Mesela Kürt (demokratik) açılımını tartışıyoruz.
Bakıyoruz ki, CHP’ye Kürt andıcı Ergenekon radarında.
İnanın parmak ısırıyorum.
Hatırlıyorum.
* * *
Yaklaşık on yıl kadar önce.
2000 Temmuz ayında Türk solunda Kürt tartışması çıktı.
Merhum Bülent Ecevit Başbakan’dı, partisi zordaydı.
Örneğin dün İçişleri Bakanı Beşir Atalay iki soruya verdiği yanıtta;
* Süreçte ana hedefin PKK’nın silah bırakması ve tasfiyesi olduğunu,
* Dağdakileri indirmek için Adalet Bakanlığı’nın çalıştığını,
* Af kavramını hiç kullanmadıklarını söyledi.
* * *
Bu üç vektörle çizilen tablonun içini soru-yanıt yöntemiyle doldurmayı denersek...
1) Af yoksa Adalet Bakanlığı hangi çalışmayı yürütüyor?
Türk Ceza Yasası’nın 221. maddesi eve dönüş imkânını sürekli kıldı.
Tereddütsüz ve oran vererek yanıtlıyor:
“Bu konuya medya tahminimizin ötesinde sahip çıktı. Medya yüzde 60 olumlu. Belki daha fazla. Edindiğim intiba olumlu. Önemli yazarlar konuya olumlu yaklaşıyor. Peşinen olumsuz yaklaşan az. Halktan olumlu tepki gelmesinde de medyanın önemli katkısı var. Anketlerde yüzde 40 destek görülüyor. Halktan yüzde 40 destek gelmesi bile önemli. Bu da benim beklentimin üstünde. Çözeceksek bunu hep birlikte çözeceğiz. Bu şeref herkese ait.”
Bülent Bey bu vesileyle bir temennisini de dile getiriyor: “Medya ile kırgınlık, küskünlük her neyse giderilmeli. Medya yönlendirici demiyorum ama bilgilendirme konusunda etkili.”
* * *
Bülent Arınç’ın adresini açıkça belirtmeden verdiği bazı mesajları önemli.
Örneğin Hava Kuvvetleri’nin yeni komutanı Orgeneral Hasan Aksay üç gün önceki devir teslim töreninde “Son terörist ölünceye kadar operasyonlar sürecek” anlamına gelen ifade kullanmıştı.
Arınç’ın yanıtı komutanın ismi anılmadan verildi:
“Son terörist ölünceye kadar bombalamalar devam edecek denildi. Bu sözleri iyi değerlendirmek lazım. Bombayla caydırıcı olursunuz. Ama terör sadece silahla, bombalamayla bitmedi. Terör bir sonuçtur. Sonucu meydana getiren sebepleri ortadan kaldırmamız lazım.”
Güneydoğu ile çok genç yaşta fotoğraf merakım nedeniyle tanıştım.
Boyuma yakın teleobjektifi havan topu sanan jandarmayı gördüm.
Kızıltepe minibüsünde dil sorunu nedeniyle ücret ödeyemedim.
Ama tamamı Karl May romanlarındaki gibi çocukluk macerasıydı. Tabir yerindeyse duvara 1985’teki ilk sınır ötesi operasyonda çarptım.
Yeni evliydim, bölgede geçirdiğim 10-15 günden sonra halimden karım bile korktu. Çünkü, sadece bir saatlik uçuş mesafesinin yarattığı farka inanamadım. Bombalar, keleşler, kan ve gözyaşı dünyasını terk ettikten sadece bir saat sonra... İstanbul veya Ankara’nın parlak şehir ışıkları ve milyonların onca acıya bigâne yaşamı beni adeta delirtti.
Sonra... Modern zamanlarda ben de değiştim. İyi mi oldu bilmiyorum; ama kaşarlandım, derim sanki kabuk tuttu. Bölgeye sayısız ziyaretimde eskisi kadar etkilenmedim, belki de o sayede Türkiye Cumhuriyeti’nin zaaf ve gücünün aynı reflekste yattığını fark ettim:
Sorunu Güneydoğu’ya hapsetmek...
* * *
Kiminiz beğendi, azınız kızdı, çoğunuza derdimi anlatamadım bile.
Oysa risk açık seçik ortadaydı.
Demokraside kutsalı tartışmak zordur.
* * *
Oturmuş demokrasilerde birileri ortaya tez atar.
Hemen karşı tezi çıkar.
Tartışılır senteze varılır.
Herkes hoşnut kalır.
Örneğin Kerkük’ü unuttuk gitti.
Oysa Kerkük’ün etnik riski bir yana bıraksak bile...
Neredeyse Basra kadar geniş petrol zenginliği ortada.
Türkiye, Kuzey Iraklı Kürt liderlerle neden anlaşıyor?
PKK’yı tasfiye edip üniter devleti korumak amacını güdüyor.
Ama Kerkük petrol gelirlerinin tamamı Kürtlere kalırsa...
Bu zenginlik Kuzey Irak’ı cazibe merkezi kılacak.
Türkiye’nin imkânları Erbil yönetimiyle yarışamayacak.
İktidar partisinin önemli ismi ipucu veriyor:
- Bugün mesese dil sorunudur, Kürtçe sorunudur.
Haklı mı? Bence doğru söylüyor.
PKK’yı bir yana bırakırsak...
Makul taleplerin hepsi dille ilgili.
Normal, çünkü dil, kimliğin belirleyici parçası.
Yer isimleri, çocuk adları, seçmeli dersler, TV yayınları.
Ve aklınıza gelen, gelmeyen diğerleri...
1) GAP yatırımları: 2002 yılında GAP’a aktarılan yıllık kaynak miktarı aynı kalsaydı mevcut projelerin bitirilmesi için 41 yıl gerekecekti. Geçen yıl açıklanan eylem planıyla GAP’ın toplam kamu yatırımları içindeki payı ikiye katlandı, yüzde 14’e yükseldi. Böylece GAP’ın bitirilme tarihi 2013’e çekildi.
2) Huzur ortamı: Başbakan Yardımcısı Ali Babacan haklı olarak “Bir ülkede huzur ortamı yoksa ekonomik kalkınma, topyekun ilerleme olmaz” diyor. Özel sektörün bölgede yatırımı için demokrasi, huzur ve istikrarın şart olduğunu hatırlatıyor.
3) İstihdam ve kalkınma: Huzur sağlanır ve kamu yatırımları planlanan hızla sürerse özel yatırımların da 2013 itibariyle aynı seviyeye yükseleceği düşünülüyor. Babacan, nihai hedefi, “Bölgeye yol yaparak, içme suyu getirerek, yani kamu yatırımlarıyla istihdam artmaz. Özel sektör yatırımları ile istihdam artışı olmadan kalkınma sağlanamaz” ifadesiyle koyuyor.
KÜRT AÇILIMI
Babacan’a Şanlıurfa gezisinde Devlet Bakanları Zafer Çağlayan ile Cevdet Yılmaz, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu eşlik ediyor.
Ekonomik Koordinasyon toplantısının Şanlıurfa ayağında konu, ekonomi kadar Kürt açılımıydı. Bakan Babacan, söz alan hemen herkesin açılım hakkında olumlu konuştuğunu aktardı ve devam etti: “Tabii ki bu toplantının asıl amacı farklı ama gelen tepkiler açılım yönünden değerlendirilecek.”
DPT HESAPLIYOR
Güneydoğu’da terörün faturası ne kadar? Huzur sağlanırsa ne kadar kaynak başka hizmetlere aktarılacak?