Albert Einstein şöyle der: “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” Trabzonspor, Gaziantep FK karşısında 30. dakikadan itibaren sezon başından beri yaptığı oyun setini değiştirip, farklı bir yol deneyince maç bir anda açıldı.
GÖRÜNTÜ DEĞİŞTİ
Değişiklik aslında basitti. Abdullah Avcı’nın öğrencileri Onuachu’yla oynamayı bırakıp, Onuachu’ya oynamaya başladılar. Bakasetas’ın serbest vuruşu dışında bu ana kadar etkisiz gözüken Trabzonspor, üst üste fırsatlar buldu. 32’de Visca’nın ortasında Onuachu’nun kafasını Nita müthiş kurtardı. 36’da Visca pasında Trezeguet’nin şutu Rumen kalecide kaldı. 38’de Onuachu kafası, 40’ta Trezeguet’nin ortasında yine Onuachu kafa vuruşu ve 43’te Visca’nın ortasında bir kez daha Nijeryalının girdiği pozisyonu izledik. Bordo mavililer, ceza sahasında çoğalmakta yine güçlük çekse de (en fazla 2 ya da 3 oyuncuyla bulundular) Visca’nın ortalarında Trezeguet’nin merkez koşuları tehlikenin habercisiydi.
0-0 VEYA 1-0 TAKIMI DEĞİL
Goller de böyle organizasyonlarla geldi. Sağ kenardan Visca’nın ortasında Onuachu kafayı vurdu. Dışarı giden topu Djilobodji içeri çıkarınca, Trezeguet kafayla ağları buldu. Trabzonspor için 0-0 ve 1-0 oyunu hiçbir zaman olmadı, olmayacak da. Bu takım, alanı bulduğu anda çok daha rahat hücum edebilen bir yapıya sahip. Nitekim golün kısa bir süre ardından Bakasetas’ın şutu ile gelen ikinci gol, bahsettiğim alanı iyi oynamanın bir örneğiydi. Üçüncü gol ise ilk golün kopyası gibiydi. Sadece kafayı Nijeryalı yerine bu sefer Enis vurdu, Trezeguet tamamladı.
Mendy’nin pas becerisi onu stoper yapar mı? Merkezde Abdülkadir-Berat-Bakasetas üçlüsü oynar mı? Bunlar yarının soruları değil. Artık tek hedef, Onuachu’ya oyunun daha mükemmelleştirileceği bir yapı olmalı.
Galatasaray gibi oyun planı ön alan baskısına dayalı bir takım, sahadaki 11’inin iştahı kadar güçlüdür. Sarı kırmızılılar, Pendik karşısında ne kadar bezgin bir görüntü verdiyse Adana Demir karşısında bunun 180 derece tersi bir istekle sahadaydı. Bu değişimin bir kısmını, önceki maçlardan alınan derslere bağlayabiliriz ancak ben, oyuncu seçiminin de öğrenim kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Ekim ayından beri santra düdüğünde sahada olmayan Kerem Demirbay, sol beke geçmiş Barış Alper ve maç önü dizilişinde sol önde olan ancak asla oraya bağlı kalmayan Kerem Aktürkoğlu’yla, pas becerisi yüksek olan Adana temsilcisi karşısında mutlak bir üstünlük kurmayı başardı Okan Buruk’un öğrencileri.
BURUK'UN PRENSİPLERİ NET
İlk 23 dakikada rakibine hiç şut şansı vermediler. Merkeze devrilmeleriyle sahne alan Aktürkoğlu, önce Boey’e asist yaptı. Sonra ise takımdaki en sevdiği bağlantı oyuncusu Icardi’nin asistiyle ağları havalandırdı. Bir cuma akşamı, Kopenhag maçı öncesi tribünlerin neredeyse dolu olmasının da temel nedeni, G.Saray’ın bireysel beceri ile baskın oyunu birleştirme yeteneği sanırım. Okan Buruk, oyun prensipleri net bir teknik adam. Rakip kaleye çabuk gitmeyi öncelik kabul ederken -ki sarı kırmızılılar topu kazandıkları anda pası düşünüyor- bir yandan topa sahip olma prensibinden de ödün vermiyor.
DEVLER LİGİ'Nİ DÜŞÜNÜNCE
Aslında hem taraftar hem de oyuncular yavaş yavaş Kopenhag maçını düşünmeye başlar gibi gözükürken, Nelsson’un son anda dirseğini çıkarmasıyla Niang farkı bire indirerek ikinci yarı öncesi kafalara soru işareti düşürdü. Bu mesaj, bir anlamda Okan Buruk’un soyunma odası konuşması anlamına da geliyordu. 2. yarıya aynı istek ve tempo ile başlayan sarı kırmızılılar, aynı baskın oyuna geri dönmeyi başardılar. Tek bir farkla. Zamanla açılan oyuncular arasındaki mesafe. Bu alan, Adana Demirspor’un da aslında geçiş oyunlarında aradığı geniş boşlukları zaman zaman kullanmasına olanak verdi.
SON KISMI ENDİŞELİ GEÇİRDİ
Son dakikalardaki Icardi penaltısı galibiyeti getirmiş olsa da Okan Buruk için Kopenhag maçı öncesi en büyük endişe üstteki satırlar olsa gerek.. G.Saray, oyunun geneline bu kadar hükmettiği bir maçta bile bir bölümü endişeli ve gergin geçirdi. Bunda, kaçırılan fırsatlar kadar maç başı ve maç sonunun aynı yoğunlukta oynanmaması da bir neden. Ve aslında benzer süreçler, Şampiyonlar Ligi’nin ilk haftasından beri mevcut. Salı günü, G.saray’ın ne bulduğunu kaçıracak ne de konsantrasyonunu bir dakika kaybedecek lüksü var...
Sezon başından beri Trabzonspor’u anlatırken hep benzer cümleler kuruyoruz. Geçiş hücumunda başarılı, set oyununda ise sıkıntılı. Merkezi tekli kurunca savunmadan, ikili kurunca hücumdan ödün veren bir yapı. Mükemmel bitirici, bağlantı oyununda verimsiz bir Onuachu. Kayserispor maçı, bu anlamda adeta bozulmuş bir plağın tekrarı gibiydi. Abdullah Avcı, Trezeguet-Pepe-Visca-Abdülkadir-Onuachu gibi beşli bir hücum hattı ile maça başladı. Bakasetas’ın yokluğunda yaratıcılığın düşmesi doğaldı. Öndeki dörtlüsünü çok ileride konumlayan eski iş arkadaşı, hayat boyu dostu Recep Uçar’a karşı tempolu oyununda pozisyon hedeflemişti belli ki Avcı. Evdeki hesap çarşıya uymadı.
iLK 45 DAKiKADA 0 ŞUT
Bordo mavililer, belki topu ayağında tuttu ve rakibine maç boyunca sadece 0.36 gol beklentisi ve 4 şut şansı verdi ancak hücumda sayısal üstünlüğe rağmen o kadar verimsiz kaldı ki sanki Bjelica döneminin bir kopyası gibiydi. 45 dakikanın sonunda, istatistik kağıdında Karadeniz ekibi adına 0 isabetli şut ve 0.39 gol beklentisi vardı. Avcı, Onuachu dışındaki orta saha ve forvetlerin tümünü değiştirerek ve saha içerisinde oyuncuların yerleriyle oynayarak bir şekilde etkin düzeni bulmaya çalışsa da maç sonunda bu rakamlarda pek hareket olmadı. 90 dakikanın ardından 1 isabetli şut atabildiler, ürettikleri gol beklentisi ise 0.87’de kaldı.
BU iYiYE iŞARET DEĞiL
Recep Uçar’ın değişikliği ise Stephane Bahoken’in doğru koşusu ve son vuruşu ile skoru belirledi. Kayserispor’da dönem dönem Thiam’ı sol kenar, Bahoken’i en önde gördüğümüz dönemler gelecektir. Thiam, çok hareketli ve orta sahaya devrilerek sayısal avantaj sağlıyor fakat Bahoken’in de 9 numara melekeleri daha üstün. Fenerbahçe maçındaki üç puan, Abdullah Avcı ve ekibinin kredisine sezon sonu vadesini koysa da üst üste 5 puan kaybı ve özellikle Kayserispor karşısında oyundaki düşüş, önümüzdeki günler için iyiye işaret değil. Sanırım bu hafta içi, antrenman sahasında Onuachu’nun sırtı dönük oyunu ciddi bir mesai alacaktır.
Aralık ayının başında, sezonun 25. resmi maçını oynayan Galatasaray, maçın ilk düdüğüyle bu mental yorgunluğun üzerinde olduğunu net bir şekilde hissettirdi. Manchester United maçından çıkılmış olması ne kadar etkiliyse, sanki oyuncuların gözünde rakibin Pendik olması da bir o kadar etkiliydi. Ancak hiçbir maç oynanmadan kazanılmıyor. İsteksiz, temposuz ve dağınık başladı Galatasaray. Ziyech ve Kerem’in de sağ kenara deplase olmasıyla, sahayı dikine bölersek sol tarafı hiç kullanmayan bir takım gördük. Okan Buruk’un öğrencileri, ilk 45 dakikayı 0.23 gol beklentisi ile tamamladı ki sezon başından beri devrede gördükleri en düşük rakam bu maç öncesinde 0.54 idi. Pendikspor’un bu bölümde ataklarının %50.5’ini sağ kanattan üretmesi de tesadüf değildi tabii ki.
iKiNCi YARI TABLO DEĞiŞTi
Okan Buruk hem sahadaki enerjiden hem de bir kenarın işlevsizliğinden rahatsızlığını, devre arası iki değişiklik yaparak gösterdi. Barış Alper’i sol beke, Mertens’i ise Tete’nin yerine alıp, Ziyech’i sağa atarak ön tarafta çeşitliliği sağladı. Barış ile sol kenardan gelip rakibin enini büyütmeyi başaran Galatasaray, tempoyu da yukarı çekince topa sahip olmayı rakibin üzerinde baskı kurmayla paralel hale getirdiler. Maçın kırılma anı ise, 64. dakikada Bakambu’nun oyuna girmesiydi. Süreye, oynamaya, gole belki de sahadaki herkesten daha aç olan Kongolu, 5 dakika sonra doğru zamanda doğru yerde olup takımını öne geçirdi.
HAKKINI TESLiM EDELiM
Sezon başından beri yetenekli ayaklarının becerilerini övdüğümüz sarı kırmızılılarda, bu defa belirleyici olan kenardan gelerek sahada tepkiyi koyan isimlerdi. Okan Buruk, Manchester maçından sonra bir kez daha oyuncu değişiklikleriyle maça dokundu. Hakkını teslim edelim.
G.Saray’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki 4 maçlık yüksek performansının temeli, doğru maç önü planını iyi maç başlangıçları ile birleştirme becerisiydi. Okan Buruk’un her maç öncesinde bir dokunuşu ve bu dokunuş neticesinde sahada aldığı bir verim vardı. M.United mücadelesi, bu anlamda sarı kırmızılıların ağırlığını en hissettiremediği ilk yarı oldu. Amrabat’ı stoperlerin arasına sokup, McTominay’i hava toplarında buluşturmaya çalışan Ten Hag, oyun kurulumunda merkezi pas geçmeye kararlıydı. İlk 45 dakikada, sağ kanadı %55, sol kenarı %26, merkezi ise sadece %19 kullandı Kırmızı Şeytanlar.
ZAAFLARI iYi DEĞERLENDiRDiLER
Okan Buruk oyununu tek kelimeyle açıklamak istersek, herhalde “baskı” deriz. O baskıyı, doğru seçenekleri bularak kolay atlatmayı başardı ManU. Önce alanı büyütüp, sonrasında Ziyech ve Angelino’nun savunma zaaflarını iyi kullandılar. Ndombele-McTominay eşleşmesi, ilk golün anahtarıydı. Kaan da birebirde Hojlund karşısında etkisiz kalınca Garnacho’nun golü geldi. Ağlarla buluşan top, bir pozisyonun içinde hem Kaan’ın orta sahada, hem Sanchez’in stoperdeki eksikliğini hissettirdi. Nitekim ikinci golde de Bruno Fernandes’e yakın olması gereken isim Kaan gibiydi.
Ziyech’in golüyle ümitlenmemizin ardından, ikinci yarının başında Okan Buruk saha içi değişikliğine gitti. Ndombele’yi soldan sağa aldı, McTominay’in üzerine doğru Abdülkerim’i çıkardı. Ne yazık ki bu hamle de ters sonuç verdi ve geride bırakılan boşluktan kalemizde McTominay’in golünü gördük.
KEREM-OLiVEiRA FARKI
Maçın kırılma anı ise 59. dakikadaki iki değişiklik oldu. Kerem ve Oliveira’nın oyuna girmesi ve Ziyech’in sahanın en kötüsü Onana’yı bir kez daha avlamasının ardından oyun bir anda Galatasaray’ın lehine döndü. Faslının iğne deliğinden geçirdiği pası, sanki 5 maçın acısını çıkarırcasına ağlara gönderen Kerem, aslında bu takım için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.
Aslında maçın sonunda stadyumdaki hissiyat, Galatasaray’ın bu sezonki Şampiyonlar Ligi serüvenini iyi betimliyordu. Sarı kırmızılılar, M.United’a karşı evinde iki farktan geri gelip, beraberliğe üzülecek bir grup aşamasında. Artık hedef tek: Kopenhag galibiyeti.
Futbol, sisteminiz ne kadar iyi olursa olsun zekâ ve yetenek ile oynanan bir oyun. Galatasaray, yüksek tempoda ve verimlilikte başlayamadığı Alanyaspor mücadelesinde, yıldızlarının performansıyla farka gitmeyi başardı. Bu 90 dakikanın hikayesi, Dries Mertens üzerinden yazılır. Ben onu biraz Agatha Christie romanlarındaki Belçikalı dedektif Hercule Poirot’a benzetiyorum. Dries, saha içerisinde -fiziksel durumunun el verdiği ölçüde- herkesi görüyor, her seçeneği analiz ediyor ve sonrasında doğru yere koşuyor, doğru yere pas atıyor ve tercihlerinin çoğunluğunu hatasız yapıyor. İcardi’ye attırdığı golde, topu almadan iki defa arkasına bakıp, son pası kafasında canlandırıp asisti yapması bunun iyi bir örneği. Yanına iki de gol ekledi Galatasaray’ın 10 numarası.
TEKKE DE YETENEĞi SEÇTi AMA
Aslında Fatih Tekke, oyun kurabilen bir takım ile sahadaydı. O da saf mücadele yerine yetenekli bir 11 tercih etmiş, pas yaparak sarı kırmızılıların Ndombeleli orta sahasını geçebileceğini düşünmüştü. Zaman zaman bunu yapmayı başardılar fakat Sisto-Oğuz’un iki kenar olup, Efecan’ın savunmada Carlos Eduardo’yu ikilediği bir yapıda oyunu hatasız sürdürmek imkansızdı.
ÖVGÜYÜ HAK EDiYOR
Alanyaspor adına iyi geçen ilk yarım saatin ardından, Okan Buruk’un öğrencileri rakibin zaaflarını ortaya çıkarmaya başladı. İcardi’nin golünde Mertens’in rolü kadar, farklı isimlerle aynı hücumu Galatasaray’ın sezon başından beri defalarca oynadığını da söylemek gerek. Set oyunundaki bu tekrarlanmış becerilerde teknik ekip de büyük bir övgüyü hak ediyor. Alanya maçı, Şampiyonlar Ligi ve ocak ayındaki Afrika Kupası maçları öncesinde Okan Buruk’a önemli birkaç mesajı iletti. Oyundan büyük fireler vermeden rotasyon yapılabileceği. Mertens’in halen bu takımda önemli bir rolü olduğu. Ndombeleli pasa dayalı bir set oyununun da denenebileceği. En büyük ikilem de çarşamba günü Kerem Aktürkoğlu’nun ilk 11’de başlayıp başlamayacağı olacak.
Cardiff City Stadı’nda maçın başlamasına dakikalar kala, Galler ulusal marşı okunurken maçın ilk düdüğüyle sert bir rakip göreceğimize dair sinyaller vardı. Rob Page ve Vincenzo Montella, birbirlerine gönderme yaparcasına sürpriz hamlelerle sahaya çıkmıştı. Sahnenin ilk perdesinde, oyun olarak kazanan taraf ev sahibiydi.
Page, 9 numarası Kieffer Moore’u yanına alıp önde Johnson, Broadhead ve Wilson üçlüsüyle başladı. Bu ön hat, özellikle biz oyun kurarken birbirine yaklaşıp oyunu kenarlara yönlendirdi. Top Galler’deyken ise Ben Davies’i bir sol bek gibi kenara atıp, Neco Williams’ı kanat oyuncusu gibi ön çizgide konumlandırdılar.
iLK YARI ÇOK FAZLA UZUN PAS YAPTIK
Zaten gol de benzer bir pozisyonda geldi. Broadhead içeri girip İsmail Yüksek’i yakınına çekince, Neco Williams ile Ferdi birebir kaldılar ve eski Liverpoollu sağına çekip zor ama mükemmel bir vuruşla ağları buldu. Sanki, Ferdi’nin mevki ile oynamak savunmanın iki kenarının performansını da belirgin şekilde etkiliyor.
Montella’nın maç önü planı ise, rakip savunma arkasına özellikle Abdülkerim’in uzun paslarıyla sarkmaktı. Bu seçeneği çok fazla denemekten, rakibin kalabalık olduğu merkezi topla aşamadık ve oyun kuramadık.
İlk yarıyı biri engellenen iki şut ve etkisiz bir performans ile kapatırken, son on dakikada toparlanmaya başladığımızın sinyallerini verdik.
COLLiNA’DAN SONRA YENi FAVORi HAKEMiMiZ JUG
Oyunun ikinci perdesinde İtalyan, 33 ve 60. dakikalar arasında biri zorunlu 4 değişiklik yaparak gidişatı değiştirmeyi başardı. Bizim ivmelenmemize Galler’in fiziksel düşüşü eklenince önce oyunu, sonra golü ve maç sonunda da tarihimizde ilk kez Euro’ya lider gitme biletini aldık.
Süper Lig’in 12. hafta fikstürüne göz attığınızda, tribünüyle, iki takımın futbol sistemiyle, havasıyla ve şehriyle en gurme maçı, Adana Demirspor ile Fenerbahçe arasındaydı. Gelin görün ki sahanın zemini, bu karşılaşmanın güzelliğini sanki tek başına yerle bir etmeye ant içmiş gibiydi. Bu amatör görüntü, ne top sürmeye dayalı bir oyun oynayan Adana Demirspor’a ne de ligimize yakışıyor.
13 ŞUT ATTILAR AMA...
Fenerbahçe, iki stoper ve iki orta sahadan oluşan merkez dörtlüsünün eksikliğini, takım boyu mesafesi ve baskı şiddetinde ciddi şekilde hissediyor. Buna rağmen, sarı lacivertliler özellikle ilk 45 dakikada kazanılan toplar üzerinden yeterli sayıda fırsat bulmayı başardı. 5’i Dzeko’dan olmak üzere 13 şut buldular fakat toplam gol beklentileri sadece 0.76’ydı. Yani kaliteli fırsat yaratmakta zorlandılar.
Özellikle 13 ile 15. dakikalar arası iki Dzeko, bir Tadic ve bir Syzmanski şutu ile rakip kaleyi yokladılar ancak tabelayı değiştirmeyi başaramadılar. Adana Demirspor, bu bölümde kenarlardan tehlike yaratmaya çalışsa da soyunma odasının yolunu 1 şut, rakip ceza sahasında 4 topla buluşma ve etkisiz bir performans ile tuttu.
iKiNCi YARI TEMPO DÜŞTÜ
Takım boyunun uzun olduğu, bir yandan da önde baskı yapılan bir 45’in ardından ikinci yarı İsmail Kartal’ın öğrencilerinin temposunun düşmesi kaçınılmazdı. Öyle de oldu ve mavi lacivertliler bu bölüme hızlı girdi.
Dzeko, o kadar geniş bir alanda oynamaya çalıştı ki bu yaşında zaten 60-70 dakikaları bile görmesi pek mümkün gözükmüyordu. Adana Demirspor’un değişikliklerle belki bireysel kalitesi arttı ama saha içi organizasyonu, fiziksel olarak yorulmuş bir Fenerbahçe’ye karşı yetersizdi.
BEKLENTiLERiN ÇOK ALTINDA