Enis Berberoğlu

Tıpkı Kabil’deki gibi

3 Kasım 2007
ANKARAASLINDA iddiayı sevmem, yanılırsam özürden kaçmam. Yine de Başbakan’ın ABD gezisi hakkında kesin kanaatim var. Washington seyahati kimilerinin yansıttığı gibi geçmeyecek.

Ne ABD’den izin istenecek, ne de icazet beklenecek.

O yüzden Beyaz Saray bahçesindeki basın açıklamasında "Ordular ilk hedefiniz..." türü dramatik laflar edilmeyecek.

Başbakan’ı Bush randevusuna Mohaç meydan muharebesine yollar gibi uğurlayan dost ve müttefik medyaya tavsiyem, beklentilerini biraz aşağı çeksin... Ki salı sabahı, "Bush yine Bush’luk yaptı" veya "Türk’ün Türk’ten başka dostu kalmadı" tarzı ağlamaklı manşetlerle çıkmasın.

Washington’da Başbakan’ın masaya iki ayrı dosya koyacağını düşünüyorum:

İlkinin kapağında "stratejik ortaklık" yazılı olacak. Başbakan lafı eğmeden bükmeden Başkan Bush’a Türkiye’nin Afganistan’da üstlendiği terörle mücadele görevini hatırlatacak. ABD Başkanı’na "Nasıl Kabil’de terörle mücadeleyi ortak yürütüyorsak, aynısını Irak’ın kuzeyinde sizden bekliyoruz" mesajını verecek.

Türkiye Irak’ın kuzeyindeki askeri operasyon için ABD’nin aktif desteğini talep edecek. ABD askeri operasyona katılırsa, uluslararası meşruiyet riski tamamen ortadan kalkacak. Sivil can kaybı önlenecek, Kürt liderlerin itirazı kesilecek. AB kamuoyunda olası eleştiri dozu hafifleyecek.

İkinci dosyada askeri bazı talepler yer alacak. Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’ın kuzeyinde sınır güvenliği açısından bulundurduğu gücü takviye etmek istiyor. ABD’nin bu isteğe karşı çıkması beklenmiyor.

Yaklaşan kış Türkiye’nin hemen harekete geçmesini zorunlu kılıyor.

Zaten yapılacak belli; Başbakan’ın "Savaş değil operasyon" sözlerinden de anlaşılacağı üzere geniş kapsamlı işgal planlanmıyor. Nokta hedef ve isimlere dönük askeri harekátla örgütün eylem gücünün kırılması hedefleniyor.

İki seçenek var: 1) ABD ile ortak yaparsak stratejik ortaklık güçlenir, 2)ABD katılmaz ve fakat ses çıkartmazsa, Ankara ona da razı.

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın "PKK ortak düşman" sözünün gerisi gelecek mi, Washington’da belli olacak.

Yer-gök kamusal alan

GENELKURMAY heyetinin Emine Erdoğan’ın da bulunduğu ANA uçağına binmesine ilişkin yorumları üstünüze afiyet hayretle izliyorum.

Eğer yerden 7-8 bin feet yukarıda kamusal alan kuralları işliyorsa, Genelkurmay Başkanı’nın şubat ayında THY’nin tarifeli seferiyle New York’a gidişini nasıl izah edeceğiz. 200’e yakın yolcu arasında hiç mi başı örtülü yoktu acaba? Veya olup olmadığına bakıldı mı...

Mesele başörtüsü mü, yoksa kimin taktığı mı?

İran topa giriyor

HERKES ABD Dışişleri Bakanı’nın Ankara ziyaretine kilitlendi.

İran Dışişleri Bakanı’nın Ankara’ya adeta baskın vermesi unutuldu.

Oysa İran iki nedenle denkleme katılmayı ısrarla deniyor:

1) Türkiye’nin Kuzey Irak’ta tek başına harekáta girişmesi İran’ın işine gelmez.

2) Washington pazarlığında "PKK’ya karşı İran" kartı Tahran’ı korkutuyor.

O yüzden İran topa girmeye çalışıyor. Arabuluculuğu deniyor, beceremezse Türkiye’nin yanında yer alması muhtemeldir.
Yazının Devamını Oku

DTP’de koltuk devrildi

30 Ekim 2007
<b>ANKARA</b><br>SON 20 yılı aşkın zamandır siyasetin kara deliği hep terör oldu. 1980’den bu yana hiçbir iktidar (askeri yönetim dahil) başaramadı.

Kürt meselesi ile terörle mücadeleyi ayıran kırmızı çizgi giderek soluklaştı.

Yabancı başkentlerde Türkiye "askeri demokrasi" diye anıldı.

Çünkü Güneydoğu’da sadece terörle mücadele askere bırakılmakla kalmadı.

Kaymakamı da, doktoru da, öğretmeni de askerdi o bölgenin.

Devlet sadece üniformayla çıktı halkının karşısına.

Abdullah Öcalan’ın yakalanması, işte o yüzden büyük fırsattı.

Sivil bürokrasi ve yaşam kalitesi bölgeye geri döndü.

AKP’nin bölgedeki seçim başarısı, halkın tercihine de kanıttı.

Ama ben son bir işaret fişeği bekliyordum. O da hafta sonunda geldi.

Nasıl ki, 20 yıldır Güneydoğu ile baş edemeyen merkezi hükümetler bir daha seçilemediyse... DTP’de de geçen üç ayda TBMM ve kamuoyu önünde maalesef iyi sınav veremeyen yönetim değişti.

Ahmet Türk’ün yerine gelecek isim Fırat Anlı olarak belirlendi.

Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı hakkında kanaat muhtelif.

30’lu yaşların ortasında bir avukat.

Kimisine göre "şahin", bazısı tam aksine "güvercin" diyor.

Bekleyip göreceğiz, ama mühim olan taşların yerinden oynamasıdır.

Ambargo zaten vardı

HABUR kaynaklı haberlere göre kamyon trafiğinde yarı yarıya azalma var.

Bana sorarsanız son ambargo kararı, aslında fiili durumun ilanından ibaret.

Gümrüklerde aylardır Irak’ın kuzeyine (Kuzey Irak denilince ülke sanılıyor) sevkıyata dönük yavaşlatma uygulanıyor. Gerekli belgeler nedense (?) zamanında yetişmiyor.

Türkiye’nin ambargoyu sadece Barzani’nin gümrük gelirleriyle sınırlı tutması yerinde bir karar.

Irak’ın kuzeyinde yaşayan soydaşlara da zarar verecek ambargo için daha erken gibi geliyor bana.

Kuzeyi tanıma bölücülük

MESUD Barzani’nin Ankara’ya önerisi iki yönden sakıncalı:

Mesud Barzani, "Türkiye benimle doğrudan konuşsun" talebinde bulunurken elinde "PKK kozu" bulunduğunu ima ediyor, ki iyi komşuluk ilkesine uymuyor.

Türkiye doğrudan Barzani ile masaya oturursa, sadece PKK kartının gücünü kabullenmekle kalmayacak, Irak’ın merkezi yönetimini de by-pass edecek.

Dolayısıyla Barzani’nin önerisi, Ankara’dan çok Bağdat’ı rahatsız etmeli.

Eğer Talabani sadece kuzeyin değil ülkenin Cumhurbaşkanı ise...

Mesut Barzani’yi sadece son önerisi nedeniyle bile olsa "bölücü" ilan etmeli.
Yazının Devamını Oku

Zafer böyle kazanılmaz

28 Ekim 2007
<b>ANKARA</b>BAĞIRIP çağırmaktan, karşılıklı suçlamaktan kimse kimseyi dinlemiyor. Zaten bu yazıyı da kimisi kızdığından okumayacak, bazısı yarım bırakacak.

(Tecrübeyle sabittir ki ısrarla yanlış anlayan, mesaj çıkartan da olacak.)

Ben yine de üstüme düşen uyarıyı yapayım:

Yaşı tutanlar 12 Eylül öncesi Apocuları da hatırlar. PKK’nın bu coğrafyada Türk-Kürt kanı dökme miladı 1984’e kadar uzanır. Aradan geçen 24 yılda 30 bin vatandaşımız teröre kurban gitti.

Türkiye’nin terörle mücadelesi dün başlamadı, ilk şehidimizi Dağlıca’da vermedik.

Her şehit haberinde hüzün ve infiali anlarım... Ama ahalinin moralini bozup, topu topu 3-5 bin kişilik eşkıya karşısında çaresiz kalındığı hissiyatını yayanlarla hemfikir olamam.

Çünkü zafer böyle kazanılmaz.

* * *

Türkiye kuzeyine falan değil Irak’a girmeye hazırlanıyor.

Çünkü Irak’taki statüko 10 yıl öncesine göre çok farklı:

O tarihte Irak’ın bir bölümünü Türkiye’nin arka bahçesi sayan ABD yönetimi artık işgal gücü sıfatıyla egemenliğini kimseyle paylaşmaya yanaşmıyor.

Yine 1990’lı yıllarda Türk askerine PKK kamplarını basması için kılavuzluk yapan, TC pasaportu taşıyan Kürt liderler bugün ülkemize, halkımıza söverek ulusal birlik sağlamaya çalışıyor.

ABD, Barzani ve Talabani müttefik iken 30 bin cana mal olan mücadeleyi unutup...

"Ne duruyorsunuz hemen Irak’a girin" diye tutturan isterik ruhu kabullenemem.

Türkiye’yi bekleyen meydan okumayı küçümseyen cehaleti paylaşamam.

Hele harekete geçmeyi PKK inisiyatifine bırakmayı duymak bile istemem.

Zaten zafer böyle kazanılmaz.

* * *

Apo’nun ABD tarafından paketlenip teslimini unutanlar...

Başbakan’ın Washington gezisini düşmanla işbirliği gibi takdim ediyor.

Siyasi otorite ile askerin her ortak toplantısından birlik mesajı çıkıyor.

Ama hazretler asker-sivil, Türk-Kürt çatışmasını kaşıyor. İşin vahimi dünya ile kavgalı, ulusal birliğini yitirmiş Türkiye’nin yaklaşan savaştan muzaffer çıkacağına da inanıyor.

Oysa zafer böyle kazanılmaz.

* * *

Türk aydını ve işadamı, kimliğini/itibarını bu ülkede kazandığını unutuyor.

Yerleşik düzenin yenilgiye tahammülü olmadığını görmezden geliyor.

Kaybedersek aynı batan gemide olacağımızı anlaşılan henüz fark etmiyor. Hayrettir, aslında zafer herkesten fazla onlara lazım.

Paşa’nın iki sorusu

KARA Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un iki kritik sorusu var. İlkinin muhatabı Türk ve dünya kamuoyu, diğeri daha çok Barzani ve Talabani’yi ilgilendiriyor:

1) PKK uzun süredir Türkiye’ye kalabalık grupla sızma yapmıyor, 6-7 kişilik timlerle eyleme yöneliyordu. O yüzden TSK kol düzenini 27 askere indirdi. Ama Dağlıca’da terörist sayısı 100 kadardı. Yeşilova ve Kavşak baskınlarına da onlarca terörist katıldı.

Acaba PKK neden taktik değiştirdi, sınırdan kalabalık giriş için kimden cesaret buldu?

2) Çok değil daha on yıl önce Barzani ve Talabani birbirine düşüp Türk askerini barış gücü sıfatıyla Kuzey Irak’a çağırmadı mı? PKK ile savaşan Barzani bir bölük peşmerge kaybetmedi mi?

Bugün PKK’ya güvenenler, yarın için kimden garanti alıyor, güveniyor ki?
Yazının Devamını Oku

Irak’a karşılık İran mı

27 Ekim 2007
<b>ANKARA</b><br>BAŞBAKAN’ın PKK’ya hak ettiği cezayı kesmek için 5 Kasım’ı beklediği artık herkesin bildiği sır haline geldi. Ama Beyaz Saray randevusunda gündem Irak’la mı sınırlı kalacak, işte o belli değil. Nitekim ABD’den gelen ön istihbarat, Başkan Bush’un İran meselesini açmaya hazırlandığı yönünde.

Hatırlayanlar çıkar, Tayyip Erdoğan ilk ABD gezisinde Bush’la buluştuğunda, ABD Başkanı söze "Aklımda Irak var" diye başlamıştı. Sonrası zaten herkesin malumu. Peki bu kez de Başbakan’ın Kuzey Irak ve PKK’yı açmasına fırsat vermeden Bush, "Aklımda İran var" diye yumurtlarsa ne olacak?

Bir anda mesele "Irak’a karşı İran" denklemine oturursa Başbakan ne diyecek?

Dün bu sorunun yanıtını araştırdım.

Açıkçası Ankara’nın havası "pazarlığa kapalı" gözüküyor.

Özellikle Başbakan "meşru müdafaa" tezine sonuna kadar inanıyor. O yüzden toplumdaki yaygın kanaatin aksine ABD’den izin almaya gitmiyor.

Bence bu kritik kavşakta ABD’nin samimiyetini sınamak istiyor.

Stratejik ortaklığın ne işe yaradığını anlamaya çalışıyor.

Zaten Başbakan’ın anlam veremediği ABD talepleri ortada.

Örneğin, Türkiye-İran enerji anlaşmasına ABD muhalefeti.

Başbakan’ın ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Nicholas Burns’e anlattığı gibi aktaralım:

"Türkiye’de doğalgaz kullanan il sayısı AKP iktidarında 7’den 43’e çıktı. Daha da artacak. Yani doğalgaz ihtiyacı artıyor. Türkiye ihtiyacının yüzde 60’ını Rusya’dan karşılıyor. Artan ihtiyacı da aynı kaynaktan satın alırsa tamamen Rusya’ya bağımlı hale gelecek. ABD yoksa bunu mu istiyor?"

Gelelim başka bir güven kara deliğine...

ABD dostumuz, kardeşimiz ama işgal ettiği topraklarda PKK kol geziyor. Buna karşılık ABD’nin terörist ilan ettiği, ilişkimizi kesmemizi istediği Suriye ve İran her ay onlarca PKK’lıyı yakalayıp Türkiye’ye yolluyor. Ne yaman çelişki, öyle değil mi?

Ezcümle Başkan Bush bu verilere rağmen, "Aklımda İran var" derse...

Sakil kaçar, şık olmaz, cevabını alır.

Alternatif özel ordu

EMNİYET Özel Harekát’ın Güneydoğu’ya dönmesi ne işe yarayacak?

Özel harekátçı polisler dağda teröristle dövüşmek için yetişmedi.

Kentte özel operasyonlarda rehine kurtarmak, baskın düzenlemek amacıyla seçildi.

Şimdi aldıkları eğitimin tamamen dışında bir göreve yollanacaklar.

Hem kentler sahipsiz kalacak, hem de başarı şansı yüksek olmayacak.

Dahası birilerinin aklına "Yine özel ordu mu kuruluyor?" sorusu takılacak.

Ama kimse bu kadar cahil olamaz...

Özel harekátçı sayısı böyle bir rekabet için çok az.

Düşük nüfuslu Güneydoğu kent merkezleri içinse çok fazla.

Tanıdığımız Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal mesleğinin üstadıdır.

İnanıyoruz ki yanlışa düşmez.

Şimşek’in harita uyarısı

HAZİNE Bakanı Mehmet Şimşek, ABD gezisinde yabancı yatırımcılarla buluştu.

Mehmet Şimşek’i Merrill Lynch günlerinden tanıyan bir genç banker söz aldı:

- Mehmet Bey, Türk ordusunun Kürdistan’ı işgalinin piyasaya nasıl yansıyacağını düşünüyorsunuz?

Mehmet Şimşek bu küstah soruyu soğukkanlılıkla düzeltti:

- Son baktığımda haritada Kürdistan diye bir yer görmedim. Ayrıca ülke güvenliğinin fiyatı yoktur.
Yazının Devamını Oku

Rice sözünü tutmazsa

23 Ekim 2007
<b>ANKARA</b><br>HEMEN söyleyelim, sınır ötesi takvimi ABD Dışişleri Bakanı’nın telefonuyla değişmedi. Sıcak takibin boyutunu aşan askeri operasyon planlanmış olsa;

1) Zirve liderler turu trafiği bu kadar geniş zamana yayılmazdı,

2) Başbakan, İngiltere gezisine çıkmaz, Ankara’da kalırdı.

Peki Condoleezza Rice "birkaç gün süre" isterken karşılığında ne vaatte bulundu?

Başbakanlık bu konuda son derece ketum, sadece "Somut adım için harekete geçmek üzere süre istendi" bilgisini vermekle yetiniyor.

"Somut adım", birkaç PKK’lının paket teslimi mi? Mahmur kampının kapatılması mı?.. Yoksa Kuzey Irak Kürt yönetiminin PKK’yı terör örgütü ilan edip silaha sarılması mı? (Zor ama hayal sanmayın, Barzani 1990’larda PKK ile çatışmalarda bir bölük kaybetti.)

ABD’den hiçbir hareket gelmezse iş başa düşecek.

Ancak bu seferki harekát 1990’lı yıllardakine benzemeyecek:

Sınırı aşıp aylarca Irak topraklarında kalmayı unutun.

Tampon bölge adı altında kalıcı askeri varlık mümkün değil.

Nokta operasyon yapılacağı için onbinlerce askere gerek yok.

Maksat, PKK’da "Bir gece ansızın gelebilirim" korkusunu uyandırmak. Sırtını ABD’ye dayayıp saçmalayan Barzani ve Talabani’nin karizmasını çizmek.

Sandığı boykot 2’nci

REFERANDUMDA katılım yüzde 67.5.

Bu durumda "Evet" diyenlerin oranı toplam seçmen içinde yüzde 46.6.

"Hayır" oyu atanların yine toplamdaki payı ise yüzde 20.8.

Peki ya sandığa gitmeyenlerin oranı? Tam yüzde 32.5.

Yani "Hayır" diyenlerden fazla, evetçilere yakın.

Bu ülkede referanduma katılım yüzde 80’in altına düşmedi.

Dolayısıyla iktidar partisinin evet/hayır dengesi kadar... "Beni bu işe karıştırmayın" diyenlerin mesajını da dikkate alması lazım.

PKK’nın asıl tuzağı

MATBUAT paşaları anlamazdan geliyor, liberal kalemler "tuzak" diye hafife alıyor.

Soruyu en açık formatta dile getirelim:

Türkiye, PKK ile savaşta, yani terörle mücadelede dünyaya örnek gösterilecek ölçüde başarılı... Amma ve lakin Irak’ta yaşanan bölgesel savaşın aktörü olmaya hazır ve hevesli mi? Rusya’yı, İran’ı, Suriye’yi, Körfez ülkelerini bu savaşta müttefik veya düşman olarak seçmeye niyetli mi?

Savaş, diplomasinin uzantısıdır. Türkiye yukarıda anlattığım denklemin diplomatik zeminini kurmadan, kendisini sağlama almadan eşkıyanın ardından Irak’a giremez, girmemelidir.

Pazar günkü hain saldırı, Türkiye’yi erken harekete geçmesi için tahrik amaçlıydı.

Sanki Ankara’ya, "Senden önce sınır ötesini ben yaparım" diye meydan okundu.

Ama Türkiye itidali elden bırakmadı ve bence asıl önemli sınavı verdi.

Gerisi inanın daha kolay!
Yazının Devamını Oku

’PKK’ya af’ diye anlamayın

21 Ekim 2007
ANKARABAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gece Kanal 24’teki açıklamaları içerik açısından yeni olmamakla birlikte zamanlaması yönünden önemliydi. Başbakan, PKK dağ kadrolarına seslenirken ne demek istedi?

Bu sorunun yanıtından önce Başbakan’ın ne demediğini peşinen aktaralım:

- Başbakan örtülü veya açık aftan söz etmedi.

Ben zaten öyle anladım, ayrıca Başbakanlık kaynaklarından teyit ettim.

Dağdan inmeye ve silah bırakmaya (dikkat edin ateşkes değil) davet edilen PKK kadroları, eve dönüş yasası zihniyetine uygun muamele görecek... Yani eyleme karışmamış PKK’lılar belki ilk sorgudan sonra savcılık tarafından serbest bırakılacak. Buna karşılık cana kıymış veya örgütte yöneticilik üstlenmiş olanların cezasız kurtulmaları mümkün gözükmüyor.

Bu konuya açıklık kazandırmayı becerdiysek... Gelelim zamanlama meselesine.

Başbakan PKK’yı düze indirme önerisini neden yeniden ısıttı derseniz, çünkü;

1) Irak’ın Kürt bölgesine askeri operasyon planlayan Türkiye’nin sadece PPK’ya düşman olduğunu göstermek istedi, örgütten silah bırakanı bile hedef almadığını anlattı.

2) Son günlerdeki operasyonlardan bunalan ve örgütten kaçmayı düşünenlere son şansı hatırlattı. Tabii ki madalyonun öbür yüzü de var. Dağda daha az silah, daha az şehit demek!

Cazibe merkezi dengesi

GENEL Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök’ün NYT’den aktardığı yorum çok ama çok önemli. Batılı kaynaklar, Kürt Otonom Bölgesi’nin yükselen ekonomisinin Türkiye’nin olası askeri operasyonunu kaldıracak güçte olmadığına işaret ediyor.

Tezkereyi hafife alanlara gerçekten şaşıyorum...

Tabii ki bu tezkere Kuzey Irak’taki terör tehdidini ortadan kaldırmayacak.

Haydi diyelim ki mucize oldu, PKK Irak’ta bitti, Türkiye’de eyleme devam edecek.

Ama Kuzey Irak’ta gücünü/sponsorunu yitirmesi PKK’yı Türkiye’de de zayıflatacak.

Tezkerenin kısa vadeli ve ithal terör/teröristle ilgili hedefleri böyle sıralanabilir.

Orta vadeli beklenti ise Kürt cazibe merkezi dengesinin değişmesidir.

Irak’ın ortası ve güneyi (Arap bölgeleri) yangın yerine döndü.

Buna karşılık Kuzey’de silah sesi bile duyulmuyor. ABD yandaşlığı Kürtlere sadece "sadık müttefik" sıfatı kazandırmakla kalmadı, ülkenin/bölgenin yükselen ekonomisi haline getirdi.

Batılı ülkeler Kuzey Irak’a yatırım yapıyor, ticareti geliştiriyor, konsolosluklar açıyor.

Ama ve fakat Türk askeriyle olası çatışma bu taze cenneti bir günde cehenneme çevirir.

Peki o zaman ne olur?

1) Kürt coğrafyasında Kuzey Irak, Güneydoğu’dan daha hızlı büyüdü. Güneydoğu halkına sınır ötesi işler açıldı, bölgede azımsanamayacak refah yaratıldı.

2) Ama karşılığında ekonomi ve siyasette ciddi ağırlığa sahip Barzani lobisi doğdu. (Ne kadar etkili olduğu 1 Mart 2003 tezkeresinde hissedildi.)

3) Savaş, cazibe merkezi haline gelen Kuzey Irak’ı çok sarsar. Yani tezkerenin kısa vadeli hedefi PKK’dır, orta ve uzun vadedeki amaç Barzani’nin iktisaden ve siyaseten zayıflamasıdır.

Keşke bu hedeflere savaşa gerek kalmadan ulaşmanın yolunu bulsak.
Yazının Devamını Oku

Hakikaten paşa yeğeni mi?

19 Ekim 2007
ANKARAENERJİ Bakanlığı’ndaki operasyona yol açan dosyaları haber sütunlarında okudunuz.

Yazının Devamını Oku

Barzani’nin Şii kartı

16 Ekim 2007
ANKARAKİMİ zaman bazı haberler yalan da olsa, trendi anlatır. Üretilen komplo teorileri veya manipülasyonların işaret fişeği gibidir bu tür "teyitsiz" haberler. Iraklı bir haber ajansının, Barzani’nin Necef’e kaçacağı iddiası tam bu kategoriye düşer.

Ama Amerikan kaynakları bu senaryoya itibar edip dünyaya yaydı, bizim de haberimiz oldu. İddiaya göre, Barzani’nin peşmergeleri Şii kenti Necef’e giderek barınak sağladı. Barzani Ailesi’nin büyük bölümü bu kente taşındı. Kürt lider de Türkiye sınırı geçerse Erbil’den Necef’e taşınacak.

Tekrar ediyorum, bu haber propaganda malzemesi gibi gözüküyor. Ama şu sorunun yanıtını merak ediyorum: Barzani kaçacaksa adresi neden Necef de, Bağdat değil?

Çünkü Bağdat’ta Barzani’nin Kürt rakibi Talabani var.

Necef ise Şiilerin kutsal kenti, bir caddesi Barzani’nin ismini taşıyor.

Bir süredir yanlış anlamayı göze alarak kayda geçirmeye çalışıyoruz.

Türkiye, Irak sınırını, 2003 paradigmasıyla geçemez, geçerse yanlış olur.

2003 ABD işgali öncesinde Irak’ın kuzeyi Türkiye’nin arka bahçesiydi.

Kürt liderler Türk askeri varlığına, ABD’nin telkiniyle karşı çıkmadı.

Ama bugün koşullar çok değişik, Irak’ın kuzeyi güneyi kalmadı.

Türkiye, Irak’a PKK avına girse bile, 500 km uzakta Kerkük’ün hassas dengesi yerinden oynayacak. Türkiye terörle mücadele ediyorum derken Ortadoğu’nun en karmaşık savaşına taraf olacak.

Barzani bugün Şiilerle anlaşır, yarın Sünnilerle, hatta belki öbür gün Şii Türkmenlerle... Çünkü hakaret niyetine kullandığımız gerçeğe uygun konumda: Devlet değil aşiret reisi.

Ya Türkiye... Politikası ve müttefik seçimi bu kadar kıvrak olması mümkün mü?

Değilse Irak tezkeresinin başarı şansı nedir?

Gül’ün ince taktiği

HATIRLAYIN Başbakan’ın oğlu Bilal’in düğündeki takı töreni kamuoyunda nasıl ilgi yaratmıştı. Gazeteler, TV’ler takıların toplandığı torbaları günlerce gündemden düşürmedi.

Oysa Abdullah Gül ve kurmayları, Kübra’nın nikáhında bu kaçınılmaz sahneleri topluma mesaja dönüştürebildi. Takı ve hediyelerin yarısını şehit ailelerine bağışlama kararı;

1) "Her gün şehit verilirken düğün dernekte eğleniliyor" eleştirilerini hafifletti.

2) "Acaba geline kaç bin YTL’lik takı takıldı?" merakını bastırdı.

Tezkerenin 4 şifresi

BAŞBAKAN Yardımcısı Cemil Çiçek, Irak tezkeresini açıklarken uzun bir metin okudu. Hükümet Sözcüsü’nün beş dakika kadar süren açıklaması adeta dünya kamuoyuna deklarasyon niteliğindeydi:

1) Tezkereyi kullanmayalım: Hükümet tezkere ile her an Irak’a girebilir. Ama "tezkereyi kullanmak istemiyoruz" diyerek ABD ve merkezi Irak yönetimini harekete geçmeye çağırıyor.

2) Hedef sadece PKK: Bu cümleyi defalarca tekrarlayan Cemil Çiçek, Türkiye adına Barzani ve Talabani’ye "PKK ile savaşta araya girmeyin, hedef haline gelmeyin" uyarısını yapıyor.

3) Petrolde gözümüz yok: Irak halkı ve dünya kamuoyuna bu ifadeyle, ABD’den farklı olarak askeri harekátın tek hedefinin terörle mücadele olacağı anlatılıyor.

4) Toprak bütünlüğüne saygı: Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğüne saygısını tekrar ederek, Kuzey Irak ve komşu alana düzenlenecek operasyonun işgal amacı taşımadığını anlatıyor.
Yazının Devamını Oku