Paylaş
Kızgınlığımız çok büyük ama özellikle ülke yöneticilerinin her zamankinden daha sakin ve sağduyulu davranmasına ihtiyaç var. Ülkenin geleceği için kendimizi daha iyi anlatmak, uluslararası ilişkilerde akılcı olmak da bunun bir parçası.
Almanya yönetimi Türkiye ile birlikte çalışma isteğini koruyor hatta “birlikte çalışmak zorundayız” diyor ama son dönemde iki ülke arasında yaşananlardan da tedirgin. Almanya’da Türklerin yaptığı son gösterilerdeki havadan da, iç huzurlarını bozma potansiyeli taşıması nedeniyle, rahatsızlar diyebilirim.
Geçen hafta Almanya’da, Başbakan Angela Merkel’in partisi CDU’nun Essen’de yapılan kongresini izleme fırsatı buldum. Hem Merkel’e çok yakın bazı isimlerle, hem de CDU yönetimindeki dış politika yetkilileriyle görüşme imkanı buldum. Kimisi kendi ağzından yazabileceğimi de söyledi ama köşenin sınırları içinde, genel olarak gözlemlerimi aktarmakla yetineceğim.
Baştan şunu söylemem lazım ki; şoföründen işadamlarına kadar çoğu Alman Türkiye ile ilgilenir olmuş ama olumlu yönde değil. Türkiye’yi yönetenlere ciddi bir tepki var. CDU’lu politikacılar ise kızgınlığın Türkiye’nin tümüne ve halkına yönelmemesi için çabalıyorlar. Türkiye’de olanlara ilişkin Alman yönetiminden gelen eleştirilere verilen tepki için, “Bizim iç meselemiz diye eleştirilerimize aşırı tepki veriyorlar ama bu ülkede yaşayan 3 milyon Türk nedeniyle bu sadece sizin iç meseleniz olarak kalmıyor, bizim de iç meselemiz haline geliyor” diyorlar. Hem Almanya’da yaşayan yoğun Türk nüfus, hem ikili ticaret hacminin büyüklüğü, AB üyelik süreci ve Nato’daki ortaklık, hem de Almanya’nın bölge çıkarları açısından iki ülkenin birlikte çalışmak zorunda olduğunu kaydeden bir yetkili, “İki ülkenin de birlikte çalışmayız deme lüksü yok” şeklinde konuştu.
Alman politikacılar mülteci kriziyle ilgili olarak Türkiye’den gelen, “tehdit” olarak gördükleri çıkışlara ise bunun aslında bir AB meselesi olduğunu söyleyerek yanıt vermeyi tercih ediyorlar. Yapılan anlaşmanın bozulacağı yönünde gelen mesajlara ise anlaşmanın hazırlık sürecine de fiilen katılan bir politikacı “Biz anlaşmayı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapmadık, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile yaptık ve bu anlaşma yürürlükte” dedi.
Merkel’e yakın bir kaynağa da anlaşma iptal olursa B planları olup olmadığını sorduğumda “Tabi ki her şey düşünülür. Ancak biz anlaşma yaptık ve bu planı mutlaka yürütmek istiyoruz, başka plana bakmıyoruz” yanıtını verdi. Bu arada Kongre sırasında Essen CDU Heyetinin verdiği bir önerge “Mülteci anlaşması iptal edilirse, Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği anlaşmasının iptalini” içeriyordu. Sohbetler sırasında bazı yetkililer Makedonya’da büyük bir göçmen kampı oluşturulması için hazırlık olduğundan da söz ettiler.
Türkiye’de bazı politikacaların iç politika malzemesi yapmak için Almanya ile tansiyonu yükselttiğini gördüklerini kaydeden bir yetkili ise “Bunu anlıyoruz ama diplomaside arka kanallardan ‘iç politika için söylenenlerden endişelenmeyin’ mesajı verilebileceğini ama Türkiye’nin bunu da yapmadığını” söyledi.
Kongre sırasında TBMM Başkanvekili’nin pasaport krizi yaşanmamıştı yani bunu soramadık. Ancak Alman bakanların olduğu son Türkiye ziyaretinde görüşecekleri bazı politikacıların 2 saat önce gözaltına alınmasını “kasıt” olarak görüp, büyük tepki gösterdiklerine şahit oldum.
Politikacılardan duymadım ama bazı büyük Alman yatırımlarının Türkiye’ye gelme kararlarını, mevcut hava nedeniyle, askıya aldıklarını duyuyorum.
Özetle; bölgenin küresel sisteme entegre olması öncesinde, yani Türkiye üzerinden bölgeye girmek için büyük yabancı sermaye yatırımı potansiyelinin arttığı bir dönemde, Türkiye ile Almanya arasında yaşanan gerilim, iki ülkeye de hizmet etmiyor. Türkiye ekonomisinin içine girdiği sıkıntıda, yönetim yanlışlarının çok büyük payı olduğu, artık ortada.
Alman politikacılar kişisel kızgınlıklarını ülke çıkarları için dizginlemeyi ve uzun vadeli çıkarlarını düşünerek konuşmayı, davranmayı başarıyorlar. Biz ne yapıyoruz?
Paylaş