Beşiktaşlılar olanları hayretle seyrediyor. Yönetime bir tavsiyem var. Alsınlar Nouma’yı da yanlarına, bakarsınız o zaman şampiyonluk maçlardan değil, tombaladan çıkar.
SÜLEYMAN Seba... Önce futbolcu, sonra Türkiye’nin en etkili kuruluşlarınından birinin çalışanı ve Beşiktaş kulübü Başkanı..
Yaptıkları meydanda... Beşiktaşlılar ona ne yaptılar? ‘Ahmet Dursun, Seba gitsin’ den de ileri giderek adama küfür ettiler. Bazı mihraklar Süleyman Seba’ya küfür ettirdiler.
Serdar Bilgili geldi. Şeref Tribünü’nün yanında oturuyorlardı. Dönüp, Serdar Bilgili’ye ana-avrat, hatta çocuğuna bile hayasızca küfür ettiler... Yani Beşiktaş Başkanı’na.İşin daha acı tarafı Bilgili’nin yanında oturanlar bu küfürlere tepki ve tavır koymadılar, koymak istemediler.
Sonunda Serdar Bilgili de gitti.
Şimdi Yıldırım Demirören zamanı. Yaptıkları ve yapamadıkları ortada. Aslında cümlede bir yanlışlık var. Yapamadıkları ortada. Çünkü hiç bir şey yapmadı. Hatta bu kelimede yanlış. Çok şey yaptı, devraldığı borcu 3’e katladı, geliri 2’ye indirdi. Ve Beşiktaş’ın da şu anda geleceği kötü.
Ama Yıldırım Demirören’i bazı Beşiktaşlılar istifaya davet ediyorlar, esas etkili Çarşı Grubu’ndan ise tık yok. Demek ki, bu çarşı grubu, Demirören’i çok seviyor.
Aslında aklı başında, Beşiktaş’ı Beşiktaş olarak seven düzgün ve sessiz çoğunluk olayı hayretle seyrediyor. Beşiktaş yönetiminin bir şeyi daha yapması lazım.
Pascal Nouma İstanbul’a açılışlara filan geliyor. Hani bizim şu meşhur tombalacı Nouma. Havalimanında omuzlarda karşılanıyor, eğilip toprağı öpüyor. Alsınlar Nouma’yı da yanlarına, o zaman maçlarda seyreyle cümbüşü. Bakarsınız şampiyonluk maçlardan değil, tombaladan çıkar.
Sucuk ve ekmek
DÜN gazetelerde çok ufak bir haber okudum. Gençlerbirliği futbolcularına sucuk- ekmek cezası verilmiş. Kırmızı siyahlılar Denizli’yi yendiler ve Ankara’ya dönüyorlar. Gece Afyon’da ihtiyaç molası veriliyor. Ama futbolcular sucuk- ekmek yiyorlar. Size belki tuhaf gelecek ama Mesut Bakkal’ın başarısı demek ki tesadüfi değil. Profesyonel sporcular, istedikleri zaman istedikleri şeyi yapamaz, istediği şeyi yiyemez.
Benim futbolculuk dönemlerimde milli takım kamplarında ve bazı kulüp takımlarının kamplarında ertesi gün maç oynanacakken, sabaha kadar oynanan kumarları ve o sabahın saat 5’inde, 6’sında yenilen pastırmalı, sucuklu yumurtaları iyi hatırlıyorum. Her zaman şaşırdığım bir nokta daha var. Sanki çok önemliymiş gibi taraftarlar ellerine alırlar baklava tepsilerini ve futbolculara yedirirken de bir de fotoğraf çektirirler. Aklı başında hiçbir teknik adamın, bu gıda konusunda bu kadar serbest olacağını zannetmiyorum. Ama demek ki, bizim teknik adamlardan da doğru ve düzgünleri çıkıyor.
Hocam parayı düşürdün
FENERBAHÇE Stadı’ndan İsviçre milli maçı sonrası çıkıyorum. Telefonum çaldı, pantolonumun cebinden çıkardım, konuşarak yürüyorum. Omuzuma bir el dokundu, elinde Euro vardı. ‘Erman hocam parayı düşürdün’ dedi.O şahsın elindeki para 500 Euro’nun içinde 3 tane de 100’lük Euro’ydu. Yani toplam 800 Euro (1 milyar 300 milyon civarında.) Teşekkür ettim, parayı cebime sokarken, ne iş yaptığını sordum. ‘Başbakanlıkta korumada çalışıyorum’ diye cevap verdi. Adını sormadım. Mutlaka arkadaşları onu bilirler. Aslında ona adından daha önemli olan ikinci bir soruyu yöneltmem gerekiyordu. ‘Sen kaç para maaş alıyorsun arkadaş’ demeliydim. Parayla da insan olunmuyor, ama insan gibi yaşamak için para da şart. Hele polislik mesleği, Türkiye’deki en çok şey alınan, en az verilen meslek. Ordumuz dış güvenliğimizi, zaman zaman da iç güvenliğimizi sağlıyor. Türkiye’nin bu kadar geniş, etnik yelpazesinde de iç güvenliğimizi sağlayan polisin işi çok zor. Ama maalesef ve maalesef diyorum, çalışanıyla, emeklisiyle Türkiye’de askerin aldığı para ile polisin aldığı para arasında maalesef bir uçurum var. Bence de bu büyük bir haksızlık.
Cenaze namazı
ERIC Gerets diyor ki, ‘Fenerbahçe’den aptalca bir gol yedik...’
Ben de ona diyorum ki, bazı futbolcular da çıksa dese ki, ‘F.Bahçe maçına aptalca bir kadro ile başladık...’
Ne olur, hiçbir şey... ‘Buyurun hep beraber cenaze namazına’ derler size...
Apartman kirası gibi hesap
İKİ yıl önce Paper Moon’dayım.. Ergun Gürsoy ve eşi yemek yiyorlar. Davet ettiler ve ‘Ne ikram edelim’ dediler. Sıkma portakal ve Gordon cin istedim. O gece 5 bardak Gordon cini geri gönderdim. Çünkü sıkma portakal yerine habire bana konsantre içirmeye kalktılar. Geçen hafta bu sefer Ankara’nın havalı geçinen mekanı Vog’dayım. Bitişik masada da sevgili İçişleri Bakanımız Abdülkadir Aksu yemek yiyor. Yine canım sıkma portakal- gordon cin istedi. İnanamayacaksınız, Paper Moon’daki aynı sebepten 5 tanesini geri göndermeme rağmen, altıncıyı da konsantre getirdiler. Sonunda portakal istedim ve masada sıktım. Bu iki restoranın örnek özelliği bu olsa gerek. Ama ikinci ortak özelliklerini iyi biliyorum. Güzel bir yemek ve içki içtikten sonra apartman kirası gibi gelen hesap.