak zaten boy fakiriyiz. Yüksek toplarda bir tek Hakan var, bir de İbrahim Toraman. Zaten bütün topları da Hakan’ın üzerine şişirdik ve onu rakip defansın içinde tek bıraktık. Çok az aut çizgisine inip top kestik. Zaten böyle bir pozisyonda da Fatih golü buldu.
Fazla şöyle oynadık, böyle oynadık demeyeceğim. Ersun Yanal’ın bu takımın başına gelmesindeki en büyük etken, Şenol Güneş ve ekibinin çürümesiydi. Bakınız, dün geceki maçta iki puan kaybedilmesinin en büyük nedeni Hasan Şaş. Yine o eski çürüklerden biri. Ersun Yanal’ın artık bazı şeyleri farketmesi gerekir.
Sevgili Ersun, futbolda tarihle yaşanmıyor. Eğer yaşansaydı, sen bugün Türk Milli Takımı’nın teknik direktörü olamazdın. Sağın solun etkisiyle yumuşarsan, yolundan şaşarsın, çabucak uçuruma düşersin. Bugüne nasıl geldiysen, öyle hareket et. Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır, unutma..
Maçın yeri yanlıştı
Gürcistan maçının Trabzon’da oynanması demek, bizim bu ülkeyle iki maçı da deplasmanda oynamamız demektir. Gürcü takımı Trabzon’a iki saatte geliyor, bizim takım üç saatte.
Bu statta bu maçı oynatan kim; Haluk Ulusoy. Peki bu maçın yeni federasyon tarafından değiştirilme şansı var mıydı, hayır. Çünkü, stadın ismi bir kere belirlendiğinde bir daha değiştirme şansın kalmıyor. Bu maç Türkiye’de başka statlarda oynanır mıydı, evet. En fazla oynanabilecek stat da Fenerbahçe Stadı. Niye oynanmadı, Haluk Ulusoy, ‘Bana orada küfür ediyorlar’ dedi. Peki, dün gece ne oldu? Şeref tribününün sol tarafında bir grup, 90 dakika önüne gelen herkese küfür etti. Başbakan da oradaydı. Peki, Trabzon Emniyet Müdürü neredeydi?
Acil karar vermeliler
Karşı kapalı tribününün göbeğinde bir portre resim, ismi Olgun Aydın’mış ve bu amcamın bir menajerlik şirketi varmış.
Ümit Milli oyuncuların çoğu da bu adamın şirketine kayıtlıymış. Kale arkasındaki grupla, o portrenin olduğu grup, 90 dakika karşılıklı paslaştılar. Golümüzü Fatih Tekke attığı için sevindiler, yediğimiz beraberlik golünden sonra da keyiflerine diyecek yoktu.
Bu nasıl ülke arkadaş, bindiği dalı kesen! Yarın Dünya Kupası finallerine gidemezsek, çok kimse bazı yerlerine kına yakacak. Bu kafayla da işimiz çok zor.
Futbol Federasyonu’nun ve Ersun Yanal’ın acil bir şekilde karar vermesi gerekir. Hem de birçok konuda!...
Yazının Devamını Oku 1 Eylül 2004
Altını çizerek söylüyorum... Bayağı bir temizlik hareketi başladı. Bazıları da özellikle bayağı cesaretlidirler. Futbol Federasyonu bu konuda doğru yolda icraatlar yapmaya başladı. Aman devam edin, sakın dönmeyin. GÖNÜL istiyor ki, son 30 yılda futbolun içinde bulunan üst düzey insanlar, yöneticiler, teknik direktörler, futbolcular ve hakemler, büyük bir salona kapansınlar, en az 20 tane kamera o salonu çeksin ve herkes bildiklerini, gördüklerini, yaşadıklarını hiç çekinmeden söylesin.
Ama herkes, her şeye razı olacak. Çünkü Türk Ceza Kanunu’nda son derece yanlış bir madde var. ‘Rüşveti veren de alan kadar suçludur’ diye. Haliyle ertesi gün de o salonda bulunanlardan yüzde ellisi savcıların önüne çıkacaklardır. Ama inanın bir daha da kimse, Türk futbolunda bu işlere cesaret edemeyecektir. Çünkü yıllarca bütün bu kirli işleri yapanların yanına kar kaldı. Altını çizerek söylüyorum... Bayağı bir temizlik hareketi başladı. Çünkü bu son seçimlerde köşe başlarına dürüst insanlar geldi. Ve bazıları da özellikle bayağı cesaretlidirler.
Zeki Müren’in eşcinsel olduğunu hiç kimse kanıtlayamadı. Kanıtlayamazlardı da. Nedeni basit. Ya onunla beraber olan birileri söyleyecekti, ya kendisi. Veya birisi şikayet edecekti ve muayeneye gidecekti.
İspat etmeniz lazım
İnsanları parayla, alım satımın ispatı daha da zor. Şikayet de etseniz, hastanede muayene şansı yok. Bir tek suç üstü yapacaksınız. Ya da itiraf edecek. Bu da imkansız olduğuna göre sonuç ancak verenin ispat edilmesine kalıyor. Bakınız şu aşamaya kadar sizin kafanızda hep Türkiye’deki hakem müessesesi oluşmuştur. Ama yanılıyorsunuz. O grup işin bir parçası. Bunun içine çok zaman teknik direktör de girer, futbolcu da. Türkiye’de başarıya giden yolda, hakemi delemezsen, rakip takımı delmeye uğraşırsın. Bu işe çok büyük yatırımlar yapıp, paralar harcayıp, sonra da Türkiye’de şampiyon olmanın şartlarını öğrendim ama çok pahalı öğrendim diyen kulüp başkanları var.
Satın alınma grubunda yabancı futbolcular daha kolaydır. Çünkü yarın çekip gidecekler. Hatta parayı adamın memleketindeki evine teslim edersin. Buradan oraya götürme riski de kaybolur. Türkiye’de hakemlik artık kurtulacak. 8-10 sene sonra yalnızca masum bir şekilde yapılan hakem hatalarından bahsedeceğiz. Öküz altında buzağı aramayacağız. Futbol Federasyonu bu konuda doğru yolda icraatlar yapmaya başladı. Aman devam edin, sakın dönmeyin. Çünkü bu ülkede hakem tayini yapıldıktan sonra, sakatlanan hakemler, değiştirilen hakemler oldu. Nasıl tayin yapıldı, neden sakatlandı, nasıl başka bir hakem o göreve gitti? Bu sakatlıkların içine teknik direktörler bile girdi mi? Yoksa bu sakatlıkların sebebinin başında zaman zaman televizyonlara çıkıp ağlayan teknik direktörler de oldu mu?
Çünkü bu bazı teknik direktörler sahnenin önünde ayrı kıvırtıyorlar, arkasında ayrı. Bazılarının ispatları bende var. Ama yargının önüne çıktığınız zaman işin kilit noktasındaki bir iki kişi inkar etti mi, okkanın altına bizim gibiler gidiyor. Çünkü adamlar utanmazlar. Hem karşıdan para alıyorlar, hem de dava açarak bizden alıyorlar. Yani mübarekler sanki teleferik gibiler. Doldur boşalt, kazan sistemi.
Takla atanlar
KUSURA bakmayın, bugün biraz fazla hakem yazısı olacak. Ama burayı düzeltemezsek, siz istediğiniz kadar transfer yapın, istediğiniz kadar tesis yapın, hiçbir yere varamazsınız. İşin kökü burası. Bakın o kökten size bir iki görüntü...
Geçen yıl toplam 43 tane gözlemci varmış. Bu gözlemciler maç başına toplam 560 milyon lira para alıyorlar. Derbilerde bu para ikiye katlanıyor. Geçen yıl birçok Türkiye Ligi maçına da çift gözlemci yollanmış. Bu sene mecbur olunmadıkça maçlara tek gözlemci gidecekmiş.
Mustafa Çulcu’ya 3 defa Erdoğan Çamlıyurt, 4’er defa da Mahmut Çetinel ile Sabri Çelik gitmiş. Metin Tokat’a 3’er kez Yusuf Yaylı ve Necdet Erdilek gitmiş.
Orhan Erdemir’e 3 kere Mekki Keskin gitmiş. Cem Papila’ya 4 defa Sabri Çelik, Serdar Tatlı’ya 4 defa Mustafa Aslan verilmiş.
Bakın şimdi, Ali Kunak 20, Sadık Deda 20, Bülent Yavuz 14, Erdoğan Çamlıyurt 16, Erdoğdu Diyadin 17, Mevlüt Güzel 14, Serdar Çakır 17 kez gözlemcilik yapmışlar. Sadık Deda, TFF Antalya Bölge Müdürü, diğerleri MHK görevlileri.
Şimdi başka kavga başladı. Nasıl gözlemcilik müessesesini ayırırsınız. Ayırırlar arkadaşlar ve ayırmaları lazım. Arkadaşlar, bozacının şahidi şıracıydınız. Kapalı devre istediğiniz her türlü oyunları oynadınız. Sizi tenkit edenleri TV’lerde, gazetelerde karalamaya kalktınız. Ama en başınız, yani dava arkadaşlarınızdan en büyüğü, şimdi bir TV kanalında. Hatta inanın o en büyüğünüz, bazı yerlere telefon açıp, ‘Hiç merak etme, raiting uğruna masanın üzerinde takla bile atarım’ diyebiliyor. Bu günleri görmek de bana büyük keyif veriyor. Yıllarca anlatmak istediklerim, üç ay gibi kısa bir sürede yollara döküldü ve tezgahlara düştüler.
Allah’ım sen ne büyüksün...
NOT: Tereyağı işlerle uğraşmaktan, elinizdeki kanunu ve yönetmelikleri iyi okuyamadınız. Eğitimi kim yapar, klasmanı kim yapar, tayinleri kim yapar? Cümlelerini uyanıp dikkatli okusaydınız, bugün bu duruma düşmezdiniz. Ama biliyorsunuz, biliyorsunuz, mükemmel cinayet yoktur.
Sakal- bıyık!
SABRİ Çelik MHK başkanı. Dava arkadaşları tarafından neredeyse gece yarısı pijamalarıyla uyandırılıp, MHK başkanı yapıldı. Şimdi O dava arkadaşları ondan diyet istiyorlar. Yukarıda da zangoç gibi Futbol Federasyonu duruyor.
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.
Ama şu net gözükmeye başladı. Yumurtalar yumurtaya vurularak kırılıyor. Bakalım içlerinden civcivler mi çıkacak, yoksa başka şeyler mi?
Terim’e hazırlanıyor gibi...
MİLLİ takımlar Ersun Yanal’a bağlandı. Haluk Ulusoy döneminde Yanal’ın istediği zaten buydu. Tam yetkili çalışacak, bütün milli takımların teknik direktör atamalarına o karar verecek. Ama daha birinci günden Genç Milli Takım Teknik Direktörlüğü’ne Ünal Karaman’ın getirilmesini o yapmadı. Geçen dönem federasyon yetkililerinden bazıları, Yanal bütün milli takımları istiyor dediğinde bu kadar yükü kaldırmak çok zordur, görev dağılımı gerekir, onun için biz bu yetkiyi vermeyiz demişlerdi. Türk milli takımlarında oynayamayacak olan Celalettin’in Milli Takım’a çağrılması acaba eski federasyon görevlilerini doğruluyor mu?
Hoş, şimdiden bazı şeylerin, daha doğrusu kavramların istikbali sanki ileriye dönük hazırlanıyor gibi. Veya bana öyle geliyor. Yanılabilirim de. Ersun Yanal, Dünya Kupası elemelerinde başarılı olamazsa, sanki orası Fatih Terim’e hazırlanıyor gibi. Şartlarıyla ve her şeyiyle!
Yazık değil mi?
ÜMİT Karan... Galatasaray’da yedek. Bazen maç kadrosuna bile giremiyor. Diğer büyükler dahil, her takımda forma giyer. Ama Galatasaray hem oynatmıyor, hem de satmıyor. Çünkü satarsa, yarın seyircisi onlardan hesap sorabilir. Yani çocuğa yazık oluyor. Bu yöneticileri anlamak mümkün değil. TV’lere, gazetelere aslanlar gibi çıkıyorlar, işi bilmedikleri için de futbolcuyu satmaktan korkuyorlar. Ve medya da bunlardan hesap sormuyor.
Onay’ın sözleri
HALUK Ulusoy federasyon başkanlığı döneminde Türk futboluna damgasını vuran Gündüz Tekin Onay, Fanatik’ten Hakan Can’a önemli şeyler söylüyor. Kulak verin. Türk futbolunda şike de var, doping de diyor. Ve daha başka şeyler de diye devam ediyor.
Yazının Devamını Oku 29 Ağustos 2004
<B>ÖNCE </B>bir şeyin hakkını verelim. Türkiye’de dünkü şiddette ve devamlılıkta bir yağmur başka sahada yağsa, hakem mutlak soyunma odasına gider biraz dinlenme verirdi. Bu zeminin yapımında kimlerin emeği geçtiyse helal olsun.Hagi, karar verecek. Şu anda teknik direktör mü, yoksa hala futbolcu mu? Hiçbir teknik adam, futbolcusunu seyirciye böyle şikayet etmez ve etmemeli. Bazen çıldırıyor, geri dönüyor, o teknik alanı yürüye yürüye, düşüne düşüne tersine katediyor. Yani o sırada sahada olanları göremiyor.
Hakan Şükür’ün yanına Necati girince, Hakan’ın manevra alanı kayboluyor. Necati kötü işler yapmıyor. Seken ve dönen topları sert vuruşlarla kaleye gönderiyor. Ama ileride de oyunu kilitliyor. Hasan Şaş belki de son zamanların en etkili oyununu oynuyordu. Ama Hagi’den kementi yedi.
Göbek bağları kesilmiştir
Yalnız şu da var. Necati, Hasan, Hakan Şükür yan yana olunca, etkili hücum-defans yapmıyorlar. Bakmayın siz, oynadıkları takım Sakaryaspor. Çünkü bu Sakaryaspor, bu oyunu ve bu kadrosuyla Türkiye Ligi’nde çok zorlanır. Çünkü, maç 2-1 oldu, Sakarya seyircisi, ‘yönetim istifa’ diyor. Mutlak suretle yönetim bu Sakarya seyircisinin etkili adamlarının göbek bağını kesmiştir. Onlara maddi çıkar sağlamıyorlardır.
G.Saray’ın dün bu takım karşısında hiç zorlanmaması gerekirdi. Herkes şunu söylüyor; ‘daha sezonun başı.’ Ben de diyorum ki, yok devenin başı. Hagi’li G.Saray’la , Daum’lu F.Bahçe nikahı yeni kıymadılar ki, bekleyelim. Teknik adam olarak yapılarını çoktan sahaya yansıtmaları gerekirdi.
Mustafa Çulcu, bu kadar kötü maçı zorlanmadan götürdü. İyi kurtarışlar yapan kaleci Recep büyük hatayla o golü yemeseydi, Sakarya seyircisi gene yönetimlerini istifaya davet edecekler miydi, merak ediyorum. Ya galip geldiği zaman yönetimini istifaya davet edeceksin, ya da mağlupken hiç sesini çıkarmayacaksın. Çünkü o zaman bu olayda art niyet vardır.
G.Saray’da ümit var mı? Bu maça göre gene yok. Sakaryaspor ligde kalır mı? Bu maçtaki görüntüye göre o da zor.
Yazının Devamını Oku 25 Ağustos 2004
Çünkü Alman hoca, Alex’i rakip kaleye uzak oynatıyor. Rakip de onu durdurmak için kalesinden uzakta infazı rahatça yapıyor. Eğer Alex bu sistemle oynar ve sakatlanırsa tek sorumlusu, ‘Onu kurtlar sofrasına atan’ Daum’dur. DAUM inat ediyor, Fenerbahçe orta alanı Aurelio ve Alex ile iki kişi oynamaya, rakibin 5 kişisiyle mücadele etmeye devam ediyor. İsterseniz bu yazıyı kesin bir yerde saklayın. Çok değil, en fazla 2-3 ay zarfında tekrar okuyacaksınız.
Bakın neden... Alex mükemmel bir oyuncu. Herkes ‘Ortega’ya benzer mi, faydalı olur mu?’ diye tartıştı. Kimler tartıştı, Alex’i izlemeyenler. Çünkü uluslararası maçlara giden bir çok spor yazarımız, zahmet edip diğer şehirlere gitmektense, aynen Türkiye’deki vatandaşlarımız gibi kaldıkları otellerin odasında TV’nin karşısına geçer, rakı varsa rakı, viski varsa viski içer ve o muazzam yazıları yazarlar.
Balık gibi tek başına
Alex, rakip ceza alanına yakın oynadığı an, hem zekası, hem tekniği ile defans yapacak futbolculara ikinci, üçüncü hamle için izin vermiyor. Daum bu Alex’i alıyor, Aurelio ile beraber rakip futbolcu ile mücadeleye sokuyor.
Bakınız, Alex’in geldiği Brezilya Ligi gösteri ligidir. Seyirci stada güzel şeyler görmek için gider. Futbolcular sahada şahsi becerilerini sonuna kadar göstermek için haraketler yapar. Rakibe sert giren, topsuz tekme atan futbolcu sudan çıkmış balık gibi tek başına kalır.
Oğlunu bile tanımaz
Ama bizim ligimiz öyle değil. Küçük takımların bilimsel çalışmaları, yavaş yavaş hakemlerin de ikili mücadelelere izin vermesi ve avantaj kuralını iyi uygulamasıyla tempolu bir hale gelmeye başladı. Nitekim, ‘3 büyükler mi puan kaybediyor, yoksa küçükler mi onlara puan ikram ediyor?’ biz bunları konuşmaya başladık...
Şimdi burada duralım... Böyle bir ligde kimse babasının oğlunu tanımaz. Alex de bir, Ramazan da bir, Hüseyin de birdir rakip için. Başarıya giden yolda rakibinin iyi tarafını yok edeceksin. Alex’i rakip oyuncu kendi kalesinden ne kadar uzakta yakalarsa, ve hele Alex’i kendi kalesine yüzü dönük top alırken arkadan kıstırırsa, infazı o kadar rahat yapar.
Dokunursan penaltı
Hatta ve hatta mesafe defans yapan oyuncunun kalesine uzak olduğu için hakem de olaya biraz pembe bakar. Pozisyonu tam çözemezse de kırmızı yerine, sadece sarı ile hatta ikazla işi geçiştirebilir. Olan kime olur, öncelikle Alex’e. Dolayısıyla Fenerbahçe’ye ve Alex’i statta, TV’de izleyen milyonlara.
Bir de dönüp bu olaya öbür pencereden bakalım. Alex’i rakip ceza alanına yakın oynatıyorsunuz. Ve ona, rakip kaleye 20-25 metrede, hatta ceza alanı içinde top atıyorsunuz. Zaten ceza alanı içinde ise dokunma şansınız yok. O istediğini yapacak. Çünkü dokunursanız penaltı olacak, hatta beraberinde de kırmızı gelecek.
Yok eğer pozisyon ceza alanının yakın dışında ise defans gene Alex’e dokunmakta çekinecek. Çünkü buradan kazanılacak bir serbest vuruş kaleyi önden görüyorsa, biri sol taraftan diğeri sağ taraftan ayaklarının içini el gibi kullanan, bu serbest vuruşları penaltı gibi atan Hooijdonk ile Alex’e gün doğacak.
Çökertecekler ama..
Yok pozisyon ortadan değil de yandan olursa, bu sefer geriden Servet ile Luciano gelecekler, rakip defansı havadan çökerteceksin.
Bu bütün pozisyonları mutlaka Daum da düşünüyordur. Ama Alex rakip kaleye uzak oynamaya devam eder de sakatlanırsa, bunun tek sorumlusu Daum’dur. Aynı Daum o zaman çıkıp da rakibe ve hakeme konuşma hakkını kendinde bulamaz. Çünkü acemilik yapmaya devam ediyor demektir. Sakın Daum ve yöneticiler çıkıp da ‘Alex’i herkes korusun’ demesinler. Alex’i önce kendi teknik direktörü korusun.
Hortumlu su ve Daum
FUTBOLCULUĞUMDA oynadığım eleme maçlarında en korktuğum netice rakip sahada elde ettiğim 2-1’lik galibiyetti. Hele bu rakibimin o maçtan sonra teknik direktörü görevden alınıyorsa, korkum bir kat daha artardı.
Ama sakın bu korkuyu teslimiyet manasında kabul etmeyin. Sen nasıl onu orada 2-1 yeniyorsan, o da seni aynı skorla yenebilir. O ilk maçı hep golsüz olarak değerlendireceksin. ‘Yenersem tur atlarım’ diye beynini hazırlayacaksın. Çünkü bu Trabzonspor, Şampiyonlar Ligi’ne girdiği taktirde Daum’lu Fenerbahçe’den daha iyi işler yapacak. Daum hazretleri yöneticilerine diyormuş ki, ‘Siz merak etmeyin Şampiyonlar Ligi’nde 5 orta saha ile oynayacağım. Nasıl olsa ben Türkiye Ligi’ni bu oyunla götürürüm..’ Bu sözler yöneticilerin gönlüne su serpmiş. Sonunda bu Daum onlara hortumla su sıkacak, farkında değiller.
Mutluluk zinciri kırıldı nihayet
BUGÜNE kadar şampiyon olan 4 takımın dışında, bir gün küçük dediğimiz takımlardan birisi şampiyon olursa, dünyalar benim olacak. Öbür türlü olursa da gözüm açık gideceğim.
Bazıları diyor ki, ‘Hakemler çok konuşuluyor.’ Oysa yıllardır hiç konuşulmadı, hatta az bile konuşuldu. Keşke daha çok konuşulsaydı. Çünkü hakem müessesesi rezaletti, iğrençti. Bütün kapıları kapatıp içerde istedikleri gibi at oynatıyorlardı. Her türlü rezillik vardı.
* * *
Bakın hep geçmiş zamanı yazmaya ve konuşmaya başladım. Çünkü bu bazı ahlaksızlar, konuşulmasını ve yazılmasını hiç istemiyorlar. Ne kadar çok yazılır ve konuşulursa, olaylar o kadar meydana çıkacak ve kamuoyunu meşgul edecekti. Ve daha enteresanı, yazanları, çizenleri, konuşanları, terbiyesizlikle, ahlaksızlık ve ihanetle suçlayanlar, sonunda sahnedeki yerlerini almaya başladılar. Hatta altını çizerek söylüyorum, bazılarının hiç konuşmaya, yazmaya hakları, yüzleri ve geçmişleri (!) yok ama ne yapalım, burası açık pazar.
Gelecekler, gelecekler ki, TV kanallarında, TV ekranlarında kamuoyu onların yüz mimiklerini, sahteliklerini, kaypaklığını görsün.
* * *
Merak etmeyin, hakemlik 6-7 yıl sonra ülkemizde çok iyi bir yere gelecek. Çünkü bundan 15 yıl evvel hakem olmak istediğinizde (hatta buna yakın tarihi de katabilirsiniz) hakem yetiştirmek için açılacak kursların yer ve tarihlerini bilemezdiniz.
Yanlışlıkla öğrenip de kursa girdiğinizde, eğer orada 100 kişi varsa, bunun 80-85’i ağırlıklı assubay olmak üzere subay veya polisten oluşurdu. Yani tamamen tekel kurulmuştu. Haliyle de ilerleyen yıllarda buradan yetişen hakemler, gözlemci ve MHK üyesi oluyorlardı. Yani sistem kısır bir döngünün içindeydi.
* * *
Ve tamamen ‘Emredersin hakemim, ne dersen o olur MHK’em’ şeklinde giderdi. Zincirler kırılalı daha çok az oldu. Şimdi artık, ticaretle uğraşanlar, üniversite mezunları, spor akademisi mezunları gelmeye başladı. Biraz da futbolun içinden getirebilirsek, çok daha iyi olacak. Bunun için de elimde reçete var. İsteyene veririm.
Gözlemci raporları gizleniyordu. Şimdi açıklanıyor. Kötü mü oldu? Rahmetli Özal yıllar önce Rusya ile (bize göre kızıl kominist olan) tek taraflı olarak vizeyi kaldırdığında hem ordu, hem MİT, herkes ayağa kalkmıştı.
Şimdi geldiğimiz yere bakın. Bir şeyi ne kadar çok gizli yaparsanız, inanın o işte her türlü sahtekarlık, düzenbazlık vardır. Net olarak söylüyorum. Bu işler yıllarca yapıldı.
Türkbükü
UZUN yıllar sonra ilk defa Bodrum’u bu kadar güzel gördüm. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi artık restoranlarda sizi kazıklamıyorlar. Mayıs’ta gelip, Ağustos’un 25’inde lokantadaki taşınır malları gece yarısı saat 02.00’de kamyona yükleyip kaçmıyorlar. Yollarda ‘bir sakal at ağabey’ diyenler hemen hemen hiç yok gibi. Türkiye’de mafya grupları Bodrum’da 2-3 ayda zengin olunmayacağını sonunda anladı. Yani Bodrum, eski Bodrum oldu. Ama ‘Türkbükü’ derseniz, orası ayrı. Denize girme şansı bulunmayan bu koyda ancak eğlenceye gidiyorsunuz. Hem oteller, hem evler, hem de bir hafta demir atıp kalan tekneler, o güzelim koyun içine ettiler. Tabiri caizse işin pisliği çıktı.
Doğru yol
GÖZLEMCİLERİN başına gelen Ömer Üründül, gazetedeki yorumlarının sonunda hakemle ilgili görüş yazmıyor artık.
Doğru da yapıyor. Benim tanıdığım bildiğim Ömer, bu hakem camiasında çok kelle uçurur, çok faydalı yeni insan çıkarır. İnşallah da benim bu yazımı kara çıkarmaz.
Yazının Devamını Oku 22 Ağustos 2004
FENERBAHÇE 2-0 galip, dakika 88. 30 saniye önce İstanbulspor bir gol kaçırıyor. Daum oyuncu değiştiriyor. Bu ne demek biliyor musunuz, <B>‘Taktik olarak adam değiştirmek’ </B>demek.. Yani, ‘Saate karşı oynamak’ demek. Biri F.Bahçe, diğeri İstanbulspor. Sarı siyahlıların tüm takım olarak maddi değeri, belki de bir Alex’i karşılamaz. Sonra da maç 3-0 oluyor. Şimdi bazıları diyebilir ki, ‘Daum’a bak, ne büyük hoca. Bir oyuncu değiştirdi, maçı 3-0’ yaptı.
90 dakika boyunca F.Bahçe’nin oynadığı futbol doyurucu değil. Attığı goller, kaliteli oyuncularının bireysel çabalarıyla kazandırdıkları sayılar. Zaten 90 dakikaya bakınca, maçtaki olumlu hareketleri yapan tek oyuncunun Alex olduğunu görüyorsunuz. Ya da şöyle diyeyim, ‘Maçın içinde sonuca tesir edecek sivri hareketleri, bitirici hareketleri tek yapan oyuncu Alex.’ 5 saniye içinde, ‘Topu 3 yerden hangisine atarsam daha iyi olur?’ diye kafasında binbir tilki dolaşan bir adam.
Vızıldıyorlar
Fenerbahçe için büyük kazanç. Ama bir tek onun serbest oynaması lazım. Diğerlerinin ona yardımcı olması gerekir. Ama F.Bahçe, geçen haftanın aynı görüntüsünü veriyor. Hooijdonk boşta.. Serhat, Tuncay, Nobre, Alex hepsi boşta. Marco’ya demişler ki, ‘Koş Marco koş,’ Ümit sol kanatta, yeri olmadığı halde inadına iyi şeyler yapmaya çalışıyor. Çok güzel bir orta yaptı Hooijdonk’un kafasına. Ama ondan başka hücumu yok. Serkan sağda vızıldıyor vızıldıyor, hikaye. Yeri değil. Bir de hücuma çıkarken bazen top kaptırıyor, bazen ayağı kayıyor. Zaten F.Bahçe’de kenara gelenler tehlikeli. Hepsi son sürat ayağı kayarak yakındaki yedek kulübesine giriveriyorlar. Hele sol kanat, muazzam tehlikeli.
Bakın, Daum geleli ne kadar oldu? Haydi bu sezon başı gelse, futbolcuları tanımasa, takımın yapısını, kulübün yapısını bilmese tamam. Ama 1 yıldır bu oyuncuların hepsini kullanan sensin. ‘Transferleri de ben yaptım’ diyorsun. Sahaya çıkarttığın takım akortsuz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Geçen hafta Samsun, bu hafta İstanbulspor. Bu takımlar şu anda iyi değiller. Eğer F.Bahçe biraz daha iyi takımla oynasaydı, belki de şu anda 1-2 puanı olurdu. Daum bu kafa ve kadroyla devam ettiği müddetçe, Şampiyonlar Ligi’nde 1-2 puanı zor çıkarır.
Özelleşsin artık
İstanbulspor eski İstanbulspor değil. Şu anda TMSF’nin elinde. Yani bir yerde devletin takımı. Aynı KİT’ler gibi. Çok seri olarak özelleştirilmesi yani satılması lazım. Ama kulüp başkanı çıkıyor, ‘Bilet fiyatları 50 milyon olsun’ diyor. ‘Neden?’ deyince, ‘Fener seyircisi gelmesin, bağırırlar, çağırırlar maçı kolay alırlar’ diyor. Ne oldu, zor mu aldılar? Futboldan nasibini almamış insanları oralara getirirseniz olacağı bu.
Eğer bu İstanbulpor’u bu sene satmazsanız, seneye 2. ligde kimse almaz. Ama tabii kazın ayağı öyle değil. Şimdi bu yetkiyi alan insanlar, bir sene krallar gibi arz-ı endam edecekler, beyanat verip TV’lere çıkacaklar, egolarını tatmin edecekler. Bu işleri parayla pulla yapamazlar. İstanbulspor ikinci lige düşmüş, onları fazla ilgilendirmiyor.
Hakem Fırat Aydınus, zaman zaman çok iyi işler yaptı. Gördüğünü çalmaya çalıştı, takım ayırımı yapmadı. Tabii bunu Güngören de yaptı. G.Saray, F.Bahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’un statlarında ne yapacak, ona bakmak lazım. Aynısını yaparsa, ‘Helal olsun’ diyeceğim.
Yazının Devamını Oku