İtfaiyeciler dünyanın her yerinde görevlerini kahramanlık ölçüsünde yapar.
*
Bazı iş ve meslekler böyledir.
112 Acil sağlık hizmetleri, Afet ve Acil Durum - AFAD, elektrik ve doğalgaz gibi kritik müdahaleler gerektiren işlerde çalışmak için yürekli olmak gerekir.
Yürekli olmak yetmez eğitimli, ekipman açısından da donanımlı ve hazır olmalı...
*
İtfaiyecilere dünyanın her yerinde kahraman gözüyle bakılır.
İlk hafta enflasyon, doğalgaz ve elektrik zamı, TUİK verileri, işçi, memur ve emekli maaşlarındaki düzenlemeler, ateşli açıklamalar ve biraz da tartışmalı geçti. Sıkıntılı başladık yani…
Yaşanacaklar yaşanacaktır! Kaçış yok…
Biz ‘Aspava’ diyelim o halde.
*
Yetmişli, seksenli yıllarda magazin dünyasında popüler hale gelen bu tanımın tabii ki bir hikayesi var.
Aspava’yı ilk kez gazeteci, polisiye yazarı ve romancı Ümit Deniz 1959 ‘da yazdığı bir eserinde kullanmış ve roman kahramanına içki sofrasında ‘şerefe’ yerine ‘aspava’ diye kadeh kaldırtmış.
*
Yıl sonu yazıları, gelenek olduğu üzere yaşananların bir değerlendirmesi olarak hazırlanır.
Mutluluk dolu bir yıl yaşanmadı.
İtiraz var mı?
Artık iktidar da kabul ediyor. Enflasyon, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, işsizlik, moral bozukluğu, gelecek kaygısı ve toplumsal huzursuzluk yok denilebilir mi?
EN UZUN GÜN
Bu yıl sıkıntılarla geçti.
Orman yangınları, seller, taşkınlar, heyelanlar, ölümler…
Hem ülkemizde hem dünyada yaşamı etkileyen sorunların başında küresel kuraklık, iklim değişikliği ve hava kirliliği geliyor. Bununla baş edebilmenin en tesirli yöntemlerinden birisi ağaçlandırma faaliyetleridir.
CUMHURİYET VE ORMAN
Orman teşkilatının geçmişi bin 800‘lü yıllara dayanır, deneyimi, birikimi ve kültürü oluşmuştur. Savaşlar, göçler, kıtlık, yokluk, ilgisizlik, bakımsızlık ve bilinçsiz kullanım ile iyice azalan ağaç varlığı sorununa karşı cumhuriyetimiz ağaçlandırma çalışmalarına ve ormanlara özel bir önem vermiştir. Örneğin, 1924 yılında çıkarılan 442 sayılı köy kanunu ile muhtarlara, köyün, köy yollarının ve boş alanların ağaçlandırılması görevini yüklemiştir.
ORMAN KANUNU
1937 yılında da 3116 sayılı meşhur ‘Orman Kanunu’ yürürlüğe girmiş, 1956‘da da 6831 sayılı kanun kabul edilmiştir. Sert bir kanundur. Tapulu arazinde bile izinsiz ağaç kesemezdin, alırlardı ifadeni! Bir yanda ‘Ormancı’, diğer yanda ‘Jandarma’ titretirdi insanı…
*
Katı bir anlayışla korunan ve geliştirilen ormanlarımız zaman içerisinde daha çok kazanma hırsı, hatalı ve yanlış uygulamalarla, bazen de ihtiyaçlar baskısı altında tükenmeye başladı. Doymak bilmeyen insanların baskısıyla kanun ve yönetmelikler yumuşatıldı. Buna tahribatlar da eklenince kayıplar büyük olmaya başladı.
Taraflı tarafsız, partili partisiz tüm yurttaşlarda yarın kaygısı var.
Toplumda dalga dalga yayılan mutsuzluk, huzursuzluk ve endişe, sorunun sadece ekonomik olmadığını gösteriyor.
Ev geçindirme sorumluluğu olan aile büyükleri yüksek enflasyona, hayat pahalılığına, alım gücünün aşırı azalmasına, işsizliğe ve düşük ücretlere isyan ediyor.
ALIM GÜCÜ DÜŞTÜ
Paramızın alım gücü fena düştü.
Marketlerde görüyoruz; 1 litre süt 11-12, ayçiçek yağı 27-29, zeytinyağı 50-70, peynir 50-70, Et 80-120, mutfak tüpü 225 lira seviyelerinde. Ekmek, simit, yumurta, çay. Tek tek sayacak halim yok, biliyorsunuz işte!
Liramızın yabancı paralar karşısında yıldan yıla zayıflaması, son aylarda da değer kaybının hızlanması herkesi strese soktu.
İğneden ipliğe, elektrikten doğal gaza, odundan kömüre, mutfak tüpünden gazyağına, nebati yağdan akaryakıta, ilaçtan tedavi masraflarına, tohumdan gübreye, giyimden kuşama, undan ekmeğe, sanayi mallarına, ne varsa...
Hepsine, her şeye zam geldi.
Gelmeye de devam ediyor.
SUSAMLI TAVUK
O şiddetli lodosun ardından mevsim normallerindeki yağışlar başladı.
Kasım ayının son günleri, lodos yine fena esti.
Bursa, İstanbul, Kocaeli’de ve Marmara denizine kıyısı olan diğer illerde yüzünü gösterdi.
Hatta yurdun birçok kenti lodos’un etkisini yaşadı.
Ulaşım aksadı, okullar tatil edildi.
Bir yandan ısıttı, diğer yandan yıktı geçti…
Yükseköğretim kurumu ya da üniversitelerden;
En üst düzeyde eğitim vermelerini, araştırma yapmalarını, bilgi üretmelerini bekleriz.
Yüksek okul, lisans ve lisansüstü faaliyetlerin bilimsel olmasını, ‘Akademik etik’in de tüm akademisyenlerin rehberi olmasını isteriz.
*
Üniversiteler özgürlük içermeliler...
Bağımsızlık, demokrasi ve serbestlik olmazsa ‘özgür düşünce’ yeşeremez, hayat bulamaz ve öyle bir ortamda da bilim yapılamaz.
ÜNİVERSİTE SORUNU