Erdal Sağlam

Merkez Bankası Fed’e rağmen hareketsiz kalabilir

16 Mart 2017
FED kararının ardından bugün Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararı merakla bekleniyor. Merkez Bankası kararında referandumun ne kadar etkili olacağı, Fed’in kararına vereceği tepkiyle belli olacak.

Dün bu satırlar yazılırken Fed’in faiz kararı henüz açıklanmamıştı ve dün bütün gün piyasa sakin bir seyir izledi. Piyasalar 0.25’lik faiz artışını zaten satın aldığı için, gece yarısı Fed kararının detaylarını beklemeye başlamıştı. Seçenekler nedir derseniz; 0.25 yerine 0.50’lik bir arttırım ihtimalinden söz edilse bile, yüzde 4 gibi çok düşük bir orandaydı. Piyasalar daha çok bu yıl kaç faiz artışı yapılacağına ilişkin ipuçlarını, bunun için Fed üyelerinin nokta tahmin anketini bekliyordu. Bu yıl 4 veya daha fazla faiz artışı sinyali alınırsa, doların diğer para birimleri karşısında değer kazanması kaçınılmaz görülüyor. Mevcut 3 faiz artışı beklentisi sürerse, 0.25’lik faiz artış kararı piyasaları etkilemeyecek.

İşte bugün Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında alınacak faiz kararına ilişkin beklentiler de, Fed’den gelecek ipuçlarına bağlı olacak. Eğer 0.25’lik artış ve 3 artış beklentisi korunursa, o zaman Merkez Bankası’nın bu ayı da hareketsiz geçirme ihtimali yüksek görünüyor. Eğer 4 faiz artışı sinyali alınırsa, Merkez Bankası’nın, yüzde 11’lik geç likidite penceresi faiz oranlarını en az 0.50 puan arttırması bekleniyor. Yani karar için Merkez Bankası’nın da, piyasalar gibi, bu sabah piyasaların nasıl açıldığına bakması gerekecek.

Peki, 4 veya daha fazla faiz artışı sinyali alınır, döviz endeksi 103 veya üzerine çıkarsa, buna rağmen Merkez Bankası hiç bir faizi arttırmazsa ne olur?

İşte o zaman içeride kurların yükselmesi kaçınılmaz görülüyor. Referandum etkisiyle Merkez Bankası’nın yine faiz arttırmadığı, yani gerekenin yapılmadığı düşünülüp tepki verilir diye bekleniyor.

Aslına bakarsanız; zaten fonlama faizinde en üst noktaya gelindi, en azından yüzde 11’lik geç likidite faiz oranının artırılması, Merkez’in hareket alanına sahip olması gerekiyor. Buna rağmen piyasalar 3 faiz artışı sinyalinde, siyasi nedenlerle Merkez’in bu oranı arttırmayacağını düşünüyor. Ancak 4 faiz artışı beklentisinde, en azından bu oranı arttırmak zorunda kalacağı düşünülüyor.

FAİZ KARARLARI VE ARTAN İŞSİZLİK

Özetle; piyasalar Merkez Bankası’ndan yapması gerekenler noktasındaki beklentilerini iyice düşürmüş durumda, eskiden tepki verdiği tavırlara bile razı görünüyor. Ama bunu bile bulamazsa tepki vermesi kaçınılmaz.

Aslına bakacak olursanız çağdaş bir ülke veya bağımsız bir Merkez Bankası yönetiminin, çoktan gösterge faiz oranlarını arttırması gerekiyordu. Tabi ki faizde sadeleştirmeyi de..

Yazının Devamını Oku

AB ile kriz ekonomik istikrarı tehlikeye sokar

14 Mart 2017
HOLLANDA ile yaşanan krizin tırmanması, kısa zamanda sona erdirilmemesi halinde ekonominin büyük zarar göreceği açık. Ekonomide asıl tehlike ise gerginliğin Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin tümüne yayılması.

Hem Türkiye’de hem Hollanda’da gerginliğe ilişkin hamasi sözlerin devam ettiği, politikacıların çatışmayı oya tekabül ettirmeye çalıştıkları ortada. Ancak bu durumun biran önce sona erdirilmesi her iki tarafın da ekonomik olarak menfaatinedir.

Portakal bıçaklayıp, suyunu sıkıp içmek gibi ilkel protestolar ile yetinilirse, imaj sorunu hariç, fazla sorun yok. Hollanda’nın dün Türkiye’ye gidecek vatandaşları için yaptığı çağrının ise başta turizm olmak üzere, Türkiye’nin zaten kırılgan ekonomik dengelerini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olur.

Bu konuda Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin ekonomik ambargonun düşünülmediğini söylemesi, sağduyunun tümüyle kaybolmadığını gösteriyordu. Ancak Hollandalı bazı firmaların ismi verilerek atılan bazı danışman mesajlarını korkarak okudum. Umarım siyasi otorite hamasetin sınırını çizmekte bu kez başarılı olur.

Türkiye’de doğrudan yabancı sermaye yatırımında ilk sıradaki ülkeyi, hem de dış ticaret fazlası verdiğimiz yıllık 6.6 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip bir ortağı, 1 milyon turistin geldiği bir ülkeyi feda etmeyi göze almanın, ülkeye ve ekonomiye büyük kötülük yapmak anlamına geldiği açık.

Bence ekonomik açıdan bu gelişmenin en korkutucu yönü ise AB ile Türkiye arasında krize dönüşme ihtimali. On yıllarca Brüksel’de görev yapan, akademik kariyerini bu alanda yapmış, yani konunun uzmanı yeni TÜSİAD Genel Sekreteri Bahadır Kaleağası’nın yorumunu duyunca korkum arttı. Kaleağası çıktığı TV programında “Avrupa Birliği ile ciddi bir kriz olasılığı var” dedi. Ardından da, çarpıcı bir biçimde Türkiye’nin AB ile kriz halinde kaybedeceklerinin güzel bir özetini yaptı.

Özetle; siyaset de etkilenir ama Türkiye ekonomisinin AB ile ciddi bir krize hiç dayanıklı olmadığını görmemiz gerekiyor. AB için yeni düşünülen sistemde Türkiye’nin üye olma ihtimali artmışken, Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesiyle karlı çıkacağımız ortada iken AB ile ipleri koparmak, hem de böylesine bir siyasi ve ekonomik ortamda, ayağına kurşun sıkmak demektir.

Gevşemiş olsa da, ilişkilerin sürmesinin ekonomik istikrara verdiği katkıyı, olumlu psikolojik etkiyi kimsenin gözardı etmemesi lazım.

PİYASA GERİLİMİN BİTMESİNİ BEKLİYOR

Yazının Devamını Oku

Hollanda kriziyle iyice zorlaşan bir hafta

13 Mart 2017
PİYASALAR açısından kritik kararların alınacağı, dalgalı seyrin yaşanacağı bir haftaya girdiğimizi, zaten görüyorduk. Hollanda ile hafta sonunda yaşanan diplomatik kriz, piyasalar açısından haftanın zorluğunu arttırmış görünüyor.

Bu hafta en kritik kararlar Fed’in faiz kararı ve hemen ardından bizde alınacak faiz kararı olacak. Fed’in faiz arttırma beklentisi yüzde 100’e yaklaşınca artmaya başlayan döviz fiyatlarını engellemek için, Merkez Bankası geçen hafta piyasaları iyice sıkıştırdı. Normal gün içi fonlamayı es geçip, sadece geç likidite penceresinden piyasayı fonlayan Merkez Bankası, böylece fiili faizi yüzde 11’e yaklaştırdı. Şimdi piyasalar tarafından merak edilen soru; en üst faiz olan geç likidite penceresi faizindeki yüzde 11 noktasına dayanıldığı için, gidecek yer kalmadığını gören Merkez Bankası, en azından bu oranı arttırır mı?

Piyasa oyuncularının büyük çoğunluğu Merkez Bankası yönetiminin, siyasi otoritenin isteğine uyup, faiz oranlarını arttırmamak için her şeyi deneyeceği konusunda hemfikir. Bu nedenle gösterge faizde arttırım bekleyen piyasa oyuncusu, hemen hemen hiç yok.

Peki, sınırına gelinen geç likidite penceresinin yüzde 11’lik oranı yukarı çıkarılır mı? İşte bu konuda piyasa oyuncuları arasında değişik fikirler var. Bazı piyasa oyuncuları, “Gidecek yerin kalmaması piyasaları tedirgin ediyor, o nedenle 0.50 puan da olsa Merkez Bankası’nın bu oranı yükselteceğini” söylüyor.

Buna karşılık Merkez Bankası’nın faiz arttırmamak için sonuna kadar dayanacağını, idare edebilirse yine faiz arttırmayacağını söyleyenlerin daha çoğunlukta olduğu gözleniyor.

Bir süredir TL’nin olumsuz ayrışmadığını ancak tüm gelişmekte olan ülkelerle birlikte değer kaybettiğini hatırlatan bir bankacı, “Bu hafta başladığında yine diğer para birimlerine bağlı, yani küresel bir harekete uygun, TL’nin değer kaybı devam edebilir. Olumsuz ayrışmadığı takdirde Merkez Bankası’nın bunu aşırı görmeyeceğini, faizi arttırmayacağını tahmin ediyorum” şeklinde konuştu.

DOLAR 4 TL’YE GİDERSE..

Peki, küresel piyasalar ve iç piyasada, hafta başında nasıl bir seyir izlenir? Fed’in bu haftaki toplantısında faiz artışı yapacağı konusunda piyasaları alıştırdığı, yani büyük ölçüde bu artışın fiyatlandığı ortada. Buna rağmen hafta başında doların güçlenmesi dolayısıyla gelişmekte olan ülke paralarının değer kaybetmesi söz konusu olabilir mi diye sorduğumda, bu beklentinin çok yüksek olmadığını gördüm. Ama buna rağmen bir hareket olabileceğini söyleyenler de var.

İçeride ne olur diye baktığımızda ise, genel olarak, küresel piyasalara bağlı haftanın ilk 3-4 günü kurlarda çok hızlı bir artış beklenmediğini söyleyebilirim. Ancak bu beklentinin bozulup, kurların hızla yukarı gitmeye

Yazının Devamını Oku

Piyasalar Merkez’in faiz takıntısından yoruldu

9 Mart 2017
DÜŞEN kurlar, Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın Denizli’de yaptığı konuşmanın ardından, dün yeniden yükseldi. Sebep açık; piyasalar Merkez Bankası’nın “faiz takıntısı”nın hâlâ sürdüğünü gördü.

Politikacıların faiz takıntısı hep vardır ama Merkez bankalarının görevi politikacının bu takıntısına rağmen, para politikasında rasyonel davranmaktır. Bu takıntı Merkez Bankası’nda da olursa rasyonel bir politika izleyemez ve  fiyat istikrarını sağlama görevinde de başarısız olur.

Dün sabah 3.67 TL seviyesine kadar düşen dolar kuru, Çetinkaya’nın konuşmasından sonra 3.74 liraya kadar çıktı. Çünkü piyasa oyuncuları Çetinkaya’nın konuşmasında enflasyondaki yükselişe duyarlı olmayan bir Merkez Bankası gördüler. Ayrıca “gerekirse ek sıkılaşma yaparız” türü geçiştirmelerle, Fed’in faiz artışı, enflasyonun yükselişi karşısında bile Merkez Bankası’nın yine gösterge faizi ve üst bantı artırmayacağı izlenimini edindiler.

Özetle; enflasyon yüzde 10’u geçmiş, en azından birkaç ay daha yükselmeye devam edecek, bunun yanında Fed faiz artırım ihtimali neredeyse yüzde 100’e ulaşmış ama belli ki Merkez Bankası 16 Mart’taki toplantısında yine faiz kararı almayacak. İşte bu durum piyasaların canını sıkıyor, yoruyor.

Dün Uğur Gürses bu sayfalarda çok güzel özetlemişti; Merkez Bankası resmi faizleri artırmamak için geç likidite penceresini yoğun kullandığı yetmiyormuş gibi, sınırlara gelen bu faizi de artırmamak için, gün içinde verdiği parayı aşırı kısmak gibi, artık piyasaları bozacak biçimde sıkılaştırma atraksiyonlarına başladı. Bunun adına “faiz takıntısı” veya “faiz kompleksi” denmez de ne denir?

Demek ki; piyasaların işleyişini bozmak pahasına, belki fonlama faizini sınır olan yüzde 11’e kadar çıkaracak yani fiili faizi daha da artıracak ama faiz oranlarında artırım yapmayacak. Başkan Çetinkaya’nın “gerekirse ek sıkılaştırma yaparız” söylemini piyasalar bu şekilde anladığı için tepki verdi.

BAŞKAN POLİTİKACI GİBİ KONUŞURSA

Altındaki iktisatçıların Merkez Bankası Başkanı’na faizleri artırmak gerektiğini söylediklerine eminim. Çünkü hâlâ yetenekli ve birikimli iktisatçıların o kurumda var olduğunu biliyorum.

Gerçekler ve yapılması gerekenler belli olmasına rağmen Çetinkaya’nın böyle davranmasının nedeni ise açık; en azından referandum gerçekleşene kadar faiz oranlarını resmi olarak artırmış gibi görünmeyecek. 

Yazının Devamını Oku

Merkez Bankası’nın enflasyon için kur etkisi itirafı

7 Mart 2017
MERKEZ Bankası’nın şubat ayı enflasyonu hakkındaki yorumları dikkat çekici. Dün yapılan açıklamada enflasyondaki kur etkisine dikkat çekiliyor ve bence bunu bir itiraf olarak anlamak gerekiyor.

Geçen hafta Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) şubat ayı tüketici fiyat artışını yüzde 0.81, yıllık enflasyon oranını yüzde 10.13 olarak açıkladı. Daha önceki açıklamalarında bu yıl “çift hane riski” bulunduğunu belirtmişti ama belli ki bu kadar erken beklemiyordu.

Aslında şubat olmasa da, mart ya da nisan ayı sonunda çift haneyi piyasalar da beklemeye başlamıştı. Buna rağmen şubat ayı fiyat artışları yüksek bulundu. Şimdi ise yıllık enflasyonun yüzde 10’da kalmayıp, yüzde 11-12’yi aşabileceği konuşulmaya başladı. Umarız ilerleyen aylarda daha yüksek oranlar konuşulmaya başlamaz...

Peki, enflasyon neden bu kadar yükseldi, önlenemez miydi?

İlk önce Merkez Bankası yönetimine, şimdi itiraf ettiği kur etkisini niye daha önce göremediğini, ya da tahmin ettiyse o zaman neden kurların bu kadar yükselmesine izin verdiğini sormak gerekmez mi?

Artık Merkez Bankası’nın asıl görevi olan fiyat istikrarı için üzerine düşen görevi yapamadığını açıkça söylemek gerek. “Efendim, aslında Merkez Bankası işin buraya geleceğini gördü ama ne yapsın, faiz arttırmaya izin alamadığı için kurlar mecburen arttı” diyenlerin olduğunu biliyorum. Ancak kimse kusura bakmasın; eğer bu senaryo geçerliyse bile, o zaman da kanunen bağımsız konumda olan Merkez Bankası’nın yöneticilerine, “Neden görevinizi layıkıyla yapmadınız?” diye sormak gerekir. Daha önce de politikacıların bu tür baskılarını gördük ama bu kadar bağımsız konumda olmayan Merkez Bankası yöneticilerinin bile, bu tür durumlarda kamuoyuna çıkıp, “Faizi gerektiğinde, gerektiği kadar arttırmazsak kurlar çok artar, bu da enflasyonu olumsuz etkiler” diye uyaran demeçler verdiklerine de şahit olduk.

Bürokratların “gerekeni yapmaları” konusunda standartlarımızı düşürdük ama artık bu kadarını da normal karşılamanın ülkeye verdiği zarar katlanıyor.

FED ARTTIRIRKEN MERKEZ BANKASI ARTtIRACAK MI?

Merkez Bankası açıklamasında beyaz eşya, mobilya gibi ürünlerdeki KDV indirimlerinin fiyatlara yeterince yansımadığı da belirtiliyor. Şu kadarını söyleyeyim; eğer Türkiye’nin Merkez Bankası yönetimi, vergiler inince fırsat bilip satıcıların fiyatlarını o kadar indirmediğini göremiyorlarsa, bu eğilim kendileri için sürpriz oluyorsa, zaten işleyişi pek bilmiyorlar demektir.

Yazının Devamını Oku

KOBİ’lere sanal dünya

6 Mart 2017
Dünya KOBİ Forumu Vakfı Başkanı Tunç Uyanık, sanal market kurarak dünya KOBİ’lerinin ürettiği ürünlerin ortak bir pazarda satılmasının önünü açacaklarını söyledi. Uyanık, pilot uygulamaya Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan arasında başlanacağını duyurdu. 

2015 yılında kurulan Dünya KOBİ Forumu Vakfı (WSF) somut projelerini hayata geçirme aşamasında. Kurulacak sanal market platformuyla, dünya KOBİ’lerinin ürettiği ürünlerin ortak bir pazarını oluşturulacak ve sınır ötesi satışlarını yani ihracatlarını artıracak. Bunun pilot uygulaması yakında Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan KOBİ’leri arasında başlatılacak.

WSF CEO’su Tunç Uyanık, 2 yıldan kısa bir süre içerisinde dünya KOBİ’lerinin uluslararası arenada sesi olduklarını, bunun yanında sanal marketle ilgili yaptıkları teknik çalışmalarda artık sonuca yaklaştıklarını söyledi. WSF CEO’su Uyanık, Çin ile Türkiye arasında internet üzerinden ipek yolunu kurma projesinde de sonuç alacak aşamaya gelindiğini kaydetti. Kurulacak ortak platformlarla KOBİ’lerin küresel pazara erişiminin sağlanacağını kaydeden Uyanık, üç ülkenin KOBİ’leri arasında kurulan sanal marketin de, “pilot uygulama” olarak yakında hayata geçirileceğini söyledi.

KOBİ’lerin dünya çapında ortak sorunları bulunduğu, bu sorunları ve çözüm önerilerini G-20 ve B-20 platformları başta olmak üzere uluslararası karar alıcıların önüne getiren yegane kuruluşun WSF olduğu belirtildi.

Dünya çapında KOBİ’lerin uluslararası piyasalara erişim sorunu olduğunu, finansmana erişimde ciddi sıkıntılar yaşadıklarını yine nitelikli işgücüne erişim sorunları bulunduğunu kaydeden Uyanık, KOBİ’lerin büyük şirketlere göre inovasyon ekosistemi ve dijital ekonomiye erişim konusunda çok daha büyük zorluklar yaşadıklarını, yasal düzenlemelere uyum konusunda da ciddi sıkıntı çektiklerini kaydetti.

Buna karşılık ulusal ve uluslararası düzeyde KOBİ’lerin çıkarlarının korunmasında resmi temsiliyet eksikliği olduğunu, küresel KOBİ gündeminde devamlılık ve koordinasyon eksikliği bulunduğunu, uzmanlaşmış destekleyici yapılar bulunmadığını kaydeden CEO Uyanık, bu nedenle WSF’nin çalışmalarının tüm dünya KOBİ’leri için büyük öneme sahip olduğunu söyledi.

WSF’NİN FAALİYETLERİ

Bu sorumlulukla uluslararası temsil açısından her platforma yetişmeye çalıştıklarını kaydeden Uyanık, küresel işgücünün yüzde 60’ını temsil eden KOBİ’lerin hak ettikleri önemin anlaşılması, sürdürülebilir verimliliğe ulaşmaları, uzun vadeli ekonomik büyümeye yaptıkları katkıların devamı ve desteklenmesi için çalışmaya devam edeceklerini ifade etti.

Bu kapsamda G-20, APEC, BM, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumlar nezdinde gerçekleştirilen müzakerelerde ve politika oluşturma süreçlerinde KOBİ’lerin menfaatlerinin etkin biçimde temsil edilmesine çalışılıyor. Toplantı ve çalıştaylar yoluyla iyi uygulamaların paylaşılmasına, kapasite geliştirmeye destek verilmesine, bağlantılar kurmak ve bu yolla KOBİ’lerin etkinliğini artırmak için destek ve araştırma çalışmalarına önem veriliyor. 

Yazının Devamını Oku

Merkez Bankası’nın tahvil alımları sıkı parayı gevşetirse

2 Mart 2017
PİYASALARA baktığımızda kısa vadede en önemli gündem maddelerinin Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırım beklentisi ve yarın açıklanacak şubat ayı enflasyon verisi olacağı anlaşılıyor. Bununla birlikte marttaki yüklü itfa öncesi Merkez Bankası’nın yüklü tahvil alımları da önümüzdeki dönemde tartışılacak gözüküyor.

ABD başkanı Trump’ın piyasalar üzerindeki etkisinin giderek azaldığını görüyoruz. Piyasaların ekonomik politikalar için ipuçları taşıyacağını tahmin ettiği salı akşamki Trump’un konuşmasında piyasa kendine bir malzeme bulamadı. Bunun üzerine Fed’in faiz artışına ilişkin gelen haberler yine ilk sıraya çıktı ve piyasaları derinden etkilemeye başladı.

Mart ayı Fed toplantısı için faiz artırım kararı verileceğini bekleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Daha önce Fed Başkanı Yellen’in konuşmasında ipuçları vermesine rağmen, piyasalar martta faiz artırımına temkinli yaklaştılar. Geçen hafta yüzde 40-50 olan martta faiz artırım beklentisi bu hafta başından itibaren yüzde 70’lere kadar çıkmış görünüyor.

Trump’un konuşmasından beklenen işaretler gelmeyince faiz artışı beklentisinin arttığı kesin. Yani piyasalar parasal sıkılaştırmanın gecikmesi konusunda Trump’tan medet umuyorlardı ama öyle bir ışık gelmedi. Dolayısıyla Fed’in verilere bakarak sıkılaştırmaya devam edeceğini, yani bu ay faiz artırım ihtimalinin arttığını düşünmeye başladılar.

Bu durum tüm gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’yi de, piyasalarını da etkilemeye başladı. Yaklaşık bir aydır düşüş trendinde olan dolar fiyatının yeniden artmaya başladığı gözlendi. Bu artışın Fed’in faiz artış beklentisi yükseldiği sürece devam edebileceği tahmin ediliyor.

Bir başka deyişle tüm dünya piyasalar gibi içerideki piyasaların da en çok etkileneceği haber Fed’e ilişkin haberler olacak. Bunun yanında iç piyasalar için önemli bir konu ise yarın açıklanacak enflasyon verileri olacak. İstanbul Ticaret Odası (İTO) ve Türk-iş verileri şubat ayında, ocak ayındaki kadar olmasa da, fiyat artışlarının devam ettiğini gösteriyor. Yarın açıklanacak şubat ayı rakamlarıyla birlikte, yıllık bazda, bu ay sonunda mı yoksa önümüzdeki 2 ay içerisinde mi çift haneye çıkacağımız da belli olacak.

Piyasaların enflasyonda çift haneyi artık bu ay olmasa bile önümüzdeki aylarda göreceği beklentisini, bu beklentinin satın alındığını daha önce yazmıştık. O nedenle yarın açıklanacak enflasyon verisinin dolar kuruna aşırı etki edeceğini tahmin etmiyoruz. Elbette yarın çift hane çıkarsa bir miktar yukarı gidiş olabilir ama daha sonra normal trendine girer diye bekleniyor.

Buna karşılık son günlerde piyasaları rahatsız eden bir gelişmeyi, Merkez Bankası’nın tahvil alımlarını arttırması olarak izliyoruz. Piyasada Merkez Bankası’nın neden böyle yaptığı tartışılmaya başlandı.

Gelişmelere olumlu yönünden bakmaya çalışan bankacılar, bunun geçici bir operasyon olduğunu, marttaki yüklü itfa öncesi piyasaları rahatlatmak için Merkez Bankası’nın bu alımları arttırdığını söylüyorlar. Bazı bankacılar ise ortalama faizler ile piyasaları mecburen sıkıştıran Merkez Bankası’nın referandum öncesi piyasaları rahatlatmak için tahvil alımı yaptığını, bunun devam edebileceğini söylüyorlar.

Yazının Devamını Oku

Piyasa enflasyonda çift haneyi satın almış

27 Şubat 2017
BU haftanın piyasalar açısından hareketli bir hafta olacağı tahmin ediliyor. ABD’den gelecek faiz artışına ilişkin ipuçları taşıyacak açıklama ve raporların yanı sıra, içeride cuma günü açıklanacak şubat ayı enflasyon verisinin de piyasaları etkileyeceği açık.

Piyasa oyuncularıyla yaptığım görüşmelerden çıkardığım sonuç şu ki; piyasalar enflasyonda çift haneye alışmış, hatta önemli ölçüde satın almış gözüküyor. Bankacılar bu haftaki şubat ayı açıklamasıyla birlikte enflasyonda çift haneye ulaşılabileceğini, bu ay olmasa bile önümüzdeki bir-iki ay içerisinde çift hanenin görülmesinin tüm piyasa tarafından artık kabul gördüğünü söylediler.

Dolayısıyla enflasyondaki sonucun, piyasalarda çok önemli bir hareket yaratmayacağı, küçük hareketlere neden olabileceği belirtiliyor.

Bu arada ABD’nin yeni Başkanı Trump’ın bu hafta Kongre’de yapacağı açıklama, Fed Başkanı ve üyelerinin yapacakları açıklamalar ile Bej Rapor’da yer alacak hususlar da piyasaları yakından ilgilendiriyor. Trump’tan ekonomi politikaları ile ilgili yeni ipuçları beklenirken, piyasayı asıl etkileyecek unsurun Fed’in bu yıl kaç faiz artışı yapacağı ve zamanlamasına ilişkin, konuşma ve raporlardan çıkarılacak işaretler olacağı kesin.

Tüm bunlar, bir süredir gelişmekte olan ülkelere ve Türkiye’ye, yeniden başlayan sermaye akışının kısa vadede geleceğini görmek için önemli. Türkiye ekonomisi açısından bakıldığında 4 TL sınırına dayanıp 3.6 TL’ye inen doların daha aşağı düşüp düşmeyeceği, nasıl bir dalgalanma göstereceğinin önemi büyük.

Bazı piyasa analistleri küresel iklimin son haftalarda uygun olduğunu, bu iklimin devamı halinde dolar kurunun 3.5 TL, hatta daha altına bile inmesinin mümkün olabileceği görüşündeler. Enflasyonun bu ay çift haneye çıkması halinde bile bu trendin bozulmayacağı, yukarı küçük hareketlerden sonra tekrar trendin aşağı dönebileceğini söylüyorlar.

Buna karşılık 3.6 TL’nin, daha doğrusu bu kadar hızla geriye gelişin artık doyma noktasına ulaştığını, dolayısıyla dolardaki trendin yeniden yukarı çıkabileceğini söyleyen analistler de var. Bu tür analizlerde, bazı yabancı bankalardan gelen “gelişmekte olan ülke paralarının değer kazanması artık durabilir” yorumlarının da etkili olduğunu söyleyebiliriz.

EN ÖNEMLİSİ FAİZ ORANLARI

Bankacıların piyasaları etkileyecek asıl unsur olarak belirttikleri hususun ABD’de ve Türkiye’deki faiz oranları olduğunu söyleyebiliriz. Bir bankacı, bir yıl sonra enflasyonun yüzde 7.5-8 düzeyinde olacağını düşünen bir yabancının, ABD tahvil faizini de hesaba katıp, yüzde 10.5-11’lerden dolarını bozup Türk tahviline yatırım kararı alabildiğini, son dönemdeki mevcut yabancı talebinin de bu basit hesaptan kaynaklandığını söyledi.

Yazının Devamını Oku