Paylaş
Üzerinden bir ay geçti ama Cumhurbaşkanlığı Sarayı başta olmak üzere Ankara’da birçok yerde Belediye kamyonları nöbet tutmaya devam ediyor. Hala kamu kurumlarında FETÖ’cü diye ilgili-ilgisiz suçlamaların devam ettiğini, kamu ihalelerine giren bazı firmaların rakiplerini safdışı etmek için ihbar mekanizmasını işlettiklerinin duyuyoruz.
Başbakan “Yaşlar yanmayacak” derken, sanatçılara yapılan linçler, imzacı akademisyen, sendikacılar ve gazeteciler de hâlâ içeri alınabiliyor.
Yaşanan cinnet halinin 1 aydır durmadığını söylemeye çalışıyorum.1 ay geçmiş hala “3 Adliye birden basıldı, hizmete kapatıldı” diye haberler çıkabiliyor.
Şunu söylemek istiyorum ki; devlet henüz aklıselime ve sağduyuya dönemedi. Ankara’daki hava Cumhurbaşkanı’nın yavaş yavaş sakinleştiği, Başbakanın beklentilerin üzerinde performans gösterdiği yolunda. Buna rağmen panik havasının sürmesinin bence en büyük nedeni, ajitasyon o kadar yükseltildi ki, aşağıya doğru sakinleşme bir türlü yaşanamıyor. Sadece halktan söz etmiyorum, bakanlar, partililer, belediyeler ajitasyonlara devam ediyorlar.
Türkiye biran önce, özellikle dışarıya, “normal bir ülke” imajı vermek zorunda. Bakmayın yabancı sermaye şirket yöneticilerinin destek demeçlerine, siz olsanız bu görüntüleri asıl sermaye sahiplerine nasıl aktarırsınız. Bu yöntem iç politika için devam ettiriliyor olabilir bence bu da yanlış ama dışarısı için kesin yanlış.
Aksi takdirde, yani biran önce normalleşip bunu gösteremezsek, bu yılı kurtaramayacağız. Teşvikler açıklayarak, büyük fonlar kurulacağını söyleyerek çarkların yeniden işletilmesini sağlayamazsınız. Her şeyden önce “Türkiye’de işlerin normal gittiğini” göstermek lazım ki, hem yerli müteşebbis hem yabancı sermaye gelip bu ülkeye yatırım yapsın. Onlar yatırım yapmazsa, dünkü yükselen işsizlik oranlarını bile arar hale geliriz. Çünkü Türkiye’nin bu yılki büyümesi, eğer bu hava devam ederse, yüzde 2.5’un üzerine çıkamayacak.
EKONOMİDE KARGAŞA
Ekonomi yönetimindeki kargaşa da, yaşanan panik durulmadığı için, devam ediyor. Dün bu sayfalarda okudunuz; Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ekonomi yönetiminde siyasi olarak organizasyonun daha kuvvetli ama teknik işbirliğinin son dönemde daha zayıf olduğunu söylemiş. Haklı; çünkü yeterliliği olan bakanlar yerine hamasete ağırlık verenler koordinasyonu yapıyor.
Her bakandan ayrı ses çıkıyor, bağımsız kurum ve bürokrasi ise başka alem. Dışarıdan Türkiye’yi izleyen bir sermaye sahibi olsanız; Cumhurbaşkanı ve bakanlar kamu bankalarını açıkça kullanıp yerli-yabancı bankalara faiz indirim baskısı yaparken, ilgili Bağımsız kurum Başkanı, parti yöneticisi edasıyla, bankaları faiz konusunda tehdit eder sözler ederse, ne düşünürsünüz?
Uluslararası rating kuruluşları yaşanan büyük darbe girişimi ve olası etkileri nedeniyle puanınızı indirmeye çalışırken, piyasaya, özel sektöre açık devlet müdahalesi anlamına gelen bu tavırlar, onların ekmeğine yaz sürmez mi?
Hem de bunu özel sektöre sirayet eden FETÖ örgütlenmesi nedeniyle piyasada güven kalmamış, alışveriş durmuşken, bankalar kime ne kredi verip, hangi krediyi geri isteyeceğini, hangisini uzatacağını şaşırdığı, “her şartta suçlu damgası yeme tehlikesi bulunduğu dönem” de yaparsanız, bu kime hizmet eder?
Paylaş