Merkez Bankası’nın dün faizleri sabit bırakma kararı alıp, artırım için “volatilitenin kalıcı biçimde azalması” gibi bir söylem geliştirmesi, piyasaları ciddi biçimde şaşırttı.
Piyasaların dün bu karara tepkisi sınırlı oldu. Piyasa uzmanları, dün TL’nin yüzde 1 civarında değer kaybettiğini, kaybın daha fazla olmasını gelişmekte olan ülke paralarının değer kazandığı bir güne denk gelmesinin önlediğini söylediler. En zayıf gelişmekte olan ülke paralarının bile dün değer kazandığını hatırlatan bir bankacı, “Eğer böyle bir küresel hareket olmasa, TL’nin dolar karşısında değeri 3 TL’ye gelirdi” dedi.
Piyasaların biraz da Merkez Bankası’nın gerçekten ne dediğini anlamak için beklediğini, ihtiyatlı davrandığını kaydeden bankacılar, bu açıdan bugün Merkez Bankası’nın iktisatçılarla yapacağı toplantının önem taşıdığını söylediler. Bugün Merkez Bankası yetkililerinin yeni söylemini açıklamasını beklediklerine şahit olduk. Bunun “Koridoru üstten de alttan da daraltmayı planlıyorum” anlamı taşıyıp taşımadığını merak ettiklerini kaydeden bankacılar, eğer böylesine bir dönemde üst banttan da aşağı gelinecek deniyorsa, o zaman piyasaların tepkisinin büyük olacağını kaydettiler. Dolayısıyla piyasaların asıl tepkisini görmek için, belli ki bugünkü Merkez bankası toplantısı da beklenecek.
Programa son anda yapılan bu eklemeyle ilgili iktisatçılar “Bu değişiklik Merkez Bankası’nın faiz arttıracağı anlamına gelebilir” dedi.
AMERİKAN Merkez Bankası (FED) faiz arttırımı sonrası piyasaların gözü Merkez Bankası’nın bugünkü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında alacağı karara çevrildi. Bir yandan siyasi baskı nedeniyle Merkez Bankası’nın yine hareketsiz kalabileceği olasılığı artarken, öte yandan piyasa oyuncularının “Mutlaka faizi artırır” beklentisinin de devam ettiğini gözlüyoruz.
Merkez Bankası’nın daha önce açıkladığı programda PPK toplantısının ardından Banka yönetiminin banka iktisatçılarıyla toplantısı bulunmuyordu. Ancak dün PPK toplantısının ertesi günü olan çarşamba günü banka iktisatçılarıyla toplantı yapılacağı duyuruldu. Programa son anda yapılan bu eklemeyle ilgili konuşan iktisatçılar “Bu değişiklik Merkez Bankası’nın faiz artıracağı anlamına gelebilir, çünkü piyasaların beklentisi doğrultusunda davranıp, bu kararı kullanmak istiyor olabilirler” şeklinde yorumlandı. Bu program değişikliği için “Yine hareketsiz kalıp bunu anlatarak piyasayı yumuşatmak amacı taşıyabilir mi?” diye sorduğumuzda ise pek sanmadıklarını söylediler.
Dün bazı bankacı ve banka iktisatçılarıyla konuşup, “Merkez Bankası bu kez de tümüyle hareketsiz kalırsa ne olur?” sorusunun yanıtını aramaya çalıştım. Bir bankacı açık açık “O zaman Merkez Bankası kısa süre içinde olağanüstü PPK toplantısı yapmak zorunda kalır” yanıtını verdi. “Böyle bir hareketsizliğin mutlaka sonuç doğuracağını, kurların tutulamayacağını ve bunu gören Merkez Bankası’nın olağanüstü toplantı yapıp faizleri artırmak zorunda kalacağını” söyledi.
Ancak son günlerde bu beklentinin azaldığını görüyoruz. Bunun en büyük nedeni ise bu kez Başbakanın da dahil olduğu faiz konusundaki siyasi söylemin yeniden canlanmış olması.
Piyasa oyuncularının hemen hepsi, mevcut enflasyon düzeyinin yüksekliğini de gerekçe göstererek, faiz oranlarının artırılması gerektiğini söylüyor. Bir kısmı radikal artış ihtiyacı var derken, çoğunluğu daha aşamalı ama mutlaka faiz artırımı gerektiği görüşünde. Bu nedenle de faiz koridorunun alt sınırı ve politika faizinde küçük artırımlarla, Merkez Bankası’nın söz verdiği “tek faize yumuşak geçiş”in adımlarına başlaması gerektiğini belirtiyorlar.
Ancak son birkaç gündür Başbakan Davutoğlu’nun “faizler düştüğü için ekonomi düzeldi” biçiminde bir siyasi söylem kullanması piyasaları tedirgin etmeye başladı. Cumhurbaşkanına yakın kaynaklar ise “faiz artırımı yerine indirilmesi gerektiğini” söylerken, iktidara yakın gazeteler de “faiz indirilmeli” şeklinde kampanyalarla buna katıldılar.
İşte bu gelişmeler piyasa oyuncularının kafasının karışmasına neden oldu. FED faiz artırımına rağmen Merkez Bankası’nın yine faizlerde hareketsiz kalabileceğini tahmin edenlerin sayısı artmaya başladı. Bunun doğru olmayacağını ama hükümetin baskısıyla, faizde hareketsiz kalma ihtimalinin giderek güçlendiğini söylüyorlar.
Bu arada AKP çevrelerinden edindiğimiz izlenim de “Reforma başlıyoruz derken böyle bir dönemde faizlerde artışın doğru olmayacağı, artışın mümkün olduğunca ötelenmesi gerektiği” görüşünün öne çıktığı yolunda. Kısa dönemde aslında radikal bir ekonomik reform yapılamayacağını iktidara yakın kaynaklar da itiraf ediyorlar, o nedenle özellikle konuta ve inşaat dayalı sistemin birkaç yıl daha sürmesinin, zaman kazanmak için iyi olabileceğini söylemeye başladılar. Faiz oranlarının düşük kalmasının mevcut durumu idare etmek için tercih edilmesi gerektiğini, bu nedenle de Merkez Bankası’nın mecbur kalana kadar faiz artırımına başlamamasının daha doğru olacağını söylüyorlar. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın “FED’den bu küçük artış zaten bekleniyordu, mevcut faiz oranlarını değiştirmek için FED’in bundan sonra atacağı adımlara bakmak daha doğru olacaktır” argümanını kullanmasını istiyorlar.
ABD’de 10 yıldan sonra yeniden faiz artırımına gidilmesi kriz sonrası normalleşme anlamına geliyor ve dünyadaki bütün ülkelerin buna göre politika değişikliklerine gitmesine neden olacak.
Bu yeni süreci iyi okuyan ve buna göre gerekli karar alan ülkeler için yeni dönem bir fırsat haline gelebilir. Buna karşılık yeni süreci iyi okuyamayan ve başta popülizm olmak üzere, çeşitli nedenlerle gerekli kararları alamayan ülke yöneticileri ise halkının refah ve özgürlüklerinin gerilemesine neden olacak.
Aslında bu yeni süreç için yapılan hazırlıklar bir süre öncesinden başladı. En çok Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeleri etkileyecek bu karara hazırlık için Hindistan gibi ülkeler önceden tavır aldıkları için, son dönemki yıpranmadan nispeten daha az etkilendiler. Türkiye’nin ise önceden karar alma yoluna gitmedi, özellikle parasal politikalar açısından FED kararını bekleyeceğini açıkladı.
Şimdi yeni döneme resmen girmiş olduk ve bundan sonra yapılacaklar, her ülke için olduğu gibi, Türkiye için de hayati öneme sahip. Bu önemin sadece ekonomiyle sınırlı kalmayacağını, jeostratejik riskler nedeniyle ekonomide yapılacak hataların ciddi siyasi faturalar çıkaracağını da söylemek gerekir.
Bankacıların önemli bölümü Merkez’in önümüzdeki hafta hareketsiz kalmayacağını, taban ve politika faizinde yarım ile 1 puan arasında bir artırıma gideceğini tahmin ediyor.
Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz artışı kesinleşirken bu kez de iç piyasaları “Merkez Bankası karar almakta gecikirse” tedirginliği sardı. FED kararına zamanında faiz tepkisi verilmemesi halinde, daha sonradan çok daha yüksek oranlı faiz artışları yapmak zorunda kalınacağından korkuluyor.
Burada önemli olan Merkez Bankası’nın bağımsız karar alıp alamayacağı, bunun da göstergesi önümüzdeki haftaki faiz artış kararı olacak. Volatilitenin çok yüksek olduğu bir iç piyasa hareketi gözlenirken, dün Başbakan Ahmet Davutoğlu konuyla ilgili piyasaları sakinleştirme amaçlı bir konuşma yaptı. Davutoğlu FED’in uykularını kaçıran konulardan biri olduğunu belirtirken, “FED’in faiz artışının Türkiye ekonomisi üzerinde travmatik bir etkisi olmayacağını” iddia etti. Başbakan Davutoğlu “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası araçsal bağımsızlık yönünden gerekli adımları atar” dedi. Başbakan yanı sıra piyasalara güven vermek için, mali disiplinden taviz vermeyeceklerini, 2017 yılı bütçesinin fazla vereceğini de söyledi.
Aslına bakarsanız piyasalarda Başbakan Davutoğlu’nun Merkez Bankası’nın özerk karar alma mekanizmasına karışmayacağı yönünde yaygın bir kanı var. Asıl merak edilen ise Cumhur-başkanı’nın bir haftalık sürede faiz konusunda konuşup konuşmayacağı.
Dün bazı piyasa uzmanları ile görüştüm. Çoğunluk içinden geçmekte olduğumuz hassas dönem nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kez faiz konusuna müdahil olmasını beklemiyor.
Peki Merkez Bankası özerk karar alırsa FED faiz artışının ardından ne karar alır? Piyasa oyuncuları Merkez Bankası’nın faiz artırmak zorunda olduğunu, önemli olanın kaç puanlık artırım yapıp, uygulamada ne yapacağı olduğunu söylüyorlar. Bankacıların önemli bir bölümü Merkez’in önümüzdeki hafta “taban faizi ve politika faizinde yarım ile 1 puan arasında bir faiz artırımına gideceğini” tahmin ediyor. Ne kadar hareketsiz kalma ihtimalinden korkulsa de en azından bu artışın yapılacağı söyleniyor. Bu arada Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın faizde yeni karar için FED’in kararını bekleyeceğini söylediğini hatırlatıyorlar.
Buna gerekçe olarak da, bir süredir tekrarladığı “mali disiplin çıpasına AB ve reform çıpalarını ekleyeceklerini” söylemiş.
Şimşek, ne kadar aksine inandırmaya çalışsa da, hükümetin yeni açıkladığı tedbirlerin yapısal reform olamadığını, iddia ettiği gibi 2. ve 3. nesil reform olarak adlandırılamayacağını, teknisyen kimliğiyle, kendisi de görüyordur.
Bir kere sadece piyasalarda değil, işi bilen bürokratlar nezdinde de, açıklanan tedbirler tam bir hayal kırıklığı yarattı. Yapısal reform denince ekonomide mevcut üretim yapısının değiştirilmesi, bunun için yeni bir vizyonun ortaya konması ve bu vizyona bağlı kapsamlı bir reformlar bütünü oluşturulması bekleniyordu ama açıklananlarda bunların ipuçları bile bulunamadı. Şu kadarını söyleyeyim; bir önceki AKP hükümeti döneminde hazırlanan öncelikli projeler reform için çok yetersizdi, şimdi açıklananlar onun da gerisinde...
AKP’nin bu kadar iddialı biçimde ortaya çıkmadan önce eksikliklerini iyi düşünmesi gerekir. Her şeyden önce de gerçekten ne yapmak istediğini belirlemesi gerekiyor. Özetle; açıklanan tedbirler belli bir vizyonun olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Ekonomide köklü değişiklik için tek başına iktidar olmak yetmiyor hem iktidarın bir bütünlük içinde olması, hem ortak bir vizyon oluşturması, hem de bu vizyonu somutlaştıracak ve uygulayacak kadrolarının olması gerekiyor. Bence bunların hiç biri şu anda mevcut değil.
Geçen hafta bir toplantıda sohbet ettiğimizde, “yarısı dolu bardak” örneğini dile getirdiğinde kendisine de söylediğim gibi, “Merkez bankaları bardağın genel olarak boş tarafına bakıp uyarıcı olurlar ama bizim Merkez Bankası bir süredir dolu tarafına bakmayı tercih ediyor”. Bu tercihin önümüzdeki dönem nasıl sonuçlara yol açacağını ise hep birlikte göreceğiz.
Başçı’nın özellikle enflasyon konusundaki açıklamaları bence iyimser. Asgari ücret artışının 1,5 puanlık artışa yol açacağını, bu nedenle tahmini yüzde 6.5’e çıkardıklarını söylüyor. Bence diğer unsurları yok sayan iyimser bir tahmin...
Aynı şekilde döviz rezervleri ve cari açığın geleceği konusunda da iyimser konuştu. FED faiz artışından sonra sermaye akımında önemli bir azalma beklemiyor, hatta mevcut rakamın üzerinde bile akış olacağını öngörüyor olsa gerek. Rezervlerde Botaş’ın ihtiyacı azaldığı için artış olacağını söylüyor. Bence mevcut jeopolitik sorunlarımızı, bu nedenle yaşadıklarımızı ve riskleri gözönünde tutarsak bu da çok iyimser bir beklenti gibi gözüküyor. Buradan yola çıkıp kurların enflasyona etkisi de belli ki çok azımsanıyor.
Merkez Bankası Başkanı Başçı kendi göreviyle ilgili sorulara ise “görev verilince süre bitene kadar görevini yerine getireceği” gibi yuvarlak bir yanıt vermiş ki, bu aşamada bence zaten söylenecek fazla bir sözü de bulunmuyor.
Başçı’nın yine sorular üzerine Merkez Bankası’nın yasasında görev tanımının değiştirilmesi ile ilgili olarak “Hükümet programında yazanın yasada yazanla çelişmediği” demiş. Bu da piyasalar tarafından ister istemez, “tüm bunların Başçı’nın yetki alanı içinde olmadığı” biçiminde yorumlanıyor ve piyasaların korktuğu Merkez Bankası yasasında değişiklik ihtimalini yok etmiyor.
Bu nedenle bürokratlara vergi artışlarının yol açacağı sonuçları yeniden anlatmaya, aşırı artışları engellemeye çalışıyorlar.
İŞ dünyasının yılbaşında ve sonrasında ‘büyük zam furyası’ beklediğine şahit oluyoruz. Hükümetin hem vaatlerini yerine getirmek hem de mali disiplini korumak için gelirleri önemli ölçüde artırması gerektiğini belirten işadamları, kendilerine gelen bilgilerin ‘vergi oranı artışlarının da körükleyeceği ciddi zam furyasına neden olacak önlemlerin devreye gireceğini’ gösterdiğini söylediler. Maliye’nin sıkıştığında devreye sokup vergisini artırdığı sigara ve alkol ürünleri üreticileri yine telaş içinde. Çok yüksek vergi oranlarına rağmen, yeni vergi oranları artışlarını bekledikleri gözlenirken, bürokratlara vergi artışlarının yol açacağı sonuçları yeniden anlatmaya, aşırı artışları engellemeye çalışıyorlar.
ASGARİ ÜCRET FARKI