4 Ocak 2006
2006 yılında otomotiv sektörünün önündeki en önemli sorunlardan birinin ikinci el araçlar olacağı kesin. Malum son dönemde sıfır otomobillerin fiyatlarında yaşanan gerilemeyle ikinci el otomobil satışları durma noktasına geldi. Bundan önceki yıllarda enflasyonist ortamdan dolayı ikinci el otomobil önemli bir yatırım aracı olarak kabul edilirken, bugün ekonominin globalleşmesiyle durum değişti. Türkiye’de geçmişte otomobilde bir yılda yüzde 8-9 değer kaybı yaşanırken bugün bu oran Avrupa’da yüzde 30-40 civarında. Türkiye’de de enflasyonun düşmesiyle oran bu seviyelere yaklaştı.
Bir de önümüzdeki yıllarda Avrupa’dan ikinci el araç ithalatının önünün açılması, hem sektör hem de Türk ekonomisi adına büyük sıkıntı anlamına geliyor. Bu konuda Bayraktar Otomotiv Grubu Başkanı Sami Nacaroğlu’nun açıklamaları oldukça önemli. 2006 yılında mutlaka ikinci eldeki tıkanıklığın giderilmesi ve ikinci elde satış kolaylığı getirilmesi gerektiğini belirten Nacaroğlu, "Bu konuda alınacak tedbirler piyasayı olumlu etkileyecektir" yorumunda bulunuyor.
BÜROKRASI AZALTILMALI
Bu anlamda hükümetin üzerine çok önemli görevler düştüğünü kaydeden Nacaroğlu, yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor: "İkinci el araç satışlarındaki bürokrasinin azaltılması ve hatta noter satışlarının kaldırılarak kayıt tescil gibi işlemlerin otomotiv yetkili satıcılarınca yapılması gerekmektedir. Buna ilave olarak ikinci el satışlarında tüketici finansman konusunun kolaylaştırılması ve birinci eldeki gibi bir sistemin uygulanması gerekmektedir. İkinci el veya diğer bir anlamda kullanılmış otomobillerin Türkiye’deki yaş ortalamasını incelediğimizde yaş ortalamasının hayli yüksek olduğunu ve bunun da ikinci eli, dolayısıyla birinci eli tıkadığını görebiliriz. İkinci el veya kullanılmış araçların ihracatının bürokratik anlamda önünün açılması hem piyasayı rahatlatacak hem de bunun bir sonucu olarak birinci el araçların satışlarını yükseltecek ve bu artış sayesinde devlet daha çok gelir elde edebilecektir."
İHRACAT İÇİN TEŞVİK GEREKİYOR
Nacaroğlu, bugün Türkiye’nin özellikle güney ve doğusundaki yakın komşuları göz önüne alındığında ciddi bir kullanılmış oto ihracatı potansiyelinin olduğunu belirterek, "Bunun başarılabilmesi hükümetin bu konuda vergi iadesi anlamında bir teşviki oluşturmasından ve ikinci el oto ihracatı işlemlerindeki prosedürlerde kolaylıklar getirmesinden geçmektedir" açıklamasını yapıyor.
"Avrupa ülkeleri, ikinci el sorununu gelişmekte olan yeni Avrupa ülkelerine, Kuzey Afrika’ya ve özellikle Kuzey Irak’a ihraç ederek çözmektedir" diyen Nacaroğlu, "Özellikle Kuzey Irak’ta 8-10 yaşlarında ve 2 litre yani diğer bir deyişle D segmenti benzinli araçlara ciddi bir talep var. Şu an Kuzey Irak’taki alım gücü ve talebi bu seviyededir ve 5-10 bin dolarlık kullanılmış araçlar, özellikle benzinin ucuz olmasından dolayı yüksek cc’li motorlara sahip otomobiller talep görmektedir" şeklinde konuşuyor.
Nacaroğlu, Türkiye’de 90’lı yıllarda D segmentindeki satışların yüzde 35-40 seviyelerinde olduğu göz önüne alınırsa 10’lu yaşlarda kullanılmış araç stokunun bu duruma çok müsait olduğunu belirtiyor
Nacaroğlu’nun ikinci el için söyledikleri bence dikkate alınmalı. Aksi takdirde önümüzdeki yıllarda özellikle bir de Avrupa’dan ikinci el ithalatının önünün açılmasıyla çok ciddi sıkıntılar yaşayabiliriz.
Bayraktar geçmişi unuttu büyümeyi otomotivde gördü
Türkiye’de 2005 yılında otomotiv sektöründe en fazla hareket Bayraktar Holding’in bünyesindeki otomotiv şirketlerinde yaşandı. Citroen ve Subaru’nun Türkiye temsilcisi olan grubun, ayrıca Ege Endüstri ve Ege Fren gibi ciddi üretim rakamlarına ulaşan yan sanayi şirketleri de bulunuyor. Yaşadığı sıkıntılı günler nedeniyle geçtiğimiz yıllarda otomotive ağırlığını koyamayan grup, 2005 yılında tam anlamıyla yeniden yapılanma sürecine girdi. Zaten bu süreç transfer ettiği ’flaş’ isimlerle kendisini gösterdi.
OTOMOTİVE ÜÇ YENİ İSİM
Grubun 2005’teki en büyük transferi kuşkusuz tüm otomotiv grubunun başına getirdiği Sami Nacaroğlu oldu. Türkiye’de sırasıyla Mitsubishi ve Nissan’daki başarılı görevlerinden sonra Ford’da 28 ülkenin bayilerinden sorumlu genel müdürlük görevine getirilen Nacaroğlu, Bayraktar Holding ile tekrar Türkiye’ye geri dönüş yaptı. Grubun diğer bir flaş transferi ise Kia’yı Türkiye’de rekortmen yapan Bora Koçak oldu. Eğitimini Deniz Harp Okulu Makine Mühendisliği bölümünde 1989’da tamamlayan Koçak, yaklaşık 7 yıl Anadolu Grubu otomotiv şirketlerinden Kia ve Lada’nın Türkiye distribütörü Çelik Motor’da görev almıştı. Son olarak Kia’nın marka direktörü olan Koçak, 2005 yılında Citroen’in Türkiye temsilcisi Baylas Otomotiv’in Genel Müdürü oldu.
Bayraktar Holding’deki son atama ise geçtiğimiz aylarda sessiz sedasız gerçekleşti. Grubun ikinci markası olan Subaru ve Yokohama lastiklerinin Türkiye temsilcisi olan Baytur’un Genel Müdürlüğü’ne Bahattin Tataoğlu getirildi. Tataoğlu, 1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünden mezun olduktan sonra, bir yıl süreyle Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nda uzman yardımcısı olarak çalıştı. Tataoğlu, 1996 yılında girdiği Baytur’da satış, satış sonrası ve pazarlama bölümlerinde çeşitli kademelerde görev aldı. Evli ve iki çocuk babası olan 1970 doğumlu Tataoğlu, son olarak Baytur Motorlu Vasıtalar Ticaret A.Ş.’de Genel Müdür Yardımcılığı görevini sürdürüyordu.
İşte bu flaş transferlerle geçtiğimiz hafta biraraya gelerek bir öğle yemeği yedim. Gerek Nacaroğlu, gerek Koçak ve Tataoğlu Türkiye’de hak ettikleri noktaya emin adımlarla geleceklerinin sinyalini verdiler. Bugün Citroen, Avrupa’da toplam pazarda yüzde 6.5-7 pazar payına sahip önemli bir marka. Türkiye’de ise bu oran henüz yüzde 2’ler seviyesinde. Ama pazar paylarını emin adımlarla Avrupa seviyesine çekmek istiyorlar.
Koçak, öncelikli olarak 2008’de yüzde 4.5’lik pazar payına ulaşmayı hedeflediklerini belirtirken, Sami Nacaroğlu, bu rakama ulaştıktan sonra kısa sürede yüzde 6.5’lik payı yakalayabileceklerinin sinyalini veriyor. Bu da 700 bin adetlik bir pazarda 40 bin adedin üzerinde bir satış anlamına geliyor.
Bu hedefe nasıl ulaşacaklarının ipucunu ise Koçak veriyor: "Citroen Türkiye’de iyi bir imaja sahip. Ancak daha fazla satmak için moda haline getirmemiz gerekiyor." Bu açıklamadan Koçak’ın Kia’da başardığını Citroen’de de yapacağının mesajını alıyoruz.
YENİ MODEL ATAĞI
Subaru ise 2006 yılından itibaren yepyeni modellerle büyümek için düğmeye basmış durumda. Yeni Forester’in ardından Impreza’nın 1.5 litrelik versiyonunu Türkiye’de satışa sunan Subaru, 2006 yılında 4X4 sınıfındaki yeni araçları Tribeca ile ürün gamlarını genişletiyor. Türkiye’de otomobil pazarına baktığımızda şu anda yüzde 0.5’lik paya sahip Subaru, bu payını önce yüzde 1’lere daha sonra daha yukarılara taşımak istiyor.
Bu arada Sami Nacaroğlu, Ege Endüstri ve Ege Fren’in de ciddi üretim projeleri aldığını ve önümüzdeki dönemde ihracatta atılımlar yapacağını da kaydediyor.
Az kalsın Subaru Forester Türkiye’de üretiliyormuş
Bayraktar Holding’in otomotivdeki üç yeni silahı ile görüşmemiz sırasında Baytur yani Subaru’nun yeni Genel Müdürü Bahattin Tataoğlu, 2000 yılında Subaru Forester’in Türkiye’de üretilmesinin planlandığını söyledi. General Motors’un 1999 yılında Subaru’nun yüzde 20’sini almasının ardından Forester modelini Avrupa’da üretmeyi planlamışlar. Bunun için de en uygun yer olarak Türkiye seçilmiş. Ancak daha sonra GM ve Subaru arasında ortaklık bozulmasıyla bu proje rafa kaldırılmış ve Türkiye önemli bir yatırımdan olmuş. Kim bilir belki önümüzdeki dönemde yeni projelerle Bayraktar Holding’den yeni bir yatırım haberi duyarız.
Genç Türk tasarımcılar cesaretlendirilmeli
Üniversite kökenim endüstri tasarımı olduğundan otomotiv sektöründe tasarımla ilgili her türlü yeniliğe ve habere çok daha fazla ilgi gösteririm. İşin mekaniğinden çok anlamadığım için bildiğim bir konuyla ilgili daha net yorumlarda bulunabiliyorum. Dünya otomotivinde son yıllarda bildiğiniz gibi Türk tasarımcıların sayılarında ciddi bir artış yaşanıyor. Volkswagen Grubu’nun tasarım grubu başkanı Murat Günak ve Ford Focus’un tasarımcısı Murat Güler ilk akla gelenler. Daha bilmediğimiz pek çok Türk tasarımcı dev şirketlerin bünyesinde çalışıyorlar. Sonuçta dileğimiz bu kişilerin sayılarının artması. Ama tabii ki bunun için imkan da gerekiyor. Nasıl Peugeot’un yarışmasına katılarak ilk 10 finalist arasına girmeyi başaran Emre Hüsmen’e Peugeot Türkiye eğitim için burs verdiyse, diğer başarılı Türk gençleri de bu konuda cesaretlendirilmeli.
Ahmet Çağrı Selçuklu isimli genç bir tasarımcıdan bu konuyla ilgili bir mail aldım. 2004 yılında Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık bölümünden mezun olan Selçuklu, İtalya’da endüstri ürünleri tasarımı üzerine 1 yıl master yapmış. Bu süre zarfında okul arkadaşlarıyla İtalya’da bir şirket kurarak bir çok ürün tasarlayan Selçuklu, otomobil tasarımına tutkusu nedeniyle Avrupa’nın en önemli tasarım okulu Instituto Europe di Design’e (IED) başvurmuş. Okul mülakata bile gerek duymadan kendisini kabul etmiş. Gerisini Selçuklu’nun ağzından verelim: "Bu sene 12 kişiye verilecek seçkin eğitime katılmam halinde sene sonunda yapacağım modelin Cenevre Otomobil Fuarı’nda sergilenmesi ve sponsor olan otomobil firmasının (bu firmalar arasında Fiat, Lamborghini...) stajyer olarak çalışma gibi şanslarım doğacak. Ama bu programa katılmak için şu anki engelim gerekli ödemeyi karşılayamayacak olmam; yani kısacası bu konuda bursa ihtiyaç duymam."
Selçuklu’ya aselcuk@hotmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 28 Aralık 2005
2005 yılının bitmesine günler kaldı. Otomotiv sektörü ise tarihinin en hareketli günlerini yaşıyor. Sebebi taşıt kredi faizlerinde yaşanan düşüş ve birbirinden cazip kampanyalar. Bu ikisi birleşince 2005 yılının Aralık ayı satışlar açısından Türk otomotiv tarihine geçmeye hazırlanıyor. Otomotiv Distribütörleri Derneği Başkanı Yüksel Mermer, yaşanan hareketliliği ‘Otomobil bayramı yaşanıyor’ diye net bir ifadeyle özetliyor, ama ekliyor: ‘Firmaların bir çoğu çok düşük kár marjlarıyla, birçoğu zararına satış yapıyor. Aklım almıyor.’
100 BİN ADEDE YAKLAŞIR
Bin YTL’den 28 bin YTL’ye kadar peşin alım indirimleri ve 24 aya kadar vadelerde 0 faiz gibi cazip imkanların sunulduğu kampanyalarla birlikte Aralık ayında satışların 90 bin adedi geçmesi bekleniyor. Bazı firma yetkilileri ise Aralık ayı sonunda satışların 100 bine yaklaşmasına kesin gözüyle bakıyor. Bekleyip Ocak ayında resmi rakamlar açıklandığında göreceğiz.
Ancak Aralık otomotiv satışlarının hep en üst seviyeye çıktığı ay olmuştur. Firmalar stoklarını eritmek, bayiler hedeflerini tutturmak için fiyatlarda indirime giderken, tüketicilerde yeni yıl zamlarından etkilenmemek için alımlarını Aralık ayına saklarlar. Bugüne kadar yıllık bazda toplam pazara baktığımız zaman en yüksek satışın gerçekleştiği ay 2004 yılı Aralık ayı olmuş. Toplam 85 bin 324 aracın satıldığı 2004 Aralık ayından sonra en fazla satış yapılan ay ise bu kez 2003 Aralık ayı olmuş.
Bu yıla baktığımız zaman ise Ekim ve Kasım aylarında otomobil satışlarının beklenen temponun altında seyretmesi, sektördeki stokları ciddi şekilde artırdı. Satışlardaki beklenmedik gerilemenin en önemli nedenleri arasında 3 Ekim’deki AB tam üyelik müzakerelerin başlamasından önceki süreçteki belirsizlik, ardından gelen ramazan ayı sonrasındaki bayramın yarattığı durgunluk yer alıyor.
Bu durum otomobil firmalarının ciddi stoklarla yılın son ayına girmesine ve kampanya dönemi başlamasına sebep oldu. Döviz kurlarındaki düşüş nedeniyle otomobil fiyatlar zaten bir iki yıldır artmıyordu. Böyle olunca Aralık ayında tüketiciler adeta kral oldu. Bu da 2005 Aralık ayını toplam satışlarda 90 bin sınırının üzerine taşıyacak gibi görünüyor. Kasım ayında toplam 66 bin 127 adedin satıldığı Türkiye’de Aralık ayıyla birlikte toplam otomotiv satışlarının 750 bine yaklaşması bekleniyor.
OTOMOBİL DE ‘ARALIK’ DİYOR
Toplam pazarın dışında otomobil satışlarına baktığımız zaman ise yine Aralık ayı ön plana çıkıyor. En fazla otomobil 56 bin 862 adetli 1993 yılının Aralık ayında satılmış. Ancak otomobil satışlarının ikinci sırasında 2004 Mayıs ayı yer alıyor. Bu ayda toplam 54 bin 610 adet satış yapılmış.
Kampanyaların sunduğu bu cazip fırsatların gelecek yılda devam etmesi bekleniyor. Ancak kimse bu kadar cazip fiyatlar beklemesin. Çünkü yeni yılla birlikte yerli ve ithal otomobilciler fiyatlarında yeni ayarlamalar yapacak. Firmaların ellerindeki stokların erimesi ve normal seviyelere yaklaşmasıyla birlikte kampanyaların yoğunluğu azalacak.
Bankaların taşıt kredisi faiz oranları
Banka Faiz Vade 10 bin YTL
(%) (ay) geri ödeme
Akbank 1.20 48 290
Anadolubank 1.35 36 368
BankEuropa 1.25 48 293
Denizbank 1.30 36 365
Fortis 1.38 48 303
Finansbank 1.38 48 303
Garanti 1.29 48 296
HSBC 1.29 60 257
İş Bankası 1.20 36 357
Koçbank 1.34 48 300
Oyakbank 1.34 48 300
TEB 1.34 48 300
Vakıfbank 1.25 48 293
YKB 1.34 36 368
Ziraat 1.25 36 361
Otomotivin Aralık seyri
Dönem Adet
1993 Aralık 67802
1994 Aralık 28530
1995 Aralık 36542
1996 Aralık 48981
1997 Aralık 72600
1998 Aralık 50674
1999 Aralık 60767
2000 Aralık 41693
2001 Aralık 24629
2002 Aralık 30967
2003 Aralık 83116
2004 Aralık 85324
Yazının Devamını Oku 21 Aralık 2005
8 Ekim’de yayın hayatına başlayan Türkiye’nin ilk ve tek haftalık otomobil gazetesi Otoyaşam, Ocak ayından itibaren televizyon programı olarak da karşınıza gelecek. CNN Türk’te yayına başlayacak programla Otoyaşam gazetesini ekranlara taşıyacağız. Tarafımdan hazırlanacak programın yönetmenliğini Ufuk İşman üstlenirken, gazete de olduğu gibi yine ilklere imza atmak istiyoruz.
Diğer taraftan bu hafta Cuma-Cumartesi ve Pazar günü A’dan Z’ye 4x4 isimli özel dosyayla CNN Türk maceramıza başlıyoruz. Dün yayınlanan ‘Otoyaşam 4x4 Özel’ ekimizi daha geniş ayrıntılarıyla CNN Türk ekranlarına da taşıyoruz. Bu programda 4x4 modellerle ilgili öğrenmek istediğiniz herşeyi bulabileceksiniz. Program Cuma günü saat 00.00’da, Cumartesi 18.00’da, Pazar günü ise 14.00’da sizlerle buluşacak.
Umarız Otoyaşam gazetesiyle kurduğumuz köprüyü, CNN’deki Otoyaşam programımızla daha da güçlendirebiliriz. Programda görmek istediğiniz, merak ettiğiniz herşeyi bize yazın, sizlerle paylaşalım.
Yazının Devamını Oku 7 Aralık 2005
GEÇTİĞİMİZ hafta ‘Otoda faiz konutu yakalasa ayda 60 milyon az öderiz’ başlığıyla yazdığım yazıya, 6 banka faiz indirimiyle cevap verdi. Ancak esas gelişme otomotiv firmaları nezdinde yaşandı. Aralık ayına kadar otomotiv firmaları bankalarla yaptıkları özel anlaşma sonucunda 6-12 aylık vadelerde yüzde 0 faiz uygularken, Ford, sıfır faiz uygulamasını 24 ay vadeye taşıdı. Böylece Ford marka otomobil almak isteyenler 24 ay hiç faiz ödemeden istedikleri araca sahip olabilecekler.
‘Ford Otosan Destekli Tüketici Kredisi’ ile 24 ay yüzde 0 faiz seçeneği sunan Ford, böylece Türkiye’de bir ilke imza atmış oluyor. Ford, yeni Focus, C-Max ve Mondeo modelleri için 18 bin YTL, Fiesta, Fusion ve Fiesta Van için ise 10 bin YTL’lik krediyi 24 ay yüzde 0 faiz seçeneği ile veriyor. Transit, Transit Connect ve Ranger modelleri için ise 20 bin YTL kredide yine yüzde 0 faiz seçeneği devreye giriyor.
AYDA 150 MİLYON FAİZ
Bir örnekle sıfır faiz imkanına bakarsak, yeni Ford Focus almak isteyen bir kişi baz modeli için yaklaşık 14 bin YTL peşin vermek durumunda. Peşinatın ardından Ford geri kalan 18 bin YTL krediyi yüzde 0 faizle veriyor. Bu da 24 ay vadede ayda 750 YTL’lik taksit anlamına geliyor. Eğer aynı krediyi yüzde 1.25 ile bankadan alırsanız aylık ödemeleriniz bir anda 900 YTL’ye çıkıyor. Bu da her ay 150 YTL fazladan ödemenize yol açıyor. 10 bin YTL’lik kredi tutarına baktığımızda ise Ford’un yüzde 0 faiz uygulaması aylık taksitleri 416 YTL’ye çekerken, bankadan alınması halinde taksit tutarı 500 YTL’ye yükseliyor.
Ford’un bu uygulaması diğer otomotiv firmaları tarafından şu an için sadece 6-12 ay vade seçeneklerinde sunuluyor. Ancak rekabetin yılın son ayında yükseldiği pazarda diğer firmaların da sıfır faizde vade seçeneğini uzatması bekleniyor.
FAİZ YARIŞI BAŞLADI
Diğer taraftan bir haftada bankaların taşıt kredi faiz oranlarında da ciddi düşüşler yaşandı. İş Bankası yüzde 1.28’lik faiz oranını 1.2’ye çekerek en düşük faizli taşıt kredisini kullandıran banka olurken, Akbank faiz oranını 1.34’ten 1.25’e, Bank Europa, 1.35’ten 1.25’e, Denizbank 1.4’ten 1.3’e çekti. Faiz indirimi sadece bu bankalarla sınırlı kalmadı, Garanti Bankası 1.39’luk faiz oranını 1.29’a, Oyakbank da 1.42’lik faiz oranını yüzde 1.34’e indirdi.
Bankaların faiz oranlarında yaptıkları indirimler, 10 bin YTL’lik bir kredinin geri ödemesinde ayda 6-7 YTL, 20 bin YTL’lik kredinin geri ödemesinde ise ayda 14 YTL’lik bir düşüş anlamına geliyor. Toplam vadeye bakıldığında ise ödenen faiz tutarı, 20 bin YTL’lik bir kredide 500 YTL’nin üzerine çıkınca azalıyor.
Bankaların taşıt kredisi faiz oranları
Banka Faiz Vade 10 bin YTL
(%) (ay) geri ödeme
Akbank 1.25 48 293
Anadolubank 1.35 36 368
BankEuropa 1.25 48 293
Denizbank 1.30 36 365
Fortis 1.38 48 303
Finansbank 1.38 48 303
Garanti 1.29 48 296
HSBC 1.29 60 257
İş Bankası 1.20 36 357
Koçbank 1.34 48 300
Oyakbank 1.42 48 306
TEB 1.39 48 304
Vakıfbank 1.25 48 293
YKB 1.34 36 368
Ziraat 1.34 36 368
Yazının Devamını Oku 16 Kasım 2005
‘Gelecek 10 yılda otomotiv sektöründe zorlanma olabilir. Yabancılar ‘teknoloji bizde, öyleyse burada kendi başımıza yola devam edelim’ diyebilir. Çünkü, Türkiye’de artık eskisi gibi bayi sadakati söz konusu olmayacak.’ Bunlar benim değil, Türkiye’de Fiat ve Ford’la ortak olan Koç Holding’in Başkanı Mustafa Koç’un sözleri.
Koç’un Atatürk’ün Madame Tussaud’s Müzesi’ndeki balmumu heykelinin yenilenmesi için gittiği İngiltere’de gazetecilere yaptığı bu önemli açıklama satır aralarında kaldı. Ekonomi Müdürümüz Vahap Munyar’a, Koç’un bu sözlerini yazarken, ‘Otoyaşam’a büyütelim’ önerisinde bulundum. Ancak açıklamayı kendisinin dışında diğer gazetecilerde duyduğu için bekletmemek gerekti.
OTOMOTİVDE DENGELİ ORTAKLIK
Peki, bu açıklamanın arkasında neler yatıyor. Bugün Türkiye’de otomotiv üretimi yapan şirketlere baktığımız zaman ortaklık yapısı dengeli. Fiat, Ford, Renault, Peugeot ve Hyundai’nin Türk ortakları var. Ama diğer taraftan Mercedes, MAN, Toyota, Honda gibi Türkiye’de üretim yapan uluslararası şirketlerin ise ortakları yok. Bu şirketlerden bazılarının üretimden önce, bazılarının ise üretime başladıktan sonra biten ortaklıları oldu.
En yakın örnek Japon Toyota. 2001 yılında Sabancı Holding’in tüm hisselerini alarak üretime tek başına devam eden Toyota, bu ayrılışın ardından tüm Avrupa için Corolla Verso modelini üretmeye başladı. Ve bugün Türkiye’nin ihracat rekortmeni durumuna geldi. Tabii bu duruma en çok Sabancı Holding üzüldü. Bu ortaklığın bozulmasında bayilerin etkisi var mıdır bilemiyorum, ama Mustafa Koç’un açıklaması sanki bayileri ile sorun yaşadıklarını anlatır gibiydi.
İKİSİ DE BAŞARILI
Aksi takdirde Fiat ve Ford’la ortak olan Mustafa Koç böyle bir açıklama yapmaya neden gereksinim duysun ki. Çünkü Ford Otosan, Türkiye’de hem üretim hem ihracatta rekorlar kırıyor. Tüm dünya için Transit üretiyor. İç pazarda lider durumda. Ticari araç satışlarında tartışmasız önde, binek otomobil satışlarında zirveyi zorluyor.
Fiat’la ortak oldukları Tofaş ise yeni Doblo’nun ardından Fiat, Peugeot-Citroen Grubu için Minicargo isimli hafif ticari aracı ve kod adı D200 olan yepyeni bir binek otomobil üretmeye hazırlanıyor. Tek sorunu iç pazardaki hakimiyetini kaybetmesi. Ama yeni modeller ve projelerle kısa sürede eski gücünü toplayacağı sinyalini veriyor.
Uzun dönemli bu gelişmelere rağmen Koç neden 10 yıl sonra zorlanılacağını söylüyor? Ortaklarından olumsuz sinyal mi alıyor? Toyota’nın Türkiye’deki stratejisini ortaklarının uygulamasından mı çekiniyor? Yani 10 yıl içinde ortaklarının kendilerini devreden çıkartıp, yeni modellerle Türkiye’de büyümek isteyeceğini mi düşünüyor? Bayi sadakati ile eskisi gibi sadık Tofaş bayilerinin olmadığını mı kast ediyor? Kuşkusuz bunların hepsi benim düşüncelerim. Belki de hiç birini kastetmedi.
TOYOTA’DAN YENİ MODEL SİNYALİ
Ama Toyota’nın Sabancı ile yollarını ayırdıktan sonra Türkiye’de kat ettiği yol ortada. Bugün yaklaşık 1 milyar dolar yatırım yapan Toyota, bu yatırımlarını sürdüreceği sinyalini de veriyor. Hazır yeri gelmişken söylemekte fayda var. Türkiye’yi Avrupa üretim merkezi haline getirmeyi amaçlayan Toyota’nın Corolla Sedan ve Verso’dan sonra Hatchback modelinin üretimini de Türkiye’ye kaydırmak istediği söyleniyor. Toyota’nın sadece bununla kalmayacağı, küçük sınıfta yer alan bir modeli içinde Türkiye’yi düşündüğü iddia ediliyor. Bekleyip göreceğiz.
Diğer taraftan Honda, Türkiye’de iç pazar için ürettiği Civic modelinin ardından Doğu Avrupa için Jazz modelinin sedan versiyonu olan City’i üretmeye başladı. Aralık ayı başında Doğu Avrupa ülkelerinden gelecek gazetecilerle birlikte Antalya’da bu aracı ilk kez test edeceğiz. Opel ise Astra Sedan üretimi için Türkiye’yi düşünüyor. Mercedes otobüs üretiminde Türkiye’yi merkez yaptı. Tam bunlar bizi umutlandırmışken sektörün başrol oyuncularından Mustafa Koç’un bu açıklamaları moral bozucu. İnşallah 10 yıl sonra Türkiye otomotiv konusunda zorlanmaz, çok daha ileriyi gider.
Beğendiğiniz otomobili finalde görmek için iki haftanız kaldı
Bu yıl ikincisini düzenlediğimiz yılın en beğenilen otomobilleri yarışması ‘Otobil’ de finalistler yavaş yavaş belirlenmeye başladı. 12 segmentte yer alan aday otomobiller için eleme turları 30 Kasım’da sona erecek ve her segmentin üç finalisti belirlenmiş olacak. Beğendikleri otomobili finalde görmek isteyen Otoyaşam okurları için iki haftalık oy verme süresi kaldı. Bu yüzden elinizi çabuk tutmanızda fayda var.30 Kasım’da finalistlerin belli olmasının ardından 8 Aralık’ta uzmanlardan oluşan jüri üyeleri tüm finalistleri test edip puan verecek. Bu puanlar sadece sizin verdiğiniz oylara katsayı olarak eklenecek. Finalistler için oylama ise yapılan test sürüşlerinin ardından tekrar başlayacak.
Yazının Devamını Oku 19 Ekim 2005
Türkiye’de üretilen Fiat Doblo 5 yıl aradan sonra kavuştuğu yeni yüzü ve özellikleri ile Avrupa’da 2006 yılının hafif ticari aracı oldu. Ödülünü de geçtiğimiz hafta Amsterdam’da düzenlenen ticari araç fuarının açılışında aldı. Eeee zaten biliyoruz dediğinizi duyar gibiyim. Peki az kalsın İtalyan Fiat’ın bu ödülü Hürriyet yüzünden kaybedeceğini söylersem?.. Şaka yapmıyorum! Benim yüzümden 10 yıldır bu alanda ödül alamayan Fiat, biraz daha beklemek durumunda kalabilirdi
HABERCİLİK ANLAYIŞI
Peki bu nasıl gerçekleşti? Doblo’nun ödül aldığını aslında bundan yaklaşık 10 gün önce öğrendim. Bir gazeteci için önemli bir bilgi almıştım. Ama bizim habercilik anlayışımız, aldığımız bilgiyi birkaç kanaldan daha doğrulatmaktır (muhakkak her gazetecinin de böyledir). Hemen Tofaş’ın Kurumsal İletişim Müdürü Çınar Noyan’ı arayarak, Doblo’nun yılın aracı ödülünü aldığını duyduğumu söyledim. Telefonda bir süre sessizlik yaşandıktan sonra Çınar, ‘Şu an için öyle bir şey yok. Bize öyle bir bilgi gelmedi’ dedi. Benim ‘emin misin’ demelerime aldırmadan, ‘Nereden duydun’ demekle yetindi ve ‘Böyle bir şey yok, yazarsan yanlış çıkabilir’ diyerek son noktayı koydu. Bu cevaplar çok inandırıcı gelmemişti, ama ödülün açıklanmasına 10 gün kala böyle bir haber yazmak da pek doğru değildi. Çünkü sonuçta bu bir nevi yarışmaydı ve ödül belli olsa da 10 gün önceden gazetelerde çıkması sonucu etkileyebilirdi. Evet, tam tahmin ettiğim gibiydi.
BÜYÜK PANİK YAŞADIK
Geçtiğimiz hafta yeni Doblo’yu görmek için Amsterdam’a giderken, uçakta Çınar yanıma geldi ve ‘Bizi büyük bir stresten kurtardın’ dedi. Önce anlamadım, ama sonra jeton düştü. Çınar olayı anlattı: ‘Sen Doblo’nun ödülü ile ilgili beni aramadan bir saat önce İtalya’dan aradılar ve ödülü aldığımızı söylediler. Ama 13 Ekim’e kadar bu haberin duyulup basında çıkması halinde diskalifiye olacağımızı da ilettiler. Ve ardından sen aradın. Ben sana ne diyeceğimi şaşırdım. Telefonu kapattıktan sonra şirkette büyük bir panik yaşandı.’
Evet, düşünsenize ben haberi yazmış olsam kimse beni yılın gazetecisi seçmez, ama Doblo sırf bu nedenden dolayı diskalifiye olabilirdi. Eminim bu bilgiyi alan birçok meslektaşım ‘Ben yazardım’ diye düşünülebilir. Tercih meselesi. Ama Doblo’nun diskalifiye olması haberin de otomatik olarak düşmesine neden olacaktı. İki tarafın da kaybedeceği bir durum yaşamak yerine benim de kenarından kıyısından bir parça payımın olduğu Avrupa çapında bir ödül alındı. Tebrikler Doblo.
Ambulansa yol veriyoruz ama trafiği kim açacak
‘Önümüzde yaşanacak uzun yıllar, görülecek yeni yerler, tadılacak yepyeni heyecanlar varken ya da tüm bunlar sevdiklerinizden biri için geçerliyken BİLİNÇSİZ SÜRÜCÜLER yüzünden, hepsinden ama hepsinden vazgeçmek ne acı... ’
Bu yazı Medline’nin ‘Yaşama şansına YOL VER’ sloganıyla başlattığı sosyal sorumluluk projesinden bir alıntı. Bu projeyle ilgili bülten masama geldiğinde dikkatimi çekti. ‘Keşke’lerin bol olduğu bu projenin özü şu: ‘Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre ölümcül bir rahatsızlığı olan kişiye, doktorlu ve donanımlı bir ambulans ilk 15 dakika içinde ulaşırsa bu kişi yüzde 50 oranında kurtuluyor. Bu oran 25 dakika içinde yüzde 50’ye, bir saat içinde ise sıfıra düşüyor. Ölümlerin ve kalıcı sakatlıkların büyük bir kısmı panik ve kargaşanın hakim olduğu ilk dakikalarda yani altın dakikalarda, yanlış müdahale sonucunda gerçekleşiyor. Medline’nin ‘Hayat Yolu Projesi’nin amacı ise ambulanslara geçiş önceliği verilmesi konusunda toplumun bilinçlendirilmesi, altın dakikalar içerisinde donanımlı ambulansların hastaya ulaşması ve gerekli tıbbi müdahalenin zamanında yapılarak binlerce hayatın kurtarılması.’
Çok anlamlı bir proje. Peki, problem sadece bilinçsiz sürücülerden mi kaynaklanıyor? Özellikle İstanbul’da bitmeyen yol çalışmaları, birbirine hafif de olsa dokunduğu için polis beklerken saatlerce trafiği felç edenler ve ayna kullanmasını bilmeyenlerin suçu yok mu? Bugün bir ambulans geldiğini görüp yol vermeyen insanların, artık çok fazla olmadığını düşünüyorum. Ama trafik yüzünden kımıldayamayan bir aracın arkasında ambulans varsa çözüm ne olmalı? Bence bu sorunun tek suçlusu sürücüler değil.
Yazının Devamını Oku 12 Ekim 2005
Geçtiğimiz hafta Navturk isimli bir firmadan arayarak görüşme talebinde bulundular. Konu, Türkiye’de kullanılmaya başlayan navigasyon yani yön bulma sistemiyle ilgiliydi.
Bugüne kadar birçok firma Türkiye’de bu sistemi geliştirmek için uğraşmış ve sonuç hep hüsran olmuştu. Navturk’un de açıkçası bu sistemi yapabildiğini düşünmüyordum. Görüşme taleplerini bir şartla kabul ettim. O da sistemi birebir test etmekti. Navturk Genel Müdürü Sefer Özhan bu isteğimi kabul ederek, gazeteye geldi.
2000 yılından bu yana bu sistem üzerinde çalıştığını kaydeden Özhan, Navturk’un bugün 17 ili, Ekim ayı sonunda ise 35 ili kapsayacağını belirtti. Kapsamı daha da açarak 40 bin köy merkezi, il ve ilçeye ulaştıklarını söylüyordu.
<B>İŞ FORD DENİNCE DEĞİŞTİ
</B>Açıkçası bu anlattıkları etkileyiciydi, ancak kafalarda yine de soru işaretleri oluşturuyordu. Sefer Özhan daha sonra geliştirdikleri sistemin Ford Otosan tarafından kullanılmaya ve satılmaya başladığını söyleyince, iş değişti. Çünkü bundan önceki çalışmalar hiçbir otomotiv firması tarafından destek görmemişti. Navturk demek ki zoru başarmış, Türkiye’nin en büyük firmalarından birine bu sistemin çalıştığını kanıtlamıştı. Ama yine söylüyorum, tüm bunlara rağmen test etmediğim için tam olarak bilemiyordum.
Özhan, 100 kişilik bir ekip tarafından Türkiye’nin büyük bir kısmının uzun süreli çalışmalarla haritalarının çıkarıldığını ve bunların sürekli güncellediğini kaydederek, ‘Bu işin maliyeti 50 trilyon lira. Biz şu ana kadar kendi öz kaynaklarımızdan bunun yarısına yakınını sağladık’ açıklamasını yaptı.
‘Navturk GPS Yol Kılavuzu’ ismi konulan sistem GPS (Global Positioning System-Küresel Yer Belirleme Sistemi) vasıtası ile size gideceğiniz noktaya kadar rehberlik yapıyor. Yurtdışında yaygın olarak kullanılan bu sistemin, ülkemizde de faaliyete geçmesi oldukça heyecan verici. Özhan’a göre Navturk’u özel kılan ise kendi teknolojisine sahip Türkiye’de ilk ve tek, dünyada ise 3 şirketten biri olması.
<B>NASIL ÇALIŞIYOR
</B>Peki, Navturk’un sistemi nasıl çalışıyor. Öncelikli olarak Navturk, Tayvanlı bir şirketin Çin’de ürettiği cihazı kullanıyor.<B> </B>Avucunuza sığan ve aparatlarıyla araca kolayca monte edilebilen 12x7 cm boyutlarındaki bu küçük ve marifetli aleti açtığınızda renkli parlak ekranı ile sizi karşılıyor ve uyduya bağlanarak bulunduğunuz yeri belirlemek için 10-15 dakika izin istiyor.
Yazının Devamını Oku 5 Ekim 2005
<B>ÇİN </B>malı otomobillere takmış durumdayım. Sebebi de gayet açık. Bu otolar yapılan çarpışma testlerinde sıfır yıldız alıyor, yani can güvenliği yok. Bu gerçeği geçtiğimiz hafta Otoyaşam’ın kapağına taşıdıktan sonra bir çok elektronik posta aldım. Bu postaların bir kısmı haberi destekler nitelikteyken, bir kısmı ise Türkiye’deki sorunları yansıtıyordu. Çin otomobillerinin kalitesiz ve güvenlik gözetmeden yapıldığına kimse karşı çıkmıyor. Karşı çıkılan nokta Çin malı otomobillerle benzer özellikteki araçların Türkiye yollarında olduğu yönünde.
1980’DE ÜRETİLİYOR GİBİ
Okuyucuların serzenişleri yıllarca Türkiye’de satılan araçların taşıdığı risklerle ilgili. Daha doğrusu tüm şikayetler ‘Kuş Serisi’ üzerine odaklanıyor. Ama gözden kaçan bir nokta var. Tamam eski teknolojiyle üretilen bu araçlar günümüz koşullarında üretilen araçlarla güvenlik konusunda yakından uzaktan ilgisi yok. Ama Çin malı otomobiller bugünkü şartlarda hálá 1980’li yıllardaki gibi üretiliyor. Bizim karşı çıktığımız nokta burada.
Tofaş’ın ‘Kuş serisi’ (Şahin, Doğan, Kartal, Serçe) modelleri bugün üretilmiyor. Eğer aynı şartlarda üretiliyor olsaydı karşılaştırma yapabilirdik. Zaten Türkiye’de ‘kuş serisi’nin üretimi de bu tepkilerden ve Tofaş markasına zarar verdiğinden dolayı bitirilmedi mi?
1977 yılından, 1 Temmuz 2003 tarihine kadar Tofaş, 1 milyonun üzerinde Kuş Serisi otomobil üretti. Bu otomobillerin çoğu hala yollarda, ancak yeni modellerle birlikte zaman içinde onlarda tarihteki yerini alacak.
GERÇEK EURONCAP’TE
Sonuçta bizim sorunumuz ‘Kuş Serisi’ değil, 2006 model (sıfır) Çin malı otomobiller. Aksi takdirde piyasadaki araçlarla kıyaslayacak olursak 50-60 yaşındaki araçları da bu kıstas içine almamız lazım. Biz otomotiv sektöründe güvenliğin bu kadar ön plana çıktığı bir dönemde Çinlilerin göz göre göre ucuz olsun diye insan hayatına mal olacak otomobiller üretmesine karşıyız.
Aslında gerçek EuroNcap’ın son yıllarda yaptığı çarpışma testlerinin sonuçlarında yatıyor. 2005 yılında piyasaya çıkan 16 otomobilin güvenlik testi yapılırken, bu araçların 10’u güvenlikte en yüksek seviye olan 5 yıldız almış. 5’inin 4 ve sadece 1’inin 3 yıldız aldığı testlerin sonucu otomotiv sektörünün bu konuya verdiği önemi açıkça ortaya koyuyor.
EN DÜŞÜK YILDIZ 4
5 yıldız araçların bir çoğu bir önceki modellerinde 3 veya 4 yıldız almışken, kısa zamanda bunu geliştirerek 5 yıldıza taşımışlar. 2005’te 3 yıldız alan tek otomobil ise fiyatı çok ucuz olmasına rağmen, Çin malı otomobile göre oldukça yüksek güvenlik donanımı sunuyor.
Neredeyse en düşük güvenlik seviyesinin 4 yıldıza çıktığı böyle bir dönemde 2006 model bir araç sıfır yıldızla üretiliyorsa, bu katliamdan başka bir anlama gelmiyor. Çok ciddi bir rekabetin yaşandığı otomotiv sektöründe bugün en büyük yatırım güvenlik konusunda yapılıyor. Aksi takdirde diğer firmalarda sadece ucuz olsun diye güvenliği gözardı ederek düşük maliyetlerle otomobil üretebilirler. İş sadece direksiyon ve lastik koymakla bitmiyor, otomobiller önce insan hayatını düşünülerek üretiliyor.
2005 yılında yapılan
çarpışma testi sonuçları
Fiat Punto 5 yıldız
Mazda 5 5 yıldız
Peugeot 1007 5 yıldız
Renault Clio 5 yıldız
Mercedes A Serisi 5 yıldız
BMW 3 Serisi 5 yıldız
Volkswagen Passat 5 yıldız
Lexus GS300 5 yıldız
Renault Vel Satis 5 yıldız
Opel Zafira 5 yıldız
Citroen C1 4 yıldız
Smart Forfour 4 yıldız
Suzuki Swift 4 yıldız
Fiat Stilo 4 yıldız
Honda FR-V 4 yıldız
Dacia Logan 3 yıldız
Yazının Devamını Oku