Beşiktaş-Fenerbahçe maçı, bir derbinin her zaman taşıdığı önemin ötesinde, “İnönü Stadyumu’ndaki son derbi” olma özelliği taşıyan bir maçtı. İnönü Stadyumu, yenilenmek için bir süreliğine veda edecek. Ama Beşiktaş’ın Şeref Stadı’nın dönüşsüz vedası, Beşiktaşlı olsun olmasın sporseverlerin yüreğinde hâlâ bir ince sızıdır.
*Bir Feda Hikâyesi: Şeref Bey
Şeref Bey, Beşiktaş futbol şubesinin kurucusu, ilk kaptanı ve teknik direktörüdür. Onun feda hikâyesi, başkanı olduğu Valideçeşme takımındaki futbolcularıyla birlikte, 1911 yılında Beşiktaş Kulübü’ne katılmasıyla başlar. O günden başlayarak semtte futbol oynayan gençleri tek bir çatı altında toplamak için çok çalışır. Çalışmalarının sonucunda Beşiktaş Futbol şubesi resmen kurulmuş olur.
Beşiktaş’ın maçlarını yapabileceği bir stadın inşa edilmesi Şeref Bey’in en büyük rüyasıdır. O rüyaya ömrünü adar, ilerleyen hastalığına, doktorların koyduğu yasaklara rağmen stadın yapımı için çabalar.
-“Beşiktaş seni öldürecek!” derler.
-“Feda…” der.
Ömrünü feda ettiği stadın açıldığını göremez.
*Bir Veda Hikâyesi: Şeref Bey StadıŞeref Bey, Beşiktaş futbol şubesinin kurucusu, ilk kaptanı ve teknik direktörüdür. Onun feda hikâyesi, başkanı olduğu Valideçeşme takımındaki futbolcularıyla birlikte, 1911 yılında Beşiktaş Kulübü’ne katılmasıyla başlar. O günden başlayarak semtte futbol oynayan gençleri tek bir çatı altında toplamak için çok çalışır. Çalışmalarının sonucunda Beşiktaş Futbol şubesi resmen kurulmuş olur.
Beşiktaş’ın maçlarını yapabileceği bir stadın inşa edilmesi Şeref Bey’in en büyük rüyasıdır. O rüyaya ömrünü adar, ilerleyen hastalığına, doktorların koyduğu yasaklara rağmen stadın yapımı için çabalar.
-“Beşiktaş seni öldürecek!” derler.
O gün Şeref Stadı tıklım tıklım doludur. Her iki takım için de çok önemli bir maçtır.
Yedikleri nefis bir kafa golünün ardından, kaptan oyuncuları yanına çağırır.
Takımına dönüp golü atan rakip golcü için “Bu çocuk büyük futbolcu olacak, aman dikkat edin, tekme gelmesin.” der.
Cümlenin sahibi Beşiktaş efsanesi Baba Hakkı, golün sahibi Galatarasay efsanesi Çoşkun Özarı’dır.Fenerbahçe-Kasımpaşa maçının ardından futbol gündeminin odağına Fenerbahçe kaptanının küfür edip etmediği meselesi geldi oturdu.
Elbette her futbolcunun hem rakibine hem de hakeme karşı sportmence hareket etmesini özlüyoruz.
Oyunbazı değil oyunbozanı konuşuyoruz. Oysa bir zamanlar spor, katıksız bir oyundu ve futbolun da oyun olduğu zamanlar vardı.
Oralarda sadece oyun oynayabilmek için hayatla karşı karşıya gelen adamların hikâyeleri gizlidir.
Türkler On İki NumaraTütün ve pamuk ticareti için yanlarında aileleri, ellerinde pipoları, ayaklarında futbol topuyla Osmanlı’nın liman kentlerine yerleşen İngiliz tüccarlarla başlar hikâye. İngilizler komşu evlerdeki Rum erkeklerini de ilk onbire alarak Selanik’te, İzmir’in Bornova, İstanbul’un Moda çayırlarında, uzun yaz akşamlarında, hafta sonlarında heyecanlı maçlar yaparlar.
Türk gençlerinin büyük ilgiyle izlemeye başladıkları bu oyunun oyuncusu olma hevesleri bir süre kursaklarında kalır.
“Kaşgarlı Mahmud Divan-ı Lügat-it Türk’de bile yazmış, atalarımız sığır kursağından top yüzmüşler, Orta Asya’da ‘tepük’ adıyla oynamışlar bu oyunu” deselerdi bile ailelerine de, iktidara da zaten anlatamazlardı.
Elin oğlu mahallelerinde karma takımlarla ne maçlar yaparken, hatta olimpiyat oyunlarının onuncu yıldönümü şerefine Atina’ya Osmanlı’dan takım gönderilirken, onlar kale arkasından baka kalırlar.
Tâ ki, Mekteb-i Bahriye talebesi Fuad Hüsnü’nün, İngiliz akranlarıyla ahbaplık ederken eskimiş futbol toplarından birini kapıp, Papazın Çayırı’nda kendi kendine oynamaya başlamasına kadar. Türkiye Futbol Federasyonu’nun Türk Futbol Tarihi kitabında aktarıldığı üzere, Fuad Hüsnü’nün, yakın arkadaşı Reşat Danyal’a “Gel Reşat, biz de bir futbol takımı kuralım. İngilizler’e, Rumlar’a duman attıralım çayırlarda!” sözleri ilk Türk futbol takımının fitilini ateşler.