Ancak hesaplama yöntemi değiştirildiği için, tartışmalar bu noktada yoğunlaştı. Rakam değişse bile ekonominin küçülmeye başladığı artık çok açık. İşin kötü tarafı ekonomi küçülürken, aynı zamanda Türkiye’nin cari açığının büyümesi. Yani ekonominin sorunsuz büyüme kapasitesi giderek düşüyor.
Türkiye ekonomisi bu yılın 3. çeyreğinde yıllık bazda yüzde 1.8 daraldı. Piyasa beklentisi ekonomide eksi büyüme olsa bile, düşük oranda kalacağı yönündeydi. Bu rakam, küresel krizin en keskin etkilerinin görüldüğü 2009 yılının 3. çeyreğinden sonra yani 7 yıldan sonra görülen ilk küçülme rakamı oldu.
Dün Merkez Bankası ekim ayına ilişkin ödemeler dengesi rakamlarını da açıkladı. Ekimde geçen yılın aynı ayına kıyasla cari açık 1 milyar 332 milyon dolar arttı ve 12 aylık cari açık rakamı 33 milyar 773 milyon dolara yükseldi. Dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına kıyasla 333 milyon dolar artması, turizm etkisiyle hizmetler dengesi fazlasının 916 milyon dolar azalması, birincil gelir dengesi açığının 137 milyon dolar artması, ekonomideki küçülmeye rağmen cari açık rakamının büyümesinde etkili oldu.
Uzun zamandır piyasalarda dün açıklanan 3. çeyrek büyüme rakamı merak ediliyordu. 2015 yıl sonunda planlanan, sonra 2016 Haziran’a ertelenip yetiştirilemeyen yeni milli gelir rakamları düne, ekonomide küçülme rakamlarının açıklandığı güne, denk geldi. Bu rakamlar özellikle iktisatçılar arasında epeyce tartışılacağa benziyor. Çünkü geriye dönük revizyonların oldukça yüksek rakamlara ulaştığı görülüyor. İktisatçılar Eurostat’ın daha önce revizyon halinde eskiye göre rakamların eksi-artı yüzde 0.1 oranında değişebileceğini açıkladığını hatırlatarak, bizdeki revizyon rakamların çok yüksek olduğuna dikkat çekiyorlar.
Kızgınlığımız çok büyük ama özellikle ülke yöneticilerinin her zamankinden daha sakin ve sağduyulu davranmasına ihtiyaç var. Ülkenin geleceği için kendimizi daha iyi anlatmak, uluslararası ilişkilerde akılcı olmak da bunun bir parçası.
Almanya yönetimi Türkiye ile birlikte çalışma isteğini koruyor hatta “birlikte çalışmak zorundayız” diyor ama son dönemde iki ülke arasında yaşananlardan da tedirgin. Almanya’da Türklerin yaptığı son gösterilerdeki havadan da, iç huzurlarını bozma potansiyeli taşıması nedeniyle, rahatsızlar diyebilirim.
Geçen hafta Almanya’da, Başbakan Angela Merkel’in partisi CDU’nun Essen’de yapılan kongresini izleme fırsatı buldum. Hem Merkel’e çok yakın bazı isimlerle, hem de CDU yönetimindeki dış politika yetkilileriyle görüşme imkanı buldum. Kimisi kendi ağzından yazabileceğimi de söyledi ama köşenin sınırları içinde, genel olarak gözlemlerimi aktarmakla yetineceğim.
Baştan şunu söylemem lazım ki; şoföründen işadamlarına kadar çoğu Alman Türkiye ile ilgilenir olmuş ama olumlu yönde değil. Türkiye’yi yönetenlere ciddi bir tepki var. CDU’lu politikacılar ise kızgınlığın Türkiye’nin tümüne ve halkına yönelmemesi için çabalıyorlar. Türkiye’de olanlara ilişkin Alman yönetiminden gelen eleştirilere verilen tepki için, “Bizim iç meselemiz diye eleştirilerimize aşırı tepki veriyorlar ama bu ülkede yaşayan 3 milyon Türk nedeniyle bu sadece sizin iç meseleniz olarak kalmıyor, bizim de iç meselemiz haline geliyor” diyorlar. Hem Almanya’da yaşayan yoğun Türk nüfus, hem ikili ticaret hacminin büyüklüğü, AB üyelik süreci ve Nato’daki ortaklık, hem de Almanya’nın bölge çıkarları açısından iki ülkenin birlikte çalışmak zorunda olduğunu kaydeden bir yetkili, “İki ülkenin de birlikte çalışmayız deme lüksü yok” şeklinde konuştu.
Türk Telekom’un büyük ortağı Oger’in içine girdiği büyük parasal kriz nedeniyle, 2 büyük özel sektör bankası başta olmak üzere, çok sayıda bankaya ödemesi gereken krediler zamanında ödenemez hale geldi. İlk taksiti ödenemeyen bu kredi sorun olmaya devam ediyor. Bankaların kısa sürede çözüm bulunacak umuduyla toleranslı davrandıkları, krediler için ellerinden gelen kolaylığı gösterdikleri görülüyor.
Ancak öte yandan bankaların telaşlanmaya başladığını da söylememiz gerekiyor. Bu yılbaşına kadar ödeme yapılması halinde çok önemli bir sorun olmayacağı ama yıl sonu bilançolarına kadar ödenmeyen krediler için, karşılık başta olmak üzere, çok daha ciddi sorunların ortaya çıkabileceğini söylüyorlar. Bu nedenle de artık Oger kredisi sorununun çözümünü bekliyorlar.
Danıştığımız bankacılar, bankaların hep birlikte hareket ettiklerini, Oger ve Suudi Telekom şirketi ile irtibatların sürdüğünü söylüyorlar. Onların izlenimleri; Oger’in Türk Telekom’daki hisselerini bırakmak istemediği, bu nedenle yüklü miktardaki müteahhitlik hizmeti alacaklarını ödemeleri için Suudi Arabistan yetkililerini sıkıştırmaya çalıştıkları yönünde.
Buna karşılık Oger’in borcunu ödeyememesi halinde, Suudi Telekom’un Türk Telekom’daki hisseleri almak için niyetli olduğu da, bankacıların izlenimleri arasında.
Bu arada ekonomi yönetiminde bir dağınıklık olduğunu, bürokrasi ile işi olan özel sektör kuruluşlarının da bu dağınıklıktan şikayetçi olduklarını söylemeliyiz. Kimsenin inisiyatif alamadığını, bakanlıkların aynı konu ile ilgili bile olsa, birbirinden farklı tutum izlediklerini, koordinasyonun iyice zayıfladığını, çok sayıda özel sektör temsilcisinden duyuyoruz.
Mehmet Şimşek’in ilk sıralarda işlere daha fazla asıldığı ama son dönemde biraz küskün olduğu söylenenler arasında. Gidişattan, alınan önlemlerden Şimşek’in de rahatsız olduğu hem Ankara kulislerinde, hem de piyasa oyuncuları arasında çok yoğun konuşulur hale geldi.
Bununla birlikte Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin, “ekonominin patronluğu” pozisyonuna çok yaklaştığı belirtiliyor. Yapılan toplantılarla ilgili bilgi aldığımız kaynaklar, Şimşek’in kendisini geri çektiğini, Canikli’nin iyice ön plana çıktığını söylüyorlar. Diğer bazı bakanlar ile bazı AKP’li milletvekillerinin de bu durumdan şikayetçi oldukları konuşuluyor.
Canikli’nin eski kuşak Maliyeci olduğu, aksi görünüm vermeye çalışsa da, piyasaya inancının pek olmadığı zaten konuşuluyordu. Son dönemde yapılan kriz toplantılarında gündeme getirdiği piyasaya aykırı önerilerinden yakınıldığına şahit olduk.
Bu nedenle de önümüzdeki hafta alınacağı söylenen yeni tedbirler arasında piyasanın işleyişine aykırı kararlar olmasından, bunun piyasalardaki telaşı iyice büyütmesinden çekinildiğini söyleyebiliriz. Umarız; son Ekonomik Koordinasyon Kurulu (EKK) toplantıları sonrası bu hafta açıklanacağı söylenen tedbirler arasında, piyasayı bozacak tedbirler yer almaz.
Ülkemizde bir çok krizin birden yaşandığını hatırlatan Konukoğlu, tasarruf yapıp, verimliliği artırıp daha çok çalışarak bu zor durumdan çıkmak gerektiğini, sanayici olarak hep ileriye baktıklarını, buna mecbur olduklarını kaydetti.
Gazetemizin “Kent Buluşmaları” organizasyonu kapsamında 3 gün boyunca Gaziantep’te idik. Bu kapsamda, hep ekonomi toplantıları için gittiğimiz bu ilin, kültürel ve turistik gelişmesini de görme imkanı bulduk. Ancak yine Sanayi Odası Başkanı Adil Konukoğlu’na uğrayıp, sohbet etmeden edemedik.
Konukoğlu, her zaman umutlu idi ve yine umudunu koruduğuna şahit olduk. Gaziantep’de ekim ayında elektrik tüketiminin yüzde 10 arttığını, 10 aylık artışın yüzde 9 olduğunu, bunun da canlılığın devam ettiğini gösterdiğini söyledi. Ülke ve ekonominin zor günlerden geçtiğini, bunu aşmak için daha çok çalışacaklarını kaydederek “1 kişi çalıştırıyorsak nasıl yaparız da bunu 1.5 kişiye çıkarırız, bunu düşünmek zorundayız” dedi. Bu yıl 15 Temmuz darbe girişimi gibi ağır bir travma yaşandığını, küresel gelişmelerin kötü olduğunu, 9’ardan toplam 18 günlük bayram tatili nedeniyle üretimin düştüğünü hatırlatan Konukoğlu, kurlardaki artışa da çok karamsar bakmıyor. Kur nedeniyle maliyetlerin yüzde 15 civarında arttığını, enflasyonun bundan 2-3 puan olumsuz etkileneceğini kaydeden Konukoğlu, yüzde 10-11’lere çıkacak enflasyondan da o kadar korkmak gerekmediğini ifade etti.
Gaziantep sanayicisi olarak ilk Irak krizinden ders aldıklarını, ihracatta tümüyle tek ülkeye bağlanmanın yarattığı sıkıntıları gördükten sonra artık pazar çeşitlendirmek için sürekli çaba gösterdiklerini söyledi. İl olarak 174 ülkeye ihracat yapar noktaya geldiklerini kaydeden Konukoğlu, o nedenle Avrupa pazarındaki durgunluğun da kendilerini o kadar etkilemediğini, örneğin Güney ve Kuzey Amerika ülkelerine ihracatı ciddi ölçüde artırdıklarını hatırlattı.
Uzun yıllar önce yabancı tütün ve Adıyaman tütünün sarılıp içilmesine sıkça şahit olmuştuk. Sadece öğrenciler arasında değil kırsal kesimde de sarma sigaranın aynı zamanda kültürel bir boyutu vardı. Sigara fiyatları bu kadar yüksek olmadığı için olsa gerek; yine de aşırı yaygın değildi diye hatırlıyorum.
Bu yıl tatilde sarma sigaranın çok yaygınlaştığına şahit oldum. Belli dükkanlardan istenildiği kadar paketlenmiş markasız sigara alınıyordu. Filtreli sigaralar 10 TL civarında satılırken, yine filtreli bu sarma sigaralar 2-3 TL’den satılıyordu. 3 yıl önce Suriyelilerin yoğun geldiği dönemde, bölgede de yine bu fiyatlarla kaçak sigara satışının ne kadar yoğun olduğunu şahsen gözlemiştim.
2014 sonu itibariyle kaçak sigara oranı yüzde 21’e kadar çıkmıştı. Ancak daha sonra yoğun önlemler alındı ve geçen yıl oran yüzde 13’e kadar geriledi. Sigara üreticileri bu yıl sonunda yüzde 11’e kadar inmesini bekliyor. 2015 yılında kaçak sigara nedeniyle vergi kaybının 6 milyar TL’den 4 milyar TL’ye indiğini biliyoruz, demek ki bu yıl daha da düşmüş olacak.
Ancak bu yıl da kaçak sigaranın yerini yasa dışı açık tütün satışı almış görünüyor. Özellikle büyük şehirlerde kaçak tütün satış noktalarında aşırı artış gözleniyor. Kesin veri olmamakla birlikte, toplam 6 bin açık tütün noktası oluştuğu söyleniyor. İstanbul’da binin üzerinde bulunduğu, Ankara ve İzmir’de de 200’ün üzerine çıktığı yine söylenenler arasında.
Bankacılar geçen hafta tatilleri nedeniyle yabancıların çok fazla iç piyasada olmadıklarını, özellikle bugün ve yarınki yabancı hareketlerinin piyasalarda belirleyici olacağını söylüyor.
Bankacılar için, Merkez Bankası kararı sonrası kurlardaki hareket sürpriz oldu. Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilişkileri dondurma kararının geleceğinin zaten bilindiği, buna rağmen piyasaların bu karara sert tepki verdiği belirtiliyor. Düşük hacimli piyasada, faiz kararı sonrası kurların hızla yukarı gitmesinin anlamı da bu nedenle tam olarak çözülebilmiş değil. Yani piyasalar için olumlu bir faiz kararı sonrası bile kurların bu kadar yükselmesinin sadece AB kararı ile açıklanamayacağı konuşuluyor.
Büyük yabancı fonlara aracılık eden bir yatırım bankacısı, bir hareket görüldüğünü ama özellikle hisse senedi piyasalarında yabancıların önemli satışlar yapmadıklarını söyledi. Dolar bazında hisse senedi fiyatlarının çok düşük kalmasının bunda etkili olduğunu, uygun bir çıkış zamanı kolladıklarını da söyledi.
Tahvil piyasasında da yabancıların çok fazla hareket edemediğini, hatta TL borçlanıp yeni ihraç edilen tahvillere giren yabancılar olduğunu kaydeden aynı bankacı, kurların geçen haftaki seyrinden sonra yabancıların tahvil ve hisse senedinde bu hafta gösterecekleri tavrı merak ettiklerini kaydetti. Faiz kararından sonraki özellikle kur hareketini, yabancıların piyasada fazla bulunmamalarına rağmen yaşanan bu gelişmeyi, tam olarak anlayamadıklarını kaydeden bankacı, o nedenle bu hafta ilk 2 günde ne olacağını tahmine çalıştıklarını söyledi.
Dün Merkez Bankası’nın faiz kararı sonrası gelen AB’nin Türkiye ile ilişkileri dondurma kararı, önceden tahmin edilmesine rağmen, piyasaları altüst etti. Faiz kararı sonrası 3.40 TL’den 3.36’lara kadar inen doların, AB kararı sonrası 3.38-3.39’lara çıktığı görüldü. Tam o sırada konuştuğumuz bankacılar, faiz kararının etkili olduğunu, aksi takdirde AB kararından sonra dolar kurunun 3.5 TL’yi rahatlıkla geçmiş olacağını söylediler.
Saat 15.00 sıralarında bundan sonraki tahminlerini sorduğum bir bankacı, kurların biraz daha aşağı gelebileceğini, iki gün Batı piyasaları açık olmadığı için, kurun yumuşamasını beklediklerini söylemişti. Daha sonra küresel gelişmelere bağlı yeniden kur artışı olabileceğini de sözlerine eklemişti.
Ancak dün saat 15.30’dan sonra kurların yeniden hızlı bir artış trendi izlediği gözlendi. Aynı bankacıya saat 17.00’den sonra bu hareketi sorduğumda ‘anlaşılmaz bir hareket’ olarak niteledi. Faiz kararını dolayısıyla kurun yumuşamasını bekleyen birkaç büyük şirketin dolar satın almaya geçmiş olabileceğini ama bunun da çok mantıklı bir karar olmayacağını söyledi.
Özet olarak büyük ölçüde tahmin edilmesine rağmen, AB’nin ilişkileri dondurma kararının kurların bu kadar yükseğe çıkmasına neden olmasının piyasalar açısından da büyük sürpriz olduğunu söyleyebiliriz.