Eray Görgülü

Yoksulluk haritası

25 Nisan 2012
GAZETECİNİN görevi, günlük bilgi aktarımının yanı sıra, bazen toplumda kanıksanan ve sıradanlaşan, şöyle bir göz ucuyla bakılıp geçiştirilen hayatın gerçeklerini de, okuyuculara hatırlatmak, yüzüne vurmaktır.

Ankara Hürriyet olarak biz de, bu hafta kutladığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda bu görevimizi yerine getirmeye çalıştık.
Çünkü, bir yandan çocuklar neşe içinde stadlarda ve okullarda bayramı kutlarken, diğer yandan aynı stadların ve okulların çevresinde çalışmak zorunda kalan çocuklar vardı.

Küçük yaşta çalıştırılan çocuklar tüm dünyanın sorunu ve ülkemizde de buna karşı önlemler alınmaya çalışılıyor ancak, yoksulluğun önüne geçilemedikçe bu sorunun da kolay kolay önüne geçilemiyor. Dolayısıyla var olan bu problemimiz, yılın diğer zamanlarında kamuoyunda tartışılsa da medyada yer bulsa da, sıradanlaştığı için birçoğumuzun dikkatini çekmiyor.

YAN YANA KOYUNCA

Oysa, stadda rengarenk elbiseleri giymiş neşe içinde gözleri gülen bir çocuğun yanına, okulu önünde erik satmaya çalışan çocuğu ya da, çöplerin içinden kağıt toplamak zorunda kalan çocuğu yan yana koyduğunuzda, bu hafta olduğu gibi birçok insan arayıp o çocuklara yardım etmek istiyor.
Elbette bu büyük problem, günü kurtaran yardımlarla çözülemez ancak, çözüme yönelik adımların ilki de kamuoyunda yeterli duyarlılığın oluşmasından geçiyor.
Yoksulluktan bahsetmişken, MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin Ankara’daki sosyal yardımlara ilişkin soru önergesine verilen yanıt da çarpıcı rakamlar ortaya koyuyor.

YOKSULLUK RAKAMLARI

Yazının Devamını Oku

Başkent’in sarı çıkmazı

18 Nisan 2012
ANKARA’nın toplu taşıma ve ulaşımı konusundaki plansızlıklardan taksiciler de nasibini almaya başladı.

Üç gün önce, kendilerine keyfi ceza yazıldığını öne süren taksiciler, Emniyet’i protesto ederken, Şoförler Odası’na da taksiciye sahip çıkmadığı gerekçesiyle tepki gösterdi.
Taksiciler, protesto gösterisinde  “Polis, ’Yavaş gittik’, ’Kızılay’da bekleme yaptık’ gibi sudan bahanelerle sürekli bize ceza kesiyor. Artık isyan noktasına geldik” diyordu.
Taksiciler, hem polisi hem bağlı bulundukları odayı suçlasa da aslında gelinen nokta, Başkent’te hesapsızca dağıtılan plakaların sonucuydu.
Çünkü Ankara’da şu an kayıtlı 7 bin 700 taksi var ve bu yaklaşık her 600 kişiye bir taksi düştüğünün göstergesidir. Diğer illerle kıyasladığınızda çok çok üstünde.

YİĞİNER DE SÖYLEDİ

Zaten, yıllardır söyleneni Ankara Umum Otomobilciler ve Şoförler Esnaf Odası Başkanı Mehmet Yiğiner de eylemin ardından yaptığı açıklamada itiraf etti. Yiğiner, Ankara’da gereğinden fazla taksi bulunduğunu söyledi.
Trafikte gereğinden fazla bulunan taksiciler, ister istemez müşteri azlığında para kazanabilmek için kuralların dışına çıkmak durumunda kalıyor.

SORUMLU KİM

Yazının Devamını Oku

Biraz sağduyu

5 Nisan 2012
ETİMESGUT’ta geçen hafta bir kişinin köpekler tarafından parçalanarak öldürülmesinin ardından, Etimesgut ve Sincan’dan köpeklerin toplu halde yakıldığı haberleri gelmeye başladı.

Bunun üzerine bazı hayvanseverler biz dahil haberi yayınlayan tüm basın kuruluşlarını “köpek katliamına sebep olmakla” suçladı.
Türk toplumunda son yıllarda giderek artan “sağduyu eksikliği” bu konuda da kendini gösteriyor.
Hayvanseverlerin tepkisini anlayabiliyoruz, kaldı ki; bir sokak köpeğinin dövülmesi, tecavüze uğraması, yakılması tüm bunlar akıl sağlığı yerinde olan hiç kimsenin tasvip etmeyeceği hareketler.
Ancak, ortada bir insan hayatı söz konusuysa, bu haberi de paylaşmak bizim görevimiz. 

HİÇ KİMSE İSTEMEZ

Bugüne kadar, belediyeler olsun, hayvan koruma dernekleri olsun hepsinin sokak köpekleri sorununa yönelik çözümlerini her platformda sonuna kadar destekledik ve desteklemeye de devam ediyoruz.
Hiçbirimiz bir sokak köpeğinin dövülmesini, yakılmasını, tecavüze uğramasını istemeyiz.

Yazının Devamını Oku

Ankaralı neden çok kaza yapıyor

15 Mart 2012
ANKARA’DA uzun yıllardır ulaşım sistemi, yollar, kaldırımlar, çukurlar, trafik bir tartışma aldı başını gidiyor.

Bitirilmeye çalışan metrolardan tutun da modifiye asfalta, köprülü kavşaklardan teleferiğe kadar irdelemediğimiz konu kalmadı.
Ancak, geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı, Türkiye İstatistik Kurumu’ndan (TÜİK) öyle bir istatistik derledi ki; ilgili ve yetkililerin tüm bu saydığım konulardan önce bu istatistik sonuçlarını masaya yatırması gerekiyor. TÜİK diyor ki, “Türkiye’de üç büyük il arasında en çok kazayı Ankaralı yapıyor.”
NEREDEYSE YAKALADIKTÜİK verilerine göre, Türkiye’de en çok trafik kazası İstanbul’da meydana gelse de nüfusa ve araç sayısına oranlandığında, 3 büyük il arasında en az kazanın yaşandığı şehir İstanbul. Türkiye genelinde 2010 yılında 116 bin 804 trafik kazası meydana geldi. Kazaların 11 bin 934’ü İstanbul, 9 bin 40’ı Ankara, 6 bin 827’si İzmir’de yaşandı.
Bir milyon nüfusa oranladığınızda ise trafik kazası sayısı Türkiye genelinde bin 584. Türkiye ortalamasını aşan Ankara’da ise bir milyon nüfusa bin 989 kaza düşüyor. Bu sayı, İzmir’de bin 729, İstanbul’da ise 900.
Bu gidişle Ankara trafik kazası sayısında 4.5 milyonluk nüfusuyla, 13 milyonluk İstanbul’u hiç oranlamaya gerek kalmadan salt rakamlarla sollayacak. Her yönden incelenesi bir durum. Peki bu kadar çok kaza neden oluyor?
BİR PROBLEM VAR AMA...Ankaralı sürücüler mi acemi? Yollarda mı bir anormallik var? Acaba bu kazaların kaçı çukurlarda slalom yaparken gerçekleşiyor. Ya da bu kazaların kaçına günü iki tur daha fazla yaparak kapatmak için çabalayan dolmuş şoförleri sebep oluyor.
Başkentli sürücüler çok mu hızlı; yoksa çok mu dikkatsiz?

Yazının Devamını Oku

Tavşanımız müzelikmiş

1 Mart 2012
ANKARA, tavşanını yıllar önce Çin’e kaptırırken, geçtiğimiz günlerde Ankara Üniversitesi’nden bir profesör, Ankara Tavşanı bulamadıklarını söylemişti.

Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürsel Dellal,  “Ankara’da Ankara tavşanı kalmadığını biliyoruz. Varsa da sadece koleksiyoncuların elinde olabilir birkaç tane. Fotoğraf çekmek isteyenler, ‘Ankara tavşanı neye benziyormuş bir göreyim’ diyenler ne yazık ki bu isteklerine Ankara’da ulaşamayacak” demişti.
Dellal yanlış biliyor! Biz bulduk, ama müzede, içi doldurulmuş olarak. Maden Tetkik Arama Kurumu’nun Tabiat Tarihi Müzesi’nde Ankara Tavşanı’ndan bir tane var. Fotoğraf çekmek isteyenler, Ankara Tavşanı nasıl bir şeymiş görmek isteyenler gidip orada bakabilir.
Nereden baksan traji-komik bir durum; tüm dünyada bizim adımızla anılan Ankara tavşanından Çin’de yaklaşık 50 milyon varken ana vatanı olan Türkiye’de ve özellikle Ankara’da hiç kalmamış olması. Yanlış oldu, sadece müzede bulunması o da içi doldurulmuş halde.

Henüz örneği mevcut değil

Başka bir açıklamasında da Prof. Dellal, Ankara Keçisi’nin korunma altına alınması gerektiği uyarısında bulunmuştu.
Ankara keçisi popülasyonunun 1991-2008 yılları arasında yüzde 87 oranında azaldığına dikkati çeken Prof. Dr. Dellal, 1991 yılında 900 bin baş olan Ankara keçisi varlığının 2008 yılında 110 bin başa gerilediğini dolayısıyla tiftik üretiminde de 1,5 tondan 194 tona düştüğüne söylemişti.
Ancak, anlaşılan o ki; Ankara Keçisi’nin durumu sanılandan daha vahim. Çünkü Ankara Tavşanı bulabildiğimiz müzede, Ankara Keçisi’nin yeri boş kalmış. Anadolu’nun birçok bölgesinden içi doldurulmuş çeşitli hayvanların sergilendiği müze için Ankara Keçisi bulunamamış ve yerine “Henüz örneği mevcut değildir” uyarısı yazılmış.

Yazının Devamını Oku

Müzede “fırtına” durulmuyor

23 Şubat 2012
RESİM Heykel Müzesi bir türlü rayına oturmadı. 2005 yılından bu yana yaşananları yazmaya kalksak, bırakın bu köşeyi, kitaba sığmaz. Tadilatlar, tablo hırsızlıkları, bunun üzerine gönderilen sayım komisyonları, gelip giden müdürler, bakan teftişleri her biri ayrı vaka. Gelelim son gelişmeye. Müze Müdürü Ömer Gündoğdu, geçici bir süreyle görevden alındı ve Strateji Geliştirme Başkanlığı emrine verildi.
Elime ulaşan belgelere göre, Gündoğdu hakkında çeşitli iddialar var. Müzeye ofis malzemesi alımında usulsüzlük yapıldığı iddia ediliyor. Bu yüzden kınama cezası verilmiş ve konu araştırılıyor, bu konuda yorum yapamayız. Henüz tam olarak görevden alınma gerekçesini de bilmiyoruz. Ancak, bu konuyu araştırırken, öyle bir bilgi ve belgeye ulaştık ki, siyasi-komedi filmi çekilse senaryonun bir parçası olur.
/images/100/0x0/55ea9cedf018fbb8f88b6cfd
TOPLANTI ÖNCESİ “FIRTINA”

2010 yılında kayıp tablolarıyla gündeme gelen Resim Heykel Müzesi’nde duruma açıklık getirmek isteyen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 12 Mart 2010 günü müzede basın toplantısı düzenlemişti. Günay’ın hemen arkasında da büyük bir tablo vardı. Denizde fırtına resmedilmişti ve epeyce büyük olan tablo, Bakan Günay’ın oturacağı yerin hemen arkasındaydı. Toplantıdan sonra anlaşıldı ki; tablo müze envanterine kayıtlı değildi.

BAKAN ÜZERİNDEN PR MI?

Bakan Günay’la birlikte her görüntüye mecburen giren tablo, Müze Müdürü Ömer Gündoğdu’nun imzasını taşıyan bir resimdi. Gündoğdu, tablonun uzunca bir süredir orada durduğunu söylese de, iddiaya göre tablo o gün toplantı öncesinde Bakan’ın oturacağı yerin hemen arkasına asılmıştı.
Personel Dairesi Başkanlığı da, habersizce yapılan bu hareketi bir nevi “Bakan üzerinden PR çalışması” olarak değerlendirdi ve cezalandırdı.
Gündoğdu’ya bu hareketi nedeniyle uyarma cezası verilirken, Personel Dairesi Başkanlığı’nın yazısında şöyle denilmişti:

“MEMURLUĞA YAKIŞMADI”

12/03/2010 tarihinde gerçekleştirilen basın toplantısında, Sayın Bakan’ın arkasında kalan duvara basın ve yayın organlarınca görülecek bir biçimde asılan, henüz isim verilmemekle birlikte “Denizde Fırtına/Fırtınalı Deniz” olarak adlandırılan size ait yağlı boya tablonun da müze envanterine kayıtlı eserlerden olmadığı, Sayın Bakan’ın arkasında kalan ve basın yayın organlarınca kayıt edilebilecek bir bölüme Müze envanterine kayıtlı olmadığından kamusal bir statüye kavuşmamış şahsınıza ait “Denizde Fırtına” konulu yağlı boya tablosunu astırdığınız, bahse konu fiiliniz kamu hizmetinde şahsınıza ait çalışmaları ön plana çıkarma amaçlı bir fiil olarak değerlendirilmekte olup 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/A-e maddesinde belirtilen “Devlet Memuru vakar ve haysiyetine yakışmayan davranışta bulunmak” hükmüne uygun bir eylem olduğu anlaşıldığından “Uyarma” cezası ile tecziyeniz, uygun görülmüştür.”

Sevinsek mi üzülsek mi

KALDIRIMLARINDA, yollarında hala erimek için havaların ısınmasını bekleyen buzların ve büyük büyük kar birikintilerinin bulunduğu sokağımızda önceki gün sabah saatlerinde ellerinde kazma kürekli bir sürü belediye işçisi görünce neye uğradığımızı şaşırdık.
Çiğdem Mahallesi’nde Otistik Çocuklar Okulu’nun çevresindeki buzlu sokak da güneşin insafına kalmışken, işçilerin okul çevresine yoğunlaşmasını hayretler içinde izliyorduk.
Bir süre sonra da okul içinde hazırlıklar başlayınca anladım ki, çalışma mahalle sakinleri için değildi, önemli birileri gelecekti. Yaklaşık bir saat sonra da, Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, Çankaya Belediyesi’nden Başkan Bülent Tanık’la birlikte üst düzey yetkililer ve Çankaya Kaymakamı Mehmet Ali Yıldırım tören alanına geldi.
Emekli öğretmen Nimet Meto’nun yaptırdığı Nimet-Dr. Erdoğan Meto Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi için açılış töreni düzenlenmişti. Açılış töreni vesilesiyle sokağımız bir nebze de olsa hizmet görmüştü. Sevinsek mi, üzülsek mi bilemedik.
Yazının Devamını Oku

Lanetli koltuğa kim oturacak

9 Şubat 2012
2010 yılının 11 Mart günü, Doğan Haber Ajansı’nın Kırıkkale muhabiri Erhan Göğem, Kırıkkale’nin Hacılar Beldesi Belediye Başkanı MHP’li Memduh Bodur’un öldürüldüğünü duyurmuştu. Cinayetin sebebi araştırılırken, Bodur’un yerine seçilen Ak Parti’li Erdal Erdoğan da Bodur’a suikast iddiasıyla tutuklanmıştı. Bu olaylar yaşanırken aradan geçen bir aylık sürenin ardından bir seçim daha olacaktı ki, bu kez de seçim günü Ak Parti’li Meclis üyesi Cemal Çetin kaçırılmıştı.
1993 yılında da belediye başkanı, cinayete kurban giden yaklaşık üç bin nüfuslu bu beldede meydana gelen tüm bu olaylar zinciri ilgimizi çekmişti ve konuyu araştırmak için bölgeye gitmiştim.
HAYAT DURMUŞTU
Kaçırılma olayı nedeniyle bir hafta sonraya ertelenen seçim öncesinde beldenin “lafın gelişi” değil “tam anlamıyla” ikiye bölündüğünü gördüm. İki farklı yerde toplanan biri Ak Partili, diğeri MHP’li gruptan karşılıklı suçlamalar yükseliyordu, jandarma birlikleri de aralarında yaklaşık 300 metre bulunan iki grup arasında set çekmişti. Belediye binası da jandarma tarafından ablukaya alınmıştı. Beldede hayat durmuş, küçük çocuklar bile oyun oynamayı bırakmış başkanlık seçimine kafa yorar haldeydi.
HERKES BELEDİYEDE
Sorunun ne olduğunu anlamaya çalışırken, gruptan bir kişi, laf arasında “TÜPRAŞ” dedi sonra sustu. “Nedir bu TÜPRAŞ olayı” diye sorunca, bir başkası “Rant kavgası” dedi. Biraz daha belde halkıyla konuşunca anladım ki; Belediyenin kasasına TÜPRAŞ Rafinerisi’nden yıllık 6 milyon lira gelir giriyordu. Yine anlatılana göre, 3 bin 300 nüfuslu beldede 350 kişi belediyede çalışıyordu. Aradan geçen iki yılın ardından Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, cinayetle ilgili kararını geçtiğimiz günlerde kararını verdi. Sanık, 24 yıl hapis cezasına çarptırılırken, aralarında başkanlık koltuğuna oturan Erdal Erdoğan’ın da bulunduğu azmettiriciler de 16’şar yıl hapisle cezalandırıldı.
ANLAŞMA OLMAZSA...
Başkan Erdoğan, hapis cezası nedeniyle görevinden istifa edince de, Hacılar’da yeni seçimin yolu gözüktü. Bu ay içinde yapılması planlanan seçim, sancılı geçebilir. Çünkü, Ak Parti’nin de MHP’nin de Meclis’teki üye sayısı dört. İki parti, başkan vekilliği konusunda anlaşma sağlayamazsa, son sözü Valilik söyleyecek. Her ne kadar, Valilik burada yetkili olsa da, umarız böyle bir durumda iki yıl önceki cinayetlerin, adam kaçırmaların yaşandığı senaryolarla yeniden karşılaşmayız.
Yazının Devamını Oku

Bakandan köprü mesajı

2 Şubat 2012
ANKARA’nın en büyük problemlerinden biri olan trafik sıkışıklığına yönelik çözüm sağlayacak metrolara ilişkin somut bir adım atılması hepimizi umutlandırdı. Çayyolu, Sincan ve Keçiören metroları için hükümet ilk etapta 1.5 milyar liralık kaynak aktarırken, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım önceki gün yaptığı açıklamada ilginç bir noktaya değindi.
Aslında Bakan Yıldırım, yıllardır meslek odalarının, şehir plancılarının, mühendislerin dile getirdiği ifadelerden farklı birşey söylemedi. Dedi ki Yıldırım:
Biliyoruz
“Ankara’nın 5 milyona yaklaşan nüfusu var. Ankara’ya yeni yollar, yeni köprüler, kavşaklar yaparak Ankara’nın trafiğini çözmenin imkan dahilinde olmadığını biliyoruz. Bu nedenle bu üç metro hattının Ankaralılar için ne anlama geldiğinin, ne kadar önemli olduğunun farkındayız. Bu üç metro hattının bir an önce bitirilmesi için gece gündüz üç vardiya çalışacağız.”
Kime gitti
Bu ifadeleri ilginç kılansa, mahkemelik olan, şehircilik ilkelerine uymadığı gerekçesiyle yargı kararlarıyla kapanma noktasına gelen kavşaklarla bu meselenin çözülemeyeceğini hükümet kanadından bir bakanın söylemesiydi. Bakan Yıldırım, belli ki konuşmasında Ankara’nın ulaşım politikasına yönelik mesaj vermek istemişti. Peki sizce bu mesaj kimeydi?

Karla mücadele
/images/100/0x0/55eb14f1f018fbb8f8a9d7a9
SON birkaç yıldır kar yağışının olduğu günlerde ilginç bir durum gözümüze çarpıyor. Daha belediye ekipleri sokağa çıkmadan, belediyelerin basın büroları haber merkezimizi “Ekipler 24 saat hazır”, “Ekipler canla başla çalışıyor” gibi ifadelerle, enformasyon bombardımanına tutuyor. Biz de zaman zaman bu bültenleri sizlere ulaştırıyoruz. Ancak, belediyeler ne kadar bülten geçerse geçsin, bu haberler gazetelerde ne kadar yer alırsa yer alsın, vatandaş önce kendi sokağına bakıyor.
İstediğin kadar anlat
Sokağında, caddesinde çalışma göremezse siz ona istediğiniz kadar anlatın “24 saat çalışıyoruz” diye...
Bu arada son bir aylık karla mücadele çalışmalarının ardından Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin hakkını teslim etmek gerekir. Çünkü, geçen yıl Mart ayında yaşanan sıkıntıların ardından bu kez Ankara caddelerinde şimdiye kadar çok büyük aksamalar yaşanmadığını gördük.
Yazının Devamını Oku