Doğduğumuz an itibariyle bizi birbirimizden farklı kılan şeyler var ki farklı insanlar oluyoruz. Bedensel özelliklerimiz, görüntümüz, ses tonumuz, kişilik özelliklerimiz vb.
Bazılarımız daha atak ve kararlı, hayata karşı daha cesur olurken, bazılarımız daha çekingen, tembel ve uyuşuk olabiliyor. Bizi birbirimizden bu kadar uç noktalarda farklı yapan şeyler ne diye sorduğumuzda; aile, yetiştirilme, genetik, toplum, ekonomik yeterlilik ya da yetersizlikler vb. diyebiliriz.
Bunu bir meyve üzerinden örneklersek; varsayalım hepimiz bir elmayız desek, cinsimiz, tadımız, görüntümüz bin bir çeşit…
Çeşit çeşit, renk renk, farklı boy ve lezzette elma var … Aynı insanlarda olduğu gibi! Bu çeşitlilik ve farklılık da "İnsanlık Ailesi"ni oluşturuyor bence!
Hepimizin tohumu aynı iken, aynı anne babadan doğsak bile farklı ve uç karakterler olarak yetişebiliyoruz. İnsanın içinde ve dışında pek çok dinamik, değişken bunu etkiliyor. Anne babanın davranışları, kullandığı kelimeler, eğitim modeli, yaşadığı travmalar, her çocuğun doğduğu zamanki ailenin ve çevrenin koşulları vb.
"Sen çocuksun bilmezsin, sen yapamazsın"
"O çocuk yapamaz, beceremez"
"Sen daha çocuksun!"
Evlilik denen ve çoğu genç arkadaşım tarafından evcilik zannedilen ve pembe panjurlu ev hayali kurulan düzenin, kendine has hoşluk ve has zorluk alanları barındırdığını evli olanlar ve bu alanda çalışananlar çok iyi bilir.
Evlilik terapisi için gelen çoğu evli çiftten duymuşumdur. "Keşke evlenmeden önce gelip evlilikle ilgili bilgi alsaymışız ancak o zamanlar aklımıza bile gelmedi. Komik bile gelirdi belki… Evlenmeden önce en çok istediğimiz şey; biran önce aynı eve girmek, beraber uzun saatler geçirmek, evlenmeden önce kısıtlı ve yasak yaptığımız şeyleri doya doya yapmaktı. Neden böyle oldu anlamıyorum, neden devamlı kavga ediyoruz, neden her hafta en az bir kez annemlere gidelim diyor ve zorluyor, neden artık beraber zaman geçirmek keyif değil eziyete dönüyor? Evlendikten sonra sanki içinden başka bir çıktı!
Eğer evliliğin evreleri, kişilerin evlilikten beklentileri, evliliği nasıl yürüteceklerine dair bilgi ve farkındalıkları yoksa, çoğu çifti zorlayan, boşanmanın eşiğine geitiren süreçler yaşanır evliliğin ilerleyen zamanlarında…
Aslında tüm üste yazdıklarımız nedeniyle, evlilik öncesi danışmanlık; daha farkındalıklı evlilik alanına girmenize ve olabilecek sorun alanlarını henüz oluşmadan ya da çok büyümeden atlatmanıza yardım edecektir. Evlilik öncesi danışmanlığın alanını neler çalıştığını merak edenler için genel olarak;
Scott Peck, Aşk’ı tanımlarken; “bizi evlilik boyunduruğuna sokmak için genlerimizin oynadığı bir oyun” demiş. Mecnunsa Leyla'ya “Yüzbinlerce yarama şifasın, ama hastalığım da sensin” demiş. Kim ne derse desin aşkı seviyoruz ve evleniyoruz. Bu süreci daha özgür, daha güvenli, daha değerli, daha farkındalıklı yaşamak için ihtiyacınız olursa ki bence evlilik hazırlığındaki her çiftin vardır, evlilik öncesi danışmanlık alın derim.
“Eşimle 2 yıldır evliyiz, severek evlendik, yıllardır birbirimizi tanıyorduk ve çok seviyorduk, ilk gece birlikte olmayı denediğimizde hiç bilmediğim bir yönümle karşılaştım, eşime izin veremiyordum, bacaklarımı kapatıp, onu ittim ve hala itiyorum, sanki o an bambaşka biri oluyorum. Günlerce, aylarca denedik olmadı, ben bu sorunun ne olduğunu bile anlamadım uzun süre, dünyada tek ilişkiye giremeyen kadın benim zannettim. Bir kadın olarak görevimi yapamıyordum ve hep ezik hissediyordum kendimi, eşim ise hiç üstüme gelmedi ve hep çözülür dedi…”
21. yüzyılda Türkiye'de 100 kadından en az 40'ının yaşadığı vajinismus sorununda kendini tek zannetmek beni bayağı düşündürdü.
Sordum; “Cinsellikle ilgili ilk kez kiminle konuştunuz?, Cinsel bilgiler ya da sohbet anlamında…”
Cevap beni şaşırtmadı; “Eşimle. 30 yaşımda evlendim ve o güne kadar cinsellikle ilgili kimseye bir şey sormadım, dinlemedim, merak etmedim de. Komşuların konuştuğunu hatırlarım ama ben özellikle bir şey sormadım. Eşimden öğrenmenin daha uygun olacağını düşündüm, ama galiba geç kalmışım….”
Erkeklerin cinsel konularda en doğruyu bildiğini ve bu konularda eğitimci gibi olduklarını zannetmek herhalde sadece bizim gibi toplumlara has bir özellik olsa gerek!
Ülkemizde cinsel eğitim yokken, çocuklar kulaktan duyma bilgilerle cinselliği yaşıyorken, aileler çocuklarının cinsel konularda hiç konuşmamalarına namus ve terbiye diyorken, bu tür cinsel sağlık sorunları ve HIV/AIDS, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, ergen gebelikleri gibi daha ağır vakalar yaşanmaya devam edecek demektir.
Vajinismus, kadının cinsel ilişkiye izin verememesiyken, erkeklerde de kaygı ve heyecana bağlı olarak cinsel ilişkiyi gerçekleştirememe ya da girişten hemen sonra ereksiyon kaybı, boşalma gibi cinsel işlev bozuklukları ülkemizde azımsanmayacak kadar çoktur.
Sorun kadın kaynaklı da olsa erkek kaynaklı da olsa kökeni tamamen psikolojiktir.
Eğitime katılan öğrencilerin yaş aralığı 12-17. Eğitimleri kız ve erkek öğrenciler karışık olarak, eğitim materyalleri kullarak ve eğitimden sonra soru cevap yaparak anlatıyorum.
20 yıldır bu eğitimleri vermekteyim. Bu kadar yılda pekçok şey değişti, bilgiye ulaşmak internet sayesinde çok kolaylaştı ama ne yazık ki öğrencilerin sordukları sorular hemen hemen hiç değişmedi!
Çocuk nasıl olur?
Öpüşmekle gebe kalınır mı?
Erkekler de adet görür mü?
Bakireyken gebe kalınır mı?
Mastürbasyon nedir?
Son yıllarda çok duymaya ve çalışmaya başladığımız konulardan biri de; cinsel hayatları hiç olmayan ya da yok denecek kadar az olan evli çiftler.
"En son ne zaman birlikte oldunuz?" sorusuna çoğunlukla birbirlerinden apayrı cevaplar verebilecek kadar hatırlıyorlar ya da hatırlamıyorlar.
Bir kısmı evliliklerinde sorun var olduğu için cinsel hayatlarından vazgeçmişler bir kısmı, ki çoğunluk bu grupta evliliğin diğer alanlarında pek sorun yaşamıyor ancak cinsel yaşamları yok!
Eşlerin ikisi de bu durumu sorun etmiyorsa biz uzmanlara laf düşmüyor tabii ki ancak taraflardan biri bunu sorun kabul edip eşiyle uzmanlara geldiğinde değerlendirebiliyoruz.
Bu sorun, bu çağın evlilikleri için kaçınılmaz son mu? Cinselliği birlikte yaşamayı bırakan çiftler cinsel yaşamlarına nasıl devam ediyorlar? vb. sorular aklınızdan geçiyor olabilir.
Vajinismus; cinsel birleşmenin pelvik kaslardaki kontrol dışı kasılma kaynaklı gerçekleşemesi, kadının istem dışı kasılarak vajinal girişe izin verememesidir.
Kız çocuklarının bedenlerini tanımadan büyümeleri, yasaklar, günahlar, tabular, korkular, ilk geceyle ilgili dinlelen olumsuz hikayeler, vb vajinismusun ana nedenlerindendir.
Tedavisi diğer cinsel işlev bozukluklarına göre daha kolaydır. Tedavide eşlerin tedaviye birlikte gelmesi önemlidir, cinsel terapide en etkin sonuç çift terapisi ile alınmaktadır. Çift eğer bir cinsel terapi uzmanına çok zaman kaybetmeden gelirse tedavi 4 ile 8 seans arasında biter. Erteleme vajinismusta çok sık gördüğümüz bir sorundur. "Bugün olur, yarın olur, zamanla olur, bu senin (benim) kafanda" vb ertelemelerle yıllar geçer.
Erteleme davranışı çoğu zaman kadın kaynaklıdır ancak bazen de kadınlar tedaviye gitmek isterken erkeğin "Zamanla çözeriz, bu senin kafanda kurduğun bir sorun, sen çözeceksin" gibi ifade ve davranışlarıyla tedaviyi geciktirdiklerini görürüz.
Vajinismusta kadın istem dışı kasılır yani biliç dışı…Bilinciyle yani farkındalığıyla kendi kendine yapabileceği çoğu zaman bir şey yoktur.Cinsel terapide kasılmayı nasıl kontrol altına alınacağıyla ilgili yöntemler çifte öğretilir. Çiftler tedaviye başladıklarında sorunun çözümü onlara hayal gibi gelse de, tamamen psikolojk olan bu sorun yine psikolojk terapi teknikleriyle kısa sürede çözülür.
Eğer yardım alınmazsa kasılma zamanla düzelmez daha çok katılaşır.
Erkeklerin yardımı reddetmeleri ya da türlü bahaneler bulmaları kadının kendini yalnız ve çaresiz hissetmesine neden olur.
Vajinismus, tedavi edilmediğinde kadının jinekolojik muayneleri, çocuk istediğinde normal yollardan gebe kalma süreçleri zorlaşır. Yani tedavi hem ruhsal hem de fizyolojik ve organik sağlık için de çok önemlidir.
Çift birbirine destek oluyorsa, bu sorun ikimizin sorunu birlikte çözeceğiz diyorsa terapist çifte uygun tedavi metodlarını çalışır ve çözüm gelir. Diğer türlü tedavi süresi çok uzar.
Evlilik süresi 2 ayı geçtiyse ve cinsel birleşme halen olmadıysa; tedavi için mutlaka uygun bir uzman desteği almak gerekir.
Vajinismus; cinsel birleşmenin pelvik kaslardaki kontrol dışı kasılma kaynaklı gerçekleşemesi, kadının istem dışı kasılarak vajinal girişe izin verememesidir.
Kız çocuklarının bedenlerini tanımadan büyümeleri, yasaklar, günahlar, tabular, korkular, ilk geceyle ilgili dinlelen olumsuz hikayeler, vb vajinismusun ana nedenlerindendir.
Tedavisi diğer cinsel işlev bozukluklarına göre daha kolaydır. Tedavide eşlerin tedaviye birlikte gelmesi önemlidir, cinsel terapide en etkin sonuç çift terapisi ile alınmaktadır. Çift eğer bir cinsel terapi uzmanına çok zaman kaybetmeden gelirse tedavi 4 ile 8 seans arasında biter. Erteleme vajinismusta çok sık gördüğümüz bir sorundur. "Bugün olur, yarın olur, zamanla olur, bu senin (benim) kafanda" vb ertelemelerle yıllar geçer.
Erteleme davranışı çoğu zaman kadın kaynaklıdır ancak bazen de kadınlar tedaviye gitmek isterken erkeğin "Zamanla çözeriz, bu senin kafanda kurduğun bir sorun, sen çözeceksin" gibi ifade ve davranışlarıyla tedaviyi geciktirdiklerini görürüz.
Vajinismusta kadın istem dışı kasılır yani biliç dışı…Bilinciyle yani farkındalığıyla kendi kendine yapabileceği çoğu zaman bir şey yoktur.
Cinsel terapide kasılmayı nasıl kontrol altına alınacağıyla ilgili yöntemler çifte öğretilir. Çiftler tedaviye başladıklarında sorunun çözümü onlara hayal gibi gelse de, tamamen psikolojk olan bu sorun yine psikolojk terapi teknikleriyle kısa sürede çözülür.
Eğer yardım alınmazsa kasılma zamanla düzelmez daha çok katılaşır.
Bir çocuğun gözünden baktın mı hiç dünyaya? Onun bedeninde olduğunu, onun gözlerinden cisimleri incelediğini, onun yaşına inip o yaşın algılarına sahip olduğunda neleri farklı ve nasıl görürdün, düşündün mü?
Çocukların dünyasından çevreme baktığımda sadece oyun ve merak görüyorum. Saatlerce aynı oyunu, aynı oyuncağı oynayabilen; çevreden gelen bir sese, uyarana gözlerini sanki ilk kez duyuyor-görüyormuşcasına dikkat kesilebilen, heyecanlanan bir çocuk!
Bir çocuk başka çocuğu gördüğünde ya da bir oyuncağı, yargı yok, yorum yok sadece oyun ve oyun arkadaşı var. Sadece paylaşılan an ve oyuncaklar var.
Yaşımız kaç olursa olsun hepimizin içinde bir çocuk olduğuna inanırız. Çılgınlıklar yaptığımızda, merakımızın peşinden gittiğimizde, keşif ve yaratıcılık peşinde olduğumuz anlarda, canımız dondurma çektiğinde ve yerken kendimizden geçtiğimiz anlarda, dikkatimizi bir nesneye odakladığımız, onunla o olduğumuz anlarda çocuğumuzu deneyimlediğimiz anlardır bence.
İçindeki çocuğu en son ne zaman yokladın, diye sorsam?
Nasıl, bir ihtiyacı var mı? Yanına oturup gözlerine baktın mı, gülümsedin mi yoksa en ufacık hatada kızdın mı, azarladın mı ve küstün mü ona?
Ruhumuzun bir köşesinde oturan çocuğumuz, bedenimiz kaç yaşına gelirse gelsin farkedilmek, sevilmek, ilgilenilmek ister. İçimizdeki çocuğu unuttukça yetişkin halimiz gerginlik, memnuniyetsizlik, bol şikayet ve bol stres ile konuşur da konuşur. Hele ona küstüysek veya o bize ya da "aaaa bu yaşta ne çocuğu ne saçma" diyorsak vay halimize! Kaşlarımızın arasındaki çizgilerin derinleşmesine bayağı emek vermişiz demektir.
O çocuğun gözünden baktığında ve deneyimlediğinde hayatı, sadece AN ve AN da ne yapıyorsan O var! Yemek yiyorsan sadece yediğin yemeğin tadı, yemek yapıyorsan dokunduğun ve doğradığın sebzeler, kokuları, hisleri, kitap okuyorsan sadece satırlar, yüzüyorsan sadece attığın kulaçlar ve deniz, işteysen sadece yaptığın iş ve ona ait detaylar, dikkat ve konsantrasyon.
Geçenlerde havaalanında önümden yürüyen yaşları 25-28 civarı olduğunu tahmin ettiğim iki genç kadının konuşmasına mecburen kulak misafir oldum. Biri ‘Ben evlenmiş olmak için evlenmeyeceğim. Kendimi tanıyorum. Gerçekten seversem ve sevilirsem ve o kişiyle uyuşabilirsem bana kıymet veriyorsa ve kafalarımız tutuyorsa evlenebilirim. Değer türlü, yok annem istiyor, iyi çocukmuş, yok çocuk yapmalıymışım geç kalırmışım, yok koca şartmış, yok bilmeme ne…diye kendimi yakamam valla’ dedi… diğer genç ise şöyle karşılık verdi: ’Ben muhteşem harika uyumlu olacağım bir kişinin olduğuna inanmıyorum. Hepsi birbirine benziyor erkeklerin. Mutlu evlilik zaten yok. Evlen gitsin işte çok düşünme. Uygun yaşa gelince ve de uygun bir koca bulunca evlenilmeli bence, çünkü toplumda koruyuculuğu var. Yüzüğü taktınmı kimse sana asılamaz, karışamaz, onun beyi var derler…. aman çok düşünüyorsun …’
Konuşma buna benzer açıklama ve savunmalarla devam ediyordu ki yollarımız ayrıldı. Yüzümdeki gülümseme uzun bir süre yüzümde yer etti…düşüncelerim ise zihnimde…
Gerçekten de evlenmiş olmak için, rütbe için, para için, çocuk için, birileri evlen dediği için ya da öyle öğretildi diye tam emin olmadığın, aşık olamadığın biriyle evlenmek, bile bile lades demekti bence.
Evlilik; sevdiğin ve çoğunlukla anlaştığın kişi ile bile zaman içinde emek vermezsen, beslemezsen, zarar gördüğünde onarmazsan dağılabilecek bir kurum. Senin ailen- benim ailem, benim dediğim olsun-hayır benim ki olsun, ev işleri, çocukların doğumu ve büyüme süreçleri, kıskançlıklar, maddi manevi sorunlar, aldatma vb … konular devreye girdiğinde ise ayakta kalmak da zorlanır ya da sağlıksız devam eder.
Ve en çok da ‘Evlen de olmazsa boşanırsın’ cümlesindeki farkındalıksızlık beni düşündürüyor. Elbette elinden geleni yapmak, evliliğe, ilişkiye emek vermek ve mutsuzluk devam ediyorsa, sevgi alanı zarar gördüyse boşanmak anlamlıdır. Ancak bunu henüz evlenmeden ciddi sinyaller veren bir ilişkiyi evliliğe götürmek için kendini evlenmeye motive eden bir kişinin yaptığı davranış, mağzadan bir kıyafeti alıp beğenmiyorsan geri iade edebileceğini ya da değiştirebileceğini düşünerek çok da içine sinmeyen bir kıyafeti alma davranışıyla aynıymış gibi geliyor bana.
Çocukluğumuzdan beri ‘evliliğin gerekliliğini’ anlattıkları masallardan olsa gerek evliliği evcilik sanışımız ve girilmesi ve çıkılması kolay çocuk oyunuymuş gibi algılayışımız.
Sözün özü şu ki; evlilik kurumunu, kurumsal yapının gereklilikleri yerine getirildiğinde yaşanası, keyifli, hayatı zenginleştiren, getirilmediğinde ise kaçılası hayatı ızdıraba çevirebilen bir kurum.
Yani evlenmiş olmak için evleneceksiniz hiç evlenmeyin derim ancak ben yine de evleneyim anne babamı, toplumu mutlu edeyim derseniz tabiki hayat sizin karar sizin!