FIFA hakeminin kapısına tekme atılırsa, kapı kırılırsa bunun sorumlusu Acar Baltaş'ı çalıştıran Terim'dir. Terim'i çalıştıran Bıçakcı'dır. Faturayı hep beraber ödemeliler.
FUTBOL Federasyonu, Akdeniz Oyunları'na gitmeyen Ersun Yanal'ı görevden aldı, yerine Fatih Terim'i getirdi. Yanal sadece A Milli Takım Teknik Direktörü’ydü. Yetkileri sınırlıydı. Fatih Terim ise bütün Milli Takımları'n başına geçti. Yani her şeyden artık o sorumluydu.
Ersun Yanal görev yaptığı dönemde bir mağlubiyetimiz vardı. Fatih Terim ile baraj maçına kadar mağlup olmadık. Ve sonuçta hedefe varamadık. Ersun ile oyun sistemimiz değişmeye başlamıştı. Bazı futbolcular artık kenarda oturmaya başlamış, bazıları da tribüne çıkmıştı. Yani yavaş yavaş değişim adına ileriye yatırım yapılıyordu. Terim ile eskiye döndük. Hani benim hayat kadını benzetmem vardı ya. Bazı "akıllı" spor yazarları da sazan gibi atlayıp, "Milli takımı fahişeye benzetiyor" diye iğrenç bir benzetme yaptılardı ya. Çünkü onların işine öyle geliyordu.
Takımın hali
İşte söylediğim noktaya şimdi gelindi. Yolda bana soruyorlar, "Hocam milli takımın hali ne olacak?" diye.
Ersun Yanal görevden alındıktan sonra bana telefonda şunları söylemişti. "Biz, bir sistem oturtmaya çalışıyorduk. Biraz daha sabırla, meyvelerini toplamaya başlayacaktık. Milli takımı kaprisli, 'Ben olmasam bu iş yürümez' havasındaki futbolculardan kurtarıp bir takım olma yolunda ilerliyorduk. Ama maalesef Erman hocam demek Türk milletine karizmatik bir teknik direktör lazımmış. Bizi karizmatik bulmamışlar" demişti.Aynı Ersun Yanal, Bern'de oynanan İsviçre maçından sonra Can Çobanoğlu'na, "Eğer İsviçre'deki 2-0'lık mağlubiyeti benim takımım alsaydı, beni İstanbul gümrüğünde, İsviçre takımından kötü yaparlardı" diyor.
Terim psikolog Acar Baltaş ile çalışıyor. Hangisi hangisine psikolojik terapi yapıyor, o tartışılır. Sahada görünenler o ki, psikolog Acar Baltaş'a da bir psikolog lazım. Bir futbolcu, hem de tecrübeli bir futbolcu Alpay, dakika 1 demeyeceğim, saniye 22'de elle o topu oynuyorsa, bunun tek sorumlusu psikologdur.
Maç bitmiş, her şey bitmiş soyunma odasına giderken dünya düzgünü, dünya beyefendisi yerde karıncayı görse onun üzerinden atlayacak Mehmet Özdilek rakip futbolcuya çelme atıyorsa, bunun sorumlusu Acar Baltaş'dır.
Başbakan Tayyip Erdoğan AB'ye girmek için Avrupa'da ne kadar kapı varsa, hepsini zorlarken, Fenerbahçe Stadı'ndaki Belçikalı FIFA hakeminin kapısına tekme atılırsa, kapı kırılırsa bunun sorumlusu Acar Baltaş'dır. Yani bunun sorumlusu Acar Baltaş'ı çalıştıran Fatih Terim'dir. Yani bunun sorumlusu Fatih Terim'i göreve getiren Levent Bıçakcı'dır. Faturayı hep beraber öderler.
İstanbul'daki maçtan dönen İsviçreliler Zürih havalimanında uçağı yıkadılar, yani dediler ki, "Türkiye'de biz bazı pislikle karşılaştık, uçağı temizleyelim..." Yaptıkları terbiyesizlik. Aynı uçağı birinci maç İstanbul'da olsaydı ve yapsalardı, biz onların uçağını Yeşilköy'de yıkamaz, kazma kürekle saldırırdık.
Sporda sakinlik
İşte iki ayrıntı. İngilizler İstanbul'da kalçalarını gösterdiler, biz bıçakladık, iki ölü verdik. Her şeyde olduğu gibi sporda da sakinlik lazım.
İbrahim Tatlıses'in adamları yıllar önce birini vurmuşlardı. Sonrasında Tatlıses'in savunması "Ben durun dedim, onlar vurun anlamışlar" şeklindeydi.
Futbolcular kavga edebilir, tünelde arbade de çıkabilir.Bunlar futbolda olağan şeyler. Bravo stattaki seyirciye düzgün haraket ettiler. Ama hakemin kapısına yüklenmek işin en tehlikeli yanı. O kapının içindeki şahıs hakem değil, onun göğsünde FIFA amblemi var.
Senin tekmelediğin kapı Blatter'in başkanlığını yaptığı FIFA kapısı. Biz Türkiye'deki hakem kapılarına böyle çok saldırı yaptığımız için orayı da bizim kapılardan zannedip şaşırdık.
Ben Futbol Federasyonu'nun yerinde olsam, bizim Tahkim üyelerinden bazılarını hemen FIFA Tahkim'e kaydırırdım. Biliyorsunuz bizim Tahkim ceza kaldırıp, karar değiştirmekte pek hünerli.
Hep hakem dediniz, kılıfı onun üzerine kurdunuz. Başarısızlığı onlara yüklemeye kalktınız. Soruyorum size, Serhat'ın tartışmalı penaltı pozisyonunda bizim lehimize düdüğü öttüren Belçikalı'nın sağ elindeki kararlılığa bakın penaltı noktasını gösterirken. Ve dönüp yerine giderken pozisyonun içindeki İsviçreli futbolcunun kendine doğru depar attığını görünce daha o futbolcunun kaç numara olduğunu farketmeden sarı kartını cebinden çıkarıverdi.
Tehdit etmeyelim
Ya o futbolcunun o dakikada bir sarı kartı olsaydı ne olacaktı, kırmızı olacaktı. Hakem şartlı olsaydı, böyle mi hareket ederdi.
Dünya Kupası finallerine gidemedik. Ne demişler her işte vardır hayır... Belki de Almanya'ya gitseydik ters şeyler olacaktı. Ama önce biz kendimize bir bakıp düzeltelim. Yorumcuları, hakemleri, teknik direktörleri eleştirelim ama onlara abanın altından sopayı gösterip, onları tehdit etmeyelim. Alt tarafı futbol ama üst tarafı da futbol.
İlk adım doğru...
GEÇENLERDE iddia ile ilgili bir noktaya işaret etmiştik. Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin ve Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan illegal bahis oynatan sitelere yüzde 20 vergi getirerek bir anlamda onların legal hale gelmelerinin önünü açacak yasayı meclisten geri çektiler.
Şimdi ikinci etapta söz konusu internet sitelerinde oyun oynatan ve oynayanlara kanuni yaptırımlar getirecek yasayı da meclis gündemine getirip çıkarabilirlerse, hem ülke ekonomisi, hem de futbol için büyük katkı sağlayacaklar. Birinci adımı çok doğru attılar, aynen ikinci adımı da atacaklarından eminim.
Yorum’luyoruz kurşun’lanıyoruz
YILLAR önce Rize bir maç oynuyor. Kiminle oynadığını da hatırlamıyorum. O zaman Sabah Gazetesi'nin Spor Müdürü İbrahim Seten'in odasında sohbetteyiz. Telefonum çalıyor ve karşımdaki Rize başkanı, "Sen nasıl böyle konuşur, yorum yaparsın" diye hesap soruyor.
Başka dönemde Trabzon-F.Bahçe ile oynuyor. F.Bahçe Teknik Direktörü Otto Bariç'in sırtına taş geliyor. O akşam ben Ankara'dan, Şansal Büyüka İstanbul'dan televizyona çıkarak yorum yapıyoruz. Ertesi gün bizim patron Erol Aksoy, Ankara'daki büroya beni çağırarak, "Nasıl böyle konuşursun..." diye hesap soruyor.
İstanbul'da G.Saray-Leeds United ile oynuyor. 2 İngiliz Beyoğlu'nda öldürülüyor, maçı Show TV veriyor ve Şansal ile birlikte canlı yayında yorum yapıyoruz. Otele giderken telefonum çalıyor. Karşımda o zamanın İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir. "Nasıl bu tarz konuşursun arkadaş" diye benden hesap soruyor...
Hesap soran sorana
İstanbul'da bu kez F.Bahçe ile Feyenoord Avrupa Kupası'nda mücadele ediyorlar. Fenerbahçe'nin Teknik direktörü Werner Lorant, yardımcısı da Oğuz Çetin. Şansal ile ben yorumcuyuz. Yorumlar bitiyor, stattan çıkarken telefonum çalıyor. Bu sefer karşımda Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım. "Nasıl böyle konuşursun" diye bir hesap da o soruyor.
Geliyoruz İsviçre- Türkiye milli maçına. Maçı Kanal D veriyor, İlker Yasin anlatıyor. Yorumcular ise Hikmet ile Rıdvan. Maç bitiyor, bu sefer yorumcu HikmetKaraman'ın telefonu çalıyor. Karşısında Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim var. "Hakkımda nasıl böyle yorum yaparsın arkadaş" diyor ve "Bu sana söyleceklerimin hepsini Rıdvan'a da ilet" diye ekliyor. Ve nihayet bu işin sonunun üç televizyon yorumcusu için de iyi olmayacağını belirtiyor... Fenerbahçe Stadı'ndaki rövanşta aynı kanal yayın yapmasına rağmen 3 yorumcu da yok. Tesadüf mü, yoksa Fatih Terim faktörü mü...
Daha çok örnek verebilirim. Televizyonda yorum yapan bizler ve yorumlardan sonra işte ekran arkası veya program sonrası sevgili seyirciler ve okuyucular.
YORUM'luyor muyuz, yoksa YORUM'lanıyor muyuz, yoksa tehdit mi ediliyoruz? En nihayet Ahmet Çakar gibi KURŞUN'lanıyor muyuz?