Eray Görgülü

Geç gelen nostalji

19 Ocak 2012
YILLARDIR sık sık şehirler arası yolculuk yapan birisi olarak TCDD’nin yemekli vagonuyla çok geç tanışmış olmanın üzüntüsünü yaşıyorum. Bir yandan da Eskişehir-İstanbul arasındaki tüm tren seferlerinin 31 Ocak’ta sona erecek olmasını göz önünde bulundurup “Hiç de tanışmamış olabilirdim” diyerek teselli buluyorum.
Aslında geç kalınmış bu deneyim tesadüfler üzerine gerçekleşti. Yıllardır İnönü Stadı’na Bursaspor taraftarının alınmayışı, İnönü Stadı’nın yıkılma ihtimali, yurdu etkisi altına alan yoğun kar yağışı ve bir arkadaşımın yemekli vagonu anlata anlata bitirememesi...

YEMEKLİ VAGON

Alakasız gibi gözükse de tüm bu etkenler, beni önce bir İstanbul seyahatine; bununla birlikte yemekli vagon yolculuğuna yöneltti.
Geçen hafta, gazeteden arkadaşım Murat Şahin, İstanbul’da hafta sonu oynanacak olan Beşiktaş-Bursaspor maçına gideceğini söyleyince, sanki aklımın bir köşesinde varmış da birinin davetini bekliyormuşçasına “Ben de geliyorum” dedim.
Yasaklar her zaman tepkiyi doğurur ya; Bir Bursasporlu olarak, yıllardır sonlandırılamayan husumetten dolayı İnönü Stadı’na alınmamamıza da tepkim vardı biraz da.

İNÖNÜ YIKILMADAN

Biraz da bir daha belki de tarihin tozlu sayfalarında yalnızca fotoğraflarını görebileceğimiz İnönü Stadı’nda maç izleme duygusunu yaşamak istedim. Aynı şekilde aylardır “İnönü yıkılmadan bir maç izleyelim” diyen eşimi de götürmemek olmazdı.
Ekibe bir de gazeteden arkadaşımız Fatih Tekeci de eklenince üç Beşiktaşlının arasında kaldım. Arabamızla planladığımız yolculuğumuz, kar bastırması ve yoğun tavsiyelerle seyir değiştirdi.

YOLCULUK İÇİNDE YOLCULUK

Cumartesi gecesi bir anda kendimizi Fatih Ekspresi’nin yemekli vagonunda bulduk. Vagona girdiğimde ve tren hareket ettiğinde yolculuk içinde yolculuğa çıkmıştım sanki. Bambaşka bir dünya. Yolculuğu araçtan çok amaca dönüştürebileceğiniz bir durum.
Arka fonda Türk sanat müziği ezgileri ve güzel mezelerle birlikte yudumladığınız içkinizin yanında müthiş bir sohbet ortamı.
Yüksek Hızlı Tren inşaatıyla birlikte bu vagonların 31 Ocak günü tarihe karışacağını düşündüğümde ise keyfim kaçtı.
Ankara-İstanbul arası Yüksek Hızlı Tren başladığında da zaten İstanbul’a 10 saatlik yolculuk diye bir şey kalmayacak, çünkü yaklaşık üç saatte İstanbul’a varacaksınız. Üç saatte İstanbul’a inmek de ayrı bir keyif ama, “yemekli vagon” müdavimlerinin eski günleri arayacağı da kesin.

Bu husumet zor biter

UZUN süredir İnönü’deki Bursaspor maçlarını tribün yerine televizyondan izlemek zorunda olduğumuzdan ve yayıncı kuruluşun edilen küfürleri canlı yayında kısarak bize ulaştırmayışından olsa gerek, maçta bu kadar küfür edileceğini hiç düşünmemiştim. Rakip seyirci stada alınmasa da daha Taksim’den aşağı stada doğru yürürken anladım gergin bir maç olacağını.
Yine de renk vermemek gerekirdi ki; Ankara’ya sağ salim dönmek lazımdı. Stada vardığımızda ise neredeyse tribünlerin tamamı dolmuştu. Tribünde kadınların eskiye nazaran biraz daha fazla oluşundan fair-play adına biraz umutlanmıştım ki; kadınların “küfür korosu”na dahil olması bu umudumu boşa çıkardı. Hatta bu küfürler maç bitiminde stad çıkışı ve stad çevresinde de de devam edince, dilimden tek bir cümle döküldü: “Bu husumet zor biter”
Yazının Devamını Oku

Bişey yapmalı

5 Ocak 2012
ANKARALILAR farkında mısınız? Koskoca 102 yıllık tarihi çınar Ankaragücü, her gün biraz daha kötüye giderken, Ankaragücü formasıyla Mersin’de önceki akşam sahaya çıkan futbolcular herkese “ders” verdi. Teknik direktör Hakan Kutlu da, “Bugün burada 18 delikanlı çıkıp, aslan gibi mücadele etti” dedi.
Geçen seneden beri yaşanan genel kurul savaşlarını, başkanların koltuk kavgalarını, delege gel-gitlerini değerlendirecek değilim. Bugünlere gelinmesinde kimlerin sorumluluğu var, kimler suçlu bunları tartışacak zamanı yok Ankara’nın. Zaten bu tartışmaların yeri de bu köşe değil.
Bahsi geçen konular spor otoritelerinin işi.

DESTEK OLUNMALI

Bir futbolsever ve bir taraftar olarak, bizi artık Ankara için, Ankara’nın onuru için adıyla şanıyla sahada aslanlar gibi mücadele eden “18 delikanlı” ilgilendiriyor. Hepimiz, başlarındaki teknik direktör Hakan Kutlu’yla birlikte bu futbolculara destek olmak zorundayız.
Ankaragücü’nü sevmeyebilirsiniz, Ankaragücü taraftarı olmayabilirsiniz, İstanbul takımları geldiğinde rakip tribüne geçip onları alkışlayabilirsiniz, hatta hiç futbolla ilgilenmeyebilirsiniz.
Ancak, bu mesele artık sadece bir futbol meselesi olmaktan çıktı. Verilen mücadele Ankara’nın 102 yıldır taşıdığı gururunun mücadelesidir.

FUTBOL DA ÇÖKMEMELİ

Cumhuriyet başkenti Ankara’nın içi bir bir boşaltılırken, devlet kurumlarının bir kısmı İstanbul’a taşınırken, Başkent bir de futboldaki bu çöküşü kaldıramaz.
“Söz veriyorum, ceketimi satarım, Ankaragücü’nün yanında olmaya devam ederim” diyen Sayın Alaaddin Yüksel, birşey yapmalı. 100. yılda şampiyonluk sözü veren Sayın Melih Gökçek, birşey yapmalı. Başkanlık koltuğu için ekranlarda birbirini suçlayan diğer adaylar, gelmiş geçmiş başkanlar, birşey yapmalı. Taraftar grubu liderleri ve taraftarlar birşey yapmalı.

EFSANESİN YIKILMAZSIN

Tıpkı, ligde “iddia”sı kalmadığına kesin gözüyle bakılan ve bu yüzden “iddaa”dan çıkarılan Ankaragücü için önceki akşam sahada destan yazan “18 delikanlı”nın yaptığı gibi birşey yapmalı.
Hiç birşey yapmıyorsanız, açın Tolga Duman’ın 100. yıl marşını dinleyin. “Yıl 1910’du güneş gibi kalbime doğdu, bir asırlık mazisiyle adı şanı renkleriyle geleceğe ışık tuttu, sen asırlık bir çınarsın, efsanesin yıkılmazsın. Saldır Ankaragücü saldır...”
Yazının Devamını Oku

AVM’nin hastasıyız

29 Aralık 2011
AVM hastalarının yüzde 4’ünde beyin kanaması gelişirken, epilepsi nöbetleri de görülebiliyor. Nedeni bilinmeyen bir mekanizma ile normal olan damar yapısı bozularak bir damar yumağı oluşuyor. Tedavisinde ise cerrahi girişim ya da gamma knife gibi ışın yöntemleri öneriliyor.
Ne alaka demeyin, bu AVM bildiğiniz AVM değil. Arteriovenöz Malformasyon’un tıp bilimindeki kısaltılarak kullanılışı. Halk arasında damar yumağı olarak da bilinir.
Bizdeki AVM’ler de Arteriovenöz Malformasyona, yani damar yumağına doğru gidiyor, hem de içindeki tek tipleşen AVM insanıyla birlikte.
TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken de, esnafı ekonominin kılcal damarı olarak nitelendirirken, kılcal damarların bir süre sonra işlevsiz kalabileceği uyarısında bulunuyor.

Gelişmişlikte ölçü mü

Yerel yöneticilerimizin ise kentin gelişmişliğinde AVM’lerin gelişmesini ölçü saymalarını anlamış değilim. Gerçekten gelişmişlikte ölçü olsaydı, herhalde Avrupa’nın sayılı kentlerinden birisi de çıkıp, bin kişiye düşen 217 metrekare ile Avrupa’da elimizde tuttuğumuz liderliği bize bırakmazdı. Her açılan AVM dolup taştıkça bir sonrakinin de önü açılmış oluyor.
Esnaf ne kadar karşı çıksa da yine iş dönüp dolaşıp arz talep meselesine geliyor. Bir bakıma vatandaş memnun AVM’den. Ancak, AVM’ler bu kadar yaygınlaşırken ve dolup taşarken bu konu ekonomik boyutunun yanı sıra psikolojik ve sosyolojik yanlarıyla da ele alınması gerekiyor.

Hafta sonu çılgınlığı

Özellikle hafta sonları Ankara’da inanılmaz bir AVM çılgınlığı yaşanıyor. Sosyal aktivite bulamamaktan mıdır, ihtiyaçtan mıdır bilmiyorum ama, hangi AVM’ye adım atsanız sanki bütün Ankara işi gücü bırakmış AVM geziyor, alışveriş yapıyor, zaman geçiriyor. Eskiden Bahçeli’de, Kızılay’da, Tunalı’da buluşan gençlerin de yeni mekanı oldu AVM’ler. Sinema var, kafe var, yemek var, yanında alışveriş de var daha ne olsun.
Aileler için de herşey düşünülmüş. Özellikle çocuklara yönelik etkinlikler ailelerin hafta sonu AVM tercihinde önemli rol oynuyor. Ancak, burada en büyük kötülük çocuklara yapılıyor.

Yeni bir nesil

Zaten gelişen teknolojiyle günün büyük bölümünü bilgisayar karşısında geçiren ve sokağı tanımayan çocuklar, boş zamanlarında da kapalı mekanlara hapsediliyor. Ne çelik çomağı biliyor tanıyor, ne de saklambaç oyununu öğreniyor. Yeni bir AVM nesli doğuyor. Kapatalım hepsini açmayalım bunları gibi bir fikirde değiliz tabi ki, ama ekonomik, psikolojik ve sosyolojik boyutlarıyla incelenmesi gereken bir vaka bu AVM’ler.

Tepkinin suyu çıktı

FRANSA’ya yönelik tepkilerde işin biraz suyu çıktı sanki. Boykot çağrılarını, tepki mitinglerini anladım da, Ankara’ya yatırım yapmış, hem de 20 yıl gibi uzun bir süre öngörmüş bir Fransız firmasına yönelik tepki de ne oluyor? ANGİAD Başkanı Abdullah Değer, Kongre ve Ticaret Merkezi’ni 20 yıllığına Fransız firması GL Events’a kiralayan Ankara Ticaret Odası’na tepki gösterdi ve derhal sözleşmenin iptal edilmesini buyurdu. Üstelik Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın “Ülkemize güvenmiş tüm yatırımcıların başımızın üstünde yeri var. Yeni Fransız yatırımcı gelirse onların da başımızın üstünde yeri var” dediği gün. Değer’in çağrısı beklediği gibi kamuyonda karşılığını bulmazken, ATO yanıt bile vermedi.

Yazının Devamını Oku

Eğitim şart

22 Aralık 2011
EMNİYET’ten hafta içi gelen ve sıradan bir 3. sayfa konusu gibi duran bir haberin ayrıntıları aslında toplumun genel olarak sağlıkla ilgili yaklaşımındaki bakış açısını özetliyordu. Yaklaşan yılbaşı öncesi kaçak içki üretiminin artacağını düşünen emniyet yetkilileri tedbirlerini artırırken, Çankaya Yakupabdal Mahallesi’nde bir eve baskın düzenledi.
Evde, 676 litre sahte içki, binlerce etiket, bandrol, yani içki üretiminde ne lazımsa her şey vardı.
Buraya kadar her şey sıradan bir 3. sayfa haberi gibi duruyordu. Ancak, zanlıların savunmasına baktığınızda tam bir “Güler misin, ağlar mısın” senaryosu ortaya çıktı.

GARİBANIN DA HAKKI!

Cem Yılmaz, reklam çekse bu kadar olurdu ki; oldu. Kaçak içki değil de başka bir sektörde aynısını çekmişlerdi. “Doktor bu ne” dersem hatırlarsınız.
Yakalanan kişi, “Bu içkiler kimseyi öldürmez. Garibanın da yılbaşında eğlenmeye hakkı var” diye savunma yapıyordu.
Zanlı iyi ki ifadesinin sonunda Cem Yılmaz’ın canlandırdığı karakter gibi “Eğitim şart” dememiş.
Belki de o meşhur cips reklamını izleyip kendilerini reklamdaki karakterlerle özdeşleştirmişlerdir. O ifade de o bilinçaltından çıkmış olabilir.

ARZ TALEP MESELESİ

Kaçak içkinin, daha geniş manada düşünürsek her türlü korsanın yaygınlaşmasının temelinde aslında arz talep meselesi yatıyor.
Yani “Benim de eğlenmeye hakkım var. Gerçeğine param yetmiyor, bununla idare ediyorum” diyen “gariban” olmasa, “Garibanın da yılbaşında eğlenmeye hakkı var” diyen de olamazdı zaten.
Böyle bir talebin oluşması kaçak ürünü, ne hukuki, ne insani ne de vicdani olarak hiçbir şekilde meşru kılmasa da, bu talebin varlığı da bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

Prof. Çelik’ten ilginç tepki

HACETTEPE Üniversitesi’nde geçtiğimiz hafta düzenlenen onkoloji sempozyumunda, sigara bağımlılığı da masaya yatırıldı.
Sağlık Bakanlığı Sigara Bırakma Merkezlerinin çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Hacettepe Üniversitesi Prevantif Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Çelik, bugüne kadar yapılan çalışmalar hakkında da istatistiki veriler ortaya koydu.
Bu verilerin yanı sıra Prof. Dr. İsmail Çelik, şaşırtıcı bir tespitinden de bahsetti.
Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Çelik aynen şu cümleyi kullanmıştı: “Sigarayı bırakmak isteyenler ilacını ücretsiz istiyorlar, ama sigarayı parayla alıyorlar.”
Gerçekten Çelik’in değindiği konu önemliydi. Tam bir paradoks hali.
Çelik’in “İnsanlar, ömürlerini uzatacak ilaçlara ücretsiz sahip olurlarken, ölümlerini hızlandıracak sigara için para ödüyorlar” sözleri de yaşanan tezatı yeterince özetliyor.
Yazının Devamını Oku

Sporda kardeşliğin derbisi oynanıyor

8 Aralık 2011
SEZON başından beri şike iddialarının gölgesinde oynatılmaya çalışılan, Süper Lig’i bu yıl kime sorsanız “Tadı tuzu kalmadı” diyor. Hal böyleyken, Ankaragücü’nün küme düşme potasına girmesi de hepimizin canını sıkıyor. Ancak, Türk futbolunda güzel şeyler de oluyor. Bugün, sizi futbolun güzelliklerini görebileceğiniz bir maça davet etmek istiyorum. Bu akşam 19 Mayıs Stadı’nda oynanacak Ankaragücü-Bursaspor maçından bahsediyorum. Puan tablosuna baktığınızda her iki takım için de ligdeki hedefleri açısından hayati bir maç. Ankaragücü kaybederse umutlar iyice tükenecek. Bursaspor kaybederse “şampiyon takım” kimliğini Ankara’da bırakarak evine dönecek. Fakat tüm bu iddialar, bu hedefler iki takımın taraftarının da holiganizme teslim olması için yeterli sebep olmuyor.
Bu maç Türk futbolunda kardeşliğin derbisi. Bu maçta İstanbul derbilerindeki gibi gerginlik, hırçınlık, holiganizm, tribünde karşılıklı küfürleşme hiçbiri yok.
Dünkü İstanbul derbisinde rakip takımın seyircisi stadın yanına dahi yaklaştırılmazken, bu maçta iki taraftar grubu kol kola maçı izliyor.
İKİ EZELİ DOST
Bu maçın skor tabelası dışında kazananı kaybedeni olmuyor. Maç hangi skorla biterse bitsin, tribünlerdeki kardeşlik duygusu zedelenmiyor. Tribünde öyle bir kardeşlik rüzgarı esiyor ki, bazı maçlardan sonra futbolcular tribündeki atmosferin kendilerine yansımasından ve hırslı oynayamamaktan şikayetçi oluyor. Her maç böyle mi oynanmalı? Tabi ki de hayır. Tabi ki rekabet olmazsa futbolun ruhu kaybolur. Ancak, şike, teşvik primi, şiddet, kavga, seyirci yasakları sarmalının içinde debelenen Türk futbolunun böyle maçlara da ihtiyacı var. Siz en iyisi gelin bu akşamki iki “ezeli dost” kulübün maçını tribünde izleyin, futbolu sevseniz de sevmeseniz de...

Eric Cantona Ankara’ya gelseydi

FUTBOL efsanesi Eric Cantona Fransız Canal+ televizyonunun Galatasaray-Fenerbahçe derbisiyle ilgili hazırlayacağı belgesel için dün İstanbul’daydı. Cantona derbimizin dünyanın üçüncü derbisi olduğuna tanıklık etmek için gelmişti. Cantona, belgeseli izleyen her Fransız’a “Bu derbiyi İstanbul’a gidip mutlaka izlemeliyim” dedirtmek istediğini de açıkladı.
Ama Cantona, aynı zamanda rakip seyircinin tribüne sokulmadığı, maç izleme hakkının elinden alındığı bir derbiye de tanıklık etmiş oldu.
Bunu belgeselde nasıl yansıtırlar şimdiden bilemeyiz ama, hazır Türkiye’ye gelmişken Cantona’ya bugünkü maçı da izletmeliydik. Tüm Türkiye, yıllardır sporda kardeşliğin en güzel örneklerinin sunulduğu Bursa Ankara dostluğuna Fransız kalırken, belki Cantona bu kardeşliğin dramatik hikayesini Fransızlar’a izletmek isterdi.

TeleFERİK

KÜMES hayvanının civcivlikten yeni çıkmışına “ferik” denir. Ankara’nın her projesi de, son ortaya atılan TeleFERİK gibidir. Yurt dışına çıkan Melih Gökçek, bir proje beğenir. Kafasında tasarladığı proje henüz “yumurta” evresindedir. Uçak yolculuğunda detaylandırır, büyümeye başlayan civciv gibidir. Ankara’ya indiğinde sıra gelir projeyi açıklamaya; çünkü proje artık civcivlikten çıkmış “Ferik” olmuştur. Proje duyurulduğunda da, ortaya TeleFERİK çıkar. Ama o projelerin bir çoğu planlı programlı olmadığı için, büyüme evresini tamamlayıp “ferik”likten öteye gidememiştir. Sonra ne mi olur? Yıllarca atıl kalan Samanyolu Evleri olur, ekmek büfesine dönüştürülen Gökkuşağı Projesi olur, Demir Kafes olur, mahkemelerin planlarını iptal ettiği alt geçitler, kavşaklar olur. Senelerce bitirilemeyen metrolar olur. Trafik sıkıntısını çözecek teleferik de belki toplu taşımaya çare olur...
Yazının Devamını Oku

Başrolde Emel Sayın

24 Kasım 2011
AJDA Pekkan’ın, Zeki Müren’in, adını sayamayacağım onlarca assolistin sahne aldığı, hatta birçoğunun sanat dünyasına ilk kez adım attığı, bugünse Ankaralı’nın hatıralarında kalan Gençlik Parkı’nın aile gazinoları “Başrolde Emel Sayın” projesiyle bir kez daha gündeme geliyor. Gençlik Parkı’nda Ankaralılara şarkı söylediği günlerin özlemini duyan Emel Sayın, sahneye adım atmasının 45. yılında bu özlemini gidermek için, 3 Aralık’ta sevenlerinin karşısına “Aile Gazinosu” sahnesiyle çıkmaya hazırlanıyor.

BİRBİRİNDEN ÜNLÜ İSİMLER

Anadolu Gösteri Merkezi’nde gerçekleştirilecek etkinliğin ikinci bölümü sürpriz bir fasılla açılacak. Fasılda sanatçıya moda, sanat, spor ve siyaset dünyasından birçok ünlü isim sahnede eşlik edecek. Bu isimlerin bazıları şimdiden netleşti. Nükhet Duru, Müjdat Gezen, Mustafa Sağyaşar, Bedia Akartürk, Nurhan Damcıoğlu, Nil Burak, Nilgün Belgün, Şenay Düdek, Yıldırım Mayruk, Barbaros Şansal, Ateş Böceği Ercan, Fehmi Dalsaldı gibi birbirinden ünlü isimler de Emel Sayın’a sahnede eşlik ederek, bu nostaljik geceye renk katacak.

ANKARA’DA KUTLAYACAK

Konserin ilki İstanbul’da sahnelenmesine karşın, Ankara’ya gelmeden önce konuştuğumuz Emel Sayın, Başkent’in kendisi için çok ayrı bir yeri olduğunu belirtiyor. Sahneye ilk kez Gençlik Parkı’nda çıktığını vurgulayan Emel Sayın, duygularını da “İnsanlar aileleriyle gelip müzik dinlerlerdi. Yeniden o eski Gençlik Parkı’nda sahne aldığım günleri çok özlüyorum. Bunun için 45. sanat yılımı ilk kez sahne aldığım Ankara’da kutlayacağım. Eski günlerde olduğu gibi dinleyicilerimin 45. sanat yılımda beni aileleri ile gelip dinlemelerini çok istiyorum. Çok heyecanlıyım ve çok güzel bir gece olacak” sözleriyle ifade ediyor. O kadar özlemiş ki Emel Sayın Gençlik Parkı’nı bu kez geldiğinde mutlaka ziyaret etmek istiyor. Uzun yıllardır gitmemiş, şimdiki halini merak ediyor. Projeyi merak edenler, ilgi duyanlar 287 17 93 numaralı telefondan detaylı bilgi alabilecek.

YENİDEN AÇILSA

Bu arada tesadüf müdür bilinmez ama iki gün önce haberini yapmıştık, “Müslüm Baba” geliyor diye. Birçok sanatçı gibi yolu bir dönem Gençlik Parkı’ndan geçmiş Müslüm Gürses de, cuma akşamı Ankara’ya geliyor. Üstelik, genellikle rock ve alternatif müzisyenleri ağırlayan bir mekanda, Nefes Bar’da sahne alacak.
Elbette müzikseverler açısından bunlar güzel haberler. Ancak, Ankara’da aile gazinolarında sahne aldığı günlerle akıllarda kalan bu değerli sanatçılarımızı, yeniden Gençlik Parkı’nda ağırlasak. O günler “kurgulanmış” sahnelerde değil de gerçek yerinde, yeniden yaşansa... Lunaparkı ile bütünleşen aile gazinosundan yankılanan “Rüyalar Gerçek Olsa” dönmedolaptan duyulsa...


Yazının Devamını Oku

2 de eder 4 de

16 Kasım 2011
ANKARA Minibüsçüler Esnaf Odası Başkanı Hacı Bekir Gani iki gün önce, minibüs hat bedelleriyle ilgili kamuoyuna rakamlar sundu. Gani’nin verdiği bilgiye göre dolmuş hat bedelleri 450 bin liradan başlıyor, 2 milyon liraya yaklaşanı da var. “Bir minibüs hattı bu kadar para eder mi?”
Soruya yanıt aramadan önce geçen yıla gidelim. Kuğulu alt geçitlerinin akıbetini tartıştığımız şu günlerde, Ankara, yine yıllar sonra gelen bir mahkeme kararının yarattığı kaosla karşı karşıya kalmıştı
2003 yılının davasını 2010’da karara bağlayan yargı, minibüs ve otobüs ücretlerinin 1.85 TL’den 90 kuruşa düşürülmesine karar vermişti.

HAYRINA MI ÇALIŞTI?

Temyizde, ücretler eski haline döndürülse de bu anormal durum başka bir anormal durumu gözler önüne serdi aslında.
Minibüsçü ve otobüsçüler ortak hareket ederek kontak kapatma kararı almıştı. Ancak, eylem günü bazı minibüsçüler yolcu taşımaya devam etti.
Nasıl oldu peki bu? O gün yolcu taşımaya devam edenler mevcut ücretin yarı yarıya düşmesine rağmen zarar mı etti? Hayrına mı çalıştı?.
Şimdi tekrar soruyorum “Bir minibüs hattı bu kadar para eder mi?” Yarı yarıya fiyat kırmasına rağmen, hala bir yolcu minibüsü müşterisini taşıyabiliyorsa, o hattın bedeli de astronomik olur.

ULAŞIMDAN RANT OLUR MU?

Bir kentte temel bir hak olan ulaşım konusunda vatandaşın lehine düzenlemeler yapılarak, toplu taşımanın özendirilmesi ve kolaylaştırılması gerekirken, o kentte ulaşım sektörü üzerinden rant sağlama çabalarına girilmişse, o hattın bedeli 2 milyon da eder 4 milyon da eder.

YEŞİL HAT HÜSRAN OLMUŞTU

Bu fiyatların alıcı ve satıcı arasındaki pazarlıklar sonucu oluştuğunu belirten Gani, oda olarak kendilerinin hat bedelleriyle ilgilenmediklerini de söylüyor. Varını yoğunu satıp bu işe girenlerin düştüğü çıkmaza 2007 yılında şahit olmuştuk. Yolcu taşımalarına izin verilmeyen yeşil otobüs hat sahipleri büyük mağduriyet yaşamış, hat için yatırdıkları büyük paralar nedeniyle zarar etmişler, intihar etmeye kalkanlar bile olmuştu. Önümüzde iki yıllık bir metro süreci var. Şimdilik sıkıntı gözükmese de, üç ayrı metro hattının tamamlanması durumunda işlevini yitirecek bazı minibüs hatları olabilir. Hat sahipleri de şimdilik buna kafa yormak istemeyebilir, tıpkı bir yıl önceden uyarılmalarına rağmen bunu önemsemeyen yeşil hat sahipleri gibi.

Murat da yanlış hangisi doğru

KUĞULU alt geçitleri gerçekten trafiğe kapanırsa, Çankaya’da hepimizi çileli günler bekliyor. Ancak, olması muhtemel bu çileyi zaten Kuğulu alt geçitleri yapılırken de yaşamıştık. Alışığız yani. Neden Atatürk Bulvarı’ndaki alt geçitlerin isminde gün sayısı yok. 30 gün, 60 gün, 70 gün gibi. Yok çünkü, o alt geçitler bir türlü söz verilen tarihlerde bitirilememişti. Güne sığmaz, ay, yıl koymak lazımdı adını.
Bunun yanında telefon hatları gitti, elektrikler kesildi. O bölgede yaşayan herkes hatırlar o çileli günleri. Zaten proje bittikten sonra da, Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Etüt ve Projeler Daire Başkanlığı’nı yürüten ya da yürütemeyen Murat Doğru’nun istifasını isteyerek, yollarını ayırmıştı. Bu arada bu alt geçitler Doğru’nun da ilk vukuatı değildi. O dönem, Murat Doğru başkanlığındaki daire, Gökçek’in hüsranla sonuçlanan iki projesini daha yürütmüştü. Bunlar neler mi? Biri, yıllardır atıl bir durumda bekliyor, şimdi de Halk Ekmek büfesiyle kurtarılmaya çalışıyor. Bahçeli’nin orta yerindeki Gökkuşağı Projesi. Bir diğeri de yine hüsranla sonuçlanan Konya Yolu’ndaki Samanyolu Rekreasyon alanı. Peki Murat Doğru mu yanlıştı, projeler mi yanlış. yoksa mahkemeler mi, meslek odaları mı, sivil toplum örgütleri mi? Hangisi doğru?
Yazının Devamını Oku

Önümüzdeki filmlere bakacağız

10 Kasım 2011
BİR futbol maçının ardından, müsabakayı mağlup tamamlayan takımın futbolcularının demeçlerine hiç dikkat ettiniz mi? Çeşitli bahaneler, ağız birliği etmişcesine tek bir kalıpta söyleniverir. “Taraftar bizi yeterince motive edemedi”den, “Zemin ve hava şartları müsait değildi”ye, “Hakem takdir haklarını rakipten yana kullandı”dan, “Aklımız Avrupa’da oynayacağımız maçta, konsantrasyonumuz yoktu”ya kadar kelimelerin sırasının dahi değişmediği, sonu da “Önümüzdeki maçlara bakacağız” diye biten mazeretler.

FUTBOLCU DEMECİ GİBİ

Hafta başında Anadolu Kartalları’nın yapımcısı Murat Akdilek’le, Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm’ün yapımcısı Tarkan Karlıdağ’ın filmlerinin yeterince ilgi görmemesine yönelik yaptıkları “Ligde her gün maç olması seyirci sayısını düşürdü” açıklaması, bana mağlup takımın mağlup futbolcusunun maç sonrası demeci gibi geldi.
Şike iddialarının ardından Türk futboluna olan ilginin ve güvenin tartışıldığı şu günlerde, beyaz perdede beklenen gişenin yakalanamamasının nedenini Süper Lig’de her gün maç yapılmasına bağlamak ne kadar inandırıcı, tartışılır. Tıpkı, kondisyonsuzluktan sahada adım atmaya hali olmayan futbolcunun “Hakem takdir haklarını rakipten yana kullandı” demesi gibi.
Anadolu Kartalları’nı bilemem ama Ankaralı Behzat Ç. bizi daha çok ilgilendiriyor. Hepimiz iyi biliriz ki, beyaz perdede en iyi reklam, filmi izleyen seyirciyle yapılır. Salondan çıkan seyirci yapımı beğenmişse ve tavsiye ederse, film o zaman gişe yapar.
Behzat Ç. filmiyle ilgili eleştiri yazılarına baktığınızda hemen hepsinde “filmin dizinin ötesine geçemediği” yönünde bir saptamayla karşılaşıyorsunuz. Sosyal medyada da konuşulanlara baktığınızda aynı eleştirinin getirildiğini görürsünüz. Ankara’daki galanın ardından da birçok sinemaseverin aynı düşünceleri ifade ettiğini söyleyebilirim.

İDDİALI OLMALIYDI

Siz eğer İstanbul hegemonyası çarklarının ağır bir şekilde işlediği bu ülkede Ankara’dan bir dizi yapıp raytinglerde ilk sıralara taşıyorsanız beyaz perdeye aktardığınız film de aynı şekilde iddialı olmalı. Yapımınızı, “Nasıl olsa dizi tuttu, film de tutar” mantığıyla her hafta televizyonda izlediğimiz dizinin bir adım ötesine taşıyamazsanız bu sonuçla karşılaşırsınız. Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm filminin yapımcısı Tarkan Karlıdağ’a göre, Alex’li, Quaresma’lı, Burak’lı Spor Toto Süper Lig, Behzat Ç.’ye kötü bir gol atmış. Karlıdağ Süper Lig’de her gün maç oynanmasına yönelik eleştirisini, “Önümüzdeki filmlere bakacağız” diyerek bitirse daha da güzel olurdu.

Birazdan metro göreceksin şaşırma

BİRİSİNE verdiğiniz bir sözü zamanında yerine getirdiğinizde hem o kişinin hem de sizin mutluluğunuz paha biçilmez olur. Hele ki, bu sözler siyasetçiler tarafından halka verilen sözlerse, bunların ayrı bir önemi vardır.
Bu yazıyı bayram tatili için geldiğim Bursa’dan yazıyorum. Kente iner inmez, reklam panolarında gözüme bir ilan çarptı. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursaray’ın Uludağ Üniversitesi kampüsüne kadar getirildiğini duyuruyordu:
“Söz verdiğimiz gibi, Bursaray üniversitede.”
Peki biz Ankaralıları niye ilgilendiriyor bu konu. İlgilendiriyor çünkü, açın bakın 2008 yılından itibaren sosyal medyada, sözlük sitelerinde söylenenlere. Başta öğrenciler olmak üzere, kent merkezine 20 kilometre uzaklıktaki üniversiteye metro gelme olasılığını nasıl değerlendirmişler. “Bu proje bizi gömer” diyen de var, “Teksas’la Çarşı’nın kol kola maç izleme” olasılığıyla eşdeğer tutan da. Ancak, belediye bir tarih vermiş ve bu tarihte tren hattı kampüse kadar gelmiş ve seferlere başlamış.
Şimdi bizler Ankara’da her seçimde belediye tarafından verilen sözün hükümetçe yerine getirilmesini bekliyoruz. Önümüzde iki yıllık bir süre daha var. Peki, gerçekten bu kez verilen söz yerine getirilse dahi, sizce belediye, Bursa’dakine benzer, “Söz verdiğimiz gibi” diyebilir mi? Adama gülerler.
Hangi söz, kaçıncı söz diye sorarlar. Ancak, benim belediyeye bir önerim var. Gemlik’e doğru giderken Orhan Veli Kanık’ın ünlü sözünün yazılı olduğu bir tabela var. “Birazdan denizi göreceksin, sakın şaşırma.” Çayyolu metrosu bitirildiğinde, oradan alıntı yapılsın. Ankara’nın Eskişehir Yolu girişine, “Birazdan metro göreceksin, sakın şaşırma” denilsin.
Yazının Devamını Oku