Dolunay Kadıoğlu

Benimle oynasana!

30 Ekim 2017
Birbirimizle gerçekten ilgileneceğimiz zamanlar acaba gerçekten ilgileniyor muyuz

Bir pazar günü kahve içmek için girdiğim kafede dışarda bir masaya yerleşip kahvemi spariş ettiğimde içerideki masada bir adamla 3-4 yaşlarında bir erkek çocuk dikkatimi çekiyor. Adam elindeki cep telefonuna gömülmüş, çocuğun önünde masada tablet bilgisayar. İçeriye lavaboya giderken gözlerim yeniden takılıyor masaya… Sahne hala aynı ve kısa süre de olsa çocukla göz göze geliyorum, garip ama sanki düşünce ve duygusunu alıyorum. ‘Yalnızım benimle ilgilensene, oyun oynayalım mı?’

Ve yine garip ama yanlarından geçip giderken kalbimde derin bir acı hissediyorum. Zihnim senaryoyu yazıyor: ‘Masada yan yana oturuyorlar, 3. kişi yok ve adam çocukla hiç ilgilenmiyor, boşanmış bir ailede babanın çocuğunu aldığı bir hafta sonu...'Kanıtım var mı yok! Sadece senaryo ve sadece varsayım!

Kendi zihnime ‘kendine gel’ diyorum, varsayalım boşanmış değiller yine de bu sahne hiç hoş değil diyorum kendi kendime. Görmeye artık çok alıştığımız, herkesin elinde telefonla yürüdüğü, yemek masalarında bile aile üyelerinden bile daha öncelikli hale gelen ve bizi robotlaştıran mobiller, tabletler…

Birbirimizle gerçekten ilgileneceğimiz zamanlar acaba gerçekten ilgileniyor muyuz yoksa hipnotik bir şekilde mobil dünyalarda mı yaşıyoruz? Sanal hayatın bizleri ele geçiriyor olması sadece beni mi düşündürüyor merak ediyorum! Ve özellikle çocuklarımızla oyun oynamayı, sohbeti, sadece senin için burdayım demeyi ne kadar sıklıkla yapıyoruz?

Pek çok anne-babayı dinliyorum ve neredeyse hepsinin dileği, isteği aynı... "Çocuğumun iyi insan olması, düzgün davranışları olmasını, başarılı, kibar ve saygılı olmasını vb istiyorum."

Ben de onlara soruyorum. "Bunun için sizler davranışlarınızla model olmak için farkındalıkla neler yapıyorsunuz? Örneğin; evde cep telefonlarınızı vb. araçları nerelerde ve ne kadar sıklıkla kullanırsınız? Cep telefonu kullanımı ya da internette zaman geçirmeyle ilgili aile prensipleriniz var mı?"

Aldığım cevaplar çoğunlukla pek de iç açıcı değil. Evebeylerin yapamadıkları şeyleri çocuklarına kural olarak koyup yaptırmaya çalışmaları kadar gerçek dışı bir beklenti yok kanımca!

Cep telefonlarının aynı zamanda sosyalleşme araçları olduğunun ve yeni neslin farklı olduğunun ve tabii ki hepimizin yeni döneme ayak uydurmamız gerektiğinin farkındayım. Ancak burada dengeler bozulduğunda İNSAN da bozuluyor! İletişim kopuyor, birbirimizden uzaklaşıyoruz, özellikle çocukluk döneminde çocuğu olan evebeyler için çocuklarının çocukluk döneminde hem onlarla yaşayacakları anlar ve hem de öğretmeleri gereken değerler, davranışlar, tutumlar için başka şansları yok. Yani bazı anların ikinci tekrar yok!

Yazının Devamını Oku

Biseksülellik nedir? Cinsel yönelim nasıl oluşur?

18 Ekim 2017
Dönem dönem ünlü isimlerinde kendi cinsel yönelimlerini açıklamaları bu konuyu gündeme getiriyor.

Heteroseksüellik, homoseksüellik, biseksüellik gibi cinsel yönelime ait kavramlar sık karşımıza çıkmakta ve ne olduklarıyla ilgili merak ve sorular kafaları meşgul etmektedir. Dönem dönem ünlü isimlerinde kendi cinsel yönelimlerini açıklamaları konuyu daha dikkat çeker hale getirmektedir.

Aslına bakarsanız ‘Herkesin kendi özel hayatı bize ne canım kim ne yaparsa yapsın kime aşık olursa olsun, yaşı reşit ve kendi onayıyla oldukça ben karışmam’ diyebilecek toplumsal öz güven ve saygı boyutuna gelinceye kadar bu tür haberlere ilgilimiz hep çekilecek. Ve toplumsal saygıyı arttırmak için bizler o vakte kadar bilgi aktarmaya devam ediyor olacağız.

Homoseksüellik, aynı cinsiyetten kişilere aşık olmak ve cinsel birliktelik

Biseksüellik, kişinin her iki cinsiyetten olanlara cinsel ya da duygusal ilgi duyması

Heteroseksüellik, sadece karşı cinsiyete ilgi ve aşk duymak olarak tanımlanır.

‘Aaa nasıl biseksüel olduğunu anladın?’ diye soran meraklı bir heteroseksüele şöyle bir cevap verebilir biseksüel; ‘Sen nasıl heteroseksüel olduğu anladın?’ 

Yazının Devamını Oku

HIV'in farkında mısınız?

17 Ekim 2017
Son yıllardaki artış endişelendiriyor.

HIV/AIDS konusu bundan 10 yıl öncesine göre daha az haber değeri taşıyor sanki medya açısından... İlgili bakanlıkların yaptıkları çalışmalarda da gözle görülür azalmalar var. Ya HIV’in yayılımı yavaşladı ya da medyanın bu konudaki merakı azaldı ya da cinsel eğitim tüm okullara yerleşti ve gençlerimize korunmayı öğrettik ya da korunmasız cinsel ilişkide kontrol sağlandı. Belki bunlar oldu ve ben haberdar olamadım!

Ancak 11 Temmuz tarihli Hürriyet Gazetesi'nin yaptığı haber HIV yayılımının hızla devam ettiğini ve artık 15 yaş altınında ciddi risk altında olduğu uyarısını yaparak riskin eskiye göre çok daha fazla olduğunu gösteriyor.

Cinsel eğitimin, korunma yollarına dair farkındalığın yeterince olmadığı ülkemizde, ergenliğin coşkusu ve merakıyla yaşanan korunmasız, kontrolsüz cinsel ilişkiler HIV/AIDS ve pek çok cinsel yolla bulaşan hastalıkla sonuçlanabildiği gerçeğini bir kez daha yüzümüze vuruyor.

HIV/AIDS ülkemizde hızla artan, kan yoluyla, anneden bebeğe, korunmasız cinsel ilişkiyle bulaşan bir salgın. Kişi taşıyıcı olduktan sonra yani HIV virüsünü bedenine aldıktan sonra yaşadığı korunmasız cinsel ilişkilerle başkalarına da bulaştırmaya başlar. Kişi kendinden kuşku duymaz ise HIV, 8 ile 10 yıl hemen hemen hiç belirti vermez ve en tehlikeli kısımda bence burasıdır; 14 yaşında korunmasız cinsel ilişki ile virüsü kapan bir genç eğer bir sebepten dolayı HIV testi yaptırmadıysa ve korunmasız cinsel ilişkilere devam ederse, 22 yaşına geldiğinde onlarca kişiye HIV bulaştırmış olabilir.

Dünyada sınırların kalmadığı, vizelerin kalktığı, ülkelerin birbiriyle kaynaştığı, evlendiği dönemlerdeyiz. Avantajlar mutlaka var. Bu yazıda dezavantajlar beni daha çok ilgilendiriyor açıkçası. Dezavantajları düşününce de; korunmasız yaşanan cinsel ilişkilerin bedelini kimler öder diye düşünmeden edemiyorum. Verilere baktığımızda ülkemizde son yıllardaki artış, yıllardır bu konuya emek veren eğitimciler ve uzmanlar olarak hepimize endişe veriyor.

Gelecek nesilleri korumak adına hepimizin bir şeyler yapması gerekiyor. Yanlış bilgileri düzeltmek yapılacak eylem adımlarının temelini oluşturur bence.

HIV/AIDS homoseksüel hastalığı değildir, heteroseksüellerde daha yaygındır.

Yazının Devamını Oku

Orgazm olmak öğrenilir mi?

10 Ekim 2017
Orgazm problem yaşayan pek çok kişinin kafasında aynı soru dolanıp durur. “Orgazm olmayı öğrenebilir miyim?” Bu sorunun yanıtını Psikolojik Danışman ve Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu veriyor ve orgazm olamama problemi yaşayan kadınlara tavsiyelerde bulunuyor.


EVLİLİĞİN İLK YILLARINDA ORGAZM PROBLEMLERİ DAHA SIK YAŞANIR

Kadın ve erkeğin birbirinden farklı oldukları pek çok şey var. Cinsiyet, hormonlar, beyin yapıları, düşünce biçimleri, duygulara verdikleri tepkiler, cinselliği anlamlandırma ve yaşama süreçleri gibi…


YETİŞTİRİLME TARZI ORGAZM PROBLEMLERİNE DAVETİYE ÇIKARIYOR

Ülkemizde, kadınlar kendi bedenlerine ve cinsel ihtiyaçlarına ne kadar kapalı büyütülüyorsa, erkeklerde tam tersi çok rahat ve serbest büyütülüyor. Kadın ve erkek evlendiğinde, evliliğe dair diğer pek çok beklentinin yanında, cinsellikle ilgili mutlu bir cinsel yaşamları olacağınına dair beklentileri oluyor. Özellikle kadınlar cinselliği eşlerinden öğrenecekleri gibi yanış bir inanca sahip olabiliyorlar. Bu nedenle de evliliğin ilk yıllarında orgazm sorunları çok sık yaşanmaktadır.


KADINLAR İLK CİNSEL DENEYİMLERİNDE ORGAZM OLACAKLARINI DÜŞÜNÜYORLAR

Cinsel eğitim ve farkındalığın olmadığı bir ülkede erkeklerin cinsellikle ilgili çok bilgili olduğunu düşünmek, kadınların ilk cinsel deneyimleri yaşadıklarında orgazmı yaşayacaklarını düşünmek kadar gerçek dışı!


ORGAZM OLAMAMA, EN SIK KARŞILAŞILAN CİNSEL SORUNLARIN BAŞINDA

Kadınlarda orgazm sorunları çok sık karşılaşılan cinsel sorunlarının başında geliyor. Çoğu kadın “Ben orgazm olamıyorum, ben de keyif almak istiyorum ama olmuyor” diye bir yakınmayla uzmanların kapılarını çalıyor.

Orgazm sorunuyla gelen çoğu kadına/çifte söylediğimiz ve çalıştığımız konuların temelindeki önemli noktalar aşağıdaki gibidir.


ORGAZMLA İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEN 13 GERÇEK

    Orgazm, öğrenilebilir bir cinsel deneyimdir.Orgazmı deneyimleyebilmek için, kadının kendi bedenini tanıması, haz bölgelerinin farkında olması çok önemlidir.Cinsel eğitim, cinsellikle barışık yetişmek ve bedeni tanımak için çok önemlidir.Erkeğin eşinin haz bölgelerini fark etmesi, nasıl ve ne kadar dokunacağını birlikte keşfetmeleri gerekir.Ön sevişmenin yeterince uzun olması, kadının vajinal ıslanmasının ve keyif sürecini arttıktan sonra vajinal birleşmenin gerçekleştirilmesi gerekir.Erkeğin vajinal birleşme sonrasındaki boşalma süresi ve boşalma üzerinde kontrolünün olup olmaması kadın orgazmın da önemlidir.Cinsel birleşmede önce kadının boşalması daha sonra erkeğin boşalması önerilir.Kadının cinsel haz noktası klitorisin yeterince uyarılması orgazmı kolaylaştır.Eşlerin birbirlerini hoşlandıkları ya da hoşlanmadıkları noktalar ve sürelerle ilgili yönlendirmeleri önemlidir.Mastürbasyon deneyimi olan kadınlar yani cinsel hazzı tanıyan kadınlar, cinsel birleşme sürecinde daha kolay orgazm deneyimi yaşarlar.Düşüncelerin cinsel hazza yoğunlaşması ve sadece keyif sürecine odaklanmak orgazmı kolaylaştırır.Eşler arası iletişimin, uyumun kadın orgazmı üzerinde etkisi yadsınamaz.Eşinizle sizi rahatsız eden cinsel istek ve hazzınızı engelleyen unsurları paylaşmanız ve çözümü birlikte düşünmeniz önemlidir.

Çift olarak tüm bunlara önem veriyor ve halen orgazm sorunu yaşıyorsanız mutlaka bir cinsel terapi uzmandan destek almanız gerekir.

Kadın ve erkeğin birbirinden farklı oldukları pek çok şey var. Cinsiyet, hormonlar, beyin yapıları, düşünce biçimleri, duygulara verdikleri tepkiler, cinselliği anlamlandırma ve yaşama süreçleri gibi…

Ülkemizde, kadınlar kendi bedenlerine ve cinsel ihtiyaçlarına ne kadar kapalı büyütülüyorsa, erkeklerde tam tersi çok rahat ve serbest büyütülüyor. Kadın ve erkek evlendiğinde, evliliğe dair diğer pek çok beklentinin yanında, cinsellikle ilgili mutlu bir cinsel yaşamları olacağınına dair beklentileri oluyor. Özellikle kadınlar cinselliği eşlerinden öğrenecekleri gibi yanış bir inanca sahip olabiliyorlar. Bu nedenle de evliliğin ilk yıllarında orgazm sorunları çok sık yaşanmaktadır.

Cinsel eğitim ve farkındalığın olmadığı bir ülkede erkeklerin cinsellikle ilgili çok bilgili olduğunu düşünmek, kadınların ilk cinsel deneyimleri yaşadıklarında orgazmı yaşayacaklarını düşünmek kadar gerçek dışı!

Yazının Devamını Oku

Mitlerin cinselliğe etkisi

6 Ekim 2017
Cinsel mitler, bilgisayara giren virüsler gibidir.

MİT demek, bilgi olarak doğru zannettiğimiz ancak bilimsel olarak yalnış olan bilgiler demektir. Mitler hayata dair her alanda olabilir, evlilik, ilişkiler, yemek, sağlık, çocuk büyütme vb. cinsellikle ilgili mitler ise cinsel hayatı, cinsel mutluluk ve cinsel sağlığı etkiler. Çünkü yanlış bilgiler, inançlara, inançlar davranışlara, davranışlar alışkanlıkların yerleşmesine neden olur.

Örneğin; bir çift düşünelim. Kadın ‘cinsellik esnasında kadın pasif, erkek aktif olmalıdır’ mitine inanıyor olsun. Eşi ise tam tersini talep etse, eşine daha girişken daha talepkar olması gerektiğini söyleyip dursa, bazen de onun başlatmasını istese... .Bu çiftin cinsel hayatlarında yaşayabilecekleri sorunlar neler olabilir?

Her şeyden önce cinsel birlikteliklerinde, sevişmelerinde kadın kendi isteklerine, nelerden keyif aldığına dair farkındalığı daha az olacağından, bunları söylemekte, talep etmekte sorun yaşayacaktır. Kendi inandığı ve eşinin taleplari arasında sıkışıp kalacaktır. Cinsel haz karşılıklı keşfedilen, fark edilen, dokunmaların karşılıklı olunca hazzın tetiklendiği ve paylaşıldıkça da canlı kalan bir alan olmasına rağmen kadın bunu yapmakta zorlanacağı için eşini çok aşırı istekli olmakla ya da onun beklentilerini karşılayamadığı için kendini suçlama eğiliminde olacaktır.

Dokunuşlar karşılıklı olmayacağı için her iki taraf için de kısır döngüsel bir sürecin başlaması yani monotonluğun ve cinsel istek azlığın oluşması muhtemel olacaktır.

Senaryoyu değiştirirsek; erkek , ‘cinsellik sırasında kadın pasif olmalıdır, aktif kadın kolay yoldan çıkar vb . düşüncelere inanıyorsa bu çiftin cinsel yaşamları nasıl olur? Kadın dokunma, aktif olma eğilimde olsa bile sık sık engellenecek, sınırlanacak hatta bazen hakarete maruz kalabileceği için bir süre sonra pasifize olacaktır. Ve haz döngüsü kırıldığından cinsellik sadece tek taraflı hale gelerek bir süre sonra erkek içinde keyifsiz olacaktır.

Çok mu iç kararttım bilmiyorum ancak cinsel mitler, bilgisayara giren virüsler gibidir. Sistemi çalışmaz hale getirebilir.

Bir başka örnek; erkeğin penisindeki sertleşme kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir mitine inanan bir kadın bir süre sonra cinsel isteksizlikle ya da eşine bunu sık ima ederse de eşinin ereksiyonunda yaşadığı sorunun tekrarlanmasına ve derinleşmesine neden olabilir.

Oysaki ereksiyon kaybının pek çok nedene bağlı olabileceğini (stress, hastalıklar, tesadüf, bebek denemeleri vb), kişisel algılanaması gerektiğini bilse yaşanılan durum derinleşmeden, cinsel işlev bozukluğuna dönmeden geçilecektir.

Yazının Devamını Oku

Jinekolojik muayene korkusu

3 Ekim 2017
Jinekolojik muayene koltuğuna ve muayene olmaya dair yaşanan fobik kaçınma çoğu kadını ve doktoru çaresiz bırakır.

Jinekolojik muayene genellikle kadınlar için pek istenmeyen, utanılan, tedirgin olunan bir gerekliliktir. Pek çok kadın jinekolog kontrollerini sırf vajinal muayene olmaktan hoşlanmadığı için erteler, geciktirir ya da gitmez.

Sıklığına az rastlanmakla birlikte bazı insanlar içinse jinekolojik masaya yatmak ve muayene olma ihtimali imkansıza yakındır. Bu kadınlar vajinismus değildir. Eşleriyle cinsel ilişkiye girme sorunu olmayan bu kadınların, muayene olmaya dair fobik kaçınmaları vardır.

Jinekolojik muayene koltuğuna ve muayene olmaya dair yaşanan fobik kaçınma çoğu kadını ve doktoru çaresiz bırakır. Kadın muayene esnasında kasılır, titrer, vajinal ultrason ya da muayeneye izin vermez, bağırır veya tepki verir.

Jinekologların bir kısmı ‘Sen vajinismussun, eşinle ilişkiye girebildiğine emin misin?’ gibi kadının kafasını karıştıran soru ve yaklaşımlarda bulunurlar. Oysaki bu sorunu yaşayan kadınlar kesinlikle vajinismus değildirler.

Yazının Devamını Oku

Anne ben nasıl oldum?

30 Eylül 2017
Cinsellikle ilgili konular anne- babaların çocuklarıyla konuşmaya en çok çekindikleri konuların başında gelir.

Cinsellikle ilgili konular anne- babaların çocuklarıyla konuşmaya en çok çekindikleri konuların başında gelir.

Kendimizle, eşimizle bile konuşmaktan çekindiğimiz, yok saydığımız konuları henüz 3 yaşındaki 5 yaşındaki çocuğumuza anlatmak iyice zorlaşır. Çekinir kızarırız, sesimiz titrer, konu değiştiririz, "Git babana (annene) sor" deriz, kaçarız, atarız başımızdan.

Peki ne yapmalı, nasıl başlamalı çocuğumuzla cinsel konularda konuşmaya?

İlk önce şunu bilmeliyiz; çocuklar cinselliği keşfetmek için, büyükler keyif almak, haz duymak için yaşarlar.

Bunu neden mi belirttim?

Çocuklar cinsel organlarıyla ilgi sorular sorduklarında ve cinsel bölgelerine dokunduklarında “Ayıp, çek elini” demenize, utanmanıza gerek yok. Onlar “ayıp” bilmezler ama böyle böyle ne yazık ki öğrenirler.

Çocukluğun ilk yılları ilk kayıtların yapıldığı ve kimliğin temellerinin oluşturduğu yıllardır. Çocuklara, iyi, kötü, kaka, ayıp, günah dediğimiz tüm durumlar onların cinsellikle ilgili duygularını ve davranışlarını eşleştirmelerine neden olabilir.

Cinsel eğitim, çocuk ilk cinsel soruyu sorduğunda başlar. “Anne bu ne?”, “Babam-annem çişini nasıl yapıyor?”, “Ben karnına nasıl girdim, nasıl yemek yedim orada?” gibi…

Yazının Devamını Oku

Olsun öyle...

27 Eylül 2017
İstenilen, beklenilen çocuğun istenilen zamanda dünyaya gelmemesi ise özellikle kadınlar için hayal kırıklığıdır.

Çocuk doğurma isteği, bir evlat sahibi olma kararı çoğu çift için olmazsa olmazlardandır. İstenilen, beklenilen çocuğun istenilen zamanda dünyaya gelmemesi ise özellikle kadınlar için hayal kırıklığıdır.

Neredeyse doğduğu andan itibaren, oyuncak bebeklerle oynatılan, "Büyüyünce sen de anne olacaksın, kendi çocuklarını seveceksin, anne olunca anlayacaksın, bu en güzel duygu, çocuğun yoksa kadın değilsin" vb sözlerle büyüyen bir kız çocuğu için, gebe kalamamak çok zor bir deneyimdir.

Defalarca denenen aşılamalar, tüp bebekler sürecinde çiftin birbirine destek olmaları ve psikolojik olarak da güçlü olmaları gerekir ancak hiç destek almıyorlarsa uzun süren tedavi süreci kadının da erkeğin de ruh sağlığını yıpratır.

Kadınlar bir süre sonra evden çıkmak istememe, kabuğuna çekilme, devamlı tv izleme ya da ev işi yapma, gebe kadın ya da yeni doğmuş bebek görmeye tahammül edememe, arkadaşları ve çevresi bebek soruları sordukları için onlarla bağlantıyı koparmaya kadar giden bir durumun içinde bulurlar kendilerini.

Her şeyi ertelemeye başlarlar. Hayatı ertelerler.

Sporu ertelerler çünkü gebelikten sonra zayıflamak daha mantıklıdır onlara göre,

Kıyafet almayı ertelerler, gebelik ve doğumda olmayacaktır zaten aldıkları ve de yeni şeyleri haketmiyorlardır,

Eşleriyle başka konularda sohbeti bile azaltırlar çünkü bu konu çözülmelidir sonra diğerleri...

Yazının Devamını Oku