7 Aralık 2005
FENERBAHÇE hangi sistemle oynuyor... Veya oynadığı rakiplere karşı maçın gidişine göre defans veya hücumda alternatif olarak neler yapıyor. Dün gece 90 dakika bittiğinde topa daha çok sahip olan takım Fenerbahçe idi. Fenerbahçe'nin oynadığı sistem yengeç ve mehter takımı karışımı bir sistem. Yani, ya enlemesine ya da bir ileri iki geri.
Maç başlıyor, PSV için iki tane isim çok tehlikeli... Birisi Anelka, diğeri Alex. Anelka zaten markaj altında, Alex daha rahat oynuyor. Ama Hiddink cin gibi. Kendi 4 numaralı Alex'ine, kendi kalesine 35 metre mesafeye kadar Fenerbahçe'nin Alex'ini marke ettiriyor.
Uzaklaştı mı, bu sefer göz hapsine aldırıyor. O zaman Fenerli Alex ne yapıyor, geriye gelip kendi defans elemanlarından top alıyor. Yani, maçın kilidi, vanası Daum'un Alex'i ile Hiddink'in Alex'i arasında geçiyor. Hiddink ve Alex'i bütün bunları yaparken, Daum olayı film izler gibi izliyor.
Hakem Fenerbahçe'nin yediği golden önce Alex'e yapılan faulu vermiyor, sonrasında faul oluyor. Yani duran bir top, Fenerbahçe birinci golü yiyor. Aynı Bern'deki İsviçre milli maçında yediğimiz ilk gol.
Şampiyonlar Ligi'nde duran toptan böyle bir golü yiyorsan, bir üst tura çıkmaman doğal. Yandan bir top değil, cepheden... Pozisyonun içinde Tuncay var, peki Luciano nerede? O, Fenerbahçe'de oyun kurmaya uğraşıyor!..
Boşuna ağlamayın
Fenerbahçe, üstüne gelmeyen bir takıma ağır çıkıyorsa, ağlamayacak. "Hakem penaltımızı vermedi" demesinler, top rakibin eline çarpıyor.
Rakibin kalecisi elle 70 metre ötedeki adamına top atıyor, Fenerbahçeli oyuncular ayakla 10 metre ilerideki arkadaşlarına veremiyor. 32. dakikada rakip, bayan Fransız hakemin önünde ofsayttan bir gol pozisyonuna giriyor. Gol olsa acaba o bayana ülkemizde bağırıldığı gibi mi bağırılırdı? Yoksa!..
Saygı nerede
'Seyirciye saygı' diyoruz ama o saygıyı göstermiyoruz. Cebimde iki tane bilet var. İkisi de aynı tribünden. Birinin numarası 39'a 5, diğeri 39'a 3...
3 olan bilet Fenerium'dan alınmış; Euro olarak 00.00 yazıyor, ama Fenerium'dan alındığı için 150 Euro. 5 numaralı olan, stat gişesinden alınmış; 37.50 Euro. Böyle bir maçta seyirciden bu parayı kazansan ne olur, kazanmasan ne olur? Seyirciye saygı deyince, benim aklıma başka şeyler geliyor.
Maçın oynandığı yer Philips Stadı. Stadın dışarı 5 derece ile 7 arasında değişen soğuk bir hava var. Ama bütün tribünlerin içi tavandan elektrikle ısıtılıyor. Yani dışarıda paltoyla gezerken maçı gömlekle izleyebiliyorsunuz. Onun için de dün, 100 yaşında ölen Philips'in sahibi için saygı duruşu yapıldığında herkes onu saygıyla ve sevgiyle yadediyor.
Hem Şampiyonlar Ligi'nde hem de UEFA'da olamayan Fenerbahçe'nin teknik direktörü Daum, suçluları ve hatalıları buldu; yerli oyuncular. Bakalım, her başarısızlıktan sonra hedef değiştiren, gündem değiştiren Aziz Yıldırım, Daum'a karşılık neler bulacak, merakla bekliyoruz.
Yazının Devamını Oku 4 Aralık 2005
FUTBOL yorumculuğu yapıyoruz, gazetede yazıyoruz, televizyonda konuşuyoruz. Malı satmamız lazım. Mala iyi tarafından bakmamız lazım. Bardağa yarım dolu dememiz lazım. Ne kadar iyi lanse edersek, o kadar çok satarız ve iş yaparız. Yani geminin içinde biz de varız, kulüpler de var, federasyon da... İyi bir şeyler yazmak için veya iyi söylemek için zorluyorsunuz. Ama takımlar iyi yazdırmamak, iyi konuşturmamak için sizi zorluyor.
Dün gece iyiyi cımbızla da olsa çıkarmak için çok baktım. Galip gelen G.Saray kötü. Bir farklı skorla yenilen Ankaraspor’a bakıyorum, o da çok kötü. Hakeme bakıyorum, ikisinden de kötü. Türk futbol camiası olarak bir şeyler yapmamız lazım. İyi gitmiyoruz. Eğer şampiyonluğa giden takımımız G.Saray ise... Tonla para harcayan, gak deyince su, guk deyince ekmek veren Ankaraspor buysa... İstikbal vaadediyor dediğimiz, güvendiğimiz hakemimiz buysa pardon arkadaşlar biz bir yerde hata yapıyoruz.
Aydınus’a dua etsinler
Maçta hiçbir şey yok. Suya sabuna dokunulmadan ortada oynanan bir maçtı. Ankaraspor’un Brezilyalı’sı Jaba (Jawa deyince benim aklıma motosiklet gelir) sanki tekerin altına gelmiş taş parçası gibi hiçbir müdahale görmeden kendini yere attı. Jaba’ya sarı kart, aleyhine endirekt vuruş lazım. Fırat kardeşim düdüğü penaltıya üfledi. Aslında G.Saray yatsın kalksın Fırat Aydınus’a dua etsin. Üzerlerinde ölü toprağı vardı. Ama bu penaltıdan sonra hani borsada tepki alımları denen bir meret var ya, onun gibi penaltıya tepki gösteren G.Saraylı futbolcular bir anda durumu 2-1 yaptılar. Bu skordan sonra sarı kırmızılılar gene uykuya yattı. Ankaraspor ne yaptı? Onlar da aynen ‘salla başını, al maaşını’ prensibinden maça devam ettiler.
Ankaraspor herhalde parayı rahat buluyor ki, bu kalitedeki futbolculara bu paraları ödüyor. Melih Gökçek geçen yıl ‘Üç sene sonra şampiyonluğa oynayacağım’ diyordu. Sevgili Gökçek 23 sene sonra bile oynayamazsın. Önce savaşan futbolcu bulacaksın, terleyen futbolcu bulacaksın. Sendeki futbolcular doymuş. Karınları tok. Devamlı uyku halindeler, trans halindeler.
Ankaraspor’u çalıştıran iki Beşiktaşlı teknik adamı kıyasladığımızda, Rıza’ya göre Samet daha iyi futbol oynatıyordu.
Centilmenlik bu değil
Peki G.Saraylı futbolcular nasıl? Onların da Ankarasporlular’dan fazla farkı yok. Bir gün evvel lig lideri F.Bahçe’yi seyrettim. Bir gün sonra da lig ikincisini. Ve Türkiye’nin çok iyi olacak dediğimiz hakemini. Hepsini koy bir sepete. Eğer bu üçü zirvedeyse alt tarafı siz düşünün artık.
Yeni bir moda çıktı. 70’ten sonra oyundan alınan futbolcu 35 metre ötesindeki hakemin üstüne geliyor, elini sıkıyor. Güya centilmen. Sonra santra çizgisinden dışarı çıkıyor. Bunun adı vakit geçirme, centilmenlik değil. Hakemlerimiz de yiyorlar.
Not: Melih Gökçek Kulüpler Birliği Başkanlığı’nı ele geçirerek şampiyonlukta iddialı duruma geleceğini düşünüyorsa yanılır. Yıllardır oranın şampiyonlukta en ufak bir etkenliği olmadı.
Yazının Devamını Oku 3 Aralık 2005
F.BAHÇE Stadı’na bu sezon ilk defa futbol oynayan bir takım geldi. Öncelikle topa dan-dun vurmadılar. Fenerbahçe’nin baskı kurmaya çalıştığı anlarda defanstan hep ayağa top yaparak çıktılar. Öyle olunca da sarı lacivertli oyuncular devamlı baskı kuramadılar. Ve psikolojik olarak Trabzon’u ezemediler.
Oyun başlar başlamaz Fatih, Yattara ve Szymkowiak defansa fazla yardıma gelmeyince bu sefer Fenerbahçe onları 5 oyuncu ile beklemek zorunda kaldı. 25. dakikadan sonra Szymkowiak orta sahanın ortasına doğru gelmeye başladı. İleride yalnız Fatih’le Yattara kaldı. Bu sefer Fenerbahçe defansı bu ikiliyi dört kişi ile beklemeye başladı. Haliyle bu fazlalık sarı lacivertlilerin hücum gücüne tesir etti.
Fenerbahçe dua etsin Szymkowiak fizik olarak tam hazır değil. Böyle olduğu halde bile Fenerbahçe defansında müthiş pozisyonlar yakaladılar. Nitekim Trabzonspor Teknik Direktörü Halilhodziç üç oyuncu değişiklik hakkını bu oyuncularla kullandı.
Daum müthiş bir hoca!
Ben dün geceki Trabzon’u beğendim. Şimdiye kadar niye başarılı olamadılar, mutlak bir sebebi vardır.
Daum, müthiş bir teknik direktör. Aylarca oynamayan, Milan maçından üç gün önce oynadığı Vestel Manisa maçında bile şans tanımadığı Servet’i Milan maçında Shevchenko’nun önüne attı. O Shevchenko ki, aynı Servet’i milli maçta da darmadağın etmişti. Shevchenko dört attı, bir o kadar da kaçırdı. Ama o Servet o günden sonra gene yok, yedek kulübesinde.
Dün geceki oyunda birileri çıkıp bana ‘Fenerbahçe müthiş hücum yaptı, çok iyi defans yaptı, hazırlanmış akınlar yaptı’ diyebilir mi? Hayır. Yine sahnede sakatlanıp uzun süre oynamamış Alex var. Onun pili bitmiş durumda ama kenara alsa, iş yapacak adamı yok. Bir de ayakta durmaya çalışan Anelka. Appiah, arkayı fazla bırakamıyor. Çünkü Yattara var, Fatih var, Szymkowiak var.
Yanlış bayraklar
Yalnız Trabzonlu hücumcular bir büyük hata yaptılar. Fenerbahçe defansı Serkan dışında zaten ağır. Tek hatta da kalıyorlar. Araya atılan her top tehlikeli olacak. Yapacakları bir tek şey var. Hem Yattara, hem Szymkowiak, hem Fatih araya atılacak toplarda bir-iki metre önde olunca haliyle ofsayt oluyor. Halbuki dört metre geriden bile çıksalar bu Fener defansını geçecekler. Tabii burada iki yardımcının da yanlış bayraklar kaldırdığını söylememiz lazım. Derslerine hiç çalışmamışlar.
Hani küfür yoktu
Metin Tokat, birkaç pozisyon dışında kötü maç yönetmedi. Futbolcular fazlaca kendilerini yere attılar. Onları yemedi. Tartışılacak tek pozisyon, Appiah’la Fatih’inki. Aslında burada hatalı olan Fatih’e topu atan Hasan Üçüncü. 10 saniye önce topu Fatih’e geçirebilse, Appiah, Fatih’e yaklaşmamış olacak. Tamamen hakem takdir hakkı olan pozisyon. Verse de vermese de kimse bir şey diyemez.
Fenerbahçe seyircisi küfür etmez diyorduk. Ama maalesef 30. dakikada rakip takıma da, seyircisine de bayağı bir bindirme yaptı. Tribünden sahaya bir şey atmayacaksın. Dün gece Trabzon kalecisine pet şişe gelmedi, ama o kendini yere attı. Peki ya gelse de o oyuncu maça devam edemese ne olacak? Şu işleri bir türlü halledemiyoruz.
Yazının Devamını Oku 30 Kasım 2005
Beşiktaşlılar olanları hayretle seyrediyor. Yönetime bir tavsiyem var. Alsınlar Nouma’yı da yanlarına, bakarsınız o zaman şampiyonluk maçlardan değil, tombaladan çıkar. SÜLEYMAN Seba... Önce futbolcu, sonra Türkiye’nin en etkili kuruluşlarınından birinin çalışanı ve Beşiktaş kulübü Başkanı..
Yaptıkları meydanda... Beşiktaşlılar ona ne yaptılar? ‘Ahmet Dursun, Seba gitsin’ den de ileri giderek adama küfür ettiler. Bazı mihraklar Süleyman Seba’ya küfür ettirdiler.
Serdar Bilgili geldi. Şeref Tribünü’nün yanında oturuyorlardı. Dönüp, Serdar Bilgili’ye ana-avrat, hatta çocuğuna bile hayasızca küfür ettiler... Yani Beşiktaş Başkanı’na. İşin daha acı tarafı Bilgili’nin yanında oturanlar bu küfürlere tepki ve tavır koymadılar, koymak istemediler.
Sonunda Serdar Bilgili de gitti.
Şimdi Yıldırım Demirören zamanı. Yaptıkları ve yapamadıkları ortada. Aslında cümlede bir yanlışlık var. Yapamadıkları ortada. Çünkü hiç bir şey yapmadı. Hatta bu kelimede yanlış. Çok şey yaptı, devraldığı borcu 3’e katladı, geliri 2’ye indirdi. Ve Beşiktaş’ın da şu anda geleceği kötü.
Ama Yıldırım Demirören’i bazı Beşiktaşlılar istifaya davet ediyorlar, esas etkili Çarşı Grubu’ndan ise tık yok. Demek ki, bu çarşı grubu, Demirören’i çok seviyor.
Aslında aklı başında, Beşiktaş’ı Beşiktaş olarak seven düzgün ve sessiz çoğunluk olayı hayretle seyrediyor. Beşiktaş yönetiminin bir şeyi daha yapması lazım.
Pascal Nouma İstanbul’a açılışlara filan geliyor. Hani bizim şu meşhur tombalacı Nouma. Havalimanında omuzlarda karşılanıyor, eğilip toprağı öpüyor. Alsınlar Nouma’yı da yanlarına, o zaman maçlarda seyreyle cümbüşü. Bakarsınız şampiyonluk maçlardan değil, tombaladan çıkar.
Sucuk ve ekmek
DÜN gazetelerde çok ufak bir haber okudum. Gençlerbirliği futbolcularına sucuk- ekmek cezası verilmiş. Kırmızı siyahlılar Denizli’yi yendiler ve Ankara’ya dönüyorlar. Gece Afyon’da ihtiyaç molası veriliyor. Ama futbolcular sucuk- ekmek yiyorlar. Size belki tuhaf gelecek ama Mesut Bakkal’ın başarısı demek ki tesadüfi değil. Profesyonel sporcular, istedikleri zaman istedikleri şeyi yapamaz, istediği şeyi yiyemez.
Benim futbolculuk dönemlerimde milli takım kamplarında ve bazı kulüp takımlarının kamplarında ertesi gün maç oynanacakken, sabaha kadar oynanan kumarları ve o sabahın saat 5’inde, 6’sında yenilen pastırmalı, sucuklu yumurtaları iyi hatırlıyorum. Her zaman şaşırdığım bir nokta daha var. Sanki çok önemliymiş gibi taraftarlar ellerine alırlar baklava tepsilerini ve futbolculara yedirirken de bir de fotoğraf çektirirler. Aklı başında hiçbir teknik adamın, bu gıda konusunda bu kadar serbest olacağını zannetmiyorum. Ama demek ki, bizim teknik adamlardan da doğru ve düzgünleri çıkıyor.
Hocam parayı düşürdün
FENERBAHÇE Stadı’ndan İsviçre milli maçı sonrası çıkıyorum. Telefonum çaldı, pantolonumun cebinden çıkardım, konuşarak yürüyorum. Omuzuma bir el dokundu, elinde Euro vardı. ‘Erman hocam parayı düşürdün’ dedi. O şahsın elindeki para 500 Euro’nun içinde 3 tane de 100’lük Euro’ydu. Yani toplam 800 Euro (1 milyar 300 milyon civarında.) Teşekkür ettim, parayı cebime sokarken, ne iş yaptığını sordum. ‘Başbakanlıkta korumada çalışıyorum’ diye cevap verdi. Adını sormadım. Mutlaka arkadaşları onu bilirler. Aslında ona adından daha önemli olan ikinci bir soruyu yöneltmem gerekiyordu. ‘Sen kaç para maaş alıyorsun arkadaş’ demeliydim. Parayla da insan olunmuyor, ama insan gibi yaşamak için para da şart. Hele polislik mesleği, Türkiye’deki en çok şey alınan, en az verilen meslek. Ordumuz dış güvenliğimizi, zaman zaman da iç güvenliğimizi sağlıyor. Türkiye’nin bu kadar geniş, etnik yelpazesinde de iç güvenliğimizi sağlayan polisin işi çok zor. Ama maalesef ve maalesef diyorum, çalışanıyla, emeklisiyle Türkiye’de askerin aldığı para ile polisin aldığı para arasında maalesef bir uçurum var. Bence de bu büyük bir haksızlık.
Cenaze namazı
ERIC Gerets diyor ki, ‘Fenerbahçe’den aptalca bir gol yedik...’
Ben de ona diyorum ki, bazı futbolcular da çıksa dese ki, ‘F.Bahçe maçına aptalca bir kadro ile başladık...’
Ne olur, hiçbir şey... ‘Buyurun hep beraber cenaze namazına’ derler size...
Apartman kirası gibi hesap
İKİ yıl önce Paper Moon’dayım.. Ergun Gürsoy ve eşi yemek yiyorlar. Davet ettiler ve ‘Ne ikram edelim’ dediler. Sıkma portakal ve Gordon cin istedim. O gece 5 bardak Gordon cini geri gönderdim. Çünkü sıkma portakal yerine habire bana konsantre içirmeye kalktılar. Geçen hafta bu sefer Ankara’nın havalı geçinen mekanı Vog’dayım. Bitişik masada da sevgili İçişleri Bakanımız Abdülkadir Aksu yemek yiyor. Yine canım sıkma portakal- gordon cin istedi. İnanamayacaksınız, Paper Moon’daki aynı sebepten 5 tanesini geri göndermeme rağmen, altıncıyı da konsantre getirdiler. Sonunda portakal istedim ve masada sıktım. Bu iki restoranın örnek özelliği bu olsa gerek. Ama ikinci ortak özelliklerini iyi biliyorum. Güzel bir yemek ve içki içtikten sonra apartman kirası gibi gelen hesap.
Yazının Devamını Oku 24 Kasım 2005
DAKİKA 28; kenardan tabela kalktı. Çıkan Selçuk, giren Kemal. Kenara gelen Selçuk, tam kulübenin önünden geçerken Daum'a eldivenlerini fırlattı. Aslında bu, Fenerbahçe'nin havluyu atma işaretiydi. Aziz Yıldırım, bu 4-0'a da bir şeyler bulur, gündem değiştirmeye kalkar. Allah'ı var, bu kadar iyi futbolcuyu alan da o, sonra Daum'a sahip çıkan da... Aziz Yıldırım 11 yabancı istiyor. Aldığı Nobre, Marco, Alex bile yokken yedek.
Üç gün önce Vestel Manisa maçında kulübede olanlar bugün sahada. Çünkü Daum, ucuz kahramanlık peşinde. Lig şampiyonu olacak. Bu kadrolu F.Bahçe'yi vasat bir teknik direktör de Türkiye Ligi'nde şampiyon yapar.
Üç gün sonra G.Saray maçı var. Vatan, millet, cumhuriyet, G.Saray maçı, hakem... Aziz Yıldırım bu Milan'ı veya Şampiyonlar Ligi başarısızlığını unutturur.
Mahalle takımında olmaz
Soruyorum size, maça başlayan F.Bahçe'nin sahadaki dizilişi ile iki oyuncu değişikliğinden sonra sahadaki F.Bahçe dizilişini birisi bana anlatsın. Bir oyuncu değişiyor, beş kişinin de yeri. Bu iş, mahalle takımında olmaz. Ama bize de fazla bir şey söylemek düşmez. Çünkü Aziz Yıldırım, Daum'dan çok memnun. Allah bu ikiliyi muvaffak etsin. Ve kol kola onları daim etsin.
Daum cin gibi, akıllı bir adam. Böyle bir kadro, böyle bir lig, böyle bir para, böyle bir futboldan anlamayan yönetici topluluğu... Dünyanın neresinde böyle bir grubu bulur da bu paryı kazanır.
Bakın, Milan, F.Bahçe ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı. Veya ortada sıçan yaptılar. Seyredenler diyecek ki: "Milan müthiş oynadı." Hayır, Milan aman aman oynamadı. Ayağa top yaptılar, sabırla beklediler. Zaten F.Bahçe'de ne orta saha var, ne defans. Onların kabak çiçeği gibi açılmasını beklediler. Ve çok kolay 4-0'ı yaptılar. F.Bahçe öyle hale geldi ki, 72. dakikada Serkan, "ben öldüm, bittim" diyordu kulübeye. Serkan'ın bunu dediği yerde, F.Bahçe takımının ne hale düştüğünü siz düşünün.
Kimseyi aldatmayalım
Bazıları diyebilir ki, "F.Bahçe çok top kaybetti." Bunu söyleyenler zaten futboldan nasibini almamış kişilerdir. F.Bahçe topa hakim olmadı ki, kaybetsin. Son zamanlarda iyi tezahürat yapıyor dediğimiz F.Bahçe seyircisi bile takımının bir şey oynamadığını görünce, Beşiktaş seyircisinin söylediği, "Söyle senden başka kimim var benim. Seninle ağlar, seninle gülerim" parçasını söylemeye başladı...
Milli takımımız, kulüp takımlarımız derken, ailece evimize döndük. "Sizinle ağladık, sizinle güleriz"i bir yana bırakalım, şapkayı çıkaralım, önümüze koyalım. "Biz nerede hata yaptık?" diyelim. "Ne yaparsak doğruyu buluruz" diyelim. Hakemin soyunma odası kapısını kırmayalım. Rakip futbolcuları koridorda dövmeyelim. Ve benim güzel halkımı da aldatmayalım. Hepimize Türkiye Ligi hayırlı olsun. Yani annemizin ligi.
Yazının Devamını Oku 23 Kasım 2005
FIFA hakeminin kapısına tekme atılırsa, kapı kırılırsa bunun sorumlusu Acar Baltaş'ı çalıştıran Terim'dir. Terim'i çalıştıran Bıçakcı'dır. Faturayı hep beraber ödemeliler. FUTBOL Federasyonu, Akdeniz Oyunları'na gitmeyen Ersun Yanal'ı görevden aldı, yerine Fatih Terim'i getirdi. Yanal sadece A Milli Takım Teknik Direktörü’ydü. Yetkileri sınırlıydı. Fatih Terim ise bütün Milli Takımları'n başına geçti. Yani her şeyden artık o sorumluydu.
Ersun Yanal görev yaptığı dönemde bir mağlubiyetimiz vardı. Fatih Terim ile baraj maçına kadar mağlup olmadık. Ve sonuçta hedefe varamadık. Ersun ile oyun sistemimiz değişmeye başlamıştı. Bazı futbolcular artık kenarda oturmaya başlamış, bazıları da tribüne çıkmıştı. Yani yavaş yavaş değişim adına ileriye yatırım yapılıyordu. Terim ile eskiye döndük. Hani benim hayat kadını benzetmem vardı ya. Bazı "akıllı" spor yazarları da sazan gibi atlayıp, "Milli takımı fahişeye benzetiyor" diye iğrenç bir benzetme yaptılardı ya. Çünkü onların işine öyle geliyordu.
Takımın hali
İşte söylediğim noktaya şimdi gelindi. Yolda bana soruyorlar, "Hocam milli takımın hali ne olacak?" diye.
Ersun Yanal görevden alındıktan sonra bana telefonda şunları söylemişti. "Biz, bir sistem oturtmaya çalışıyorduk. Biraz daha sabırla, meyvelerini toplamaya başlayacaktık. Milli takımı kaprisli, 'Ben olmasam bu iş yürümez' havasındaki futbolculardan kurtarıp bir takım olma yolunda ilerliyorduk. Ama maalesef Erman hocam demek Türk milletine karizmatik bir teknik direktör lazımmış. Bizi karizmatik bulmamışlar" demişti. Aynı Ersun Yanal, Bern'de oynanan İsviçre maçından sonra Can Çobanoğlu'na, "Eğer İsviçre'deki 2-0'lık mağlubiyeti benim takımım alsaydı, beni İstanbul gümrüğünde, İsviçre takımından kötü yaparlardı" diyor.
Terim psikolog Acar Baltaş ile çalışıyor. Hangisi hangisine psikolojik terapi yapıyor, o tartışılır. Sahada görünenler o ki, psikolog Acar Baltaş'a da bir psikolog lazım. Bir futbolcu, hem de tecrübeli bir futbolcu Alpay, dakika 1 demeyeceğim, saniye 22'de elle o topu oynuyorsa, bunun tek sorumlusu psikologdur.
Maç bitmiş, her şey bitmiş soyunma odasına giderken dünya düzgünü, dünya beyefendisi yerde karıncayı görse onun üzerinden atlayacak Mehmet Özdilek rakip futbolcuya çelme atıyorsa, bunun sorumlusu Acar Baltaş'dır.
Başbakan Tayyip Erdoğan AB'ye girmek için Avrupa'da ne kadar kapı varsa, hepsini zorlarken, Fenerbahçe Stadı'ndaki Belçikalı FIFA hakeminin kapısına tekme atılırsa, kapı kırılırsa bunun sorumlusu Acar Baltaş'dır. Yani bunun sorumlusu Acar Baltaş'ı çalıştıran Fatih Terim'dir. Yani bunun sorumlusu Fatih Terim'i göreve getiren Levent Bıçakcı'dır. Faturayı hep beraber öderler.
İstanbul'daki maçtan dönen İsviçreliler Zürih havalimanında uçağı yıkadılar, yani dediler ki, "Türkiye'de biz bazı pislikle karşılaştık, uçağı temizleyelim..." Yaptıkları terbiyesizlik. Aynı uçağı birinci maç İstanbul'da olsaydı ve yapsalardı, biz onların uçağını Yeşilköy'de yıkamaz, kazma kürekle saldırırdık.
Sporda sakinlik
İşte iki ayrıntı. İngilizler İstanbul'da kalçalarını gösterdiler, biz bıçakladık, iki ölü verdik. Her şeyde olduğu gibi sporda da sakinlik lazım.
İbrahim Tatlıses'in adamları yıllar önce birini vurmuşlardı. Sonrasında Tatlıses'in savunması "Ben durun dedim, onlar vurun anlamışlar" şeklindeydi.
Acar Baltaş'ın Sanem ile röportajını okudum, "Fatih Terim durdurun dedi" diyor...
Futbolcular kavga edebilir, tünelde arbade de çıkabilir. Bunlar futbolda olağan şeyler. Bravo stattaki seyirciye düzgün haraket ettiler. Ama hakemin kapısına yüklenmek işin en tehlikeli yanı. O kapının içindeki şahıs hakem değil, onun göğsünde FIFA amblemi var.
Senin tekmelediğin kapı Blatter'in başkanlığını yaptığı FIFA kapısı. Biz Türkiye'deki hakem kapılarına böyle çok saldırı yaptığımız için orayı da bizim kapılardan zannedip şaşırdık.
Ben Futbol Federasyonu'nun yerinde olsam, bizim Tahkim üyelerinden bazılarını hemen FIFA Tahkim'e kaydırırdım. Biliyorsunuz bizim Tahkim ceza kaldırıp, karar değiştirmekte pek hünerli.
Hep hakem dediniz, kılıfı onun üzerine kurdunuz. Başarısızlığı onlara yüklemeye kalktınız. Soruyorum size, Serhat'ın tartışmalı penaltı pozisyonunda bizim lehimize düdüğü öttüren Belçikalı'nın sağ elindeki kararlılığa bakın penaltı noktasını gösterirken. Ve dönüp yerine giderken pozisyonun içindeki İsviçreli futbolcunun kendine doğru depar attığını görünce daha o futbolcunun kaç numara olduğunu farketmeden sarı kartını cebinden çıkarıverdi.
Tehdit etmeyelim
Ya o futbolcunun o dakikada bir sarı kartı olsaydı ne olacaktı, kırmızı olacaktı. Hakem şartlı olsaydı, böyle mi hareket ederdi.
Dünya Kupası finallerine gidemedik. Ne demişler her işte vardır hayır... Belki de Almanya'ya gitseydik ters şeyler olacaktı. Ama önce biz kendimize bir bakıp düzeltelim. Yorumcuları, hakemleri, teknik direktörleri eleştirelim ama onlara abanın altından sopayı gösterip, onları tehdit etmeyelim. Alt tarafı futbol ama üst tarafı da futbol.
İlk adım doğru...
GEÇENLERDE iddia ile ilgili bir noktaya işaret etmiştik. Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin ve Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan illegal bahis oynatan sitelere yüzde 20 vergi getirerek bir anlamda onların legal hale gelmelerinin önünü açacak yasayı meclisten geri çektiler.
Şimdi ikinci etapta söz konusu internet sitelerinde oyun oynatan ve oynayanlara kanuni yaptırımlar getirecek yasayı da meclis gündemine getirip çıkarabilirlerse, hem ülke ekonomisi, hem de futbol için büyük katkı sağlayacaklar. Birinci adımı çok doğru attılar, aynen ikinci adımı da atacaklarından eminim.
Yorum’luyoruz kurşun’lanıyoruz
YILLAR önce Rize bir maç oynuyor. Kiminle oynadığını da hatırlamıyorum. O zaman Sabah Gazetesi'nin Spor Müdürü İbrahim Seten'in odasında sohbetteyiz. Telefonum çalıyor ve karşımdaki Rize başkanı, "Sen nasıl böyle konuşur, yorum yaparsın" diye hesap soruyor.
Başka dönemde Trabzon-F.Bahçe ile oynuyor. F.Bahçe Teknik Direktörü Otto Bariç'in sırtına taş geliyor. O akşam ben Ankara'dan, Şansal Büyüka İstanbul'dan televizyona çıkarak yorum yapıyoruz. Ertesi gün bizim patron Erol Aksoy, Ankara'daki büroya beni çağırarak, "Nasıl böyle konuşursun..." diye hesap soruyor.
İstanbul'da G.Saray-Leeds United ile oynuyor. 2 İngiliz Beyoğlu'nda öldürülüyor, maçı Show TV veriyor ve Şansal ile birlikte canlı yayında yorum yapıyoruz. Otele giderken telefonum çalıyor. Karşımda o zamanın İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir. "Nasıl bu tarz konuşursun arkadaş" diye benden hesap soruyor...
Hesap soran sorana
İstanbul'da bu kez F.Bahçe ile Feyenoord Avrupa Kupası'nda mücadele ediyorlar. Fenerbahçe'nin Teknik direktörü Werner Lorant, yardımcısı da Oğuz Çetin. Şansal ile ben yorumcuyuz. Yorumlar bitiyor, stattan çıkarken telefonum çalıyor. Bu sefer karşımda Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım. "Nasıl böyle konuşursun" diye bir hesap da o soruyor.
Geliyoruz İsviçre- Türkiye milli maçına. Maçı Kanal D veriyor, İlker Yasin anlatıyor. Yorumcular ise Hikmet ile Rıdvan. Maç bitiyor, bu sefer yorumcu Hikmet Karaman'ın telefonu çalıyor. Karşısında Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim var. "Hakkımda nasıl böyle yorum yaparsın arkadaş" diyor ve "Bu sana söyleceklerimin hepsini Rıdvan'a da ilet" diye ekliyor. Ve nihayet bu işin sonunun üç televizyon yorumcusu için de iyi olmayacağını belirtiyor... Fenerbahçe Stadı'ndaki rövanşta aynı kanal yayın yapmasına rağmen 3 yorumcu da yok. Tesadüf mü, yoksa Fatih Terim faktörü mü...
Daha çok örnek verebilirim. Televizyonda yorum yapan bizler ve yorumlardan sonra işte ekran arkası veya program sonrası sevgili seyirciler ve okuyucular.
YORUM'luyor muyuz, yoksa YORUM'lanıyor muyuz, yoksa tehdit mi ediliyoruz? En nihayet Ahmet Çakar gibi KURŞUN'lanıyor muyuz?
Yazının Devamını Oku 20 Kasım 2005
Sarı lacivertli takımın maçını yazacaksın, içinde en az 40 tane klasik cümle olacak ve hep aynısını gazetede basacaksın. Çok kimse anlayamaz. Ama Fener yine galip. Alex yok, Anelka ilk yarı var, o da var mı, yok mu belli değil. FENERBAHÇE bildiğiniz gibi. Aslında bu yıl bir tane F.Bahçe maçı yazacaksın, içinde en az 40 tane klasik cümle olacak ve hep aynısını gazetede basacaksın. Emin olun, çok kimse anlayamaz. Ama sarı lacivertliler gene galip. Alex yok, Anelka ilk yarı var, o da var mı, yok mu belli değil.
F.Bahçe sahada sıradan bir takım. Appiah bir şeyler yapmak istiyor -Avrupa kupası maçları hariç- ama ilk geldiği gibi baskılı oynamıyor, oynayamıyor. Herhalde o da alıştı. Tuncay bir şeyler yapmaya gayret etti, o kadar.
Daum, son 10 dakika aynı bizim milli takımın İsviçre’ye karşı yaptığı gibi stoperini (Luciano) de hücuma gönderdi. Arkadan şişirdi, ‘olursa’ dedi, bir tane oldu. Tamam, Alex sakat olur oynayamaz. Anelka da oynayamayabilir ama bu Fenerbahçe kadrosunun bile Vestel Manisa’ya göre çok daha farklı oynaması gerekir.
Anadolu’da takım çalıştır
Sarı lacivertliler çok kalitesiz bu ligi büyük ihtimalle götürecekler. Daum da hiçbir şey yapmadan tarihe geçecek. Merak ediyorum; Daum diyor ki: ‘Türkiye’de yaranamıyorum. Galibiyet istiyorsun, veriyorum. Fark istiyorum, onu da veriyorum. Bu kez gollerin niye röveşata ile atılmadı diyorlar.’
Ben de Daum’a diyorum ki: ‘Vestel Manisa’yı çalıştır, Kayserispor’u çalıştır, Ankaragücü’nü, G.Birliği’ni çalıştır, her sene ilk beşe sok.’ Sayın Daum, bunları ilk beşe sokmak F.Bahçe’yi şampiyon yapmaktan çok daha zor işler.
Çarşamba akşamı Milan’a karşı seyredeceğiz. Eğer F.Bahçe gene böyle oynarsa, berabere kalma şansı bile yok. Ama sarı lacivertli yönetim, özellikle Başkan Aziz Yıldırım için fark etmiyor. Daum çok başarılı, F.Bahçe’yi istikrarla kötü oynatmaya devam ediyor. O memnun. Bize de başka bir şey söylemek düşmez.
Vestel Manisa elinden geldiği kadar mücadele etti. Ersun Yanal bu takımı sezon başında almadı. Yani kucağına konulan transferler onun değil. Ancak dün akşam oynattığı futbol çirkin değildi. Ama eldeki malzeme bu. Orhan Erdemir hiç zorlanmadı. Çünkü ortada onu zorlayacak futbolcular yoktu, oyun yoktu.
Çarşamba günü Luciano oynamayacak. Marco oynamayacak. Ama Daum, herhalde bu maçı düşündü ki, Milan maçının hazırlığını yapmadı. Veya dedi ki: ‘Eğer hazırlık yaparsam, Milanlılar gelir seyrederler, sonra yanarım.’ İnşallah F.Bahçe Milan maçında bizi de yanıltır, seyretemye gelen Milanlıları da. Çarşamba akşamı İtalyan takımını yener. Aynen milli takımımızın İsviçre’ye karşı oynadığı gibi oynar ve kazanır. İnşallah, maşallah.
Yazının Devamını Oku 17 Kasım 2005
Maalesef araba bu kadar gidiyor. Gaza basıyorsun, ya lastik eskimiş ses getiriyor ya amortisör vuruyor ya da bagaj kapısının kilidi tutmuyor. Son kullanma tarihi geçen mallardan uzak duracaksın. KORKU filmi gibi bir maçtı... Aşk, ihtiras, kan. Ne ararsan vardı.
Sakın çok kolayına kaçıp, "rakip", "seyirci", "hakem" demeyelim. Biz, İsviçre gibi bir takıma evimizde 4 tane attık, rakibin dengelerini bozduk. Büyük bireysel hatalarla goller yedik veya onlar tehlike yarattılar.
Dün akşamki gösterdiğimiz baskının, özverinin yarısını İsviçre'de yapsaydık, orada işi bitirmiştik. Ama bakın, Alpay'ın yaptığı üç büyük hata, iyi oynayan Volkan'ın çok büyük bir hatası ve gidemediğimiz Dünya Kupası... Bu hataların hepsi gol oldu mu, hayır. Ama bu kadar iyi şeyler yapan Volkan'ın hiç gerek yokken 35 metreye çıkıp, rakibine müdahalesini dünyada hangi kaleci yapar?
Dünya Kupası'na gidememek dünyanın sonu değil. Sakın birileri çıkıp da, "İsviçre'yi itelediler, biz yandık" demesin. Eğer böyle bir düşünceleri olsaydı, baraj maçı oynatmadan gruptan direkt çıkarırlardı.
Risk aldı, nakavt olduk
Bu milli takım kadrosu içinde artık bazı futbolculara "hayırlı işler" demenin zamanı geldi de geçiyor. Belki tek maçla dün akşam olduğu gibi verim alabilirsiniz ama uzun vadede artık hayır.
Fatih 80. dakikadan sonra bütün riskleri aldı. Aldığı anda da nakavt olduğumuz golü yedik. Bence, Necati de Emre de eğer sakat değillerse alınmamalıydı. Bir Tümer takıntısı var. Oyuna girdi, rakibine bastı. Sarı da olur, kırmızı da. Bunun adı hırs değil. Ama burada yazamıyorum.
Bu maçın tekniği, taktiği olmaz. Her şeyini koyarsın, ya geçersin, ya kalırsın. Hakikaten ekip olarak futbolcular çok şeylerini koydular. Ama maalesef araba bu kadar gidiyor. Gaza basıyorsun, ya lastik eskimiş ses getiriyor ya amortisör vuruyor ya da bagaj kapısının kilidi tutmuyor. Arabanın da, evin de futbolcunun da yoğurdunun da yenisi makbul. Heyecan verecek. Son kullanma tarihi geçen mallardan uzak duracaksın.
Dün geceki hakemden milli takımın şikayetçi olmaması lazım. Eğer hakem idaresinden rahatsız olacak grup varsa, İsviçreliler'dir. İsviçre ile oynadığımız iki maçta, bizim takım İsviçre'ye göre de hakemlere göre de daha büyük hatalar yaptı. Lütfen işin kolayına kaçmayalım. Biraz aynaya bakalım.
Yazının Devamını Oku