Elif Çongur

Kazım'ın Maradona'sı

28 Haziran 2013
Geçtiğimiz hafta ırkçı söylemleriyle gündeme gelen bir sporcu, Akdeniz Oyunları’nda bayrak taşıdığında sporun ruhuna Fatiha okuduk. Bu ırkçı hezeyanda boğulurken can simidi Maradona’dan geldi. Kazım’ın Maradona’sından.

Kazım Koyuncu gerçek bir futbolseverdi.


Hayatın da, müziğin de, futbolun da kilidini çok önemsediği bir anahtarla zorlardı.


Kazım’ın anahtarlığının ucunda sorumluluğun s’si asılıydı.


Sanatçının ve sporcunun sorumluluğu üzerine çok kafa yorardı.


Yazının Devamını Oku

Sevgili Doktor

24 Haziran 2013
Herkesin bir “Sevgili Doktor”u vardır, kimilerininki Çehov, kimilerininki Che, kimilerininki sigortanın asabiyecisidir. Futbolseverlerin sevgili doktoru ise Socrates’tir.

Bu kuşak gönül rahatlığıyla hasta olabilir Gezi Parkı’ndan sonra öğrendik.
Bir yandan gazdan yaşaran gözlerini silerken, bir yandan yaralılara yardım etmek için çırpınan doktorlar gördük.
Öyle vicdanlı, öyle güzel, öyle akıl almaz bir hekim ordusu yetişiyor ki tıp fakültelerinden, onları ağlamadan anlatmaya olanak yok anladık.
O doktorlar, avukatlarla birlikte meslek onuru denen şeyin yüzünü ağarttılar. Futbolseverlerin aklına Doktor Socrates’i getirdiler.
Kitaplara ve felsefeye düşkün Brezilyalı bir baba, üç oğluna da filozof adı koyar; Sofokles, Sostenes ve Socrates.


Yazının Devamını Oku

Bu da mı gol değil?

23 Haziran 2013
Çarşı’nın son metni, Sadri Alışık’ın Şakayla Karışık filmindeki mahkeme sahnesine Turist Ömer selamı çakıyor.

Çarşı, kamuoyuyla paylaştığı metinde “Uluslararası Astronomi Birliği, Pluton için ‘Artık gezegen değil’ dediğinde, kandırılmışlık duygusuna kapılmanın ne olduğunu iyi bildiğimiz için ‘Bi dakkaaa!’ dedik. ‘Hepimiz Pluton’uz’! Hasankeyf, yunuslar, sokak hayvanları… Bilemedik, bilemedik, bilemedik. Daha çok sevmemekmiş asıl suçumuz, bilemedik. Karadeniz için haykırdık; kimsenin diline, genzine o çaylar dökülmesin diye. Karadeniz’e kanser araştırma hastaneleri yapılsın diye inim inim inledik. Van'a 8 değil, 18 konteynır alamamaktır vicdani suçumuz. 17 Ağustos’taki acıyı biz neden daha çok hafifletemedik ki? Henüz biber gazı da icat olmadıydı üstelik. Biz buna yangınız. (…) Biz de geç kalmışız be Schindler, evet. İnsanlık için, halkımız için daha çok güzellikler yapabilirdik. Düğün nedir bilemedik; ama cenazelerimizi hep kendimiz kaldırdık. Evvellerimiz ve geleneğimiz olduğu için, dayatılana karşı çıkıp başka bir dünyayı mümkün görebiliyoruz. O yüzdendir ki, ‘Her şeyin, herkesin bir fiyatı vardır’ diyen meymenetsiz patronun suratına parayı çarpan güzel abimizi sinema salonunda alkışladığımız anın heyecanını hep içimizde yaşıyoruz. Tarih, bugüne kadar söylediğimiz her sözün ve yaptığımız her şeyin şahididir. Bizim hakikatimiz, isnat edilenlerle değişmez. ‘Ağaçları sulamanın bir adalet, dikene su vermenin ise bir zulüm olduğunu’ çok ama çok, çok iyi biliyoruz. Bizim aradığımız şey bambaşka. Şairin dediği gibi, ‘Ne ağaca benzer ne de buluta’. Hukuk ve ahlak kurallarının kesiştiği yerde vicdan arıyoruz biz, vicdan!” dedi.

 


 

Bu olağanüstü metin, Sadri Alışık’ın Şakayla Karışık filminin mahkeme sahnesine Turist Ömer selamı çakıyor:
  “Sizler, hepiniz, hepiniz, hepiniz hakem olun abiler... Yaa bu maç be. Tıpkı bir maç. Ama böyle hayat sahasında oynanıyor. Oyuncuları bizleriz. Topumuz da namusumuz, vicdanımız, insanlığımız. Ben, ben Osman. Ofsayt Osman. Söyleyin be... Allah rızası için söyleyin. Gene mi atamadım golü ha? Bu da mı gol değil be?

“Sadri Alışık yaşıyor olsaydı”

Yazının Devamını Oku

Deliler kazandı

17 Haziran 2013
Fenerbahçe bayrağı taşıyan Galatasaraylıların “Beşiktaş sen bizim her şeyimizsin!” diye slogan attıkları gün, futbolseverlerin aşklarına karşılık aldıkları gündür.

Türkiye’de futbol sevgisi deliliğe çok yakın bir yerde durur. Futbolun delileri, futbolu neden sevdiklerini her gün her gün ezber etmek zorundadırlar. “Kendi kendine konuşana deli derler” önermesi onlara çok yakışır. Çünkü futbolu neden sevdiklerini hatırlamak için durmadan kendi kendilerine sorular sorarlar.

 

Endüstriyel futbola rağmen, futbola ait her şeyin düşmanlık, nefret, ırkçılık, ayrımcılık ve para üzerinden yürümesine rağmen, her şeye rağmen, platonik bir aşkın kitabını yazar yazar dururlar. “Nihayetinde oyun bu, birlikte oynayalım” derler kimse umursamaz, “Başka türlüsü mümkün” derler komik duruma düşerler, “Alkış, barış, centilmenlik, spor…” derler sanki kötü bir şeymiş gibi hayalperestlikle, çocuklukla, saflıkla suçlanırlar.

 

 


Yazının Devamını Oku

Yalnızsan Komiği Duyamazsın

14 Haziran 2013
Geride bıraktığımız on beş güne, akıl dolu, mizah dolu slogan ve pankartlar damgasını vurdu. Bu güler yüzlü damga, mahkeme duvarı suratlı futbolumuzun duvarına da çakılsın.


Gazetecilerin, sosyologların, siyaset bilimcilerin hatta siyasetçilerin Gezi Parkı Direnişi’nin şifrelerini yaratılan mizahta aramaları boşuna değil.


Dur durak bilmeden mizah üreten gençler, içinde Hokkabazlar, Curcunabazlar, Ortaoyuncular, Karagöz-Hacivat, Köy Seyirlik, Meddah, Kel Hasan Efendi, İsmail Dümbüllü, Naşit Özcan, Münir Özkul olan bütün mizah  geleneğini olduğu gibi sırtlarına almış gibiler.

 
Yaşanan acıların arasında, gülmekten ve ağlamaktan aynı anda öldüren güzellikleri Cilalı İbo’ya, Sadri Alışık’a, Kemal Sunal’a, Zeki Alasya’ya, Metin Akpınar’a, Şener Şen’e, Ferhan Şensoy’a selam veriyor. Aziz Nesin’e, Süavi Sualp’e, Oğuz Aral’a, Metin Üstündağ’a, Atilla Atalay’a el sallıyor.


Yazının Devamını Oku

Sınav sırası şimdi futbolcularda

10 Haziran 2013
Adını, kalbimizin kırmızı kaplı kadifesine oya gibi işleyen Çarşı, kamuoyuna teşekkür ettiği mektubunda nefis bir ifade kullandı: Hayatı futbola değil, futbolu hayata feda etmek. Bu cümle taraftarın sınavı başarıyla geçtiğini gösteriyor. Şimdi, futbolcuların da bu sınavda boş kâğıt vermemesini diliyoruz.

Kesin bilgidir, teyit etmeye gerek yok: Futbol, tüm dünyada kitlelerin toplumsal sorunlara uzak durması için kullanılan en önemli araçlardan biri olmuştur. Bu durum üzerine yapılan analizlerde örnekler sıklıkla, İspanya’da Franko, Portekiz’de Salazar döneminden verilir. Bilinir ki cuntalar, futbolu, tarihin her döneminde depolitizasyon için kullanmışlardır.

 

Türkiye’de, futbolun depolitizasyon için kullanım kılavuzunda büyük harflerle “Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum, futbolcu!” yazar. Her tür slogana “Others görmüş Jin” gibi bakan 12 Eylül, bu sloganı bağrına öyle bir basmıştır ki, “Futbolcu apolitikliği” diye bir kavram, kendini literatürün orta yerine zincirlemiştir.

 

Sporcuların göstereceği en ufak duyarlık olasılığına önlem olarak “Spora siyaset karışmasın” cümlesi hep hazırda tutulmuştur. Cümleyi anlamayıp,  gibi, futbolcu grevi örgütlemeye kalkanlar, futbol sendikası peşinde koşanlar, önce kulüplerinden sonra futboldan hızla sürülmüşlerdir.

 

Sonuç ortadadır: Memleketlerinin ve dünyanın sorunları ile ilgili tek laf etmeyen, endüstriyel futbol akademisinden diplomalı futbolcular.

 

Yazının Devamını Oku

Çarşı sen bizim her şeyimizsin

7 Haziran 2013
Çarşı’nın bir taraftar grubundan çok fazlası olduğunu biliyorduk bilmesine de, son yaşananlar karşısında aldıkları tavır, takındıkları tutum, gösterdikleri dirençle futbolun müzmin ifadesince tarih yazdılar.

Baba Hakkı’nın çocukları direniş günlerinde tarih yazdı.
Çarşı, “tarih yazmak” denilen futbol klişesini yeniden tarif etti.
Türkiye futbolunun en siyah günlerini beyaza çevirdi.
Akıl dolu, mizah dolu, şiddeti dışlayan nefis bir oyun kurdu.
Savunma futbolu hiç bu kadar güzel olmamıştı.
“Oyunu kendi sahasında kabul etmek” klişesi hiç bu kadar anlamlı olmamıştı.
Orta alan yardımlaşmaları gazdan daha çok yaşarttı gözlerimizi.

Yazının Devamını Oku

Sık bakalım

3 Haziran 2013
Bu gaz bulutunun, kan gölünün arasında; bomba transferleri, Galatasaray’ın, Trabzonspor’un, Beşiktaş’ın kongrelerini, Fenerbahçe’de Aykut Kocaman’ın istifasını ya da Milli Takım’ın hazırlık kampını konuşacak değiliz.

Geçtiğimiz 1 Mayıs’a, gaz bulutunun arasından yükselen “Sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım kaskını bırak, copunu bırak, delikanlı kim bakalım!” sloganı damga vurmuştu. Orantısız güç kullanımına nefis bir işaret edişti, delikanlılık vurgusu erkek egemen söylemin çok ötesinde bir yere bağlanıyordu. Çarşı’nın sloganı pek çok şeyi özetliyordu.

 


Bugün spor üzerine yazacaksak, konuşulabilecek tek şey var, o da taraftarların üç gündür yaşananlar karşısındaki duruşları.
 Üç gündür yaşananları yine en iyi bu slogan özetledi, yine eylemin sembol sloganlarından biri oldu.


Öte yandan futbol taraftarları, statlarda kendilerine dışarıdan pompalanan şiddet kültürünün bir parçası olmak yerine, şiddetin karşısında olmayı seçtiler.

Yazının Devamını Oku